Seda Nur Başpınar

Artık kızlar da kodlayacak

26 Şubat 2022

Lise öğrencisi Selin Özünaldım toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda çalışmalar yürütüyor. Birleşmiş Milletler Vakfı’nın kız çocuklarını güçlendirmeyi amaçlayarak başlattığı Girl Up hareketinin ve yine kız çocuklarına kodlamanın temel basamaklarını öğretmeyi hedefleyen Girls Who Code (Kodlayan Kızlar) hareketinin ülkemizdeki kurucusu olan Selin, “Amacım daha fazla genç kıza ulaşmak, onların sesi olabilmek” diyor.
Birleşmis Milletler Vakfı’nın ‘2021 yılına Şekil Veren Kadınlar Listesi’nde, yer alan en genç kişi olan, yürüttüğü kodlama eğitimi hareketiyle bugüne kadar Türkiye’nin farklı bölgelerinden yaklaşık 35 bin kız çocuğuyla temas kuran Selin, yola çıkışı hikayesini ve çalışmalarını şöyle anlatıyor:“EŞİTSİZLİĞİ FARKETMEME ERKEK KARDEŞİM NEDEN OLDU
Ben bilgisayar programlayıcısı bir annenin ve bilgisayar mühendisi bir babanın kızı olarak dünyaya geldim. Dolayısıyla başta kodlama olmak üzere teknoloji kendimi bildim bileli hayatımda oldu. Özellikle lisenin başından itibaren bu alanda aktif olarak projeler geliştirmeye, çeşitli yarışmalara katılmaya başladım. Fakat bundan yaklaşık 4 sene önce yaşadığım bir olay toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusundaki farkındalığımı artırdı. Erkek kardeşim 6-7 yaşlarındaydı, birgün akşam yemeğinde ailecek gelecek ve kariyer planlarımız hakkında konuşuyorduk. Kardeşim, “Abla en kötü evlenirsin kadınlar çok şanslı. Erkekler çalışmak zorunda” dedi. İşte o zaman farkına vardım cinsiyetlere dayalı rollerin nasıl normalize edildiğini ve ne kadar hayatımızın içinde olduğunu. Eşitsizliğin normal olmadığını kardeşime anlaratak işe başladım. Kendisi şu an en büyük destekçilerimden biri. Ayrıca herkesin benimle aynı imkana sahip olmadığını, birçok kız çoğunun benim sahip olduğum imkanlardan mahrum kaldığını ve kadınların kadınları desteklediği bir oluşuma ihtiyacımız olduğunu fark ettim. Bu konuda neler yapabileceğimi araştırmaya başladığımda, ilk olarak Birleşmiş Milletler’in bir kampanyası olan Girl Up hareketiyle karşılaştım ve yönetimle iletişime geçerek bu hareketin Türkiye ayağının kurulmasına öncülük ettim. Ardından bu hareketin bir parçası olarak, kız çocuklarının teknolojiyle daha fazla ilgilenmesini teşvik etmek için Girls Who Code’u kurdum. Bu girişimler aracılığıyla kadınları bu alanlara girmekt yol kat etmeyi umuyorum.

KIZLARA ALAN AÇIN
Aktif olarak saha çalışmaları yürütüyor, okullara giderek kız çocuklarıyla deneyimlerimi paylaşıyor, onlara bu alanlarda neler yapabileceklerini anlatıyorum. Benimle birlikte bu harekete dahil olan yaklaşık 40 kişi var. Pandemiden önce bu çalışmaları bizzat okullara giderek yapıyordum ancak pandemiyle birlikte çevrimiçi olarak devam ettik. Yaşıtlarımla birlikte mesajlarımızı yaymaya devam etmek ve insanları toplumsal cinsiyet rolleri konusunda eğitmek için dijital araçlardan yararlanmaya başladık. Bugüne kadar yaklaşık 35 bin kız çocuğuna ulaştık. Okullarda kimler mühendis olmak istiyor diye sorduğumda kız çocuklarının önemli kısmı olumsuz ya da çekimser yanıt veriyor. Gençlerin ve özellikle genç kızların STEM alanına dahil olması, robotik sektöründe liderlikleri ve bu noktada neleri nasıl yapabilecekleri üzerine deneyimlerimi ve önerilerimi paylaştığımda gözlerindeki ışığı gördüğüm anlarsa beni çok mutlu ediyor. Genç kızlara fikirlerini ifade etmeleri, anlamlı kararlar almaları, süreçlere aktif olarak katkıda bulunmaları, gündemi şekillendirmeleri için alan verilmesi gerekiyor. Ben de bu amaçla çalışıyorum ve çalışmaya devam edeceğim.”

GIRL UP NEDİR?
Girl Up, Birleşmiş Milletler tarafından genç kızların liderlik becerilerini geliştirebilecekleri bir fon oluşturulması amacıyla 11 sene önce kurulan bir hareket.

GIRLS WHO CODE NEDİR?

Yazının Devamını Oku

Üniversite öğrencileri neleri dert ediyor?

23 Şubat 2022

Üniversite bünyesinden bulunan rehberlik ve danışmanlık merkezleri, öğrencilerin başta ruh sağlığının korunması, kişisel ve ailevi sorunlarının çözülmesi amacıyla öğrencilere hizmet veriyor. Öğrenciler karşılaştıkları sorunları çözebilmek adına bu merkezlerde görev yapan psikolog ve danışmanlardan yardım alıyor. Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Uygulama Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Müge Yüksel, İstanbul Teknik Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Merkezi koordinatörü Cem Demirbaş ve Anadolu Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Merkezi’nde görev yapan Dr. Ömer Özer’in gözlemlerine göre pandemiyle birlikte merkezlere yapılan danışan öğrencisi sayısı artmakla birlikte başlıca şu 8 sorun öne çıkıyor:

1- UYUM SORUNU
Pandemiden önce ağırlıklı olarak üniversiteye yeni başlayan öğrencilerde görülen üniversite hayatına uyum sorunu, uzun bir aranın ardında kampüslere dönen tüm öğrencilerde görülmeye başladı.

2- GELECEK KAYGISI
“Başarılı olabilecek miyim, iş bulabilecek miyim, kendimi geçindirebilecek miyim, bir aile kurabilecek ve onların ihtiyaçlarını karşılayabilecek miyim” soruları, özellikle pandeminin başında yaşanan belirsizlikler nedeniyle daha sık sorulmaya başlandı.

3- KAYBETME KORKUSU
Salgının başlarında üniversite öğrencileri de herkes gibi virüse yakalanmaktan korkuyordu. Yüz yüze eğitimin başlamasıyla birlikte özellikle ailesiyle birlikte yaşayan öğrenciler, virüsü eve taşıyıp anne-babasına bulaştırmaktan ve onları hastalık yüzünden kaybetmekten korkmaya başladı. Ayrıca uzaktan çalışma sistemiyle birlikte bir işe dünyanın her yerinden insanın başvurabilmesi ve insan gücüne duyulan ihtiyacın azalması, üniversite öğrencilerinde iş bulamama ya da bulduğu işi kısa sürede kaybetme korkusuna neden oldu.

4- DİKKAT DAĞINIKLIĞI

Yazının Devamını Oku

12’nci sınıflar boş kaldı

22 Şubat 2022

PANDEMİNİN ilk bir buçuk yılında devam eden uzaktan eğitim sürecinde Milli Eğitim Bakanlığı, devamsızlıktan sınıfta kalmayı geçici olarak kaldırmıştı. Çevrimiçi derslerin hiçbirine katılmayan öğrenciler bile sınıf tekrarına kalmıyordu. Yüz yüze eğitimin başlamasıyla birlikte devamsızlıktan sınıftan kalma uygulaması geri geldi ancak bazı öğrenciler bu durumun farkında değil. Öğrenciler, “Devamsızlıktan kalma kalkmadı mı” sorusuyla sıkça müdürlerin kapısını çalıyor. Müdürler ise öğrencilerini sene sonunda sorun yaşamamaları için uyarıyor.

HAKKINIZ TOPLAM 30 GÜN

Görüştüğümüz okul yöneticileri öğrencileri sene sonunda mağdur olmamaları için sürekli olarak uyardıklarını ve durumu açıkladıklarını söylüyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’ne göre devamsızlık süresi özürsüz 10 günü, toplamda 30 günü aşan öğrenciler, ders puanları ne olursa olsun başarısız sayılıyor ve durumları yazılı olarak velilerine bildiriliyor. Ayrıca doğrudan yılsonu başarı puanıyla veya sorumlu olarak sınıf geçemeyenlerle devamsızlık nedeniyle başarısız sayılanlar, sınıf tekrarına kalıyor. Sınıf tekrarı hazırlık sınıfı hariç, orta öğrenim süresince en fazla bir defa yapılıyor. Öğrenim süresi içinde ikinci defa sınıf tekrarı durumuna düşen öğrencilerin ders yılı sonunda okulla ilişiği kesilerek kayıtları Açık Öğretim Lisesine veya Mesleki Açık Öğretim Lisesine alınıyor. Ancak salgın hala devam ettiği için karantinaya alınan öğrencilerin okula gelemediği günler devamsızlık olarak sayılmıyor.

KARANTİNA VE KRONİK RAHATSIZLIK İSTİSNASI

KORONAVİRÜS nedeniyle karantinaya alınan öğrenciler okula gelmedikleri günlerde devamsız sayılmıyor. Bunun dışında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 15 Şubat’ta illere gönderilen yazıda COVID-19 salgını devam ettiği sürece, kronik rahatsızlığını sağlık kurulu raporuyla belgelendiren öğrenciler ile özel eğitim ihtiyacı olan öğrencilerin, velilerinin yazılı talebi dikkate alınarak okula devamsızlıkla ilgili hükümlerden muaf tutulacağı belirtildi.

Yazının Devamını Oku

Özel okullara yeni yönetmelik

20 Şubat 2022

Resmi Gazete’de yayımlanan değişiklikle, “tek taraflı sözleşme ile işten ayrılan eğitim personeline bir yıl herhangi bir özel öğretim kurumunda görev verilmez” maddesi kaldırıldı. Böylece özel okullardaki öğretmenler, işten ayrılmaları halinde bir yıl beklemeksizin bir başka okulda işe başlayabilecek.

Türkiye Özel Okullar Derneği (TÖZOK) Yönetimi Kurulu Başkanı Zafer Öztürk, yapılan değişiklikleri şöyle yorumladı:

“Çalışma izinleri uzatma onayıyla ilgili maddede yer alan ‘Haziran ayı içerisinde başvuru şartı’ yürürlükten kalkmış. Yani artık yabancı öğretmenler toplu olarak çalışma izni başvurusu yapmayacak. Ayrıca özel okulların, açılacağı binalarla ilgili maddede değişikliğe gidilmiş. Belli kapalı alan büyüklüğüne sahip ticaret, konut, turizm gibi farklı kullanım niteliğindeki yapılarda en az 500 metrekare bahçe alanı bulunması ve müstakil bir binanın kullanım hakkının okula ait olması şartıyla okul açılabilmesine izin veren fıkralar eklenmiş.”

Yazının Devamını Oku

Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği’nde değişiklik

19 Şubat 2022

Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB), Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliğinde bir dizi değişiklik yapıldı. Resmi Gazete’de yayımlanan değişikliklere göre, özel öğretim kurumlarında çalışan eğitim personeli işten ayrılması halinde bir yıl beklemeksizin bir başka okulda işe başlayabilecek. Yeni yönetmelikte “tek taraflı sözleşme ile işten ayrılan eğitim personeline bir yıl herhangi bir özel öğretim kurumunda görev verilmez” maddesi kaldırıldı. Ayrıca, özel öğretim kurumlarında görevlendirilen eğitim personelinin çalışma izinlerini uzatma onayının haziran ayı içinde toplu olarak alınması uygulamasında da değişikliğe gidildi. Uygulamanın sahada yarattığı zorluklar dikkate alınarak sözleşme süresi bitmeden yeni sözleşme yapılması zorunluluğunun kaldırılması ve İş Kanunu’na uyum sağlamak amacıyla madde yeniden düzenlendi.

İŞKUR’DA EĞİTİM PERSONELİ GÖREVLENDİRİLMEYECEK
Öte yandan İŞKUR tarafından işbaşı eğitim programı ve benzeri programlar kapsamında kurumlarda eğitim personeli görevlendirilmeyeceği, sadece diğer personelin görevlendirilebileceği de yönetmelikte düzenlendi. Buna göre, diğer personelle yapılacak sözleşmelerde görev süresi de İŞKUR programlarında belirtilen süre kadar olacak.

KARMA KULLANM ALANLARINDA ÖZEL OKUL AÇILABİLECEK
Yönetmelikte karma kullanım alanlarında okul öncesi eğitim kurumu, ilkokul, ortaokul, ortaöğretim okulu veya özel eğitim okullarının açılmasına ilişkin şartlar da belirlendi. Düzenlemeyle, ticaret, hizmet ve konut gibi alanları birleştiren karma kullanım alanlarında da özel okul açılabilecek. Ayrıca usta öğretici ve yabancı dil alanında görevlendirilecek usta öğreticilere ilişkin tanım, iller arasındaki uygulama farklılıklarını önlemek amacıyla daha açık bir ifadeyle güncellendi.DEĞİŞİKLİKLER NE ANLAMA GELİYOR?
Türkiye Özel Okullar Derneği (TÖZOK) Yönetimi Kurulu Başkanı Zafer Öztürk, yapılan değişiklikleri şöyle yorumladı: 
* Özel öğretim kurumlarında görev alacak usta öğreticilerin, en az orta öğretim mezunu olmaları gerektiğine dair değişiklik yapılmış. Buna göre usta öğreticiler en az ortaöğretim mezunu olacak.

* Özel okulların, açılacağı binalarla ilgili madde de değişikliğe gidilmiş. Belli kapalı alan büyüklüğüne sahip ticaret, konut, turizm gibi farklı kullanım niteliğindeki yapılarda en az 500 metrekare bahçe alanı bulunması ve müstakil bir binanın kullanım hakkının okula ait olması şartıyla okul açılabilmesine izin veren fıkralar eklenmiş.

Yazının Devamını Oku

Z Kuşağı ne istiyor

19 Şubat 2022

Türkiye’de 18-25 yaş grubunda olan gençlerin demografik, sosyo-ekonomik, sosyo-politik durumları; bazı değerler ve konulara verdikleri önem, bakış açıları, yorumları, değerlendirmeleriyle geleceğe yönelik beklentilerini ortaya koymayı amaçlayan araştırma toplamda 28 kentte 3 bin 243 kişiyle yapıldı.

ÖNCELİK YURTDIŞI

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de 18-25 yaş grubunda yaklaşık 7 milyon kişi bulunduğu; bunların büyük çoğunluğunun yaşamlarında ilk kez oy kullanacaklarının anımsatıldığı çalışmada imkân olması durumunda yurtdışında yaşamak isteyen gençlerin oranı yüzde 73 olarak kayda geçti. Başka ülkelerde yaşama isteğinin motivasyonlarına bakıldığında ise yüzde 32.4’lük bir oran ile, ‘yaşam koşullarının Türkiye’den daha iyi olması’ gerekçesi öne çıktı. Z kuşağının yabancı ülke tercihinde etkili olan nedenler de; yüzde 19.5 ile insan haklarının daha gelişmiş olması, yüzde 17.6 ile daha fazla özgürlük olması ve yüzde 14.8 ile iş bulma ihtimalinin daha yüksek olması şeklinde sayıldı.

EN BÜYÜK SORUN İKLİM KRİZİ

Araştırmaya katılanlara, dünyayı yakın gelecekte bekleyen en önemli üç sorunun ne olduğu da soruldu. Katılımcılar birinci sırada yüzde 28.3’lük bir oranla “küresel ısınma ve iklim değişikliği, kuraklık”ı gündeme getirdi. Bunu yüzde 26.3’lük bir oranla “savaşlar, ülkelerarası anlaşmazlıklar ve çatışmalar” cevabı izledi. Ekonomik krizler de dünyanın önemli bir sorunu olarak üçüncü sırada (yüzde 23.1) yer aldı.

Yazının Devamını Oku

“Okulum açılsın”

18 Şubat 2022

Belgeselde 1978 yılında Sazköy İlkokulu’na atanan ve 15 yıl boyunca bu okulda görev yapan Yılmaz Sarıkaya ve okulun mezunlarından Ayşe Sevim, mevcut binanın kullanılmasının çocuklar için faydalı olacağını dile getiriyor ve anılarını paylaşıyor.Yılmaz Sarıkaya

EN GÜZEL YILARIM BURADA GEÇTİ
Öğretmenlikteki en güzel yıllarının Sazköy İlkokulu’nda geçtiğini söyleyen Yılmaz Sarıkaya şöyle konuşuyor:
Buraya 1978’de geldiğimde 86 öğrencimiz vardı. Sonraki yıllarda 70-75’e düştü ama bunun altına düşmedi. Çünkü köy dışarıya göç vermedi. 2 kişi gittiyse 4 kişi yerleşti. Çocuklarımın ikisi de bu köy doğumludur. Uzun yıllar Türkçe öğretmeni olarak çalıştım. Biz burada hem müdürlük hem öğretmenlik yaptık hem de hizmetli olarak çalıştık. Girip çıkmadığım ev kalmamıştır. Kahveye gidersin, vatandaşın dilekçesi varsa öğretmen yazar. Beş yılda bir arazi ve evlilik beyannameleri verilir. Bunu kim dolduracak? Öğretmenler dolduracak. Ailelerle de her gün bir istişaremiz vardı. Bizim danıştığımız konular olurdu. Onların bize fikir edinmek için sorduğu konular olurdu. Biz buranın bir ferdiydik.Ayşe Sevim

KEŞKE BENİM YAŞADIKLARIMI YAŞAYABİLSELER
Ayşe Sevim ise “Derslerimizi hiç aksatmıyorduk. Birbirimizden de bir şeyler öğreniyorduk. Bahçede oynarken karışık oynuyorduk. Köyümüzün insanıydı, biliyorduk. Birisi mi düştü? Kaldırıp yarasını sarıyorduk. Ama şu an yok. Bir öğretmen de buralara atanıp bu okullar sağlam kalsa benim temennim öyle. Tabii büyüklerimiz ne düşünüyorlar onu bilemiyorum ama benim küçük aklım herkes kendi köyünde eğitim alsın diyor. Çünkü çocuk sayısı var. Neden servislere erken saat binip de eziyet çekiyorlar? Keşke burada okusalar yine. Keşke şu okul boyalı, badanalı olsa, el birliğiyle boyasak, badana yapsak. Yine o sistemi oturtsak. Keşke Burada yaşayan çocuklar da benim yaşadığım şeyleri yaşamış olsalardı” diyor.

Jale İncekol

HIZLA İZLENSİN, ÇOK KİŞYE ULAŞSIN

Yazının Devamını Oku

Üç üniversite hastalıklarla mücadelede güçlerini birleştirdi

16 Şubat 2022

Türkiye’nin araştırma üniversitelerinden Marmara Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa’nın biyoteknoloji alanındaki iş birliği ile kurulan ‘Sağlıkta Biyoteknoloji Mükemmeliyet Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin (SABIOTEK) açılışı Marmara Üniversitesi Mehmet Genç Külliyesi’nde yapıldı. Merkez, YTÜ Davutpaşa Kampüsü’nde kuruldu. 3 üniversitenin bilim insanları tarafından çalışmaların yürütüleceği merkezin, önde gelen parçacık fiziği laboratuvarı CERN (Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi) gibi dünyaya açılması hedefleniyor.

NELER YAPILACAK?Hedeflenen yenilikçi çalışmaların bazıları şöyle:

TÜM DÜNYAYA ETKİ EDECEKAçılış törenine katılan üniversite rektörleri şu açıklamalarda bulundu:

Prof. Dr. Tamer Yılmaz (YTÜ Rektörü): Sağlık biyoteknolojisi alanında Türkiye’nin 3 üniversitesi bir araya geldi. Bu alanda bilimsel çalışmalar, projeler ve şirketleşme buradan doğacak. Öncelikle Türkiye ekosistemini daha sonra dünya ekosistemini bu merkeze dahil etmeyi hedefliyoruz. Kaldıraç etkisiyle tüm dünyaya etki edecek bir katma değer bekliyoruz.

Prof. Dr. Nuri Aydın (İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Rektörü): Genelde üniversiteler bireysel çalışmalara yönelir. Biz bu çalışmayla farklı üniversitelerin farklı altyapılarına da değerlendirerek yeni bir araştırma iklimi doğurmayı hedefledik. Bu noktada Yıldız Teknik ve Marmara Üniversitesi’yle birlikte önemli bir biyoteknoloji merkezinin kurulmasına öncülük etmiş olduk.

Prof. Dr. Mustafa Kurt (Marmara Üniversitesi Rektörü): İki değerli araştırma üniversitesiyle bir araya gelmiş olmaktan gurur duyuyorum. 3 üniversite olarak hedefimiz, ülkemizin ve dünyanın ihtiyacı olan ürünleri üreten projeler ortay koymak. 3 üniversitenin hem akademik hem laboratuvar altyapısının her imkanını kullanarak dışa bağımlılığı azaltabilecek, ürüne dönüşecek projeleri ülkemiz ve dünya için üreteceğiz.

CERN NEDİR?

Yazının Devamını Oku

İkinci dönemin ilk ders zili çaldı

7 Şubat 2022

SINIFA GİRERKEN ATEŞLERİ ÖLÇÜLDÜOkula dönüşü İstanbul Zeynep Bedia Kılıçoğlu İlkokulu ve Kültür Koleji’nde izledik. Öğrenciler, ders saatlerinden yarım saat önce okula gelmeye başladı. İstiklal Marşı töreni başlamadan çantaların sınıfa bırakan öğrenciler, bahçede özledikleri arkadaşlarına kavuştu. Tören için sıra olurken ateş ölçümleri yapıldı. Öğretmenlerinin “Yeni döneme hazır mıyız?” sorusuna hep birazdan “Hazırız” cevabı veren öğrenciler, töreninin ardından sırayla sınıflara alındılar. Tören için okula alınmayan veliler ise okul kapısının önünde bekledi. Kar yağışının tatile denk gelmesinden mutlu olan öğrenci ve veliler tatili nasıl geçirdikleri şöyle anlatıyor:ÖĞRENCİLER: EVDE SIKILMIŞTIK?
Alp Dilber (3’üncü sınıf öğrencisi): Annem ve babam işe gittiği için kardeşimi ve beni okula biraz erken bırakıyor, ikinci dönemde de okula ilk biz geldik. Tatilde boksa gittim, günlük yazdım, kitap okudum, ödevlerimi yaptım ama hepsini bitiremedim. Çok ödev vardı. Onları da yapmaya devam ediyorum tatilde yetişmedi ama sorumluluklarımı yerine getireceğim. Tatil keyifliydi ama yine de okulu özledimBatu Osman Dilber (4’üncü sınıf öğrencisi): Ben normalde de futbol oynuyorum tatilde bol bol maç yaptım. Öğretmenimin verdiği ödevleri yaptım ama bazıları bitmedi. Okulu özledim çünkü tatilde arkadaşlarımı göremedim. Tatil güzel ama en kötü tarafı arkadaşlarımı göremiyor olmamdı.Ayşe Sultan Kara (3’üncü sınıf öğrencisi): Kar yağışı tatile denk geldiği için çok mutlu oldum. İlk defa boyuma kadar gelen kar gördüm. Hatta kar topu savaşı yaparken düştüm. Tatilin son günlerinde her yer buz olduğu için dışarı çıkmadım. Evde kendimi teknolojik ders programı yaptım. Günlük programımı yazdığım kağıtları iplere geçirip hareketli bir sistem kurdum böylece ders çalışmak daha eğlenceli oldu. Sınıftaki en sportif kişi benim. Hem jimnastik hem koşu yapıyorum. Bu yüzden en çok beden dersini özledim.Miran Kuran (2’nci sınıf öğrencisi): Tatilde ödevlerimi yaptım, karda oynadım. Okulu hem özledim hem özlemedim. Tatil olmak mı güzel bir şey ama sonlara doğru evde sıkılmaya başlamıştım ve arkadaşlarımı özledim.

İkra Kırabalı (1’inci sınıf öğrencisi): İlk dönem okumayı yazmayı öğrendik. Ben de pekiştirmek için tatilde için kitap okudum. Bir hafta Bandırma’ya dedemlerin yanına gittim, onları da özlemiştim ama tatilin sonlarına doğru ‘Okulu ve öğretmenlerimi özledim’ diye söylenmeye başlamıştım. Ailemle kuzenlerimle zaman geçirmek güzeldi ama bence okul daha eğlenceli.

OKULUN EKSİKLİĞİ UZAK KALINCA BELLİ OLUYOR
Elif Özmen (1’inci sınıf öğrencisi): Tatilde çok şey yaptım ama yarısını anlatayım; kitap okudum, oyun oynadım, ödevlerimi yaptım, sinemaya gittim. Okulu özledim. Sayıyla söylemem gerekirse binde bin. Binde bin özledim. Bugün heyecanla kavuştum okuluma ve arkadaşlarıma.Egemen Uğan (4’üncü sınıf öğrencisi): Benim için tatil çok verimli geçti. Pamukkale’ye gittim. Antik şehirleri, antik tiyatroyu gezdim, kitap okudum. İkinci döneme hazırım. Okulu ve arkadaşlarımı Çok özledim. Tatilde aslında bir ihtiyaç ama uzak kalınca okulun eksikliği belli oluyor.Nehir Ayaz (7’nci sınıf öğrencisi): Tatil güzeldi ama pandemiden dolayı çok fazla gezemedim. Birkaç kez ailemle İstanbul içinde dolaşmaya çıktım. Kitap okumaya ve ders eksilerimi tamamlamaya özen gösterdim. Kar yağışı mesela tatile denk geldiği için kardeşimle çıktık beraber kar topu savaşı yaptık güzel zamanlar geçirdik.

VELİLER: KALDIĞIMIZ YERDEN DEVAM EDECEĞİZ
Birden Güngören Bulgan (Veli): Güzel ve verimli bir iki hafta geçirdik kendi adımıza. Çocuğum okulu özledi tabii ki ama tatile de ihtiyacı vardı. Öğretmenimiz sağ olsun telafi dersi de yaptığı için dersten uzaklaşmadı. Pandemiyle birlikte şartlar zorlaştığı için velilerin de bu tatile ihtiyacı vardı, kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Yazının Devamını Oku

Sanal aleme eleman aranıyor!

3 Şubat 2022

METAVERSE ile Türkçe tabiriyle sanal evrenle birlikte hayatımızda birçok şey değişti ve değişmeye devam edecek. Değişimin kendini belirgin olarak gösterdiği alanların başında eğitim, iş ve alışveriş alışkanlıkları geliyor.

Birçok sektörün bu değişimden etkilenmesi akıllara ortaya yeni iş kollarının çıkıp çıkmayacağı ya da yıllardır yapılan mesleklerin yeni bir vizyon kazanıp kazanmayacağı sorularını getiriyor. Uzmanlara göre hayatımıza gelecekte tam anlamıyla entegre olacak metaverse, yeni çalışma ve iş fırsatlarını da beraberinde getirecek. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü öğretimi üyesi Prof. Dr. Cem Sütçü, mevcut mesleklerin dönüşüm içine gireceğini vurgulayarak şunları söylüyor:

‘EMLAKÇILAR DAHİ DÖNÜŞECEK’

“Ben yeni mesleklerin türemesinden ziyade eski mesleklerin dönüşeceğini öngörüyorum. Bu konuyla doğrudan alakalı meslekler var. Mesela mimarlar sanal ortamların tasarımı konusundan dönüşecek. Öte yandan eğitim için arttırılmış gerçeklik veya sanal gerçeklik işin içine dahil olacak. Pandemi döneminde en büyük problem tıp gibi uygulamalı alanlarda öğrencilerin pratik eğitim alamaması oldu. Mesela bir sanal gözlük takıp bir kadavrayı incelemek, detaylarına girmek bu sanal ortamda mümkün olacak. Hukuk alanında da çok farklılaşmalar olacak. Kanunların, yönetmeliklerin, yeniden üzerinde düşünülmesine ihtiyaç olacak. Çünkü artık yaşamda algoritmalar, robotlar, avatarlar devrede olacak. Fiziksel olarak mağaza açmak, esnaflık yapmak gibi kavramlar da artık dönüşüyor. Örneğim emlakçı dediğimiz aklımıza gelen bir dükkan oluyor. Satış yapmak için son dönemlerde sosyal medya oldukça sık kullanılsa da artık mülk alım/satımı da duvarlarla çevirili bir dükkanın ötesine taşınmaya başladı. Dolayısıyla emlakçılık gibi interaktif ortamda yapılan işler de ‘sanal’ uzmanlıklara dönüşecek.”

YENİ İŞ KOLLARI KAÇINILMAZ

Sosyal medya, kamu politikaları ve girişimcilik gibi konular üzerinde çalışan ve bir teknoloji şirketinin kurucusu olan Erdem Erkul ise yakın geleceğin muhtemel mesleklerini şöyle sıralıyor: “Metaverse ile deneyim ve deneylere dayalı fen bilimleri ve coğrafya gibi derslerin işlenişi daha ilgi çekici ve akılda kalıcı hale getirilebilecek; ortaokul çağındaki çocuklarımız gezegenleri yakından görebilecek ve uzay üssündeki hayatı biraz olsun deneyimleyebilecekler. Aynı şekilde liselerdeki coğrafya ve üniversitelerdeki arkeoloji derslerinde birçok sanal turlar düzenlenebilecek, öğrenciler tarihi eserleri ve coğrafi yapıları yakından incelerken öğretmenler de gerçek zamanlı olarak metaverse evreninde öğrencilerine tarih ve coğrafya hakkında bilgiler verebilecekler. Metaverse’ün hayatımıza girmesiyle beraber yeni iş kollarının da oluşması kaçınılmaz diyebiliriz. Önümüzdeki dönemde metaverse dünyasında kendi sanal temsilcilerimizi yaratarak o alanda da birçok birey veya nesne ile etkileşim halinde olacağız.” Erkul, yaşanan etkileşimin beraberinde getireceği iş kollarını da örneklendirdi.

Yazının Devamını Oku

Haydarpaşa Lisesi’nin pansiyonu yenileniyor

2 Şubat 2022

İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, araya pandeminin girmesiyle başlayamayan restorasyon çalışmaları için projenin hazır olduğunu duyurdu. Yerlikaya, “Üsküdar ilçemizde 88 yıllık eğitim çınarımız Haydarpaşa Anadolu Lisemiz tarihi dokusu korunarak yeniden inşa ediliyor. Lisemizin 1959 mezunu 27. Dönem Başkanı Sayın İsmail Kahraman’ın teşrifleriyle okulumuzun proje toplantısını gerçekleştirdik” dedi.

Öğrenciler, binanın depreme dayanıksız olduğunun belirlenmesiyle 2019 yılında prefabrik pansiyona taşınmıştı. Öğrencilerin en kısa zamanda odalarına yerleşmesi hedefleniyor.

ATATÜRK’ÜN EMRİYLE KURULDU

Atatürk’ün emriyle 26 Eylül 1934’te kurulan ve 1984 yılına kadar Haydarpaşa’daki tarihi binasında eğitime devam eden okul, 1989’da Üsküdar’daki tarihi Validebağ Korusu’nun hemen yanında bulunan Altunizade yerleşkesine geçti.  

Yazının Devamını Oku

Türk doktor ALS hastalarına umut oldu: Ölü hücreyi diriltti

30 Ocak 2022

Doç. Dr. Hande Özdinler, 1996 yılında o zamanlar Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi olan kardeşi Ömer Tunç Özdinler’i 23 yaşında ani bir beyin kanaması nedeniyle kaybetti. Kardeşinin ölümü üzerine nöroloji bilimine yönelen Hande Özdinler, aynı yıl ABD’ye giderek Northwestern Üniversitesi’nde çalışmaya başladı. Bugün üniversitenin Beyin Motor Nöronları Araştırma Merkezi’nin yöneticisi olan Özdinler ve ekibinin yaptığı çalışmalar sonucunda ALS hastalığına çare olacak bir kimyasal madde bulundu. Özdinler ve ekibi, NU-9 isimli kimyasal maddeyle ölen motor nöronları, 60 günlük bir tedavi sonrasında sağlıklı nöronlar seviyesine getirmeyi başardı. Ekip, bu umut vaat eden madde üzerinde klinik deneylerin başlaması için şimdi ileri araştırmalara hazırlanıyor.

ŞU AN TEDAVİSİ YOK

Özdinler yürütülen çalışmanın önemini şu sözlerle anlatıyor: “Üst motor nöronları hareketleri başlatmaktan ve iletmekten sorumlu. Bunların hasar görmesi ALS’nin ilk evrelerinde ortaya çıkar. Üst motor nöronlarını sağlıklı hale getirmek, ALS ve diğer motor nöron hastalıkları için çok önemli. Şimdilik bu hastaların durumlarını düzeltecek herhangi bir tedavi seçeneği yok. Northwestern Üniversitesi kimya profesörü Richard B. Silverman ile yaptığımız çalışmada beyinde ölen nöronları iyileştiren bir kimyasal madde bulduk. NU-9 adını verdiğimiz bu kimyasal, hayvanlar üzerinde olumlu sonuç verdi, hem mitokondriye (hücrenin enerji santralı) hem de endoplasmik retikulum (hücrenin protein üreticisi) sağlığına kavuşmaya başladı ve böylece nöronlarda iyileşme görüldü. Üst motor nöronlarında hücre gövdesi genişledi ve sinir hücrelerinin uzantısı olan delikler kaybolmaya başladı. 60 günlük bir NU-9 tedavisinden sonra hastalıklı nöronlar sağlıklı kontrol nöronlarına benzemeye başladı. Klinik çalışmalara bir an önce geçmek istiyoruz, insan üzerinde de olumlu sonuç alınıp bu madde ilaca dönüştüğünde hedeflediğimiz gibi ALS hastalarının sağlıklarına kavuşmaya başlayacağını düşünüyoruz.”

'EN İYİ BULUŞ YAPAN' 10 BİLİM İNSANINDAN BİRİ

Boğaziçi Üniversite’sinde moleküler biyoloji okuduktan sonra yine Boğaziçi’nde genetik biyoteknoloji üzerine yüksek lisans yapan Hande Özdinler’in yaptığı bilimsel çalışmalar kendisine Harvard Center for Nervous System Repair (Harvard Sinir Sistemi Onarım Merkezi) ödülünü getirdi. Özdinler ayrıca 2015 yılında ‘International Innovation’ dergisi tarafından, ‘En İyi Buluş Yapan’ 10 bilim insanından biri olarak gösterildi.

ERKEK KARDEŞİ BEYİN KANAMASINDAN ÖLÜNCE...

Yazının Devamını Oku

Sosyal medya dikkatimizi çalıyor

29 Ocak 2022

Guardian Gazetesi’nden Johann Hari, 15 yaşında okulu bırakan, uyanık olduğu bütün zamanı sosyal medyada harcayan oğlundan yola çıkarak hazırladığı haberde, son yıllarda dikkat eksikliğinin artış nedenleri üzerine uzmanlarla konuştu. Hari’nin konuştuğu uzmanlardan dikkati dağıtabilen temel etkenler üzerinde çalışmış Fransız biliminsanı Prof. Barbara Demeneix, bir grup üniversite öğrencisiyle yapılan bir araştırmada, öğrencilerin ortalama dikkat süresinin 65 saniye olduğunu söylüyor. Demeneix, ofis çalışanlarıyla yapılan bir başka araştırmada ise dikkat süresinin ortalama 3 dakika olarak belirlendiğini belirtiyor ve "Odaklanma becerimizi kaybediyoruz, çünkü hepimiz zayıf iradeli bireylere dönüştük. Dikkatimiz dağılmadı, çalındı" diyor.GENÇLER AYNI ANDA 6 FARKLI MEDYA TÜRÜNÜ TAKİP EDİYOR
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde nörolog olarak görev yapan Prof. Earl Miller da bu araştırmayı destekleyerek dikkat eksikliği konusunda medyanın etkilerini şöyle açıklıyor:
“Beyin, tek seferde yalnızca bir veya iki düşünce üretebilir. Fazlasıyla tek fikirliyiz. Çok sınırlı bir bilişsel kapasiteye sahibiz ama muazzam bir yanılgıya kapılmış hâldeyiz. Ortalama bir genç artık aynı anda altı farklı medya türünü takip edebileceğine inanıyor. Nörologlar bunu araştırdıklarında aynı anda birden fazla iş yapabileceğine inanan insanların yalnızca hızlı hareket ettiklerini ortaya çıkardılar. Bir ileri, bir geri gidiyorlar. Geçişleri fark etmiyorlar, çünkü beyinleri kusursuz bir bilinç deneyimi sağlamak üzere bir anlamda meseleyi sumen altı ediyor. Ancak aslında yaptıkları şey beyinlerini anbean, görevden göreve açıp kapamak ve yeniden yapılandırmak, bunun da bir bedeli var. Mesela vergi beyanında bulunduğunuzu varsayalım. O sırada bir mesaj alıyorsunuz, üç saniyeliğine mesaja bakıyorsunuz ve sonra yeniden vergi beyanına dönüyorsunuz. O anda bir işten diğerine geçerken beyninizin yeniden yapılanması gerekir. Daha önce ne yaptığınızı, yaptığınız işle ilgili ne düşündüğünüzü hatırlamak zorundasınız. Bu olduğunda, araştırmalarda edinilen bulgulara göre, performansınız düşüyor, yavaşlıyorsunuz, hepsi de bu geçişin bir sonucu. Buna ‘geçiş bedeli etkisi’ deniyor. Yani çalışırken mesajlarınıza baktığınızda, hem mesajlara bakmak için harcadığınız kısacık anları hem de daha sonra yeniden odaklanmanız için gereken zamanı kaybediyorsunuz, bu da muazzam bir kayıp. Örneğin, Carnegie Mellon Üniversitesi’nin insan-bilgisayar etkileşimi laboratuvarında yapılan bir araştırmada 136 öğrenci bir deneye tabi tutuldu. Deney sırasında bazıları telefonlarını kapatmak, diğerleri de açık tutarak belirli aralıklarla mesajlar almak zorundaydı. Mesaj alan öğrenciler, ortalama yüzde 20 daha kötü performans gösterdi. Bana göre, hemen hemen hepimiz artık mütemadiyen beyin gücümüzün yüzde 20’sini kaybediyoruz. Hepimizin bir bilişsel yıkım felaketinin ortasındayız.”

HEDEF BELİRLEYİN
Amerikalı psikolog Prof. Mihaly Csikszentmihalyi’de şu öneriler de bulunuyor:
İlk olarak kendinize bir akış ve hedef belirlemelisiniz. Akış, kasıtlı olarak tek yöne dağıtılan tüm zihinsel enerjinizi alır. İkincisi, hedefinizin sizin için anlamlı olması gerekir. Umursamadığınız bir hedefe ilerleyemezsiniz. Üçüncüsü, yaptığınız şey ancak yetenekleriniz dahilindeyse işe yarar. Mesela, ben her sabah yazmaya başladım, gerginliğe sebep olan önceki denemelerimden farklı bir yazma biçimiydi. Birkaç gün içinde her şey su gibi akmaya başladı, saatlerce odaklanmakta hiç zorluk çekmiyordum, gençken yaptığım gibi uzunca süreler zahmetsizce odaklanabiliyordum.”

Yazının Devamını Oku

Seyir halinde Edebiyat dersi

20 Ocak 2022

İstanbul Atatürk Anadolu Lisesi Edebiyat Öğretmeni Hayri Ataş’ın düzenlediği ‘Edebiyatımızda Meķân: Beyoğlu’ gezileri kapsamında öğrenciler bazı dersleri ünlü edebiyatçıların bir zamanlar yaşadıkları, zaman geçirdikleri yerlerde işliyor. Yaklaşık 7 senedir devam eden gezilerin son durağı İkinci Yeni şairlerinin sık sık bir araya geldiği mekan olan Çiçek Pasajı ve zamanında Mehmet Akif Ersoy’un yaşadığı Mısır Apartmanı oldu. Hayri Ataş ve öğrencileri, seyir halindeki edebiyat derslerini şöyle anlatıyor:

DERSE İLGİ ARTTI
Hayri Ataş (İstanbul Atatürk Anadolu Lisesi Edebiyat Öğretmeni): Dersi sınıf dışında bir yerde işlemek çocuklar için her zaman eğlencelidir. Kişisel gelişimin ilk adımının okulda alınan eğitim olduğunu düşünüyorum. Biz burada seyir halinde işlerken çocuklar hem bu sokakların tarihini, kültürünü görerek öğrenmiş oluyor ve bilgi kalıcı hale geliyor hem de toplu bir gezi olduğu için etkileşim halinde oluyorlar böylece işin içine akran eğitimi de giriyor. Tekrar ettiği için bilgisini pekiştiriyor, başkasına öğretirken öğretmeyi de öğrenmiş oluyor. Sadece sizin verdiğiniz sınırlı bilgilerle kalmıyor. Eksiklerini kendisi de tamamlamış oluyor. Bu gezilerle birlikte öğrencilerin derse ve çevrelerine ilgilerinin de arttığını gözlemliyorum.
Ezgi Yaman (İstanbul Atatürk Anadolu Lisesi 12’nci sınıf öğrencisi): Türk Dili ve Edebiyatı dersini daha önce hiç böyle işlememiştik, ilk defa böyle görüyoruz. Gayet güzel. Hem daha kalıcı bir öğrenme biçimi oluyor hem de bizim için farklı bir aktivite oluyor. Ama bir yandan da 12’nci sınıf olmanı başka bir yoğunluğu var. Sınava hazırlanıyoruz, geçmiş senelerdeki kadar böyle dolaşma, sosyalleşme fırsatı olmuyor. Merve Şişman (İstanbul Atatürk Anadolu Lisesi 12’nci sınıf öğrencisi): Pandemi, hemen ardından sınav telaşı vesaire derken sosyallikten doğal olarak uzaklaşmış olduk. Böyle hem ders oluyor hem de dolaşmış oluyoruz. Stresimize de biraz atıyoruz, yani biraz rahatlamış oluyoruz. Mevcut olan müfredatın daha eğlenceli bir hale gelmesi bize iyi geliyor. Bir yandan da son sınıfız, bir daha birbirimizi görmeyeceğiz böyle birlikte vakit geçiriyor, anı biriktiriyoruz.

ÖĞRENCİLER GÖRME ENGELLİLERE REHBER OLACAK
İstanbul Atatürk Anadolu Lisesi’nin Beyoğlu’nda edebiyat gezileri, bir sonraki eğitim-öğretim döneminde de devam edecek. Üstelik bu kez Beyoğlu’ndaki mekanları daha önce gezip öğrenen öğrenciler görme engelli öğrencilere rehberlik edecek. Öncesinde yaklaşık 4 hafta sesli betimleme eğitimi alan öğrenciler, hem ilk dönem öğrendiklerini görme engelli arkadaşlarına aktaracak hem de dersi pekiştirmiş olacak.

Yazının Devamını Oku

Meslek lisesinde kız gücü

20 Ocak 2022

Mesleki ve teknik lise denilince akla ilk gelen erkek öğrenciler oluyor. Bunun nedeni ise tesisat tamirciliği, kaynakçılık, marangozluk gibi alanların ‘erkek işi’ olarak görülmesi. Oysa son yıllarda mesleki ve teknik liselerde kız öğrenci sayısı giderek artıyor.

Zincirlikuyu İSOV Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin 1514 kişilik mevcudunun yüzde 40’ı kız öğrencilerden oluşuyor. İnşaat Teknolojisi’nin tüm alt dallarında eğitim veren okulun, diğer alanları ise Tesisat Teknolojileri ve İklimlendirme ile Harita Tapu Kadastro. Okulun her alanında yerini alan kız öğrenciler ise önlüklerini giyip kaynak yapma, boru kesme, klima üretme ve tamir etme gibi birçok işin altından başarıyla kalkıyor. ‘Meslek liselerinde biz de varız’ diyen öğrenciler, şöyle konuşuyor:

BİLİNÇLİ BİR TERCİHTİ

Nisa Nisan (Harita-Tapu-Kadastro Alanı 10’uncu sınıf öğrencisi): Sınıfımda 10 erkek 8 kız öğrenci var. Benim bir erkek kuzenim var, o da harita kadastro okudu. İşin detaylarını ve zorluklarını biliyor doğal olarak. Örneğin sürekli arazilerde ölçüm yapıyoruz. Bu alanda eğitim almak istediğimi duyunca çok şaşırdı. ‘Yapabileceğinden emin misin?’ diye sordu. ‘Ölçüm de yapabilirim, neden yapamayacakmışım’ dedim. Bu okula ve bu bölüme gelmeye ortaokulda karar vermiştim, bilinçli bir tercihti yani. Lise bittiğinde yine bu alanda yüksek öğrenip görüp bu işi yapmak istiyorum. Alanda, sahada olup yapamazsın dedikleri işleri yapabildiğimizi göstermek istiyorum. Hangi okula gidiyorsun diye sorduklarında verdiğim cevaba şaşıranlar oluyor. Genelde erkeklerin okuduğu bölümlerde kız öğrenciler gördüğümde çok mutlu oluyorum. Erkeğin yaptığı işi neden kız yapamasın ki? İstesek daha iyisini bile yapabiliriz.”

TAMİR İŞLERİ BENDEN SORULUR

Derya Öner (Yapı Tesisat Teknolojisi ve İklimlendirme alanı 12’nci sınıf öğrencisi):

Yazının Devamını Oku

Meslek lisesinde kız gücü ‘Neden yapamayacakmışım’

19 Ocak 2022

Zincirlikuyu İSOV Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin bin 514 kişilik mevcudunun yüzde 40’ı kız öğrencilerden oluşuyor. İnşaat Teknolojisi’nin tüm alt dallarında eğitim veren bu okulun, diğer alanları ise Tesisat Teknolojileri ve İklimlendirme ile Harita Tapu Kadastro. Okulun her alanında yerini alan kız öğrenciler ise önlüklerini giyip kaynak yapma, boru kesme, klima üretme ve tamir etme gibi birçok işin altından başarıyla kalkıyor. ‘Meslek liselerinde biz de varız’ diyen o öğrenciler, şöyle konuşuyor:BU BÖLÜMÜ İSTEYEREK SEÇTİM
Nisa Nisan (Harita-Tapu-Kadastro alanı 10’uncu sınıf öğrencisi): Benim sınıfımda 10 erkek 8 kız öğrenci var. Benim bir erkek kuzenim var, o da Harita Kadastro okudu. İşin detaylarını ve zorluklarını biliyor doğal olarak. Örneğin sürekli arazilerde ölçüm yapıyoruz. Bu alanda eğitim almak istediğimi duyunca çok şaşırdı. Bana ‘Yapabileceğinden emin misin’ diye sordu. ‘Ölçüm de yapabilirim, neden yapamayacakmışım’ dedim. Bu okula ve bu bölüme gelmeye ortaokulda karar vermiştim, bilinçli bir tercihti yani. Lise bittiğinde yine bu alanda yüksek öğrenip görüp bu işi yapmak istiyorum. Alanda, sahada olup yapamazsın dedikleri işleri yapabildiğimizi göstermek istiyorum. Hangi okula gidiyorsun diye sorduklarında verdiğim cevaba şaşıranlar oluyor. Okulumuzda inşaat teknolojileri alanı da var. O alanda çok iyi işler çıkaran birçok kız arkadaşım var. Genelde erkeklerin okuduğu bölümlerde kız öğrenciler gördüğümde çok mutlu oluyorum. Erkeğin yaptığın işi neden kız yapamasın ki? İstesek daha iyisini bile yapabiliriz.”USTASI BENİM
Derya Öner (Yapı Tesisat Teknolojisi ve İklimlendirme alanı 12’nci sınıf öğrencisi): Okuduğum alanı ilk söylediğimde şaşkınlıkla karşılıyorlar ve dalga geçip geçmediğimi soruyorlar. Aslında kafamda meslek lisesine gitmek ve ‘klimacı’ olmak yoktu, bilinçli bir tercih diyemem ama şu an iyi ki gelmişim diyorum. Yapamazsın, edemezsin diye düşünülen işleri gayet iyi yapabildiğimi gördüm. Bir klimanın tüm parçalarını söküp, takıp, birleştirebiliyorum. Evde kombi bozulsa ustası zaten benim açar tamir ederim.TESİSATÇIYIM DEYİNCE ŞAŞIRIYORLAR
Hilal Yeşil (Yapı Tesisat Teknolojisi ve İklimlendirme alanı 12’nci sınıf öğrencisi): Ben tesisatçıyım dediğim zaman gülenler oluyor, şaka yapıyorum sanıyorlar ama ben aldırmıyorum. Bu mesleği öğrenmenin bana her zaman faydası olacağını düşünüyorum. Mesela ilerde diyelim evim olacak, tesisat işlerini kendim yapabileceğim ya da şu an eve usta çağırmamıza gerek yok çünkü ben hallederim, böylece aileme de katkı sağlamış olurum. İleride belki başka bir meslek sahibi olmak isterim ama birçok insanın yapamayacağımı düşündüğü bir şeyi öğreniyor ve uyguluyor olmak çok güzel bir duygu.AĞIR İŞLERİN ALTINDAN KALKIYORUM
Şevval Güzel (Ahşap Yapı Sistemleri 11’inci sınıf öğrencisi): Kuzenimin tavsiyesiyle meslek lisesine geldim, alan seçerken de bana en uygun olanın Ahşap Yapı Malzemeleri olduğuna karar verdim. Okulumuzda bu alandaki tek kız öğrenci benim. Öğretmenimiz başlarda derste ‘Beyler kalkın’ ‘Beyler şunu şöyle yapın’ gibi cümleler kuruyordu. Artık varlığıma alıştılar. Bazen ‘ağır’ işleri bana yaptırmak istemiyorlar, ‘Biz halledelim yorulma’ diyorlar ama erkeklerin yapamayacağımı düşündükleri ağır işler olduğunda ben daha fazla yapmak istiyorum ve yapıyorum. Ağır işin altından kızların da kalkabildiğini hem kendime hem onlara artık kanıtlamış oldum.

Yazının Devamını Oku

Orman yangınları ‘Kozalak’la önlenecek

17 Ocak 2022

Esnek bir kayışla ağaçların gövdesine takılan ‘Kozalak’ adlı cihaz, ormanlık alanlarda karbondioksit, sıcaklık, nem, basınç ile yanıcı, parlayıcı ve zehirli gaz seviyeleri ölçerek anlık olarak merkeze bilgi aktarımı yapabiliyor. Böylece olası bir yangın henüz başlangıç aşamasında tespit ediliyor. Mevcut sistemler ise ancak orman yangınları belli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra alarm veriyor. Dr. Muhammed Ali Örnek, projenin fikir ve üretim aşamasını şöyle anlatıyor:

DÜNYADA BENZERİ YOK
Kozalak fikrini, 2021 yazında küresel ve ulusal ölçekte yaşanan orman yangınlarının kıvılcımı ateşledi. Yaşananlar, herkes gibi bizim de içimizde derin yaralar bıraktı. Yangın kontrolden çıktıktan sonra buna müdahale etmek anlamlı değil çünkü kontrol altına alınıp alınamayacağı meçhul. Bu dünyanın her yerinde böyle. Kozalak cihazını üretme fikri, ‘Böyle büyük yangınları henüz başlangıç aşamasındayken nasıl tespit edebiliriz’ sorusuna çözüm ararken doğdu diyebiliriz. Fikir aşamasındayken dünya çapında benzer bir çalışma kesin vardır diye düşündük, ‘İlk bizim aklımıza gelmiş olamaz’ dedik. Ancak global ölçekte yaptığımız araştırmalarda bu anlamda ürün olmadığını görünce çok şaşırdık ve direkt patente başvurduk. Yerli patent için başvurumuzu tamamladık. Şu anda da Kuzey Amerika, Avustralya ve Avrupa’da da patent alma çalışmalarına başladık. İTÜ kapsamında bu çalışmalar devam ediyor. En kısa zamanda patent bekleme sürecimizi tamamlayarak dünya ölçeğinde tescillemiş olacağız.

BU YAZ HEDEF 10 BİN KOZALAK
Doğal yangınların başlangıç aşaması eğer hızlandırıcı bir madde yoksa uzun vakit alır. Bu süreçte, organik maddelerin içten içe yanmasıyla bol miktarda karbondioksit açığa çıkar. Ancak halihazırda kullanılan yangın tespit sistemleri başlangıç aşamasındaki bu göstergeleri fark edemez. Mevcut yangın tespit sistemlerinin alarm durumuna geçmesi için yangının belli bir ölçekte büyümesi gerekir. Ürettiğimiz sistem bunların aksine, yangın henüz müdahale edilebilir ölçekteyken tespit ederek, yetkililere haber veriyor. Böylece yangın büyümeden henüz başlangıç aşamasındayken hızlı müdahaleyle söndürülebilecek. Yapmış olduğumuz pilot çalışmalarda 100 metrelik mesafeden veriyi okuyabildiğimizi gördük ama sistemin daha sağlıklı çalışabilmesi açısından Kozalak cihazını elli metreden veri alacak şekilde yerleştirmek daha faydalı.

YANGINLARIN OLUŞMASINI ENGELLEMEK İSTİYORUZ
Projenin temelleri 2021 Ağustos ayında atıldı. Mezun öğrencilerimiz Rana İmam, Rahme Nur Örnek ve Suat Batuhan Esirger’den oluşan ekibimizle birlikte cihazın fikir aşamasından prototip aşamasına geçişini sadece bir ay içerisinde gerçekleştirdik. Öncelikle geliştirici kartlar üzerinde cihazın donanım prototipi hazırlandı. Geçtiğimiz 4 ayın sonunda donanımsal bağımsızlığımızı ilan etmek için kendi ana kart tasarımımızı tamamladık ve seri üretim öncesi son kontrollerimizi gerçekleştiriyoruz. Önümüzdeki Temmuz ayından önce 10 bin adet Kozalak üretmeyi hedefliyoruz, bu sayede, yaz dönemi öncesinde yangına hassa bölgelerde yangınların büyümeden önlenmesine yardımcı olmak istiyoruz.”

Yazının Devamını Oku

Karamel okullu oldu

14 Ocak 2022

Okul yönetimi Karamel’i veterinere götürüp tedavisini ve aşılarını yaptırdıktan sonra sahiplendi. Öğrencilerin renklerinden dolayı Karamel adını verdiği kedi, yeri geliyor koridorlarda dolaşıyor yeri geliyor derslere giriyor.

Karamel’in soğuk bir günde okula gelip sığındığını belirten okul müdürü Mustafa Güneş ise şunları söylüyor: “Hayvan sevgisi, çocukların duygusal ve sosyal gelişimine katkı sağlıyor. Bu soğuk kış günlerinde, öğrencilerimizin sıcaklığıyla huzur bulan kedi Karamel, okulumuzun bir üyesi oldu. Öğrencilerimizin gözü sabahları okula gelir gelmez Karamel’i arıyor, o rahatsız olmasın diye derste daha sessiz olmaya özen gösteriyorlar.”

Yazının Devamını Oku

Enes’i çok geç duyduk

12 Ocak 2022

Elazığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2’nci sınıf öğrencisi Enes Kara (20), önceki gün bir video ve not bırakarak, kaldığı yurtta, yangın merdivenlerinden atlayarak yaşamına son verdi. Kara’nın cenazesi ailesi tarafından alınarak, toprağa verilmek üzere Hatay’a götürüldü.

ANNEME FIRIN ALIN

Kara’nın intiharından önce çektiği videoda, “Biraz param var anneme fırın alın” dediği, notta ise “Cemaat yurdunda kalıyorum. Hiç kalmak istemememe ve bunu aileme defalarca söylemiş olmama rağmen. Beni zorladılar. İçinde bulunduğum durumdan ötürü gerçekten tüm yaşama hevesimi, sevincimi kaybettim. Aileme de bunu açıkça söyleyemiyorum korkuyorum” yazdığı öğrenildi. İntihar olayının yaşandığı binanın Nur Cemaati’nden kişilere ait olduğu öne sürüldü. Hürriyet’in ulaştığı ‘evin abisi’ Selçuk Ergül ise konuşmak istemedi.

BABA: BEN TAVSİYE ETTİM

Öte yandan baba Mehmet Kara’nın, “Kaldığı yer güzel insanların kaldığı yer. Orada kalmasını tavsiye ettim. Devlet yurduna başvuru yapmadık. Durumumuz iyi. Manevi olarak ahiretine faydası olsun istedim. Ben bu cemaatin 25 yıldır içindeyim. Kaldığı yerde hiçbir sorun yoktu. Şikâyetçi değilim” dediği öğrenildi.

ÖMER ÇELİK: YÜREĞİMİZ YANDI

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik de sosyal medya hesabından, “Hepimiz Enes Kara kardeşimizin hayatını kaybetmesinin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Yüreğimiz yandı. Gencecik bir insanın ölümü üzerinden kindar bir dille kavga, ideolojik hesaplaşma ve ayrışma üretenlerin yaptığı şey asla kabul edilemez ve ahlaki değildir. Ölüm üzerinden bile ayrışma üretenler, ideolojik egolarının kavgasını bırakmalıdır” paylaşımını yaptı.

Yazının Devamını Oku

Akaryakıtta talep ‘asgari’ temas

7 Ocak 2022

Yaş ortalaması 23 olan bir gurup üniversite öğrencisi, 2018 yılında akaryakıt alımındaki kullanıcı okuryazarlık seviyesini yükseltmek ve tüketicileri akaryakıt istasyonları hakkında bilgilendirmek amacıyla BenzinLitre isimli mobil uygulamayı hayata geçirdi. Uygulamanın bugün aktif olarak Türkiye’nin 81 ilinden 300 bini aşkın kullanıcısı var. BenzinLitre’nin yayınladığı 2020 Akaryakıt Alma Alışkanlıkları Raporu’na göre, pandemiyle birlikte sürücüler, şehir içine girmeden asgari temas ile yol üzerinde birçok ihtiyaçlarını bir arada giderebildikleri istasyonları daha fazla tercih etmeye başladılar. Rapordaki diğer veriler ise şöyle:

SÜRÜCÜLER KENDİ ARACINI KENDİ YIKADI
Pandemiden sonraki süreçte kullanılan istasyonların yüzde 27’sini içinde kahve tesisi bulunanlar oluştururken, tercihte ikinci öncelik yüzde 19 ile yıkama, üçüncü ise yüzde 12 ile kendin yıka seçeneği oldu. Bunları sırasıyla yüzde 4 ve yüzde 5 ile mescit ve yemek seçeneğine sahip olan istasyonlar takip etti. Nisan – Mayıs döneminde hafta sonları evine kapanan vatandaşlar ise en çok marketi olan istasyonları tercih etti.

TALEP VE ŞİKAYET KONUSU HİJYEN OLDU
Uygulama üzerinden 2020’de istasyonlara yapılan 220 bin yorumun yüzde 35’i hijyen üzerine oldu. Tuvalet temizliği, tuvalette kağıt olup olmaması ve market bakımı sürücülerin en çok dikkat ettiği alt başlıklar arasında yer aldı. Hijyenden sonra ise akaryakıt kalitesi, güler yüzlü personel ve hizmet kalitesi en çok yorumun geldiği alanlar.

EN ÇOK TERCİH EDİLEN LPG
Uygulamanın Türkiye’nin 81 ilindeki akaryakıt istasyonlarını listelemek için kullandığı filtrelerden biri de yakıt tipi filtresi. 2020 yılı verilerine göre sürücülerin yüzde 40’ı, LPG bulunan istasyonları listeledi.

İSTİKAMET KAMYONCU LOKANTASI

Yazının Devamını Oku

‘2021’in eğitim karnesi

31 Aralık 2021

Salgın koşulları, eğitimde pek çok yeni uygulamayı beraberinde getirdi. Bu uygulamaların başında maske, mesafe ve hijyen kuralları geldi. Eğitim dünyasında Başta Milli Eğitim Bakanı ve YÖK Başkanı olmak üzere bazı rektörlüklerle, Milli Eğitim bürokrasisinde pek çok görev değişimi oldu. 2021’de yaşanan gelişmeler özetle şöyle:

OKULLAR BİR AÇILDI BİR KAPANDI
Yılın ilk eğitim öğretim dönemi aralıklara yüz yüze ancak ağırlıklı olarak uzaktan eğitimle geçti. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 12 Ocak’ta aldığı kararla ilk ve ortaokullarda karne notlarının derse katılım puanıyla belirleneceğini, birinci dönem yapılan yüz yüze sınavların karne notu değerlendirmesine dahil edilmeyeceğini açıkladı. Köy okullarında 15 Şubat’ta; 8 ve 12’nci sınıflar ile ilkokul ve özel eğitim okullarında 1 Mart’ta seyreltilmiş şekilde yüz yüze eğitim başladı. Öğrenciler haftanın 2 günü okula gittiler. Nisan’da artan vakalar nedeniyle risk haritasında yüksek riskli grupta yer alan illerde yüz yüze eğitime ara verildi. Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı’nda okullar için 14 Nisan’dan itibaren uzaktan eğitim kararı çıktı. 8’inci ve 12’nci sınıflar ile okul öncesi eğitim kurumları dışındaki tüm kademelerde, uzaktan eğitime geçildi. 16 Mayıs’ta MEB, okul öncesi eğitim kurumlarında 8 ve 12’nci sınıfların destekleme ve yetiştirme kurslarında 17 Mayıs itibariyle yüz yüze eğitime geçileceğini; diğer tüm kademelerde 1 Haziran’a kadar uzaktan eğitime devam edileceğini duyurdu. Liselerde sınava girmek istemediğine dair dilekçe vermeyenler için yüz yüze sınavlar 23 Mayıs’ta başladı. Ortaokul ve liselerde 7 Haziran’da haftada iki gün olmak üzere yüz yüze eğitim başladı. Okulların yaz boyunca açık kalacağı ve çeşitli etkinliklerin düzenleneceği ‘Telafide Ben de Varım’ programı 5 Temmuz-31 Ağustos tarihlerinde düzenlendi. 18 Haziran’da karneler e-okul üzerinden erişime açıldı.

DERS ZİLİ YENİDEN ÇALDI
Bakan Özer, Ağustos ayında 6 Eylül’de tüm kademelerde tam zamanlı yüz yüze eğitime geçileceğini duyurdu. MEB, okullar açılmadan önce yayınladığı rehberle, aşılarını tamamlamayan öğretmenler ve okul personelinden haftada iki kez PCR testi yaptırmaları isteneceğini açıkladı. Anaokulu ve ilkokul 1’inci sınıflar için 1 Eylül’de uyum programı başladı. 6 Eylül’de de 18 milyon öğrenci ve 1 milyonun üzerinde öğretmen için ders zili yeniden çaldı. Sağlık Bakanlığı’nın belirlediği kriterlere göre, bir sınıfta 10 gün içerisinde en az iki COVID vakası olursa o sınıf 14 gün karantinaya alınacağı açıklandı, bu süre Kasım ayında 10 güne süre düşürüldü. Karantinaya alınan öğrenciler, uzaktan eğitimle derslere katılmaya devam etti. Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, aralıklarla kapatılan sınıf sayılarına ilişkin sayıları açıkladı. Özer, konuya ilişkin yaptığı açıklamaların tamamında kapanan sınıf sayısının sürecin başından beri yüzde 1’in üstüne çıkmadığını vurguladı.

KAMPÜSE DÖNÜŞ BAŞLADI
Üniversiteler de yeni döneme yüz yüze eğitimle Eylül ayından itibaren başladı. Salgın tedbirlerinin uygulanacağı yeni dönemde üniversiteler için hibrit eğitim modeli de uygulandı. 2021-2022 Yükseköğretim Akademik Yıl Açılış Töreni, 5 Ekim’de düzenlendi. Pandemi öncesi öğrenciler kampüse sadece kimlik kartıyla girebilirken artık HES da kodu zorunlu hale gelmişti. Kimi üniversiteler HES kodunun kimlik kartına entegre edildiği giriş sistemi uygulamasına geçti.

7 SENE SONRA ŞURA DÜZENLENDİ

Yazının Devamını Oku

Her gol bir kitap

30 Aralık 2021

Osman Güneri’nin öncülüğünde başlayıp, Hatay İl Milli Eğitim, ve Belen İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün birlikte yürüttüğü ‘Her Gol Bir Kitap’ projesi kapsamında 13 farklı ilkokuldan 130 öğrencinin katıldığı bir futbol turnuvası düzenlendi. Çiçeği burnunda futbolcular, bu turnuvada sadece maç değil, kitap kazanıyor. Takımda olan her bir öğrenciye maç öncesi kitap dağıtılıyor, ardından rekabet başlıyor. Ancak bu rekabet bildiğimiz gibi değil çünkü maçın sonucu ne olursa olsun öğrenciler kitap kazanmış oluyor. Halen devam eden turnuva sonunda galip gelen ilk üç takımın okuluna kütüphane kurulacak. Öte yandan bu maçları Trabzonspor, Başakşehir gibi birçok futbol kulübü takip ediyor. Bu projeyle çocuklara hem spor hem kitap sevgisi aşılamayı amaçladığını söyleyen Osman Öğretmen, bu vesileyle futbola yatkın olan öğrencilerin de erken yaşta keşfedilmesini temenni ediyor ve Her Gol Bir Kitap Projesi’ni şöyle anlatıyor:KÜTÜPHANE SEFERBERLİĞİNE FUTBOLLA DAHİL OLDULAR
Biliyorsunuz Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) kütüphane seferberliği başlattı. Biz de köy okulu ve ilçe okulları olarak bu çocukları hem bir turnuvanın içine koyalım, futbol oynatalım hem de turnuvaya katılan her öğrenciye kitap verelim, kitabı maçtan önce okuyalım, kazanan ilk 3 okula da kütüphane kuralım diye düşündük. Toplamda 13 takım, 130 öğrenci katıldı. Amacımız aslında hepsine eşit sayıda kitap bölüştürmek. Şu an çeşitli yerlerden binin üzerinde kitap desteği geldi. Bir de şöyle bir özelliğimiz var. Burada en az beş tane köyde, ilgi görmemiş birçok yetenekli öğrenci var. Ben maçların videolarını futbol kulüplerine gönderiyorum. Altyapı hocaları, diğer maçları gelip izleyebileceğini söyledi. Belki birkaç çocuğu da sporcu olarak kazandırmış oluruz bu vesileyle. Ayrıca pandemi sürecinde çocuklar çok hareketsiz kaldılar malum, bu maçlarla gelen hareketin bir diğer bereketi de çocukların biriken enerjilerini atmaları oldu.HER İKİ TARAF KAZANIYOR
Genel olarak her okulda bol kitap olsun istiyoruz. Her takımın motivasyonu okuluna kütüphane kurdurmak oluyor. Turnuva bittiğinde bizzat okullarına gidip kütüphaneleri kuracağız. Şayet yeterli imkan ve destek olursa bu 13 okulun 13’üne de kütüphane kurmak isteriz. Neden olmasın? Okul bünyesinde spor turnuvaları ortaokul kademsinde başlar. Biz Türkiye’de ilk defa ilkokul seviyesinde bir turnuva düzenledik. İlkokulda olmamasının sebebini de söyleyeyim: Çocukların o yaşta bir rekabet için girmesi tercih edilmiyor. Biz bu projede bir yarışın içinde değiliz. Çocuklara ‘Belki maçı kazanamayacaksınız ama bu maç hem size hem rakip arkadaşlarınıza kitap olarak dönecek’ diye anlatıyoruz. Maç sonlarında herkes birbirini tebrik ediyor yani aslında yarışmadan çok eğlence.”

Yazının Devamını Oku

Liseli tavuklar böceklere karşı

25 Aralık 2021

İstanbul'un ilk, Türkiye’nin ise 2’nci fen lisesi olan Kadıköy Atatürk Fen Lisesi’nde, yurt ve derslik binalarının yenileme çalışmaları yapılırken arazide de kazılar oldu. Tadilat sürecinde toprağın altında yaşayan böcekler, yuvalarından çıkarak okulun içine girmeye başladı. Bu sorunun önüne kimyasal ilaçlamayla geçilmeye çalışıldı ama sonuç alınamadı. Sonunda klasik yönteme başvuruldu. 39 bin metrekarelik büyük bir arazi içinde yer alan okulun bahçesine tavuklar salındı. Böylece besin zincirinden yararlanılarak böceklerin istilası sona erdirilmiş oldu. Kadıköy Atatürk Fen Lisesi’ni son iki senedir böceklerden 2 horoz ve 8 tavuk koruyor.

Muzaffer Güneş

YUMURTALARI SATIYORUZ

Kadıköy Atatürk Fen Lisesi müdürü Muzaffer Güneş bu çözüm yöntemini şöyle anlatıyor: “Hem öğrencilerin hayvan sevgisini tatmin etmek hem de böcek sorunundan kurtulmak için böyle çözüm geliştirdik. Az çok bir yumurta üretimi de oluyor. Bu yumurtaları öğretmen arkadaşlar satın alıyorlar. O parayla tavukların yemleri, ilaçları veya ölenin yerine yenisi alınıyor.”

Yazının Devamını Oku

Dayak 1923'te yasaklandı

24 Aralık 2021

Eğitimciler ise yaşanan olayı Hürriyet’e şöyle değerlendirdi:

Prof. Dr. Zeynep Kızıltepe (Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi): Türkiye tüm okullarında 1923’te dayağı, 2005’te de tokat, cimcik gibi diğer bütün fiziksel cezaları yasaklayarak çıkardı. Okullarda öğretmen vasfı taşıyan kişinin hiçbir şekilde el kaldırmaması, şiddet göstermemesi gerekir.

Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak (Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü Emekli Öğretim Üyesi): Siyasetçilerin tutumundan tutun, her kademedeki yetişkinlerin çocuklar üzerindeki etkisi çok oluyor. Yetişkinler ve eğitimciler olarak şiddeti dışlayan, taviz vermeyen bir tutumu ne kadar benimseyerek bu tip olaylarda ortadan kalkacaktır. Kameraların kaydetmediği birçok yerde bunların yaşandığını söyleyebiliriz. Bu kültürel bir sorunumuz.

Prof. Dr. Mehmet Engin Deniz (Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı): Öğretmen şiddeti kabul edilebilir bir şey değil. Öğrenci sorumluluklarını yerine getirmemiş ya da hatalı olabilir ancak çözümünün şiddet olmayacağı aşikâr. Bununla birlikte belki atanan öğretmenlerin de psikolojik sağlamlığı geliştirilebilir. Öğretmenleri sadece sınavla değil psikolojisini göz önüne alarak atamak daha sağlıklı olabilir.

TEPKİLER BÜYÜYOR

Yaşanan olayın ardından öğretmenin görevden alınmasını, cezalandırılmasını talep eden paylaşımlar sosyal medyanın gündemine oturdu. Şahan Gökbakar, Pelin Batu gibi ünlülerin yanı sıra birçok eğitimci de yaşanan olayı eleştiren paylaşımlar yaptı. İşte onlardan birkaçı:

Şahan Gökbakar @sgokbakar

10 yaşında bir çocuğu sınıftan çıkarıp, evire çevire döven aşağılık zavallı! Sana “öğretmen” demek yanlış olur. Zira öğretmek için önce bilmek gerekir. Ama sen daha nasıl insan olunacağını bilmiyorsun. Allah evlatlarımızı korusun, hep iyilerle karşılaştırsın...

Yazının Devamını Oku

Google Türk Mutfak Kültürünü tanıtacak

22 Aralık 2021

Türk mutfağını dünyaya tanıtmak üzere Google ve Yeditepe Üniversitesi Türk mutfak kültürünü iş birliği yaptı. Google’ın, üniversitenin Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sibel Özilgen’e teklif götürülmesiyle başlayan proje kapsamında oluşturulan sergiler, çevrim içi olarak ziyaret edilebiliyor.

“BU BİR MİLLİ GÖREV”
Platformda, akademik çalışmalar kapsamında gerçekleştirilen proje ve derslerden oluşturulmuş sergi, fotoğraf ve hikayeler yer alıyor. Çalışmaların bilim, sanat ve kültürden oluşan üç ana başlık altında toplandığı özel platformda her bir fotoğrafın kendisini anlatan detaylı akademik açıklaması yer alıyor. Google Arts & Culture’da yer alan bu özel platformda ayrıca, Yeditepe Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları bölümünün eğitim programının kapsamı çerçevesinde Türkiye’nin tanıtımı için İstanbul özelinde çekilen Türk mutfak kültürü odaklı fotoğraflar da kullanılıyor. Konuya ilişkin bilgi veren Prof. Dr. Sibel Özilgen, programın önceliğinin Türk mutfak kültürünün her yönüyle dünyaya tanıtılması olduğunu belirterek “Bu milli görevin gerçekleştirilmesinde kurumumuzun tercih edilmiş olması bizim için gururdur” dedi. Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Gülveli Kaya ise “Üniversite olarak hem bir ilki başlattık hem de akademik ve mesleki bilgilere sahip şefler, sanatçı gibi düşünebilen bireyler yetiştirmeyi görev edindik” diye konuştu.

Yazının Devamını Oku

Masa kalktı iletişim arttı

21 Aralık 2021

Ahmet Öğretmen, sınıfta sürekli hareket halinde olmanın daha faydalı olduğunu düşünüyor, sınıf defterini doldurmak ya da herhangi bir sebep için oturması gerektiğinde ise öğrencilerinin sıralarına oturuyor. Öğrencileriyle arasındaki sınırları kaldırmak istediğini söyleyen Aydın, kendini ‘Masasız öğretmen’ olarak tanımlıyor ve amacını şöyle anlatıyor:

BENİMLE DAHA ÇOK KONUŞMAYA BAŞLADILAR
“Yıllar önce sınıfımdan öğretmen masasını kaldırdım. Ve öğretmenliğime o kadar güzel dokundu ki bu durum. Çocuklarımın bana bakışları değişti.. Öğretmen masasını Berlin Duvarı’na benzetiyordum. Öğrenci ile aramda aşılmaz bir duvar gibiydi. Öğrenci ile ben hep duvarın arkasından konuşuyorduk. Ben o duvarı yıktıktan sonra sarılmaları ve benimle özel anlarını paylaşmaları arttı. Meğer o duvarın arkasından beni büyük bir dev olarak görüyorlarmış. İlk tepkiler olumsuzdu tabii. Sen nerede oturacaksın dediler. Hatta dersime giren branş öğretmeni bir meslektaşım, ‘hocam sınıf defterini nerede yazacağım’ dedi. Benim de ona, ‘Sınıfımızda 12 tane daha masa var öğretmenim. Siz yeter ki onların yanına oturmak isteyin. Yanlarına oturduğunuzda onlardan mutlu kimse olmaz’ dedim. Hocamız daha sonra hak verdi. Gözlemlerini, ‘Hocam ne kadar mutlu oluyorlar. Oturacak yerim olmadığından yanlarına oturacağımı bilmeleri onları ne kadar bambaşka yapıyor. Benimle daha çok konuşmaya başladılar’ diye dile getirdi. Masasız öğretmenliğin bir çok faydası var. Daha sıkı arkadaş oluyorsunuz, derste daha aktifsiniz. Daha çok ayakta kalarak spor da yapıyorsunuz, oturmak insanı tembelleştiriyor. Bir sandalye ve masanız varsa oturmak için bahaneler oluşturuyorsunuz. Aslında sanki sizin bölgeniz gibi. Ama o masa kalkınca bölgeniz büyüyor. Artık sınıfın her alanı sizin bölgeniz oluyor. Sınıf genişliyor. Ve önemlisi öğretmen masasından ders anlatır, masa başı işi yapıyor zihniyetini de yıkıyorsunuz. Biz öğretmenler masa başı bir mesleği seçmedik ki masamız olsun. Yorulduğumda öğrencilerimin yanlarına oturmak gibi harika bir duygu varken neden duvar öreyim ki?”

Yazının Devamını Oku

Tarım izcileri

18 Aralık 2021

Iğdır’ın Melekli beldesindeki Şehit Er Aytekin Arslan İlkokulu öğrencileri öğretmenleri Özkan Oğan öncülüğünde izci olarak tarım yapıyor. 17 yıllık sınıf öğretmeni Özkan Oğan, ‘çocuktan tarım işçisi değil tarım izcisi olur’ diye düşünerek 3 sene önce ‘Tarım İzcileri’ projesini başlatmış. Zira Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2019 yılı Çocuk İşgücü Anketi sonuçlarına göre Türkiye’de 6-18 yaş arasında ekonomik faaliyette bulunan 720 bin çocuğun yüzde 38,8’i mevsimlik tarım işinde çalışıyor. İşte bu rakamdan yola çıkan Özkan öğretmen işe, bulduğu maddi desteklerle çocuklara tulumlar ve çizmeler alarak koyulmuş, böylece tarım izcilerinin kıyafetleri de tamamlamıştı.. “Çocuklar, bulundukları bölgenin geçim kaynağı olan işe dair bilinmesi gerekenleri çalışarak değil okulda eğitim alarak öğrenmeli” diyen Oğan, projesini şöyle anlatıyor:

TOHUMUNU ALAN GELSİN
Bulunduğumuz bölgedeki ailelerin hemen hepsi tarım ve hayvancılıkla geçiniyor. Aslında çocukların yabancı oldukları meseleler değil hatta birçok çocuk ailesine destek olmak için tarlada, ahırda çalışmak zorunda. Ancak çocukların olması gereken yer okul sıraları. Yaşadığı bölgenin geçim kaynağı olan işler hakkında da bilgi sahibi olmalı ancak bunu da okulda öğrenmeli diye düşündüm. Bu nedenle ‘çocuklar tarım işçisi değil, tarım izcisi olmalı’ diyerek yaklaşık üç sene önce yola çıktım. Tüm öğrencilerime çizme aldık, tulum yaptırdık. Tam teşekküllü bir hayvan çiftliğine giderek işe başladık. Orada veterinerler, gübrelerden nasıl faydalanıldığını anlattılar. Ardından farklı tarım arazilerine giderek oradaki bilir kişilerden işi öğrendik. Son olarak ise okulumuzda küçük bir yaptık. Çocuklara ‘Kimin evinde hangi tohum varsa getirsin’ dedim. Artık bahçemizde kendimiz ekiyoruz, suluyoruz, biçiyoruz. Mısırdan fasulyeye birçok şey yetiştirdik. Yumurta kabukları, meyve ve sebze atıklarından da gübre yapıyoruz. Çocuklar bu bahçede geri dönüşümü de öğreniyor.

TARIM AKADEMİK BAŞARIYI ARTIRDI
Öğrencilerin akademik başarılarına da sirayet etti bu proje. Tarım yaparken öğrendiklerimiz Fen Bilgisi dersinin müfredatıyla zaten uyuşuyor, çocuklar bahçeyi sevince diğer dersleri ve etkinlikleri de mümkün olduğunca buraya taşıdık. Örneğin bahçenin etrafında kitap okuma saati yapıyoruz ya da müzik dersini burada işliyoruz. Bazen velilerim arayıp ‘Hasta oldu ama okula gelemediği için ağlıyor, ne yapacağımı şaşırdım hocam’ diyor. Amacımız farkındalık yaratmak, evet çocuk tarımla da ilgilensin ama bunu okulda yapsın, hayvanları tanısın ve merhamet göstersin. Çocuğun ilerde kendine çizeceği yol bilim insan olmak da olabilir çiftçi olmak da. Burada önemli olan yaşama dair temel deneyimleri okulda edinmiş olması.

Yazının Devamını Oku

Karton pankartlarla milyonlara ulaşıyor

14 Aralık 2021

Furkan Çelik, hemen her üniversitelinin aklından geçen günlük küçük sorun ya da mutlulukları karton pankartlara yazarak paylaşmaya nasıl karar verdiğini şöyle anlatıyor:

HEM KENDİMİN HEM HERKESİN SESİNİ DUYURMAK İSTEDİM
“Kendi sesimi duyurduğumda bunun aynı zamanda herkesin sesi olması lazımdı. Üniversitelilerin diline pelensek olduğunu düşündüğüm cümleleri, sıkıntıları kartona yazarak elimde tutarak kampüste fotoğraflar çektim ve paylaşmaya başladım. ABD’de Seth isimli bir adam ‘Dude with Sign’ (Tabelalı Adam) isimli sosyal medya hesabında benzer paylaşımlar yapıyordu, aslında ondan esinlendim. Her öğrencinin sıklıkla aklından geçirdiğini düşündüğüm cümleleri kartona yazdım ve paylaşmaya başladım. Herkese hitap edebilecek içerikleri buldum. Zamanla 6 milyon kez görüntülenen paylaşımlar oldu. Çünkü herkes kendinden bir parça bulmaya başladı. ‘İç sessimiz oldun’ gibi geri dönüşler almaya başladım. Geri dönüşlerin içinde az da olsa ‘Gençlik bitmiş, bu mu sesinizi duyurma şekliniz’ diyenler de oldu. Benim öğrenci olarak sokakta kalmışlığım bile oldu, burs çıkmadı, yurt çıkmadı. Dışarıdan değil içeriden gözlemciyim yani ve yalnız olmadığını biliyorum. Şöyle örnek vereyim; bu yazıları hazırlamak için kartonları sağdan soldan, çöp konteynırlarının kenarından buluyorum, birebir yaşadığım şeyin dışa vurumu aslında. İyi şeylerin de kötü şeylerin mizahla ele alınabileceğini düşünen bir insanım. Üniversiteli olarak yaşadıklarımızı mizahi olarak ele almanın tüm bunları daha görünür kılacağını düşündüğüm için böyle bir şey yapmaya karar verdim.”

AMERİKALI SETH KİMDİR?
ABD’nin New York şehrinde yaşayan ve kendisini Seth isimiyle tanıtan kişi 2019 yılında ‘Dude with Sign’ adlı sosyal medya hesabından herkesin içinden geçen ama ifade etdilemeyen davranışları pankartla protesto etmeye başladı. Sosyal medyada 7,7 milyon takipçisi olan Seth’in protestoları arasında yer alanlardan bazıları şöyle: ‘Yemeğinizin fotoğrafını çekmenize gerek yok’, ‘Dinlemediğiniz müzik gruplarının tişörtlerini giymeyi bırakın’, ‘Köpeğinizin sosyal medya hesabının olmasına gerek yok’

Yazının Devamını Oku

Çevre görevi mobil uygulamada

14 Aralık 2021

Avrupa Birliği’ne bağlı Bilgi Merkezleri Ağı ve Bilim Virüsü, gençler arasında iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik bilincinin yaygınlaşması için geçen nisan ayında Geç Olmadan programını başlattı. Programa Türkiye’nin 19 ilinden bin 900 genç katıldı. Eğitimin tamamlanabilmesi için katılımcıların yeni teknolojileri kullanarak bir proje ortaya koymaları gerekiyordu. Üretilen yüzlerce proje arasından Hilmi Kürtaş Pektaş’ın EcoGoals projesi birinci seçildi. Bir mobil uygulama olan EcoGoals’de kullanıcılar bir oyun sistemiyle sürdürülebilirlik hedeflerini tamamlamaya çalışıyor. Uygulamayı indiren kullanıcı, hedefleri tamamladıkça harita üzerinden karbon ayak izinin ne kadar azaldığını görebiliyor ve oyunda ilerledikçe sanal bir altın kazanıyor. Kazanılan altınlar ise sürdürülebilir ürün satan mağazalarda indirim olarak kullanılabiliyor. Yazılım aşamasında olan uygulamanın önümüzdeki aylarda hayata geçmesi planlanıyor. Pektaş, oyunlaştırma yöntemini neden seçtiğini ve projesini şöyle anlatıyor:

AMACIM HERKESE DAHA KOLAY ULAŞMAK
Mobil uygulama tasarlamamın sebebi şuydu: herkese daha kolay ulaşmak. Bugün teknolojinin çok geliştiği bir dönemde yaşıyoruz. Toplumun hemen her kesiminde akıllı telefon kullanımı çok yaygın. Mobil uygulamada sizi oyunlaştırılmış şekilde karşılayan belirli hedefler görüyorsunuz. Burada özellikle oyunlaştırma temasını seçtim çünkü farklı birçok mobil uygulamayı incelediğimde belirli bir süre sonra uygulamanın sıkıntı verici hale geldiğini ve giderek kullanılmak istenmediğini fark ettim. Uygulamayı oyunlaştırarak insanları hedeflere daha çok teşvik edebileceğimi düşündüm. Hedefler arasında plastik kullanımını azaltmak gibi çok basit şeyler de var daaha karmaşık olanlar da. Bu hedefleri tamamladıkça sizin topluma olan katkınız bıraktığınız karbon ayak izi ölçüsünde azalıyor. Uygulamaya ulaştığınız hedefleri entegre ettiğinizde, dünya çapında ne kadar etki ettiğinizi harita üzerinden görebiliyorsunuz. Bunun dışında belirlenen her hedefi gerçekleştirdiğinizde sanal bir altın kazanıyorsunuz. Aynı zamanda uygulamada çevrenizdeki sürdürülebilir ürün satan işletmeleri görebiliyorsunuz ve kazandığınız sanal altınlar bu işletmelerde size indirim sağlıyor.”

GEÇ OLMADAN NEDİR?
Avrupa Birliği Bilgi Merkezleri Ağı, gençler arasında iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik bilincinin yaygınlaşması için geçtiğimiz Nisan ayında bir program başlattı. Gençlere bilim tutkusunu aşılamak için çalışan sosyal girişim Bilim Virüsü ile iş birliği yapan AB Bilgi Merkezleri, Geç Olmadan adlı kampanyayla 19 ilde 1900 üniversiteli genci AB-Türkiye İklim Elçisi olarak yetiştirmeyi hedefledi. Eğitime katılan öğrenciler, sürdürülebilirliğe katkı sağlayan projeler üretti.

BİLİM VİRÜSÜ KİMDİR?
Gerçeğe ulaşan tek yolun bilim olduğuna inanan bir grup gönüllü tarafından Türkiye’de 2017 yılında kurulan Bilim Virüsü, eğitimciler, iş ve bilim insanlarından oluşan, öğrencilere bilim tutkusu kazandırmayı hedefleyen bir sosyal girişim.

Yazının Devamını Oku

Dünyanın tüm renkleri bu okulda

12 Aralık 2021

Tarihi yarımadadaki okulun 1034 öğrencisinden 194’ü yabancı uyruklu ve bu yabancı nüfus tam 29 farklı ülkeden geliyor. Bu ülkeler başta Suriye olmak üzere; Pakistan, Ürdün, Libya, Lübnan, Fas, Tunus, Cezayir, Mısır, Kenya, Belçika, Rusya, Gürcistan, Tacikistan, Azerbaycan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, İran, Irak, Endonezya, Moldova, Filistin, Somali, Cibutu, Senagal, Yemen, ABD ve Surinam... Fatih’teki diğer okulların da İskenderpaşa İlkokulu’ndan pek farkı yok. Çoğunda toplam öğrenci sayısının yüzde 20-25’ini yabancılar oluşturuyor. Hatta bu oranın yüzde 30’a kadar çıktığı okullar bile var.

ÇOKULUSLUYUZ

Okul olarak farklı kültürleri tanıdıkları gibi çocukların da birbirlerinden çok şey öğrendiğini belirten İskenderpaşa İlkokulu Müdürü Burhan Feyzoğlu, bazen dil sorunu yaşadıklarını ifade ederek şunları anlatıyor: “Çokuluslu olmanın zor yanları da var, güzel tarafları da. Dil konusunda bazen sıkıntı yaşanabiliyor. Özellikle yeni gelen öğrenciler, veliler doğal olarak Türkçe bilmiyor ancak kısa sürede öğreniyorlar. Öğretmenlerimiz yabancı öğrencilerimizin de rahatlıkla anlayabileceği biçimde ders işlemek için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Genellikle öğrenciler için en zor ders matematiktir ama bizde matematik en avantajlı ders. Çünkü öğrenciler dil konusunda zorlansa da sayıların, işlemlerin dili evrensel. Dolayısıyla sayısal dersler, yabancı öğrencilere daha kolay geliyor.




Yazının Devamını Oku

Çocuklar tatilde daha çok hastalandı

10 Aralık 2021

Salgın sürecinde eğitim-öğretimin yüze yüze ve sağlıklı bir biçimde yürütülebilmesi için dönem başında vaka ve temaslara yönelik süreçlerin takip edilebildiği elektronik takip sistemi geliştirildi. Öğrenci ve öğretmenlere ait Sağlık Bakanlığı’ndan alınan vaka, temas ve aşı durumu bilgileri anlık olarak Milli Eğitim Bakanlığı Bilgi Sistemi’ne (MEBBİS) işleniyor. Okul yöneticileri bu verileri kendileri kullanabildiği gibi ilçe milli eğitim müdürlükleri de ilçedeki tüm okulları bu sistem üzerinden takip ediyor. Okul yöneticilerinin gözlemlerine ve veri takibinden çıkardıkları sonuçlara göre tatilde beklenin aksine öğrencilerdeki vaka sayısında artış oldu. Okulların başlamasıyla birlikte ise vaka ve temaslı öğrenci sayısı yeniden düşüşe geçti. Okul yöneticileri, bir haftalık tatil sürecinde öğrencilerin önlem noktasında gevşek davranmış olabilecekler için ortaya böyle bir tablo çıktığını düşünüyor.BEKLENİN TAM TERSİ BİR DURUM
İstanbul Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi ve Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim kurulu üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, bu tabloyu şöyle değerlendiriyor:
“Bildiğiniz üzere zaten bir haftalık bir tatildi, temaslı olup tatilde hastalık ortaya çıkmış olabilir, ortalama bir süresi var. Ancak genel olarak hareket azaldıkça bu enfeksiyonun da azalması beklenir. Hareket ve kalabalıklar azaldıkça bu enfeksiyon azalır. Okulların kapanmasının bir etkisi olacaksa azalma yönünde olması beklenir, nihayetinde çocuklar okulda bir arada bulunuyor ve okula geliş-gidişlerde de bir hareketlilik söz konusu. Sayısal net veriler olmadan böyle bir iddiada bulunmak doğru olmaz fakat gözleme dayalı bir hipotez üzerinden değerlendirecek olursak tatilde çocuklar daha kalabalık ve kontrolsüz ortamlarda bulunmuş olabilirler. Bilindiği gibi okullardaki maske, mesafe ve hijyen noktasında uygulanan önlemler ve takip sistemine dayalı bir kontrol mekanizması var. Bu mekanizma çocuklardaki vaka ve teması düşürmekte etkili olmuş olabilir. Çocuklar okul dışarısına çıktığında böyle bir denetim mekanizması söz konusu olmadığı gibi her alanda bunu uygulamak da mümkün değil. Tatilde çocuk sadece aile üyeleriyle görüşüyor diye düşündüğümüz zaman, beklenen okulların kapanmasıyla vakaların azalması olur. Ancak okulların kapalı olduğu günlerde daha kalabalık, hareketli ve önlemlerin az olduğu ortamlarda bulunan öğrenci sayısı fazlaysa vakalarda da tatilde bir artış, okulların açılmasıyla da azalma söz konusu olur.”

Yazının Devamını Oku

Müfredat dışı etkinlik başarı getiriyor

7 Aralık 2021

Yapılan araştırmalar müfredat dışı aktivitelerin çocukların yaratıcı düşünce ve zihinsel gelişimini sağlamak suretiyle ders başarılarına ve notlarına olumlu etkisi olduğunu gösteriyor. SosyalBen Vakfı, konuyu hazırladığı Müfredat ‘Dışı Eğitim ve Gelişim Raporu’ ile detaylı olarak ele aldı. Raporda resim, müzik, dans, oyun, yaratıcı yazarlık, kısa film ve fotoğrafçılık, spor, icat ve tarım gibi sosyal çalışmaların çocukların gelişimine katkıları, yapılan araştırmalar, uygulamalar ve örneklerle sunuldu.

TARIM AÇIK FİKİRLİ OLMAYI SAĞLIYOR
Rapora göre spor faaliyetleri, çocukların sağlıklı fiziksel gelişimleri ve akademik başarılarına, daha iyi bir benlik kavramı edinmelerine, özgüvenlerinin artmasına, çocuk ve ergenlerin yetişkinlerle daha yoğun iletişim fırsatı elde etmesine ve okul hayatına daha pozitif bir yaklaşım sergilemelerine önemli katkılar sağlıyor.  Bilimsel aktivitelerle ilgilenmek çocukların bilimle ilgilenmeye devam etme motivasyonlarını artırıyor merak ve empati hislerini pekiştirip, yaratıcılıklarını geliştiriyor, onları hayal etme ve düşünmeye teşvik ediyor. Fotoğrafçılık ve kısa filmle ilgilenmenin çocuklarda yeni bir yetenek elde ederek özsaygılarını yükseltme, planlama ve sunum becerilerini geliştirme, düşüncelerini ve hislerini aktarma, yaratıcılık üzerinden potansiyellerini ortaya koyma gibi pek çok yararı var. Yaratıcı yazarlık yeni bilgiler edinme, kendini ifade edebilme, başkalarını anlayabilme, farklı fikirlere saygı duyabilme, hayal gücünün gelişmesi ve okur yazarlığa ilk adımın atılması bakımından oldukça önemli bir müfredat dışı aktivite. Tarım faaliyetleriyle ilgilenen çocuklarda ise doğa ile iç içe gerçekleştirdikleri etkinlikler aracılığıyla merak, açık fikirlilik, sebep-sonuç ilişkisi kurma ve doğa sevgisi gibi yeni beceri ve duygular önemli ölçüde gelişiyor.

AKADEMİK KAYNAK AZ
Raporda bu tür çalışmaların genellikle okullar bazında veya bireysel projeler şeklinde hayata geçirildiğine dikkat çekiliyor. Giderek artan yenilikçi gelişmeler ve teknolojik ilerlemeler de göz önünde bulundurularak müfredat dışı aktivitelerin kapsamının genişletilmesinin, çeşitlendirilmesinin, okullarda açılabilecek ilgili öğrenci kulüplerinin ve benzeri adımların desteklenmesinin de aynı ölçüde önemli olduğu vurgulanıyor. Konuya ilişkin akademik kaynak eksikliği göz önüne alınarak, müfredat dışı etkinliklere  ilişkin öneriler şöyle sıralanıyor:

- Müfredat dışı etkinlikleri konu alan daha fazla araştırma yapılmalı.

- Alana ilişkin ulusal ve uluslararası kısa veya uzun süreli tematik projeler geliştirilmeli.

- Bir aktivite üzerinden farklı konu ve alanlarda gelişim sağlayacak temalar  önceliklendirilmeli.

Yazının Devamını Oku

NATO Komitesi’ne ilk Türk başkan

2 Aralık 2021

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Uzay Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Melike Nikbay, NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) Bilim ve Teknoloji Uygulamalı Araç Teknolojileri Paneli Destek Komitesi’ne başkan olarak seçildi.

NATO Mekanik Sistemler, Yapılar ve Malzemeler Teknik Komitesi, NATO üyesi ülkeleri temsil eden akademisyenler, sanayi temsilcileri, araştırmacılar ve silahlı kuvvetlerden gelen uzmanlar ile yöneticilerden oluşuyor. 26 üyesi olan komitenin altında ise aralarında 55 kişilik ekipler olsa da genellikle her biri 15 ila 20 kişilik 22 teknik ekip çalışıyor. NATO İşbirliği Destek Ofisi, üye ülkelerin teknolojik imkânlarının geliştirilmesine katkı sağlamak amacıyla uluslararası araştırma ve geliştirme projelerine destek veriyor. Destek programında Türkiye’nin yanı sıra Arnavutluk, Bulgaristan, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Yunanistan, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Portekiz, Romanya, Slovakya ve Slovenya yer alıyor. Desteklenen ülkeler, belirlenen projeler kapsamında destek veren NATO ülkeleriyle çalışabiliyor.

"MUTLUYUM"

Komiteye iki yıl başkanlık yapacak olan Prof. Dr. Melike Nikbay şöyle konuştu:

“Uygulamalı Araç Teknolojileri Paneli kapsamında askeri kara, hava, deniz ve uzay platformlarının geliştirilmesine yönelik olarak üç teknik komite faaliyet gösteriyor. Bunlar Mekanik Sistemler, Yapılar ve Malzemeler, İtki ve Güç Sistemleri ve Performans, Stabilite ve Kontrol, Akışkanlar Fiziği Teknik Komiteleri. Destek komitesi bu üç teknik komitenin faaliyet alanlarında yürütülebilecek proje başvurularının teşvik edilmesi, değerlendirilerek onaylanması ve yürütülmesi için gereken koordinasyondan sorumlu. Uygulamalı Araç Teknolojileri Paneli kapsamında halen 9 destek projesi yürütülüyor. Bu projelerden biri de Glasgow Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nin ikili işbirliği ile yürütülen ve benim direktörü olduğum ‘Düzlemsel Olmayan Taşıma Sistemlerinin Türbülans ve Aerodinamik Optimizasyonu’ isimli proje. Proje kapsamında insansız hava araçlarının geliştirilmesi adına yapısal tasarım çalışmaları İTÜ Hava Uzay Çok-Disiplinli Tasarım Optimizasyon Laboratuvarı ekibi tarafından, üretim ve deneysel çalışmalar ise Glasgow Üniversitesi’ne ait De Havilland Milli Rüzgâr Tüneli tesisinde gerçekleştirildi. Elimizden geldiğince Türkiye’nin katılımını arttırmaya çalışıyoruz. Bu nedenle panelde yönetimsel bir pozisyonda rol almak gurur ve mutluluk verici. Biz Türkiye’den çıkacak olan projeleri biraz daha arttırmayı hedefliyoruz. Çünkü bu projeler savunma sanayisi için önem arz ediyor.”

İLK KADIN VE EN GENÇ

İTÜ’nün resmi internet sitesinden yapılan duyuruda da “İki yıl boyunca bu önemli görevi sürdürecek öğretim üyemiz, aynı zamanda bu göreve atanan ilk kadın ve en genç bilim insanı oldu. Nikbay bu başarısıyla birlikte, bugüne dek NATO’daki Türk delegelerin üstlendiği en yüksek dereceli sorumluluğu da üstlenmiş olacak” denildi.

UZAY ENSTİTÜSÜ ARAŞTIRMACISI

Yazının Devamını Oku

‘Çılgın Fenci’ bilimi ve oyunu bir araya getiriyor

30 Kasım 2021

Özel bir okulda Fen Bilgisi öğretmeni olarak çalışan Büşra Akkiren, bilimi çocuklara öğretmek için oyunlaştırma ve hikayeleştirme yöntemini seçiyor. Bilim çocukların ilgisini daha çok çeksin diye deneyleri masallara, dijital oyunlara uyarlıyor. Bazen de deneyin ta kendisi olup iskelet sistemi ya da Güneş’e dönüşen Akkiren, bu yöntemi nasıl kullanmaya başladığını ve ardından deneylerini kitaba dönüştürme serüvenini şöyle anlatıyor:

“DENEY HER YERDE MÜMKÜN
Koridorda, bahçede, her yerde fen deneyi yapılabileceğini göstermek istedim. Öğrenme her yerde mümkün. Önemli olan sahip olunan alanı etkin olarak kullanmak. Çocuklar ilginç bir hikaye duyduklarında dinleme iç güdüsü artıyor. İlk ders vermeye başladığımda çocuklar iskeletten çok korkuyordu. Bir iskelet kostümü tasarlardım, kostümü giydim ve ‘Benim adım İskelet Osman, uzun bir yolcuktan geliyorum. Birçok bilim insanıyla sohbet ettim ve yoruldum bu yüzden kaslarımdan geriye iskeletim kaldı” diyerek anlatmaya başladım. Dersin sonunda hepsi kostüme dokunmaya, iskelet sistemini keşfetmeye/öğrenmeye başlamıştı. Başka bir gün ben bugün ‘Güneş’im diye sınıfa girip Güneş sistemini anlattım. Bu yöntemle 8 derslik konuyu 35 dakikalık bir hikayeyle anlatıyorum. Ertesi gün sorular sorduğumda herkesin cevaplayabildiğini akıllarında kaldığını görüyorum.

ÇOCUĞU TANIMAK İÇİN OYUN OYNAMAK GEREKİYOR
Deneydeki reaksiyona bakarak dikkat çekici isimler bulmaya çalışıyorum. Mesela tepkime sonucu camdan buhar çıktığı deneye ‘Alaaddin’in sihirli lambası’ adını verdim, çıkan buharın etrafında dolaşarak ‘Lambadan ben çıktım, dileyin benden ne dilerseniz!’ diyerek oyunlaştırdım. Çocukların severek oynadığı dijital bir oyunu elektrik devresine uyarladım. Görevleri tamamlayarak elektrik sistemini öğrenmiş oldular. Birini tanımak için yolculuğa çıkmak, bir çocuğu tanımak için ise oyun oynamak gerekiyor.MAHLASIMI ÖĞRENCİLER VERDİ
Aslında sosyal medyayı aktif kullanan bir insan değildim. Derdim en güzel ve farklı yoldan öğretmek. Sonra öğretmenlerin birbirinin ufkunu açtığını fark ettim ve ‘Ben neden paylaşmıyorum?’ dedim. Bir gün üzerimde ‘Dikkat Fenci’ yazan önlüğümle bir masanın üstünde deneyler yaparken ‘öğrencilerimden biri, Öğretmenim siz çok çılgınsınız!’ dedi o günden sonra adım Çılgın Fenci oldu.

ÇILGIN FENCİ AYAĞINIZA GELDİ

Yazının Devamını Oku

Atık sudan COVID-19 uyarı sistemi

30 Kasım 2021

T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı, Türkiye Su Enstitüsü (SUEN) koordinasyonunda Marmara Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nün yürütücülüğünü ve bilimsel danışmanlığını üstlendiği proje kapsamında atık sularda COVID-19’un varlığı araştırılıyor. Böylece virüsün bölgesel yayılımının ve seyrinin tespit edildiği bir erken uyarı sistemi oluşturuluyor.

Pandeminin henüz başında, Nisan 2020’de başlayan projenin ilk aşamasında, Türkiye’nin 81 ilinde belirlenen 189 atık su arıtma tesisinin farklı noktalarından numune alındı ve laboratuvarlarda analiz edildi. Haziran 2020’den itibaren ise ülkenin her bölgesini kapsayacak şekilde belirlenen 22 pilot ilde çalışma düzenli olarak sürdürülmeye başlandı. Atık sularda yapılan analizle koronavirüs yoğunluğunun yanı sıra varyantların tespiti de sağlanıyor ve sonuçlar çok düşük, düşük, orta ve yüksek vaka yayılımını renklerle gösteren bir haritaya aktarılıyor. www.covid19.tarimorman.gov.tr adresiyle Tarım ve Orman Bakanlığı’nın resmi sitesinden yayınlanan harita üzerinde bölgelerdeki vakaların yoğunluğu görülebiliyor.ATIK SULAR TOPLUMUN AYAK İZİNİ OLUŞTURUYOR
Proje yürütücüsü Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bilge Alpaslan Kocamemi, pilot iller içerisinde 15 milyonu aşkın nüfusu ve uluslararası hava trafiğinin yoğunluğu nedeniyle İstanbul’un ayrı bir yeri olduğunu, onun için İstanbul’a özel ayrı bir harita hazırladıklarını söylüyor ve projenin detaylarını şöyle anlatıyor:
COVID-19 virüsü diğer virüsler gibi insan bedenine girdikten sonra dışkı ve idrar yoluyla dışarı atılıyor ve atılan dışkı ve idrar kanalizasyon sistemleri vasıtasıyla atık su arıtma tesislerine taşınıyor. İşte bu nedenle kanalizasyondan atık su arıtma tesislerine gelen atık suları ‘toplumun ayak izi’ olarak nitelendirebiliriz. Söz konusu COVID-19 olunca atık suların bulaş riski taşıyıp taşımadığı soru işaretlerinden biri oluyor. Bunu da şöyle açıklayabiliriz, virüsler kendi içerisinde çeşitlilik gösterir ancak COVID-19 gibi protein bazlı virüslerin vücuttan idrar ya da dışkı yoluyla dışarı atıldıktan sonra bulaş riski yok denecek kadar azdır.

HEDEFLENEN ERKEN UYARI SİSTEMİ
Türkiye’nin genel haritasını çıkarabileceğini düşündüğümüz yoğunluktaki 22 ilden alınan atık su numuneleri DSİ tarafından soğuk zincir altında getirtildiği İstanbul ve Samsun’daki Tarım Orman Bakanlığı’na ait Veterinerlik Araştırma Enstitüsü laboratuvarlarında rutin olarak incelenerek COVID-19’un yayılımı ve seyri tespit ediliyor. Bu noktada projenin hedefinin erken uyarı sistemi olduğunu belirtmekte fayda var. Düzenli olarak yapılan PCR testlerinin hem laboratuvar kapasitelerinin sınırlı olması hem de ekonomik nedenlerle tüm topluma uygulanması maalesef mümkün olamıyor. Ancak bizim uyguladığımız atık sulardan tespit sistemi toplumun ayak izini oluşturduğu için bölge bölge virüs yoğunluğunu tam olarak çıkarmamıza imkan sağlıyor. Bu tespitin ardından da bölge bazında önlemler alınması mümkün hale geliyor. Ayrıca bu proje, COVID-19 ile sınırlı kalmak durumunda değil, atık su örneklerinde diğer virüslerin ve antibiyotik rezistans genlerinin tespiti için kullanılabilecek atık su epidemiyolojisi olarak adlandırdığımız sistematik bir metodolojiden bahsediyoruz. Bu sistemin hayata geçmesi için COVID-19 salgını mecburiyetten doğan bir alan açtı fakat ileriye dönük farklı tespitler için de kullanılabilir.”

Yazının Devamını Oku

Minnettarız Nuri Hocam! Gönül gözüyle ışık saçıyor

24 Kasım 2021

Yıl 2008... O sene okulların açıldığı gün, sosyal bilgiler öğretmeni Nuri Cankurt’un da yeni tayin olduğu okuldaki ilk günü olacaktı. Heyecanla hazırlandı, yola çıktı. Tam okula varmak üzereydi ki bir trafik kazasının ortasında kaldı. Nuri öğretmen karşıdan karşıya geçerken bir öğrenci servisi ile işçi servisi çarpıştı. Kazada ağır yaralanan Cankurt, hem görme hem de yürüme yetisini kaybetti. 3 ay yoğun bakımda kalan öğretmene, doktorlar artık yürüyemeyeceğini söyledi. Ama o yılmadı, hem yürüdü hem de görmeden yaşamayı; üstelik öğrencilerine ışık olmayı başardı. Kazanın üzerinden 13 yıl geçti, Nuri öğretmen yine sınıfında çocuklarıyla beraber. Pandemi döneminde de EBA’yı en çok kullanan öğretmen oldu.

‘ÜMİDİMİ HİÇ KAYBETMEDİM’

Nuri öğretmen, isteyen öğrencilerine okul dışında da yardımcı oluyor. Her birine ücretsiz olarak haftada iki saat sosyal bilgiler dersiyle ilgili konu anlatıyor ve soru çözdürüyor. Bu eğitimden yararlanan öğrencilerinden biri geçen yıl yapılan LGS’de 500 tam puan alarak Türkiye birincileri arasına girdi. 20’den fazla öğrencisi de bursluluk sınavını kazandı. Hayatı boyunca bir an bile mesleğinden vazgeçmeyi düşünmediğini ve hiçbir zaman karamsarlığa kapılmadığını söyleyen Cankurt, yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

‘ENGELLİYİM DİYE DÜŞÜNMEDİM’

“Düşünebildiğim tek şey bir an önce okula dönmek, öğrencilerime kavuşmaktı. Görme yetimi kaybetmeyi de bir engel olarak görmedim, ne yapabilirim, öğretmenliğe nasıl devam edebilirim diye çözüm aradım. O dönemde Kayseri’de görev yapan iki görme engelli öğretmenle bağlantı kurdum. Bana destek oldular. Şimdi gören öğretmenlerin bilgisayarına bile ben format atıyorum. Daha henüz pandemi yokken görme engelli 20 ile 50 yaş arasında 34 öğrencim vardı. Bu öğrencilere uzaktan eğitimle E-KPSS’ye hazırlık, tarih dersi veriyordum. Onlardan da birçoğu devlet memuru oldu. Tam kapanma döneminde ise EBA’yı kullanırken zorluk çekmek şöyle dursun, diğer arkadaşlarıma yardımcı oldum. Daha önce görüyor olmamın bana sağladığı kolaylıklar var. Merdivenin, akıllı tahtanın, bilgisayarın nasıl olduğunu, öğrencilerin oturma sistemini biliyorum.”

‘YÜRÜMEYİ KIZIMLA ÖĞRENDİM’

3 aylık zorlu bir yoğun bakım sürecinin ardından Nuri öğretmene bir daha yürüyemeyeceği söylenmiş. Ama o inancını hiç kaybetmemiş: “Masörlük eğitimi aldığım için anatomiye hakimim, kendi kendime egzersizler yaptım, bacak kaslarımı güçlendirdim. Başta on saniye ayakta durabildim, zamanla 3-5 adım derken yaklaşık 4 ayın sonunda yeniden yürümeye başladım. O dönemde kızım İrem de emekleme dönemindeydi. Yürümeyi birlikte öğrendik.” 

Yazının Devamını Oku

Üniformalar Uşak’tan

23 Kasım 2021

Deri, tekstil ve seramik alanında ihtisaslaşan Uşak Üniversitesi bünyesinde 2018 yılının Aralık ayında temelleri atılan merkezde yapılan tasarımlar Türkiye’ni önde gelen kamu kurumları tarafından kullanılıyor. Bünyesinde sektör tecrübesi de bulunan toplam 9 akademisyenin çalıştığı DTS üniforma tasarımlarıyla öne çıkıyor. PTT ve Orman Genel Müdürlüğü için çalışmalarını sürdüren merkez, Türk Hava Yolları (THY) personelini giydirmek için de başvuruda bulundu..

HEM TASARIM HEM ŞARTNAME
2016 yılında uygulamaya giren Bölgesel Kalkınma Odaklı İhtisaslaşma Programı’na dahil olan ilk 5 üniversite arasında yer alan Uşak Üniversitesi, deri, tekstil ve tasarım alanında çalışmalar yürüten tek üniversite olma özelliğine sahip. Bu üç alandaki çalışmaların yürütüldüğü Deri, Tekstil ve Seramik Tasarım Uygulama ve Araştırma Merkezi koordinatörü Doç. Dr. Başak Tarhan son dönemde öne çıkan üniforma tasarım çalışmalarını şöyle anlatıyor:
“Kamu kurumlarının kıyafetleri ile ilgili bazı açıklar gördük. Kamu kurumları kıyafetlerle ilgili belirli dönemlerde ihaleye çıkıyor ancak ihaleyi alan kuruşlardaki uzman sayısı çok az. Merkezde çalışan hem sektörel hem de akademik bilgiye sahip kişiler olarak bu alanda kurumları doğru yönlendirmek için çalışıyoruz. Hem kıyafet tasarımını yapıyoruz hem de ihalede esas alınması gereken şartnameleri hazırlayıp sunuyoruz.

TASARIMA VERİ TOPLAYARAK BAŞLIYORUZ
Genel olarak şöyle oluyor; ihaleye çıkan şirketler ürün tanıtımlarını yapıyor ve ardından rengi, dokusu gibi genel geçer özelliklere bakılarak seçim yapılıyor. Ancak bununla sınırlı değil, örneğin 112 Acil çalışanının giyeceği bir üniformanın leke tutmaması, giyen kişiye hareket kolaylığı sağlaması gibi fonksiyonel özelliklere sahip olması gerekiyor. Çalışanların çalışma koşullarını göz önüne alan tasarımlar ve şartnameler hazırlamak için ilgili kurumla ön görüşme ve anket çalışması yapıyoruz. Yine 112 Acil üzerinden örnek verecek olursam, sağlık çalışanlarının üniformadan beklentilerini sorduğumuz ankete 25 binden fazla yanıt geldi. Çalışmalarımıza bu verilerden yola çıkarak başlıyoruz.

AMACIMIZ YERLİ TASARIMLARI DÜNYAYA TANITMAK

Yazının Devamını Oku

Üniversitelerde ‘vize’ler yeniden yüz yüze

19 Kasım 2021

Üniversitelere salgınla verilen aranın ardından 13 Eylül’de ders başı yapan öğrenciler, vize sınavlarına yeniden yüz yüze girecek. Bazı dersleri çevrimiçi görmeye devam eden üniversiteliler, 1.5 yıl sonra yüz yüze vize ve final sınavlarına girecek olmanın heyecanını yaşıyor. Öğrenciler kütüphaneler ve kampus bahçelerinde ders çalışarak sınavlara hazırlanmaya başladı. Kampusler, sınav haftasının gelmesiyle en kalabalık dönemlerini yaşarken, kütüphanede yer bulmak isteyenler erkenden yola koyuluyor. İlk kez vize deneyimi yaşayan 1’inci sınıflar da yoğun bir tempo içine girdi. Üniversite öğrencilerine hibrit eğitimde vize sınavı deneyimlerini sorduk:

KURALINA GÖRE OYNAMAYA ÇALIŞIYORUZ

Ali Cem (İstanbul Üniversitesi İktisat Bölümü 3’üncü sınıf öğrencisi): İnsanın ara verdiği tempoya geri dönmesi zor oluyor. Kuralına göre oynamak için elimizden geleni yapıyoruz.

Aziz Berke Duran (İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü 1’inci sınıf öğrencisi): Benim için üniversiteye hazırlık süreci uzaktan geçti. En azından fakülteye gelip ders gördüğüm için mutluyum ama derslerin bir kısmı uzaktan ve çevrimiçi, pek verim aldığımı söyleyemem. m Yaren Bahçe (Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü 4’üncü sınıf öğrencisi): Pandemide çevrimiçi yapıldığı için sınavlar daha çok açık kaynaklı gibiydi. Bunu kontrol edemeyecekleri için sınav tipleri biraz revize edildi. YTÜ’de sınav dönemleri okulun kalabalık dönemleri olur, kütüphane ve ring kuyrukları uzar gider.

Zeynep Orhan (Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi 3’üncü sınıf öğrencisi): Eskisi gibi sınava girecek olmak biraz korkutuyor haliyle...

Nesibe Kaşıkçı (Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Veterinerlik Bölümü 3’üncü sınıf öğrencisi): Şu an hiçbir dersim uzaktan değil, dolayısıyla unuttuğum bir temponun içine yeniden girmiş oldum. Sınavlar stresimi arttırıyor, elimden geleni yapıyorum. 

BAZI SINAVLAR ÇEVRİMİÇİ

Sınavların nasıl yapılacağı tüm üniversitelerde fakülteler tarafından belirleniyor. Bazı üniversitelerin bazı fakülteleri her öğrencinin alması gereken Türk Dili ve Edebiyatı, Atatürk İlke ve İnkılapları gibi zorunlu derslerin sınavını çevrimiçi yapma kararı aldı ancak Türkiye genelinde sınavların tamamına yakını yüz yüze yapılıyor. Sosyal medyada #ÖğrencilerinCanıTehlikede etiketiyle paylaşım yapan öğrenciler en azından sınavların bir kısmı çevrimiçi yapılırsa virüsün yayılma riskinin azalacağını söylüyor.

Yazının Devamını Oku

Sınıfta havaalanı

17 Kasım 2021

Bazen sınıfı havaalanına dönüştürüyor, bazen de gerçek hekim malzemeleriyle muayene etkinliği gerçekleştiriyor. Bazı derslerde ise çocuklar birer meyve/sebzeye dönüşüyor, ardından bir araya gelip sandviç oluyor.

TAŞ DEVRİNDEN UZAYA

Ankara Şeyh Şamil İlkokulu okul öncesi sınıfında ışıklar ve kullandığı materyallerle çocukları ‘uzaya’ bile götüren Bilgin, yaptıkları aktiviteleri şöyle anlattı: “Sınıfımızda taş devrini canlandırabileceğimiz bir ortam oluşturduk, bir hastane kurduk, bir havaalanı ve pist oluşturduk, robotlarla ilgili çalışma yaptık, kutupları sınıfımıza taşımaya çalıştık, uzaya çıkıp gezegenleri tanıdık, aya bayrağımızı diktik, boyacı olup sınıfımızı boyadık. Geri dönüşüm kostümleriyle sürdürülebilirliği anlattık. Yemek sorun olabiliyor. Kimi peynir yemek istemiyor kimi sebze… Bunu çözmek için ‘sandviç’ etkinliği yaptık.”


Mehmet Bilgin

Yazının Devamını Oku

Gülbahçesi Pandomim Tiyatrosu yollarda

14 Kasım 2021

Öğretmen Büşra Gümüş Şırnak’ın Uludere ilçesindeki Gülbahçesi Anaokulu’na 4 yıl önce atandı. Okul öncesi öğretmeni ve müdür vekili olarak görev yapan Büşra Gümüş işlere okulunun fiziki yapısını güçlendirerek başladı. Ardından depo olarak kullanılan mekanı küçük bir sinema salonuna dönüştürerek öğrencilerini beyaz perdeyle tanıştırdı. Salgın sürecinde eğitime ara verilince öğrencilerin ebeveynleriyle birlikte yapabileceği çeşitli çevrimiçi etkinlikler üreten Gümüş, geçtiğimiz yıl okullar ilk açıldığında bir sürprizle yapmak için öğrencilerini palyaço kıyafetiyle karşıladı. Daha sonra kültür sanat faaliyetlerini diğer okullara da taşıma düşüncesiyle ‘Gezici Tiyatro’ fikrini ortaya attı. Ardından meslektaşları Emine Yavuz, Gözde Cabbar ve Erdem Bakkal ile birlikte bir yola çıktı. Büşra öğretmen üç meslektaşıyla birlikte çıktıkları bu yolculuğun hikayesini şöyle anlatıyor:

BEYAZ PERDEDEN SAHNEYE
“Göreve başladığımda okulun fiziki yapısı çok iyi durumda değildi, önce bu sorunları çözmek istedim. Daha sonra depo gibi kullanılan küçük bir yeri sinema sınıfına çevirdim. Öğrencilerimin hemen hepsi sinemayla burada tanıştılar ve bu sınıfı aktif olarak hala kullanıyoruz. Daha sonra araya pandemi girdi, bu süreçte öğrencilerin anne babalarıyla birlikte yapabileceği etkinler üzerine çalıştım. Okullar geçen yıl ilk açıldığında öğrencilerimi bir sürprizle karşılamak için palyaço kıyafeti giydim. Görünce önce şok, sonra mutlu oldular. Malum, uzaktan eğitime geçilince çocukların okula uyum sağlaması biraz zorlaştı. Hem bu soruna çözüm getirmek hem de hayatlarında hiç tiyatroya gitmemiş öğrencileri tiyatroyla tanıştırmak için aklıma Gezici Tiyatro fikri geldi. Fakat bu iş kendi okulumla ve sadece tiyatroyla sınırlı kalsın istemedim. Öğretmenlerimizden Erdem Bakkal’ın branşı fen bilimleri, oyunu sergilemeden önce Erdem öğretmenim çocuklarla fen bilgisi deneyleri yapıyor, ardından pandomim gösterimizi sergiliyoruz, finalde ise yüz boyama etkinliğiyle birlikte çocuklara pamuk şeker dağıtıyoruz. İlk gittiğimiz okulda ‘Pandomim ne demek’ diye sorduğumda kimse cevap verememişti, şimdi hepsi biliyor ve ne olduğunu heyecanla ailesiyle, diğer arkadaşlarıyla paylaşıyor.

PANDEMİN OLUMSUZ ETKİLERİNİ AZALTMAK İSTİYORUZ
Dezavantajlı bölgelerde bulunan küçük yaş gurubu öğrencilerimiz ile sosyal-kültürel etkinliklere katılmakta zorlandığımız için bu projeyi yapmayı düşündüm. Gönüllü öğretmenlerden oluşan bir tiyatro ekibi kurduk. Her hafta ilçemizin köylerinde bulunan bağımsız ana okullarına, gezici tiyatro aracımız ile giderek öğrencilerimizi tiyatro ile tanıştırıyoruz. Tiyatro içeriğimiz öğrencilerin seviyelerine uygun pandomim, komedi ve müzikli tiyatrodan oluşuyor. Hilal’den Uzungeçit’e, Şenoba’dan Yemişli’ye, Taşdelen’den Dağdibi’ne bölgedeki tüm yerleşimlere giderek öğrencilerimize tiyatroyu ulaştıracağız. Dünyaca zorlu bir hastalık sürecinden geçiyoruz. Bu süreçten psikolojik ve duygusal açıdan olumsuz etkilenen öğrencilerimizin yüzlerini güldürmeyi amaçlıyoruz.”

Yazının Devamını Oku

Pandeminin derslere etkisi: Pekiyiler azaldı

14 Kasım 2021

Her kademede öğrenci için uzaktan eğitim son 1.5 senede yeni bir deneyim oldu. Bu süreç öğretmen ve ebeveynlerin tüm çabalarına karşın sosyal ve akademik bazı kayıpları da berberinde getirdi. Okulların yeniden yüz yüze eğitime başlamasıyla birlikte sürecin etkileri somut olarak kendini göstermeye başladı. Öğrencilerin gerek yeniden okula uyum sağlamak için ayrıca motivasyona ihtiyaç duyması gerekse uzaktan eğitimde bazı disiplinlerden uzak kalmış olması sınav sonuçlarına da yansıdı ve ‘pekiyi’ notları azaldı.

SAYISALDA ÇOK DÜŞÜŞ YAŞANDI

Farklı branşlardan konuştuğumuz öğretmenler eksikleri gidermek için sıkça ders tekrarı yaptıklarını, özellikle ilk haftalarda öğrencilerin okula adapte olmakta zorluk çektiklerini belirterek, “Yazılıları okuduğumuzda notların geçen senelere göre düştüğünü gördük, sayısal derslerdeki düşüş oranı daha fazla. Örneğin uzaktan eğitim süreci öncesinde 30 kişilik bir sınıftan en az 5 kişi matematik dersinden 100 alırken, bu sene ilk yazılılardan tam puan alan olmadı” diyor. Bazı öğretmenler ise çocuklar düşük notlarla karşılaşıp motivasyon kaybı yaşamasın diye yazılı sorularını zor hazırlamamaya özen gösterdiklerini dile getiriyor ve ekliyor:

‘YAZ KAYDIRAĞI’ BİLGİLERİ UNUTTURDU

“Okullar 2020 baharında uzaktan eğitime geçti ve 2019-2020 eğitim-öğretim yılının son birkaç ayında öğrenciler neredeyse hiç yeni konu öğrenmedi. 2020 LGS konularının sadece ilk dönemi kapsadığını hatırlayın. Yaz boyunca da öğrenciler akademik bilgi ve becerilerin bir kısmını kaybetti. Bu duruma yabancılar ‘yaz kaydırağı’ diyor. Ardından, 2020-2021 öğretim yılı boyunca uzaktan ve normalden yavaş hızda öğrenmeye devam ettiler.”

SOSYAL İZOLASYON BAŞARIYI ETKİLEDİ

Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Arif Özer, çocukların sosyal hayattan soyutlanmasının okul başarısına doğrudan etki ettiğini söylüyor: “Pandemi döneminde uzun bir süre neredeyse çocukların tamamı sosyal izolasyon yaşadı. Bazı öğrenciler örgün eğitimi fiilen bıraktı.”

Yazının Devamını Oku

Çok çabuk tatil oldu

13 Kasım 2021

Öğretmenler bu bir haftalık süreçte uzaktan da olsa seminere katılmaya, üniversite ya da lise sınavına hazırlanan öğrenciler ara vermeden sınav hazırlığına devam ederken tatilin tadını en çok çıkaranlar okul öncesi, ilkokul ve ara sınıf öğrencileri olacak. Ara tatili nasıl değerlendireceklerini İstanbul Halil Rüştü İlkokulu ve Çapa İlkokulu öğrenci ve velilerine sorduk. Velilerden İlker Kütük, “Çocuklar tam da okula alışmışken ara tatil en azından bu yıl olmasa da olurdu. Tatilde ben çalışacağım, çocuklarım ise bir yandan dinlenip bir yandan ödev yapacaklar” dedi.

Melisa Kütük (ortada) ve İlker Kütük

5’inci sınıf öğrencisi Kenan ve kardeşi Pınar Gökhan ise ara tatile girmekten mutlu: “Uzaktan eğitim zor ve sıkıcıydı. Okulu o kadar çok özlemişim ki döner dönmez alıştım. Kardeşimse okula yeni başladığı için başlangıçta zorlandı ama sonra alıştı. Ama tatil olacağı için mutluyuz, öğretmenimin verdiği ödevlerden fırsat buldukça oyun oynayacağız.”

Pınar Gökhan ve Kenan Gökhan

Okul öncesi öğrencisi Erva Kılıçbaş da, “Okula yeni başladım ve çok sevdim. Öğretmenimle birlikte resimler yapmayı, oyun oynamayı çok seviyorum. Tatil olsun istemiyorum, hemen okula geri dönmek istiyorum” dedi.

Erva Kılıçbaş

Yazının Devamını Oku

Ev ve okul arasındaki sınır kalktı

8 Kasım 2021

Eğitim Reformu Girişimi’nin Eğitim İzleme Raporu 2021, Eğitim Ortamları dosyası kapsamında yedi farklı ilden 47 idareciyle gerçekleştirilen görüşmelerde, ebeveynlerin eğitimde değişen rolleri ana konu başlıklarından biri oldu. Katılımcılar, okul ve ev ortamlarının uzaktan eğitimle birlikte iç içe geçtiğini, ebeveynlerin derslere müdahale ettiği durumlar yaşanabildiğini, bunun yanı sıra ebeveynlerin idarecilere yönelik şikâyet ve taleplerinin arttığını söylüyor.

İDARECİLERE GELEN ŞİKAYETLER ARTTI
Rapor kapsamında yapılan görüşmelerde idareciler, yeni iletişim yöntemleriyle ebeveynlerle iş birliğini çoğaltacak yollar aradıklarını söyledi. Bazı özel okullar, salgın sürecinde ebeveynlerin de sosyal duygusal desteğe ihtiyaç duyduğunu fark ederek ebeveyn-öğrenci-öğretmen iş birliğini güçlendirecek seminerler düzenledi. Katılımcılar salgın süresince hızlı değişen kararları uygulamada ve ebeveynlere aktarmakta güçlük çektiklerini belirterek, eğitim programlarıyla birlikte endişeleri de yönetmek durumunda kaldıklarını söylediler. Ayrıca salgın süresince öğrencilerin okul ve ev yaşamı arasındaki sınırların kalktığını, öğrencilerin ev içi yaşamlarına ilişkin daha fazla bilgi edindiklerini, ihtiyaçlarına tanıklık ettiklerini vurguladılar.

EBEVEYENLİK STRESİ ARTTI
Yapılan farklı çalışmalar da salgın döneminde ebeveynlik stresinin arttığını söylüyor. Ebeveynlik stresi, çocuk sahibi olmanın gerektirdiği görevlere uyum sağlama konusunda yaşanan fizyolojik ve psikolojik tepkilerden oluşan bir süreç olarak tanımlanıyor. Raporda kaynak gösterilen Alper Bıkmazer ve araştırma ekibinin Nisan 2020’de Türkiye’de 6-18 yaş arası çocuğu bulunan 3 bin 278 ebeveynle görüşerek gerçekleştirdiği araştırma sonucunda, ebeveynlerin kendilerinin veya sevdiklerinin enfeksiyon kapması, mali durumlarının geleceği, çocuklarına bakım vermekte zorlanma konularında endişeli oldukları ve belirsizlikle baş etmek için tüm haber kaynaklarını taramaya yöneldikleri ortaya çıkıyor. Araştırmaya göre özellikle hanede sağlık çalışanı, kronik hasta ya da psikolojik desteğe ihtiyaç duyan biri varsa stres düzeyi de artıyor..

EĞİTİM REFORMU GİRİŞİMİ NEDİR?
Eğitim Reformu Girişimi (ERG), eğitimde yapısal dönüşüme nitelikli veri ve farklı görüşlerle katkı sağlamak için bağımsız, kâr amacı gütmeyen bir girişim olarak 2003 yılında kuruldu. ERG, her çocuğun kaliteli eğitime erişiminin güvence altına alınması amacıyla çalışıyor, her yıl eğitim alanındaki gelişmeleri izleyerek ‘Eğitim İzleme Raporları’nı yayınlıyor, eğitim politikalarının süreç ve çıktılarını iyileştirmek ve kamuoyunu bilgilendirmek için araştırma ve politika belgeleri hazırlıyor.

Yazının Devamını Oku

Kadına özel üniversite geliyor

28 Ekim 2021

Programın ‘Eğitim’ başlığı altındaki hedefler arasında yükseköğretimde çeşitliliğin arttırılması için “Japonya örneği incelenerek sadece kadın öğrencilerin kabul edildiği kadın üniversiteleri kurulacaktır” ifadesine yer verildi. Sorumlu ve işbirliği yapılacak kurumlar olarak YÖK ve üniversiteler işaret edilerek, yürütülecek projeler ile faaliyetler başlığı altında iki madde sıralandı:

-  Kız öğrencilerin ülkemizde farklı derecelerde yükseköğretime katılımları değerlendirilecek, sorun bulunan alanlar saptanacak ve buna yönelik çözüm önerileri geliştirilecektir.

- Kurulması planlanan kadın üniversitesinin akademik birimlerinin oluşturulmasına yönelik çalışmalar başlatılacaktır.

ERDOĞAN TALİMAT VERMİŞTİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Haziran 2019’da Japonya’da kendisine fahri doktora unvanı veren Mokugawa Kadın Üniversitesi’ndeki konuşmasında, “Japonya’daki 800 üniversitenin 80’i kadın üniversitesi. Ülkemde de bunun adımını inşallah atacağız” demişti. Erdoğan, dönemin YÖK Başkanı Yekta Saraç’tan da Japonya’daki gibi bir adımın atılmasını istemişti.  

JAPONYA MODELİ

Japonya’da 800’e yakın üniversite var, bunların 80’e yakınını kadın üniversiteleri oluşturuyor. Çıkış noktasının 1800’lü yıllara kadar dayandığı, kadın üniversitelerinde lisans seviyesinde ev ekonomisinden sosyal bilimlere, hemşirelikten fen alanlarına kadar çeşitli bölümlerde ders veriliyor. 

Yazının Devamını Oku

Okullarda kış nasıl geçecek?

27 Ekim 2021

Yüz yüz eğitimde yaklaşık 8 hafta geride kaldı. Bu süreç içerisinde, Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in yaptığı son açıklamaya göre bin 817 sınıf karantinaya alınarak uzaktan eğitime geçti. Kış şartlarında mecburen kapalı ortamda daha çok vakit geçirileceği için bu sayının artıp artmayacağı önümüzdeki günlerde görülecek. Veliler, sürekli havalandırılması gereken sınıflarda pencereler öğrencilerin üşümemesi için kapanırsa ve Beden Eğitimi gibi bahçede ya da spor salonunda işlenen dersler de kapalı alanlara taşınırsa bulaş riski artar diye tedirgin. Milli Eğitim Bakanlığı’na ve İstanbul’un çeşitli bölgelerindeki devlet okullarına kışa nasıl hazırlandıklarını sorduk:

MEB: KIŞIN DA AYNI ÖNLEMLER GEÇERLİ
Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), şu an için okullara kış mevsimi için ayrı bir yönerge gönderilmeyeceğini, dönem başında okullara gönderilen ‘Eğitim Kurumlarında Hijyen Şartlarının Geliştirilmesi ve Enfeksiyon Önleme Kontrol Kılavuzu’ ve’Kovid-19 Salgınında Okullarda Alınması Gereken Önlemler Rehberi’nde yer alan yönergelerin aynen geçerli olduğunu söyledi.

REHBER VE KILAVUZ NE DİYOR?
Kılavuzda yer alan yönergelere göre; havalandırma sistemleri dışarıdan taze hava alacak şekilde ayarlanmalı, havalandırma sistemi filtrelerinin periyodik kontrolü yapılmalı, temiz hava debisi artırılmalı dersliklerdeki panolara, ekranlara ve ortak alanlara, hijyen ve sanitasyon bilincini ve farkındalığı artırmaya yönelik afişler, posterler asılmalı. Rehbere göre ise ders sırasında sınıf pencereleri, öğrenciler açısından düşme ve çarpma gibi risk yaratmayacak şekilde önlemler alınarak mümkün olduğunca açık tutulacak ve doğal havalandırma sağlanacak. Teneffüslerde mümkün olduğu kadar tüm öğrenciler açık alana çıkartılacak, pencereler ve kapı tamamen açılarak hava akımı yaratacak şekilde sınıfın en az 10 dakika süre ile havalandırılacak, okulun ortak kapalı alanlarındaki pencereler sürekli açık bırakılarak binanın mümkün olduğu kadar havalandırılması sağlanacak. Merkezi havalandırma sistemleri bulunan binalar için ise; havalandırma mümkünse tamamen temiz hava sirkülasyonunu sağlayacak şekilde düzenlenecek, havalandırma sistemlerinin bakımı ve filtre değişimleri zamanında yapılacak, havalandırma mümkün olan en düşük hızla çalıştırılacak ve havalandırma sistemi çalışıyor bile olsa pencereleri açılabilen alanlarda doğal havalandırma tercih edilecek.

GEREKİRSE HERKES MONTLA OTURACAK
Konuştuğumuz okul müdürleri ve öğretmenler ise içinde bulunduğumuz olağanüstü şartlarda ellerinden geleni yapmaya çalıştıklarını, sınıfları doğal yollarla havalandırmaya devam edeceklerini, gerekirse öğretmen ve öğrencilerin üşümemek için montla oturacaklarını ancak camları kapatmanın bu şartlarda mümkün olmadığını söylüyor. Tavanı yüksek binaların havalandırma açısından daha avantajlı olduğunu belirten okul yöneticileri, “ancak soğuk hava koşullarında açık bırakılan cam ve kapıların okulların ısınma maliyetini bu kış artacağını tahmin ediyoruz” diyorlar. Okul yöneticileri, Beden Eğitimi gibi mümkün olduğunca bahçede yapılan uygulamalı derslerin hava şartlarının uygun olmadığı günlerde teorik olarak sınıfta işlenmek üzere programlandığı belirtiyorlar.

BAZI OKULLAR HAVALANDIRMA SİSTEMİ KULLANIYOR

Yazının Devamını Oku

‘Şehir dedektifi’ çocuk dostu kentlerin peşinde

25 Ekim 2021

8 kişilik bir ekipten oluşan Şehir Dedektifi İnisiyatifi, Çocukların hiçbir şekilde ayrımcılığa uğramadığı, gelişme sürecinde kendini olduğu gibi ortaya koyabildiği, sağlıktan eğitime tüm haklarına erişebildiği kentleri hayata geçirmek için yaklaşık 2 sene önce yola çıktı. İnisiyatif gönüllülerinden Gizem Kıygı amaçlarını ve çalışmalarını şöyle anlatıyor:

ÇOCUKLAR İÇİN DAHA YAŞANABİLİR KENTLER
“2019’da bir sosyal girişim olarak yola çıktık ve kentleri çocuklar için daha yaşanabilir hale getirmeye çalışıyoruz. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde yer alan hakları, kentlerde hayata geçirmeyi amaçlıyoruz. Bunu yaparken çocukların kentle ilişkisini gözlemliyoruz, ‘Yetişkin için ne demek, ne için kullanıyor?’ sorusu üzerinden ilerlediğimizi ve kentin hafızasını, kültürel birikimini çocuklarla nasıl paylaşabileceğimizi, çocukların hafızasını kent kültürüne nasıl aktarabileceğimizi düşünerek yola çıktık. İlk faaliyet alanımız İstanbul. Bunun için somut olarak yaptığımız çalışmaların başında çocuk dostu haritalar geliyor. Çocukların kenti algılayabileceği oyunlar oynayabileceği tematik haritalar üretiyoruz. Beyoğlu, Tarihi Yarımada ve Flora İstanbul haritaları ürettik. Başka iller için de çalışmaya başladık, yakın zamanda bir Ankara çalışmamız olacak.

DEPREMDE SOMUT OLARAK KARŞIMIZA ÇIKTI
Geçtiğimiz Ekim ayında yaşanan İzmir Deprem’inde de çocuk dostu kentin önemi somut olarak karşımıza çıktı. Çadır kent alanlarına çocuklar için sosyal etkinlik ortamları, spor alanları, eğitim istasyonları ve kütüphaneler gönüllüler, belediyeler, sivil toplum kuruluşları ve dernekler tarafından kuruldu. İlgili kişiler, oyun odaklı etkinlikler sayesinde çocukların iyileşme sürecine katkı gösterse de bu etkinliklerin yanı sıra çocukların güven içinde yaşamaları oldukça önemli bir yer tutuyor. Atölye çalışmalarımız katılımcı metotlar geliştirmek üzerine kurulu. Çocuklar nasıl bir kentte yaşamak istiyor, ne düşünüyor ve ne hissediyor sorularına cevap arayan oyunlar tasarlıyoruz. Pandemiden önce fiziksel olarak bir araya geliyorduk ancak bu süreçte etkinlikleri mecburen çevrimiçi ortama taşıdık.

 

PANDEMİ BİZE ÇOK ŞEY KATTI

Yazının Devamını Oku

Üniversitelerde akıllı kart dönemi

21 Ekim 2021

Yeni akademik yılda bir daha kapanmak istemeyen okulların odağında COVID-19 önlemleri yer alıyor. Alınan önemlerin başında derslerin bir kısmının uzaktan eğitimle işlendiği hibrit eğitim modeli geliyor. Öte yandan birçok üniversite kampüs girişlerinde HES kodu istiyor, bazı üniversiteler aşı olmayan öğrenci, akademik ve idari personele PCR testini zorunlu tutuyor. Bazıları ise kampüs içindeki birimleri farklı çıkışlara yönlendirerek kalabalığın önüne geçiyor.

HES KODUYLA ENTEGRE

Ancak HES kodu kontrolünde kampüs girişlerinde kalabalık sıralar oluşabiliyor. Kampüs girişlerinde yoğunluğa çözüm amacıyla bazı üniversiteler öğrencilerle, akademik ve idari personelin kimlik kartlarını HES kodu ile entegre hale getirdi. Akıllı kartın İstanbul’da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Bomonti ve Fındıklı yerleşkesi ile Marmara Üniversitesi’nde önümüzdeki günlerde kullanıma başlanacak.

SİSTEM NASIL İŞLİYOR?

Üniversitelerin kampüs, kütüphane ya da yemekhane girişlerinde turnikeler bulunuyor. Salgından önce görevliye kimlik kartı gösterip geçilebilen bu turnikelere birçok üniversitede HES kodu tanımlanmış olan kartın okunması için dijital sensörler yerleştirildi. Böylece kampüs girişlerindeki turnikeler sağlık kontrol noktasına dönüştürüldü.

Salgın devam ettiği sürece öğrenciler, akademisyenler ve idari personelin üniversite giriş kartlarına HES kodlarını tanımlaması gerekiyor. Tanımlama işlemi yapıldıktan sonra üniversite kapısından kişinin COVID-19 pozitif ya da temaslı olup olmadığı ve aşı durumu bilgisi güvenlik görevlisinin ekranına yansıyor. Bu sistemle hızlıca kampüse giriş yapılabildiği için uzun HES kodu kontrol kuyruğu oluşmasının önüne geçiliyor.

Yazının Devamını Oku

Anne babaların yeni kaygısı: TikTok

18 Ekim 2021

Ebeveynler, acaba bu paylaşım platformu, çocuk ve gençlerde bağımlılık yapıyor mu, eğlenceli videoların büyüsüne kapılan çocuk yaştaki gençler, bomboş içeriklerle zaman mı öldürüyor, uygulama yeterli denetim olmadığı için teşhircilik ve tacize kapı mı aralıyor gibi sorulara cevap arıyor. Uzmanlar, uygulamanın popüler olma nedenlerini, doğurabileceği sonuçlarıı ve alınabilecek önlemleri şöyle sıralıyor:

TÜKETİM KÜLTÜRÜNÜN BİR SONUCU
Hacettepe Üniversitesi İletişim Bilimleri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Emre Toros: TikTok ve benzeri platformların çekici olması hızlı tüketilebilir olmasından ve yerine yine hızlıca yenisinin geliyor olmasından kaynaklı. TikTok’un diğer sosyal medya platformlarından farklılaştığı nokta ise daha denetimsiz olması. Çin menşeili bir uygulama olduğu için denetim konusunda batılı evrensel değerleri göz ardı edebiliyor. Ancak kullanımı tüm dünyada giderek yaygınlaştığından bu şekilde devam etmeyeceğini, bir filtreleme getirileceğini düşünüyorum. Aynı zamanda bu kültür kolay para kazanmak ve bir anda ünlü olmak için alan açıyor. Ebeveynler açısından bakıldığında çocuğun kısa yoldan emek koymadan para kazanması bazılarına cazip görünebiliyor. Bu durumda bu fırsatın beraberinde getireceği teknoloji bağımlılığından şikayet etmemek gerekir. Ama ebeveyn bunu bir fırsat olarak görmüyorsa bu platform tüm ailenin hayatında sınırlı olarak yer almalı. Bu durumdan şikayet eden velilere şu sorunun sorulması lazım; çocuğunuzun bu mecraya girmesi için ne kadar erişim izni sağlıyorsunuz? Sınırsız sağlıyorsanız ne ekiyorsanız onu biçiyorsunuz demektir.”

BASKI TERS ETKİ YARATABİLİR
Hacettepe Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Arif Özer: Olayı içinde bulunduğumuz zaman içinde değerlendirmek gerekiyor. Eski günler çok güzeldi söyleminin bugünün çocukları için bir anlamı yok. Soru şu olmalı, “bulunduğumuz koşullara nasıl uyum sağlayacağız?” Ve şunu analiz etmek gerek; ‘Çocuklar burada ne buluyorlar?’ Ayrıca biliyorsunuz hayat çok hızlı eviriliyor. Çocuklar için sosyal medyada fenomen olmak adete bir meslek haline geldi ve bu şekilde para kazanmak çocukları teşvik ediyor Evet bir denetimsizlik var ama bu denetimi kim sağlayacak? Bu platformlar kullanılmaya devam edecek. Özellikle ergen yaştaki çocukların elinden telefonu almak, yasaklar koymak tam tersi etkilere neden olabilir. Çocuklar söz konusu olduğunda her konuda kararı onlara sormadan alıyoruz. Çocukların düşüncelerini önemsemek, onların bu alanlarda ne bulduklarını öğrenerek, yaklaşmak sorunları en az seviyeye indirebilir.

Hasan Kalyoncu Üniversitesi Rehberlik Psikolojik Danışmanlık Bölümü Öğretim üyesi Prof. Dr. Yaşar Özbay: Genel olarak birçok sosyal medya uygulamasına benzer olsa da TikTok’un denetimsiz olması ayrıca kaygı verici bir durum. Özellikle gelişim çağındaki bir çocuğun burada gördüğü küfür, argo, cinsellik içeren her türlü içeriği üreten kişilere özenmesi, onları taklit etmesi ve sapma dediğimiz davranışlar sergilemesi çok olası. Çocukların bunlara kapılıp gitmemesi için çözüm noktasında aile işlevselliği işin başında geliyor. İletişim ve aile içi bağlar öne çıkıyor. Saygıya ve sevgiye dayalı bağlar güçlendiğinde sapma diyebileceğimiz davranışları bir anlamda engellemiş oluyoruz. Ebeveynlerin kendi tutum ve davranışlarıyla örnek olmaları da çok önemli. Kendilerinin yapamadıklarını çocuklardan istemeleri inandırıcı ve ikna edici olmayacaktır.. Bu noktada ebeveynlerin sosyal medya kullanımını mücbir nedenler dışında azaltmalı. Ayrıca sosyal-duygusal gelişim döneminde çocukların rol model arayışı içine girmesi, dolayısıyla sosyal medyada gördüğü kişilere özenmesi anormal bir durum değil. Çocuklar geri bildirim alma hevesi için de kendileriyle ilgili olmuşuz karşılaştırmalar yapabiliyorlar. Bu sorun da yine aile zemininde işlenerek aşılabilecek bir durum.

Yazının Devamını Oku

Bakan Özer: Kapanan sınıf sayısı 4 bin 25

16 Ekim 2021

Okullarda yüz yüze eğitim konusunda kararlılığın devam ettiğini vurgulayan Bakan Özer, şunları söyledi: “Eğitimde fırsat eşitliğini öne koyacaksak tüm önlemleri alarak yüz yüze eğitime devam etmek zorundayız. Türkiye’nin normalleşmesi için eğitim sisteminin normalleşmesi gerekir. Başlangıçtaki kararlılığımızı sürdürüyoruz. 6’ncı haftayı geride bıraktık ve tüm sınıfları kapalı olan hiçbir okulumuz yok. 4 bin 25 tane sınıf eğitime ara verdi. Oran yüzde 1’in çok altında ve bu sınıflarımızdan bin 132’sinin pazartesi günü karantina süresi dolacak.” Bakan Özer, “Okullar tatil olacak mı?” diye soran öğrencilere de “Okullar tatil olmayacak” yanıtını verdi.

Yazının Devamını Oku

Afyon feryadı: ‘Başka Melisalar, Yağmurlar solmasın’

13 Ekim 2021

Afyonkarahisar’ın İscehisar ilçesine bağlı Çatağıl köyü yakınlarda önceki gün meydana gelen kazada okul servisinin yol kenarındaki ağaçlara çarpması sonucu 5 öğrenci hayatını kaybetmiş, 4 öğrenci de yaralanmıştı. Alanyurt Ortaokulu öğrencileri İsmail Eser (11), Melisa Demirel (14), Nisa Eser (14), Teslime Eser (13) ve Damla Duran (11) için dün Çatağıl Köyü İlkokulu bahçesinde tören düzenlendi.

5 tabut, çocukların doğduğu köydeki okulun bahçesine yan yana konuldu. Okulun müdür vekili Gülşen Şeyma Özdemir “Hepsi, her hal ve tavırlarıyla pırıl pırıl öğrencilerdi. Allah kimseye böyle bir acı yaşatmasın, çok üzgünüz. Elimizden geldiğince velilerimizin ve kalan öğrencilerimizin yanında olmaya çalışıyoruz” dedi. Kazadan yara almadan kurtulan ve gözaltına alınan servis minibüsü şoförü A.Ş. ise ‘taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olmak’tan tutuklandı.

GÖLE GİRMEYİ SEVERLERDİ

Fatih Demirel (Melisa Demirel’in babası): Melisa’m adını çiçekten alan, çiçek gibi bir çocuktu. Yaramaz bir ottan değil, 5 tane evlattan bahsediyoruz. Melisa’yı bu köyde yaşayan herkese sorun, sevgi doluydu, arkadaş canlısıydı. Şu an yoğun bakımda olan Yağmur Duran ile göle girmeyi, oyunlar oynamayı severdi. Servis 1.5 kilometre ötede bırakıyordu, her gün o yolu yorulmadan gider gelirdi, okula gidemediği günler benimle kavga ederdi. Bugün bu ateş bize düştü ama başka Melisaların canı yanmasın.

SAĞLIKÇI OLMAK İSTİYORLARDI

Ali Duran (Damla Duran ve Yağmur Duran’ın babası): Damla okuyup doktor olmak istiyordu, Yağmur ise hemşire olmak istiyor. Tatillerini köyde, bağda bahçede geçirirlerdi. Muhtarlığa bağlı 4 mahalleyi, daha yakın bir yerde yapılacak bir okulda bir araya toplayabilirler. Daha iyi bir araç tahsis edilebilir, yollar daha iyi hale getirilebilir. Bunlar ihmal edilmesin, gereken neyse yapılsın. Bugün benim çocuğumun başına gelen yarın başkasının başına gelmesin.

‘SERVİSİN KAPISI İPLE BAĞLIYDI'

Yazının Devamını Oku

Konservatuvarın bitmeyen bina çilesi: Ünlü binadan plazaya

13 Ekim 2021

İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın da bulunduğu Kadıköy’ün sembol yapılarından Haldun Taner Sahnesi binası, depreme dayanıksız raporu olduğu için restore edilmek üzere boşaltılmıştı. Restorasyonun üç yıl sürmesi planlanırken yaklaşık 1500 öğrencinin eğitim gördüğü konservatuvarın nereye taşınacağına dair gelişmeler uzun süre belirsizliğini korumuştu. Bina sorunu, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü tarafından Maltepe Gülsuyu Mahallesi’nde plazaların ortasında bulunan, 1000 metrekare bahçeye sahip yeni bir binanın kiralanmasıyla çözüldü. Ancak yeni binada tadilat devam ettiği için konservatuvarda yüz yüze eğitim 15 Kasım’da başlayacak; o tarihe kadar öğrencilere uzaktan eğitim verilecek.

Gülsuyu Mahallesi, Sarmaşıklar Sokak’ta yer alan yeni binaya ulaşım, özellikle Avrupa Yakası’ndan gelen öğrenciler için kolay olmayacak. Kadıköy’den gelen öğrenciler metroyla yaklaşık yarım saatte okula ulaşabilecek ancak özellikle Avrupa Yakası’ndan gelen öğrenciler birkaç vasıta kullanmak durumunda kalacak.

1917’de Cağaloğlu’nda Darül-Elhan adıyla kurulan İstanbul Devlet Konservatuvarı, 100 yılı aşkın süredir bina sorunuyla cebelleşiyor. Süreç içerisinde İstanbul’un farklı bölgelerinde eğitim veren konservatuvar, 1986’da YÖK’e bağlandı ve 37 yıldır Kadıköy rıhtımdaki tarihi binada eğitim veriyordu. Bina, son olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restorasyon gerekçesiyle boşaltıldı.

PROF. ÜNAL: OLABİLECEK EN İYİ YERE TAŞINIYORUZ

İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Sahne Sanatları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Şebnem Ünal, mevcut şartlarda olabilecek en iyi konumda ve koşullardaki yerleşkeye taşındıklarını vurgulayarak şunları söyledi:

“Yüz yüze eğitim başlayana kadar rıhtımdaki binamızda idari işleri yürütmeye devam ediyoruz. Biz taşınana kadar Haldun Taner Sahnesi’nin restorasyonunu durdurdular, çünkü bu kadar enstrüman, 100 yıllık arşivin geçici olarak bir yere taşınması mümkün değil. Yeni binayı İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü buldu, tüm masrafları üstlendi. Tadilat 27 Temmuz’da başladı, Maltepe’ye yeni bir konservatuvar yapılıyor bizim için. Eskisinin yerini tutmayacaktır ama olabilecek en iyi yere taşınıyoruz. Hem öğrencilerimiz hem biz bir an önce birbirimize kavuşmak için sabırsızlanıyoruz. Konservatuvara bahar kasımdan sonra gelecek.”

Yazının Devamını Oku

Okul yolunda facia!

12 Ekim 2021

KAZA, dün saat 10.00 sıralarında, Afyonkarahisar’ın İscehisar ilçesine bağlı Çatağıl köyü yakınlarında meydana geldi. Adalettin Şen (53) idaresindeki okul servis minibüsü, iddiaya göre, aşırı hız nedeniyle mıcırlı yolda kontrolünü kaybederek yol kenarındaki ağaçlara çarptı. Minibüsün tavanı, çarpmanın şiddetiyle kopup parçalandı.

Kazada Alanyurt Ortaokulu öğrencilerinden İsmail Eser (11), Melisa Demirel (14), Nisa Eser (14), Teslime Eser (13) ve Damla Duran (11) hayatını kaybetti. Öğrencilerden Rana Eser (12), Hakan Tek (16), Musa Eser (10) ve Yağmur Duran ise yaralandı. Kazadan kurtulan öğrencilerden Arda Berk Demirel, yürüyerek köye ulaşıp haber verdi. Bunun üzerine olay yerine gelen Çatağıl köylüleri korkunç görüntüyle karşılaştı. Çocukları köyden alıp yaklaşık 6 kilometre uzaktaki Alanyurt Ortaokulu’na götüren minibüs paramparça olmuş, 5 öğrenci hayatını kaybetmiş, diğerleri de yaralanmıştı. Araç sürücüsü ise hafif yaralıydı. Kısa süre sonra olay yerine jandarma ekibi ve ambulanslar geldi. Yaralı öğrenciler hastaneye kaldırılırken araç sürücüsü Adalettin Şen gözaltına alındı.

2 KM KOŞUP HABER VERMİŞ

Kaza sonrası 2 kilometre koşup köylülere haber veren Arda Berk Demirel faciayı şöyle anlattı: “Köy muhtarlığına kadar gittim, herkesi çağırdım. Daha sonra 112’yi aradım. Hızlı gidiyordu, dikkatini kaybetti. Aracı çakıla kaptırınca da ağaca vurdu. Ben araçtan çıktım, 5-6 dakikaya köye vardım.” Öte yandan Arda Berk Demirel’in, olayda ölen Melisa Demirel’in kardeşi olduğu ortaya çıktı.

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, kazada hayatını kaybedenler için başsağlığı mesajı yayımladı.

ŞANLIURFA’DAN ACI HABER

Öte yandan Şanlıurfa’nın Bozova ilçesinde de dün lise öğrencilerini taşıyan Mustafa Kara yönetimindeki servis minibüsü, kontrolden çıkarak şarampole devrildi. Kazada öğrencilerden İrem Çevik (15) yaşamını yitirdi, 4 öğrenci yaralandı. Ağır yaralanan sürücü Kara tedaviye alındı.

Yazının Devamını Oku

‘Yüz yüze’de yakın temas

12 Ekim 2021

COVID-19 salgını gölgesinde başlayan yüz yüze eğitimde ilk 1 ay geride kaldı. 18 milyon öğrenci ve 1 milyon 200 bin öğretmen derslere sınıfta girmeye devam ediyor. Bazı okullarda öğrencilerin kalabalık sınıflarda ders görmesi, yemekhanelerde oluşan kuyruklar, okul önlerinde çocuklarını bekleyen velilerin oluşturduğu yoğunluk ise virüse yakalanma endişesini artırıyor. Öğrenciler ve veliler, bu tedirginliği sosyal medyada farklı okul ve yurtlarda çekilmiş kalabalık fotoğrafları paylaşarak dile getiriyor.

Bazı öğrenci ve veliler, okullardaki yoğunluğu gösteren fotoğraflar paylaşarak uzaktan eğitime geri dönülmesini istiyor. Sosyal medyada #OnlineEğitimYaşatır etiketiyle paylaşılan fotoğraflarda, sınıflardan, okul bahçelerinden, toplu taşıma durakları ve okul önlerinden görüntüler paylaşılıyor. Yapılan paylaşımlardan bazıları şöyle:
“Otobüsler de, sınıflar da tıklım tıklım. Sosyal mesafeye önem vermemizi istediniz ama bizi bu ortamlara mecbur bıraktınız”
“Sağlıklı olarak geldiğim okuldan hasta olarak ayrılmak istemiyorum.”
“Korku ve tedirginlikten derse odaklanamıyorum. 4 kişi yan yana oturuyoruz. Sırf hoca kitaptan okusun diye mi? Belki hoca birkaç slayt kaydırsın diye korona olacağız. Niye biz ve bizim gibiler bu duruma maruz kalıyor.”
Otobüsler tıklım tıklım dolu sınıflarda saatlerce maskeyle dersi dinliyoruz nefes alamıyoruz korkunç baş ağrısı yapıyor okul işkenceye dönüşüyor.

Yazının Devamını Oku

Çocuklar okusun diye...

11 Ekim 2021

‘La Bicies Bella’ (Güzel Bisiklet) adını verdiği bir proje kapsamında bisikletinin önüne ve arkasına, ‘10.000 Kilometres, For Education’ (Eğitim için 10 bin kilometre) yazan Alex Hohmann, 5 ayda 10 ülke gezdi. İspanya’dan başlayıp Fransa, İtalya, Slovenya, Hırvatistan, Kosova, Makedonya, Arnavutluk ve Bulgaristan’ı dolaşıp 5761 kilometre yol yaptı ve 10’uncu durağı Türkiye oldu. İstanbul’u gezdiği kentler arasında ayrı bir yere koyan ve “Dünyada görmek istediğim değişimin kendisi olmak istiyorum” diyen Alex Hohmann, hikâyesini şöyle anlatıyor:

SINIR TANIMAYAN BİSİKLETLER

“İlk bisiklet yolculuğum yaklaşık yedi yıl önceydi. Ortağım 50 km’lik bir rota yapmamı önerdi. Biniş o biniş... Fransız Pireneleri’nden Kuzey Afrika’ya doğru yola çıktım. Orada okula gitmek için kilometrelerce yürüyen çocukları görünce ‘Bir şeyler yapmalıyım’ dedim. Şu anda eğitim için 10 bin kilometre pedal çeviriyorum. Senegal’deki Loul Sessene kasabasında yaklaşık 1400 öğrenci okulları evlerinden uzakta olduğu ve toplu taşıma imkânları bulunmadığı için her gün 2 saat yürümek zorunda kalıyor. ‘Sınır Tanımayan Bisikletler’ adlı sivil toplum kuruluşuna tahsis etmek üzere 10 bin Euro toplamaya çalışıyoruz. Toplanan parayla buradaki çocuklara bisiklet alınıyor ve onlar için okul yolculuğu 2 saatten yarım saate düşüyor. Sınır Tanımayan Bisikletler, Senegal’de farklı okullarla çalışıyor, bisikletleri öğrencilere ulaştırıyor. Her okula bir bisiklet park yeri ve bir tamirhane de yapıyorlar, böylece bir öğrenci hasarlı bir bisikletle sınıfa gelirse onu atölyeye götürebiliyor ve kendi tamir edebiliyor. Yani istihdam yaratılıyor ve bisikletler birçok öğrenciye hizmet ediyor.”

10'UNCU DURAK İSTANBUL

Hohmann dokuz ülke gezdikten sonra Türkiye’ye gelmiş ve çok sevmiş: “Birkaç gündür Türkiye’deyim ama o kadar çok etkilendim ki, başka bir hayat varsa ben o hayata Türk olarak gelmiş olabilirim. Şu an İstanbul’dayım ve çok sevdiğim bir şehir, attığınız her adımda saatlerce durabileceğiniz bir açık hava müzesi var.”

 

Yazının Devamını Oku

Bu okulun 55 milletten öğrencisi var

9 Ekim 2021

BrItIsh International School’da en çok İngiltere, Amerika, Güney Kore, Avustralya ve Fransa vatandaşı öğrenci var. Veliler ise çoğunlukla yabancı sporcular, futbolcular, uluslararası firmaların üst düzey yöneticileri ve konsolosluklarda çalışanlar. Aynı okul çatısında Türk öğrencilere de uluslararası kalitede eğitim sunmak için beş yıl önce açılan British International School Istanbul (BISI) ise bu yıl ilk mezunlarını verdi.

3 FARKLI AKREDİTASYON

Okul COBIS, CIS ve MSA olmak üzere, üç uluslararası akreditasyonu ile dünyada sayılı uluslararası özel okullardan biri. BISI’de İngiliz Ulusal Müfredatı, Cambridge IGCSE Programı (Uluslararası Ortaöğretim Genel Sertifika Programı) ve Uluslararası Bakalorya Diploma Programı (Full IB Diploma Programme) bir arada sunuluyor. Bu doğrultuda okulun öğrencileri yüzde yüz oranda IB Diploma Programı başarısı elde etti.

IGCSE programında da başarı öykülerine sahip olan BISI öğrencileri, birden fazla kez ‘Cambridge Dünyanın En İyisi Ödülü’nü; Sosyoloji, İkinci Dil Olarak Almanca gibi çeşitli alanlarda kazandılar.

ULUSLARARASI KALİTEDE

Yabancı uyruklu öğrencilerinin yanı sıra Türk vatandaşlarından da uluslararası okula yıllardır yoğun bir talep aldıklarını belirten BISI’nin kurucu firması olan PDI Grup’un Yönetim Kurulu Başkan Vekili Ünsal Abuşoğlu, “Bu talep nedeniyle Türk öğrencilerine de uluslararası kalitede eğitim sunan yeni okulumuz BISI’yi mevcut Zekeriyaköy Kampüsümüzde 5 yıl önce açarak, bu alanda duyulan ihtiyacı, özgün eğitim programlarımız ile karşılama hedefimizi hayata geçirdik” diyor.

Yazının Devamını Oku

Üniversitelinin yemek faturası

6 Ekim 2021

Ekim ayının sonlarına doğru Türkiye’de bütün üniversiteler açılmış olacak ve öğrenciler yarı zamanlı da olsa kampüse dönecek. Döndüklerinde her şeyi bıraktıkları gibi bulmayı umut eden öğrencilerin isteklerinin başında yemekhane ücretlerine zam gelmemiş olması yer alıyor.

Kimi üniversite yeni döneme zamlı yemek fiyatlarıyla başlarken kimi üniversite eski fiyattan şaşmadı. Yemeklerin kalorilerini de hesaplayıp öğrencilerle paylaşan devlet üniversiteleri, 4-5 çeşit yemek için ortalama 2 lira alıyor. Bazı üniversitelerde yemek ücretleri 6.5 liraya kadar çıkabiliyor.

Zamlar çoğu zaman tepkiye neden olsa da yemek ücretleri öğrencilerin bütçeleri düşünülerek oluşturuluyor. Yurt, eğitim, ulaşım gibi masrafları karşılamakta zorlanan öğrenciler, en ucuz yemeği ise kendi üniversitelerinde bulabiliyorlar. Bazı üniversitelerin yemek ücretleri şöyle:

Yazının Devamını Oku

Yüzme bilmeyenler için mayo

5 Ekim 2021

Yüzme bilmeyenlerin de güvenle suya girebilmeleri için can yeleği, simit ya da kolluk gibi çözümler var ama bunlar estetik ve pratik değil. Bu soruna çözüm getirmek isteyen Rüştü Uzel Mesleki Teknik Anadolu Lisesi Moda Tasarım Teknolojisi Bölümü öğrencileri, öğretmenleri Hülya Çakır ile birlikte yeni bir mayo fikrini ortaya koydu. Bu mayo içerdiği lifler sayesinde büyük bir kaldırma gücüne sahip, dolayısıyla giyeni yüzme bilmese bile suyun üzerinde tutuyor.

HEM BATMIYOR HEM DOĞA DOSTU
Öğrenciler, yaptıkları araştırmalarda can yeleklerinde kullanılan ve özgül ağırlığı sudan çok daha düşük olan kapok lifinin kendi ağırlığının 30 katını su üzerinde taşıyabildiğini gördüler., Ekip tropikal bölgelerde yetişen Kapok Ağacı’nın meyve çekirdeklerinden elde edilen lifin bu özelliğini çıkış noktası olarak belirledi. Kapok lifi tekstil ürünlerinde belli bir karışımda kullanılınca ortaya giyen insanı su üzerinde kolayca tutabilen bir mayo çıktı. Ayrıca sürdürülebilir bir ürün elde etmeyi de hedefleyen ekip, mayo kumaşını geri dönüştürülebilir malzemelerden elde etti. Prototip olarak hazırlanan bir adet yetişkin bir adet çocuk mayosu suda denendi ve olumlu sonuç verdi.

SERİ ÜRETİME GEÇECEK
Ekip, araştırma, geliştirme ve üretim süreçlerinin tamamını pandemi döneminde sürdürdü. Özellikle üretim ve deneme aşamaları tam kapanmaya denk geldiği için özel izinler çıkarıldı. Çalışmanın sonlarına gelindiğinde 5 kişilik ekipten, 3’ü; Dilara Acar, Simay Happani ve Elanur Çitfçi mezun oldu. Ekip üyelerinden Berfin Demir ve Fatma Esra Aydın ise halen 12’nci sınıf öğrencisi. Zorlayıcı koşullara rağmen elde ettikleri sonuçtan mutlu olduklarını söyleyen Fatma Esra Aydın, tasarladıkları ürünün hikayesini şöyle anlatıyor: “Derslerimizde kapok lifinin can yeleklerinde kullanıldığını öğrenmiştik, ‘Bunu farklı bir ürüne nasıl çevrilebiliriz?’ diye düşününce aklımıza kardırma gücü yüksek bir mayo yapma fikri çıktı ortaya. Başlangıçta olacak mı olmayacak mı diye tedirgindik ama teorimizin işe yaradığını görmenin mutluluğu çok başkaydı. Pandemi döneminde hepimiz evde olduğumuz için preslememiz gereken lifi ütülemek, oklavalarla açmak durumda kaldık. Ürün prototifi çıktığında havuzda denemek için özel izin çıkarmamız gerekti. Olumlu sonuç aldığımızı görünce hemen Hülya Çakır öğretmenimi aradım, heyecanla ‘İşe yaradı, işe yaradı’ diye bağırdım. Şartlar zorlayıcı olsa da isteyince ve çalışınca başarabildiğimizi görmüş olduk. Mayo için Türk Patent Enstitüsü’ne başvurumuzu yaptık, süreç şu an devam ediyor, patenti alır almaz seri üretime geçeceğiz”

Yazının Devamını Oku

Yeniden yüz yüze eğitim heyecanı

5 Ekim 2021

ÜNİVERSİTELERİN açılışıyla birlikte kampuslarda pandemi dönemi öncesini hatırlatan bir hareketlilik yaşanmaya başladı. Ancak bir yandan da amfilerden yemekhanelere kadar üniversitelerin her yerinde yeni normal kendini gösteriyor. Salgın önlemleri doğrultusunda öğrencileri, akademisyenleri, idari personel, kantinci, güvenlik ve yemekhane görevlilerini birçok değişiklik bekliyor.

Üniversite kapısından içeri adım atan herkes girişte HES kodu üzerinden takip ediliyor. Bu yüzden kampuslarda HES kodu kuyruğu görmek mümkün. Buna ek olarak bazı üniversiteler, kampus girişinde aşı ya da PCR testini zorunlu tutuyor. Vaka sayılarının artmaması için derslere maskeyle giriliyor ve her köşe başında dezenfektan bulunuyor. Üniversiteye yeni başlayan, pandemide üniversiteli olan ya da ara sınıf öğrencilerinin hepsinin ortak kaygısı ise yeniden tamamen uzaktan eğitime geçilmesi. Akademik yıl açılışını geçen hafta yapan ancak bazı bölümlerinde yüz yüze eğitime dün başlayan İstanbul Üniversitesi’nde öğrencilerin nabzını tuttuk. Kampusa yeniden “Görüşmek üzere” demek zorunda kalmak istemeyen öğrenciler düşüncelerini şöyle anlattı:

YENİDEN DOĞMUŞ GİBİ HİSSEDİYORUM

Filiz Tarın (İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 3’üncü sınıf öğrencisi): Eğitime ara verilmeden önce 1’inci sınıftım, benim gibi birçok arkadaşım farklı şehirlerden geldiği için zaten ilk dönem şehri tanıma ve arkadaş çevresi edinmeyle geçti. Derslere doğru düzgün adapte olamamışken bir anda uzak kaldık. Hukuk dışarıdan bakınca kitaplardan öğrenilen bir ders gibi duruyor ama hiç öyle değilmiş. 4’üncü sınıf öğrencilerine baktığımda onların hukukçu kimliğinin bize göre çok daha gelişmiş olduğunu görüyorum çünkü onlar daha çok yüz yüze eğitim gördüler. Yeniden doğmuş gibi hissediyorum.

ÖZLEM GİDERMEK İÇİN OKULU UZATABİLİRİM

Ceren Çekiç (İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 3’üncü sınıf öğrencisi): Sözel bilimlerin uzaktan daha rahat öğrenildiğine dair bir düşünce var ama ben buna katılmıyorum. Teorik olarak bildiğini hayata geçirmezsen nasıl öğrenebilirsin? Uzaktan eğitime geçildiğinde 1’inci sınıftım, şu an bir anda 3’üncü sınıf oldum. Üniversite hayatım elimden alınmış gibi hissediyorum, kampusun tadını doyasıya çıkarmak, özlem gidermek için okulu uzatmayı düşünüyorum.

EĞİTİM UZAKTAN OLUNCA HAZIRLIK OKUDUM

Yazının Devamını Oku

Meslek liseliler e-ticarete de girdi

29 Eylül 2021

“Rekabetçi sanal ticaret ortamında biz de varız, şimdiden hazırız” diyen öğrenci ve öğretmenler, ‘Gençler de Var’ isimli e-ticaret sitesinin muhasebe, pazarlama ve dağıtım gibi tüm süreçlerinde aktif olarak görev alıyor. Bu sitede, birçok farklı kategoriden firma sahipleri kullanıcı profili oluşturarak ürünlerini satışa çıkarabiliyor. Döner sermayeyle kurulan e-ticaret sitesinden sağlanan gelir ise görev alan öğrencilere maaş olarak geri dönüyor. İnternet sitesinin temel faaliyeti, işyerlerine sanal mağaza açma, ürünlerini tanıtma ve satışlarını gerçekleştirme imkanı vermek. Öğretmen ve öğrencilerin aktif görev aldığı site rekabetçi sanal ortamda, minimum maliyet ile firmaların kârlılıklarına destek olmaya ve daha geniş bir hedef kitleye ulaşarak pazar paylarını arttırmalarını sağlamaya çalışılıyor. 43 Kişilik bir ekiple başlanılan projeye öğrencilerin ilgisi oldukça fazla.

BİR HAYALİ SATMAK İÇİN YOLA ÇIKTILAR
Yola ‘Bir hayali satmak’ için çıktıklarını dile getiren Gençler de Var ekibi, pazarlama alanında dijitalleşmenin öneminin farkında olduklarını, bu alanda gençlerin kendini göstermesinin hayalini kurduklarını söylüyor. Ekip, aldıkları profesyonel desteklerle sitenin kurulumunu tamamladıktan sonra bir davet mektubu hazırladı ve siteleri üzerinden satış yapması için firmalarla iletişim kurmaya başladı. Başlangıçta sistemi oturtana kadar bu görüşmelerin sorumluluğunu öğretmenler üstlendi ardından görev dağılımı yapıldı ve telefonların başına öğrenciler de geçmeye başladı. Firmalarla yaptıkları görüşmelerde pazarlamacı kimliğine bürünen öğrenciler, özellikle ilk görüşmelerde çok heyecanlandıkları fakat zamanla ikna kabiliyetlerini geliştirdiklerini söylüyor.

NEDEN YARININ ÖNDE GELEN MARKASI BİZ OLMAYALIM?
Ekipte yer alan öğrenciler bu işe giriştikten sonra gerek mesleki gerek sosyal olarak kendilerini geliştirdiklerini, mezun olduklarında özgüvenleri tam olarak meslek hayatına atılacaklarını dile getiriyor. Ekipte yer alan Pazarlama Bölümü 10’uncu sınıf öğrencisi Eren Fidan ikna kabiliyetinin çok geliştiğini belirterek “Öne çıkan e-ticaret sitelerinde satış yapan firmaları araştırdıktan sonra bizim sitemizde de satış yapmak isterler mi diye görüşmelere başlıyoruz. Yaptığım ilk görüşmelerde çok heyecanlanıyordum ama zamanla ikna kabiliyetimi geliştirdim. İlk görüşmemi bir teknoloji firmasıyla yapmıştım, başlangıçta firma sahibinin ilgisini çekmedi, böyle olunca üzüldüm ama soğukkanlılığımı koruyarak bunun gençlerin bir girişimi olduğunu, bir lise bünyesinde kurulduğunu ve tüm detayları anlattım ve ilgisini çekmeyi başardım. Henüz yolun başındayız ama yarınların öne çıkan e-ticaret sitelerinden biri neden biz olmayalım?” diyor. Muhasebe ve Finans Bölümü 10’uncu sınıf öğrencisi Çiğdem Kartal ise ailesi sayesinde edindiği mesleki deneyimin üzerin kat çıktığı dile getiriyor ve şöyle devam ediyor: “Muhasebe ailemin mesleği olduğundan hakim olduğum bir alandı, en azında fatura kesmeyi biliyordum. Ardından öğretmenlerim sayesinde Gençler de var ekibine dahil oldum ve daha fazlasını yapabileceğimi gördüm. Şu an için ben de pazarlama kısmında görev alıyorum ama ilerleyen zamanlarda muhasebe kısmının sorumluluklarını da üstleneceğim. Firmalarla yaptığım ilk görüşmelerde çok heyecanlanıyordum ancak heyecanımı yenerek bir şeyler başardığımı görmek beni çok mutlu ediyor.”

Yazının Devamını Oku

Yeni nesil çiftçi

26 Eylül 2021

Üniversitede halka ilişkiler ve tanıtım bölümünden mezun olduktan sonra sosyal medya uzmanı olarak profesyonel hayata adım attı, Selin Taylan. Ancak yaptığı işten mutlu değildi. Sonunda kararı verdi ve baba mesleği olan çiftçiliğe adım attı. Şu an 8 inek ve 7 buzağı sahibi olan 24 yaşındaki Selin Taylan, hayvancılıkla uğraşmaya başlayınca eski mesleğini tamamen bırakmadı. Hatta geçmişte sosyal medya uzmanı olarak çalışmış olması ona yeni işinde de katkı sağladı. Sosyal medya hesaplarında ineklerinin, ahırının, ürünlerinin fotoğraflarıyla videolarını düzenli olarak paylaşıyor ve ‘yeni nesil çiftçi’ profiliyle geniş bir müşteri ağına ulaşıyor.. Ankara İncek’te şehir merkezine çok da uzak olmayan, plazaların ve iş merkezlerinin yakınında aslında üniversite ve geçmişteki iş hayatının çok yakınında, dededen kalma bir ahırda kendi doğal yaşamını kurdu Taylan, İşte 24 yaşındaki ‘yeni nesil çifti’ Selin Taylan’ın hikâyesi...

‘DÜKKÂN İSTEDİM ÇİFTLİĞİM OLDU’

MUTLU değildim, hep farklı bir iş yapmak istiyordum. Bir gün babamla konuşurken süt ürünleri satabileceğim bir dükkân açmak istediğimi söyledim. Babam da ‘O zaman işe temelden başla’ diyerek beni motive etti. Birikmiş bir sermayem yoktu, kredi çektim ve 8 tane inek aldım. Burada, şehrin hemen yanı başında dedemin evinde 70’li yıllardan kalma bir ahır vardı. Biraz bakımla burayı yeniden yaşar hale getirdim. Başlangıçta sadece süt satıyordum, sonra yoğurt, tavuk, yumurta, mantar derken ürün yelpazemi genişlettim. Tavuk, yumurta ve mantarı şimdilik başka üreticilerden alıyorum., İleride çiftliğimi istediğim gibi büyütebilirsem hepsini kendim yetiştirmek istiyorum.

‘İKİ MESLEĞİ BİRLEŞTİRDİM’

BİR fikir üretmek tarif edemeyeceğim kadar güzel bir şey, bir reklam filmi ya da içerik fikri bulduğunda insana günün sonunda inanılmaz mutluluk veriyor. Ama iş yaşamında her gün birbirini tekrarlamıyor maalesef. Benim kısa süren deneyimime göre iş yaşamında başkalarına bağımlı olmak da var bazen akıntıya kürek çekmek de hayal kırıklıkları da. Kısacası sosyal medya uzmanlığı yaparken yastığa başımı koyduğumda mutsuz oluyordum. Böyle olunca ‘Hayat böyle geçmeyecek’ dedim ve bir yerden başlayıp kendi işimi yapmaya karar verdim. Bunu yaparken de şu an yaptığım meslekle geçmişte yaptığım mesleği bir yerde birleştirmem gerektiğini düşündüm. Sonuçta ben iletişim fakültesinde 4 yıl eğitim aldım, üzerine bir iş deneyimim oldu. Ben de hayvanlarımı alıp çiftliğimi çalışır hale getirdikten sonra kendi tanıtımımı yapmak için sosyal medya paylaşımlarına ağırlık verdim. Böylece takipçi sayım ve doğal olarak müşterim artmış oldu. Ayrıca yaptığım paylaşımlar sayesinde müşterilerimin tükettiği ürünle ilgili farkındalığı yüksek oluyor. Şehir dışından ürün alan müşteriler bile sütün nereden gelmiş olduğunu görüyor, hatta süt veren ineği tanıyor.

‘MESLEĞİN İNCELİKLERİNİ BABAMDAN ÖĞRENDİM’

Yazının Devamını Oku

'Mesleki eğitimde yürüyecek çok yolumuz var'

23 Eylül 2021

“Yaklaşık 13 bin mesleki eğitim öğrencisinin olduğu bir sistem içerisinde 3 bin öğrenci İstanbul’da bulunuyor ve İstanbul’un yükünü İstanbul Sanayi Odası’na verdik. Daha yürüyecek çok yolumuz var. Sadece mesleki eğitimin niteliğinin arttırılabilmesi değil ülkemizin en büyük sorunlarından biri olan genç işsizliği azaltmak için yürüttüğümüz mesleki eğitim çalışmalarını nihayetlendirdik. 1999’daki katsayı uygulaması akademik olarak başarılı öğrencilerin mesleki liseleri tercih etmemesine yol açtı. Özellikle son 3 yılda iş gücü piyasasıyla çok daha sistematik bir işbirliği modeli ortaya kondu. Daha önce iş verenlerden sadece bir okul binası yaptırması istenirken yeni işbirliğinde tüm sürece dahil etmek istedik.

ZORUNDAYIZ

İlk günden beri söylediğim gibi, okullar ilk açılan ve son kapanan yerler olmak zorundadır. Hayatı normalleştireceksek, eğitimi normalleştirmek zorundayız.”

Yazının Devamını Oku

Bakan Özer: Hayatı normalleştirirsek eğitimi de normalleştiririz

22 Eylül 2021

İstanbul Sanayi Odası (İSO) eylül ayı olağan meclis toplantısına katılan Bakan Özer, şunları söyledi:
“Yaklaşık 13 bin mesleki eğitim öğrencisinin olduğu bir sistem içerisinde 3 bin öğrenci İstanbul’da bulunuyor ve İstanbul’un yükünü İstanbul Sanayi Odası’na verdik. Bu yetmedi yıllardan beri en çok elemana ihtiyaç duyulan kaynakçılıkla ilgili mesleki eğitimde ciddi bir atılım yaptık ve Kaynakçılık Mütevelli Heyeti’ni oluşturduk. Kısacası bu 3 yıllık süreç içerisinde mesleki eğitime verdiği destek için İSO’ya şükranlarımı sunuyorum. Daha yürüyecek çok yolumuz var. Sadece mesleki eğitimin niteliğini artırtabilmesi değil ülkemizin en büyük sorunların biri olan genç işsizliği azaltmak için yürüttüğümüz mesleki eğitim çalışmalarını nihayetlendirdik. Yeni açılımlar yapmaya devam edeceğiz. Mart ayından itibaren dünya hiç deneyimlediği bir süreçle yüz yüze kaldı. Çok farklı sektörler ayakta kalmak için yeni çözüm yolları denedi. En çok etkilen sektör eğitim oldu.

VAKALARDA PROSEDÜRLERİMİZ HAZIR
Milli Eğitim Bakanlığı, öğrencilerin öğrenme kayıplarını giderebilmek için büyük çaba sarf etti. Gelinen noktada artık aşı çok kolay erişilebilir durumda. Vatandaşlarımızın aşılanma oranı giderek artmaya başladı. Göreve geldiğim ilk günden beri söylediğim gibi okullar ilk açılan ve son kapanan yerler olmak zorundadır. Eğitim sistemimiz kapasitesi inanılmaz yüksek. 20 milyonluk bir kitleden bahsediyoruz. Hayatı normalleştireceksek eğitimi normalleştirmek zorundayız. MEB olarak bu süreç il, ilçe değil sınıf bazlı bir yaklaşım geliştirdik. Herhangi bir vaka olması durumda yapılması gerekenler konusunda hazırlanan prosedürleri il, ilçe ve valilikleri gönderdik 773 bin okulumuz 850 bin dersliğimiz var. Bu yeni yaklaşımımızla sadece yakın temasın ve vakanın olduğu sınıflarda yüz yüze eğitime 14 gün ara verdik. Kurulan mekanizma oldukça iyi işliyor. Bu sayıların artması önlemlerin alınmamasından kaynaklanmıyor. Virüs okulları seçmiyor, her yeri seçiyor. Virüsün okula nereden geldiğiyle ilgili bilimsel bir veri yok. Kapatılan sınıf sayısı toplumda artan vakalarla doğru orantılı.

İŞVERENLER ARTIK EĞİTİMİN TÜM SÜRECİNE DAHİL
Mesleki eğitimi yerinde olması demek iş gücü piyasanın ihtiyaç duyduğu yetenekli insan kaynağını yetiştirmek demek değil. Aynı zamanda Türkiye’de ortaöğretim sisteminin yeniliğe katılması demek. 1999’daki katsayı uygulaması akademik olarak başarılı öğrencilerin mesleki liseleri tercih etmemesine yol açtı. Meslek liseleri akademik olarak başarılı olmayan öğrencilerin tercih ettiği bir okul türü gibi görünmesine yol açtı. Beklenti düştükçe öğrenci sitemden kopmaya başladı. Belli bir süre sonra iş gücü piyasa aradığı elamanı bulamamaktan şikâyet etmeye başladı. 2012 yılında katsayı uygulamasının kaldırılmasından sonra her hükümet mesleki eğitimin güçlenmesi için ciddi çaba sarf etti. Özellikle son 3 yılda iş gücü piyasasıyla çok daha sistematik bütüncül bir iş birliği modeli ortaya kondu. Daha önce iş verenlerden sadece bir okul binası yaptırması istenirken yeni iş birliğinde tüm sürece dahil etmek istedik. 3 yıl içinde elde edilen başarının anahtarı iş verenin eğitimin başında itibaren tüm sürece dahil etmekten kaynaklanan bir dönüşümdür.

FEN LİSESİNE GİDEBİLECEK ÖĞRENCİ MESLEK LİSESİNİ TERCİH EDİYOR

Yazının Devamını Oku

Bakan Özer: Okulları açık tutmak milli güvenlik meselesi

20 Eylül 2021

Bakan Özer, öğretmenlerle gurur duyduklarını dile getirerek, “Öğretmenlerde bir doz aşı oranının yüzde 92’ye, iki doz aşı oranının ise yüzde 83’e yükseldiğini, aşı olmayıp antikor üreten öğretmen oranının da yüzde 5 olduğunu aktardı. Bakan, “yüz yüze eğitimin devam etmesindeki en büyük avantajımız öğretmenlerimizin aşılanmış olması” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:

ÖĞRETMENLERİMİZİ TEBRİK EDİYORUM
“Uzaktan eğitim sanki çok kolay bir yöntemmiş gibi toplumda bir algı oluştu. Öğretmenlerimiz okula gitmek istemiyor sanki. Dersler yapılıyor ama çileyi çekenler bilir. 40 dakikalık ders için verilen emek, o dijital materyallerin üretilmesi, öğrencilerle sanal ortamda buluşulması o kadar kolay bir şey değil. Tüm öğretmenlerimizi bu süreçteki fedakarlıklarından dolayı tebrik ediyorum.”

OKULLAR SADEC ÖĞRENMENİN OLDUĞU MEKANLAR DEĞİLDİR
Gelinen noktada artık aşı tüm dünyada erişilebilir durumda. Çözümün aşı olduğu ve aynı zamanda temizlik maske ve mesafe olduğu bir ortamda eğitimin yüz yüze olmamasına tahammül edebilmemiz mümkün değil. Göreve geldiğimde de dile getirdiğim gibi artık okulları kapalı tutmak gibi bir lüksümüz yok. Hiçbir dijital eğitim materyali, yüz yüze eğitimin yerini alamaz çünkü okullar sadece öğrenmenin olduğu mekanlar değildir. Okullarımız öğrencilerimizin psikolojik gelişimlerini tamamladığı, duygusal becerilerini geliştirdikleri, bütüncül biçimde insani gelişimleri tamamladıkları yerlerdir. Ama bu, şu demek değildir; dijital platformlardan vazgeçeceğiz. Hayır ama dijital platformlardan yüz yüze eğitime devam ederken destek alacağız.1,5 yıllık süreç içinde gördük ki ne kadar dijital platformlardan destek verilirse verilsin, yüz yüze eğitimin yerine ikame edilemez. Çünkü okullarımız sadece öğrenmenin olduğu mekanlar değildir. Sağlık Bakanlığımız ile yürüttüğümüz koordinasyon çerçevesinde üçüncü haftaya girdik ve geçmişte olduğu gibi il ve ilçe bazlı okul sistematiğinde bir kapatma yok. Vaka bazlı ve sınıf bazlı kapatmalar olabiliyor.

EĞİTİM BİR MİLLİ GÜVENLİK MESELESİ
Okullardan beklentiler o kadar yüksek ki 18 milyona yakın öğrencimiz, 1 milyon 200 bin öğretmenimiz, 150 bine yakın idari personelimiz, bir o kadar servis görevlimizle birlikte 20 milyonluk kitle, ders saatlerinin dışında evlerine gidiyor. Veliler sürekli mobil haldeler, dolayısıyla okullarımızı açık tutabilmemiz için toplumun tüm kesiminin sağlık kurallarına riayet etmesi gerekiyor. Okulların açık kalması milli güvenlik meselesi. Dünya artık, PISA’daki OECD’nin yaptığı araştırmalarındaki puan artışının, kaç trilyon dolarlık gayri safi milli hasıla artışına neden olduğunu hesaplıyor. O zaman covıd-19’dan dolayı uzaktan eğitime geçilmesinin ve buna bağlı öğrenme kayıplarının getirdiği mutlaka bir maliyet de var. Bu konu onun için milli güvenlik meselesi. Genç insanların sağlıklı şekilde büyümesi milli güvenlik meselesi. “

KAPATILAN OKUL YOK 200’DEN FAZLA SINIF VAR

Yazının Devamını Oku

Üniversiteliler ata tohumu peşinde

20 Eylül 2021

Tarıma gönül veren gençleri bir çatı altında toplamak isteyen Kerem Korkmaz, 2020 yılının Ocak ayında Ata Tohum Derneğini kurdu, dernekte şimdi 270 üniversite öğrencisi çalışıyor. Aynı zamanda atalık tohumu çoğaltmak ve çocuklara da yerel tarımın önemini anlatmak isteyen üniversiteliler, düzenledikleri atölyelerde miniklerle bir araya geliyor. Korkmaz, amaçlarını ve hikayelerini şöyle anlatıyor:

TARIMI GENÇLER ARASINDA YAYGINLAŞTIRMAK İSTİYORUZ
“İşsizlik artık Türkiye’nin önemli gerçeklerinden biri. Ancak bu gerçeğe karşı kırsalda gelişmeye ve kalkınmaya açık bir alan olduğu bilincini aşılamak istiyoruz. Bu amaçla 2019 yılının sonlarında İç İşleri Bakanlığı’na gerekli başvuruları yaparak 2020 yılının ilk iş gününde resmi bir dernek olarak çalışmaya başladık. Başlangıçta dernek olma süreci meşakkatli olacak diye düşünmüştük ama başvuru ve kabul süreci sandığımızdan kolay oldu. Şu an İçişleri Bakanlığı’nın yönetmeliklerine tabii bir dernek olarak gönüllülerimizle birlikte tarımı gençler arasında yaygınlaştırmak ve kırsal bir girişimcilik ortamı oluşturmak için çalışıyoruz. En büyük projemiz tarım gönüllüğü, bu proje kapsamında kırsalda çiftçilik yapan insanlara desteğe gidiyoruz. Gittiğimiz yerlerde tarımla uğraşan insanları en çok zorlayan şeyin yalnızlık olduğunu görüyoruz. Onlara yalnız olamadıklarını göstermek için ‘Gençler de bu işin içinde’ diyoruz. Gittiğimiz yerlere çoğunlukla Ankara Büyükşehir Belediye’sinin bağışladığı tohumlar ve fideleri götürüyoruz. Örneğin 23 yaşında ODTÜ’de okuyan genç çiftçi bir arkadaşımız vardı, tek başına bu işi yaparken zorlanıyordu ve işe küsmek üzereydi. Yanımızda götürdüğümüz fidelerle tarlasının canlanmasına vesile olduk. Aslında amacımız kırsalda tarıma emek veren insanların yalnız olmadığını ve gençlerin bu alanda girişimcilik yapabileceğini göstermek olarak özetleyebilirim.”

ATA TOHUMU ÇOĞALACAK
Ama derneğin bir önemli amacı daha var; Anadolu’da çok güçlü bir geleneği olan tarımın tarihsel kökenine yolculuk yapmak. Bu yolculuk atalık tohum denilen eski tohumları bulmakla mümkün. Bu yüzden Ata Tohum Derneği üyeleri gittikleri yerlerde atalık tohumları arıyorlar. Buldukları tohumların ata tohumu olup olmadığından emin olmak için, tohumları laboratuvarlarda incelenmek üzere Büyük Şehir Belediyesi’ne hibe ediyorlar. Bu hibeye karşılık olarak önümüzdeki sene Ankara Gölbaşı’nda üniversiteli tarım gönüllülerine bir tarım alanı tahsis edilecek ve ata tohumları burada yetiştirilecek.

ATA TOHUMU NEDİR?
Atalık tohum, bilinen isminin yanında ata tohumu, yerli tohum ya da yerel tohum gibi isimlerle de bilinen bir tohumdur. Atalık tohumların en önemli özelliği binlerce yıldır değişen koşullara uyum sağlayarak günümüze ulaşmayı başarmış olması. Atalık tohum, her yerde yetişmez fakat her yörenin sahip olmak istediği bir tohum türü, nedeni de bu tohumların GDO’suz ve tamamen doğal olması.

HARÇLIKLARINI PAZARDAN ÇIKARIYORLAR

Yazının Devamını Oku

Kadıköy Anadolu’da nakil krizi

16 Eylül 2021

Bunun binlerce öğrencinin emeğini hiçe saymak anlamına geldiğini iddia eden Okul Aile Birliği, öğrencinin kaydının mevzuatta belirtilen kurallara uygun bir okula alınması için İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne dilekçe verdi. Sosyal medyada da nakil işlemine tepki yağdı. Öğrencinin ailesi ise asıl kendilerinin haksızlığa uğradığını savundu.

BABA: TORPİL YOK

Öğrencinin babası, konuyla ilgili Hürriyet’e şu açıklamayı yaptı: “Bu işlem bir torpil ya da kayırma değil, engelli ve kronik hastalıkları olan öğrencilere belirli koşullarda sağlanan bir hak. Çocuğumuz, LGS’ye kaynaştırma öğrencisi olarak girdi ve aldığı puanla Beyoğlu Anadolu Lisesi’ni kazandı. MEB Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 23’üncü maddesinin 7. fıkrası kapsamında da evimize yakın olan Kadıköy Anadolu Lisesi’ne nakil kararı alındı. Yönetmeliğin bu maddesi temelinde engelli çocuğun, engeline-hastalığına bağlı olarak gereksinim duyacağı özel koşulları sağlayarak eğitim hayatına sağlıklı ve kaliteli bir şekilde evine en yakın noktada devam edebilmesini ön görüyor. Benim çocuğumun da yetkili hastanelerden alınmış raporu var.” Milli Eğitim Bakanlığı’nın konuya ilişkin başlattığı inceleme devam ediyor.

Yazının Devamını Oku

KYK yurtları öğrencilere kavuşmayı bekliyor

15 Eylül 2021

Üniversitelerin yüz yüze eğitime geçmesiyle birlikte öğrencilerin barınacağı Kredi Yurtlar Kurumu’na (KYK) bağlı yurtlar, son hazırlıklarını tamamladı. Koronavirüs tedbirleri kapsamında dezenfekte edilerek temizlenen yurtlara, sosyal mesafe ve temizlik kurallarını hatırlatan levhalar ve görseller konuldu. Belli noktalara dezenfektan yerleştirilen yurtlarda, öğrencilere maske temini konusunda da destek olunacak.

6 KATEGORİYE AYRILIYOR

Öte yandan 2020-2021 ve 2021-2022 akademik takviminde, üniversite öğrencileri, 6-12 Eylül tarihleri arasında yurt başvurularını gerçekleştirdi. Yurtlar fiziksel özellikleri ve barınma durumuna göre 6 kategoriye ayrılıyor. Yurt ücretleri de bu kategorilere göre farklılık gösteriyor. 1.5 yıl önce en düşük yurt ücreti 230 lirayken, zamla birlikte 275 TL oldu. En yüksek fiyat da 500 liradan 600 liraya çıktı. Yurda yeni yerleşen öğrencilerin ödemesi gereken güvence bedeli ise, yüzde 20- 28.5 arasında zamlanarak en düşük 376, en yüksek 820 lira oldu.

NE ZAMAN AÇIKLANACAK?

Yurt başvuru işlemleri, 12 Eylül saat 23.59’a kadar e-Devlet üzerinden yapıldı. KYK yurt başvuru sonucu ile öğrencilerin devlet yurdu imkânından hak kazanıp kazanmadığı belli olacak.

Sonuçların açıklanacağı tarih ise henüz belli değil. Ancak açıklandığında başvuran adaylar Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın internet sitesi ve e-Devlet üzerinden yurda yerleşmeye hak kazanıp kazanmadığını görüntüleyebilecekler. Yurtta barınma hakkı kazanan öğrenciler, yerleştikleri yurdu aynı sonuç ekranında görecek.

Yazının Devamını Oku

Kampusa dönüş başladı! Kantin çayını bile özlemişiz

14 Eylül 2021

OKULDA OLMAK NE GÜZELMİŞ

Emre Bayrak (Diş Hekimliği Fakültesi 4’üncü sınıf öğrencisi): Dersler yeni başladı ve uzun bir ara verdiğimiz için adapte olmakta zorlanıyorum ama zamanla eskisi gibi olur diye düşünüyorum. Klinik derslere üniversiteye geliyoruz, akşamları da çevrimiçi derse giriyoruz. Kampus hayatını çok özlemişim. Sadece bahçede insan arasında olmak bile çok güzelmiş. Hatta burun kıvırarak gittiğimiz yemekhaneden tutun otomattan aldığımız ucuz çay kahve bile güzel geliyor artık.

ÖĞRENCİ SOHBETİNİ UNUTMUŞUZ

Sezgin Çoban (Diş Hekimliği Fakültesi 4’üncü sınıf öğrencisi): Üniversiteye başlayıp evden ayrılınca ailenizi ne kadar özleseniz de buradaki yaşama alışıyorsunuz. Bunun üzerine uzun zaman evde kalmak zorlayıcı oluyor. Ailem Bandırma’da ama geçtiğimiz şubat ayında uzaktan eğitim devam ediyor olmasına rağmen İstanbul’a geri döndüm. En çok arkadaşlarımı , öğrenci sohbeti yapmayı özledim. Ayrıca kantinden yemekhaneye her şey gözüme daha güzel görünüyor şimdi.

KIYMETİNİ KAYBEDİNCE ANLADIM

Göksu Özalp (Diş Hekimliği Fakültesi 4’üncü sınıf öğrencisi): Pratik eğitimde büyük kayıplara uğradığımızı düşünüyorum. Teorik olarak gayret gösteren öğrenci için verimli bir süreçti. Bu yıl direkt pratik eğitimle karşı karşıya kalınca hazırlıksız olduğum için tedirginim açıkçası. Bundan 2 sene önce sorsanız okulun konumundan kantinine varana kadar her şeyinden şikayet edebilirdim. Para atıp çay vermeyen otomatı bile özledim, meğerse çok kıymetliymiş, kaybedince anladım.

UZAKTAN DERS ZOR OLUYORDU

Yazının Devamını Oku

İTÜ MTAL’in eTwinning başarısı

11 Eylül 2021

Ülkemiz denizciliğini bilişim ve elektronik ile buluşturan İTÜ Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi geleceğin küresel girişimcilerini akranlarıyla buluşturdu. Öğrenciler, öğretmenlerinin öncülüğünde toplam 6 farklı konuda eTwinning projesi yapıldı. Projelerde Avrupa ve Türkiye’nin çeşitli şehirlerinden okul öğrencileri birlikte çalıştılar.
Proje detayları şöyle:
L. I. F. E (Hayat)
23 farklı ülkeden farklı kentlerden öğrenciler, yaşadıkları ülkenin kullandığı dil, şarkı, hikaye, yöresel oyunlar, ilginç alışkanlıklar, yemekler, bölgenin ünlü sanatçıları hakkında bilgiler verdiler. Proje sonunda yapılan çalışmalarla bir sanal sergi hazırlandı. Nihai sonuç, proje grupları tarafından araştırılan yerlerin kısa sunumlarını içeren bir sergi veya bir e-kitap oldu.

MATH IS OUR LIFE (MATEMATİK BİZİM HAYATIMIZ)
Öğrencilere matematiğin sadece kitaplardan soru çözmek olmadığını, yaşamımızın bir parçası oluğunu kavratmak, matematiğin öğrencilerin keyif alabilecekleri yönlerini de ortaya çıkarıldı. Bu amaç doğrultusunda Kriptoloji Bilimi, Geogebra, Altın Oran gibi çalışmalar tanıtıldı.

CAREER CLUBS (KARİYER KLÜBÜ)

Yazının Devamını Oku

Soyut matematik yoktur somutlaştıramadığın matematik vardır

11 Eylül 2021

“Soyut matematik yoktur, somutlaştırılmayan matematik vardır” diyen sınıf öğretmeni Tuğrul İpek ise başta matematik olmak üzere tüm dersleri materyallerle işleyerek hem eğlenceli hem öğretici hale getiriyor. Kahramanmaraş’ın Kadriye Kanbur İlkokulu’nda görev yapan İpek, 15 sene önce mesleğe başladığı günden beri yeri geliyor kartondan kozalağa kadar kullanabileceği her malzemeyi eğitim materyaline dönüştürüyor. Yeri geliyor öğrencilerine örüntüyü anlatmak için onları doğaya çıkarıp bir kertenkelenin sırtındaki desenleri inceletiyor. Şu sıralar ise tüm bu çalışmalarını telafi eğitimlerinde, TÜBİTAK projelerinde sürdürüyor.

EKONOMİK OLMALI
Somut öğrenmenin ilkokul çağındaki bir çocuk için büyük önem arz ettiğini belirten İpek, neden bu yöntemi kullandığını ve çalışmalarını şöyle anlatıyor:
İlkokul çocuğu nasıl anlıyor? Somut olarak anlıyor. Bilimsel olarak 6-12 yaş bilişsel öğrenim dönemi. İstesek de çocuğa x’li y’li denklemleri öğretemiyoruz. Ben bunun için öğretim yaparken materyal kullanmayı tercih ediyorum. Eğitim Bilimleri alanında eğitim materyalleri üzerine çalışmalarım var bu konuda seminerler de veriyorum. Ayrıca grafik tasarımı biliyorum. Tüm tasarımları kendim yaptıktan sonra ozalitçilerden, uygun fiyatlı kırtasiyelerde bastırıyorum. Bana göre materyal öncelikle ucuz olmalı. Ulaşılabilir, erişilebilir olması için ekonomik olması gerekiyor. Özellikle sınıf öğretmenleri için söylüyorum; öğretmen aynı zaman da öğrenendir, kendimizi sürekli olarak geliştirmeliyiz. Günümüzde internet ve benzeri imkanları lehimize kullanmalıyız.

MATEMATİK HAYATIN HER YERİNDE
Okula bir biyolog getirdik, kertenkelenin sırtındaki desenler üzerinden Matematik 1’inci sınıf konusu olan örüntüyü anlattım. Başlangıçta ‘Kertenkeleyle matematiğin ne alakası var?’ dedi çocuklar. Ben de dedim ki ‘Matematik hayatın her yerinde.’ Çocuklar da ‘Biz matematiği sadece sayılardan ibaret sanıyorduk, öyle değilmiş’ dediler zaten asıl mesajımız buydu. İlkokulda somutlaştırarak tam anlamıyla anlatabilirsek, çocuk artık matematiğin hayatla ilişkisi olduğunu çok rahat anlayabiliyor. Ortaokula geçtiğindeyse işin içine giren ‘x’leri ‘y’leri çok daha rahat anlamlandırabiliyor. Başka bir örnek vereyim, çocuklara büyüktür küçüktür işaretlerini öğretmek için işaretleri canavara benzeten kostümeler yapıp öğrencilere giydirdim. Ardından ‘Sen canavar olsan hangisini yemek istersin, büyüğü mü yoksa küçüğü mü?’ diye sordum. ‘Büyüğü yemek isterim’ diyerek o büyük sayının olduğu tarafa döndü.

Yazının Devamını Oku

Üniversiteli bavulları hazırladı... ‘Barınma’ telaşı başladı

8 Eylül 2021

Üniversitelerde akademik takvim 13 Eylül’den itibaren başlıyor. Üniversite öğrencileri yurt ve ev bulma arayışına başladı. Öğrenciler, okullarının bulunduğu şehre, konuma, kalacakları yurdun özelliklerine ya da evin büyüklüğüne göre ücret ödüyor. Pandemide çok sayıda özel yurt kapandı. Dolayısıyla da öğrenciler için özel yurt seçeneğinde daralma oldu.

ÖĞRENCİLER: BURSLAR ARTSINİstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde okuyan öğrenciler, özel yurtlara aylık ortalama 800 ila 3 bin 500 lira arasında ücret ödeyecek. Devlet okulu yurtlarında fiyatlar 230 liradan başlayarak, sağlanan imkanlar ve odada bulunan yatak sayısına göre 2600 liraya kadar çıkıyor. Vakıf üniversitelerinde ise bu fiyatlar, 1000 liradan başlıyor ve 3 bin 500 liraya ulaşıyor. Öğrenciler, KYK tarafından verilen aylık 650 liralık bursun arttırılmasını istiyor.

KİRALAR YÜZDE 40 ZAMLANDIBarınma sorununa bir alternatif de ev kiralamak. İstanbul Fatih’te emlakçılık yapan Ertan Geyik, kiraların geçtiğimiz yıla oranla yüzde 40 zamlandığını belirterek, “Öğrencilerin bir kısmı pandemide memleketlerine döndükleri halde kira ödemeye devam etti, bazı ev sahipleri kirada indirim yaparak öğrencilere yardımcı oldu. Boşalan daireleri ise çoğunlukla yabancılar kiraladı. Talep arttı. 1+1 dairenin fiyatı 2 bin lira” dedi.

KONTRAT TAVSİYESİTüketici Başvuru Merkezi Onursal Başkanı Aydın Ağaoğlu, kontratlara, “Ben öğrenci olarak kiraladığım bu evi okulum kapanırsa derhal terk etme, kontratı fesih etme hakkına sahibim” notu düşülmesini önerdi.

Yazının Devamını Oku

Sevinç, heyecan, coşku ve kaygı bir arada “Kaça geçtiğimi unuttum”

6 Eylül 2021

 

Dersler saat 09.00’da başlayacaktı ama okulların önü 08.00’den itibaren hareketlenmeye başladı. Öğrenciler okullarını, öğretmenlerini ve arkadaşlarını özlemişlerdi. Bazıları birbirini bir buçuk yılın ardından ilk kez görüyordu. Ayrıldıkları zamandan bugüne pandemi nedeniyle hayatlarına yeni alışkanlıklar, yeni davranış şekilleri girmişti. Mesela artık hepsi maskeliydi ve birbirlerini gördüklerinde sarılmak ya da tokalaşmak yerine yumruklarını tokuşturmakla yetiniyorlardı. Çocuklarına eşlik eden veliler okul bahçelerine alınmadı. Öğrenciler okul kapısından içeri tek tek dezenfekte edilerek ve ateşleri ölçülerek alındı. İlkokul ve ortaokul öğrencileri için ayrı gruplar oluşturuldu. İstanbul’da açılışı izlediğimiz okulda havanın yağışlı olması sebebiyle, tören düzenlenmedi. İzmir’de ise ilk ders öncesi bayrak töreni vardı. Her iki okulda da öğrenciler, sosyal mesafenin korunmasına özen gösterilerek ikili, üçlü gruplar halinde okula alındı. Geçtiğimiz hafta 3 gün boyunca uyum eğitim için okula gelen 1’inci sınıflar, heyecanlarını biraz da olsa yenmiş olarak yeni haftaya başladılar ancak hala velisinin elini bırakamayan, okula girmeye çekinen öğrenciler de vardı. İlk teneffüs bitene kadar okulun önünden ayrılmayan veliler ve ilk gün heyecanı yaşayan öğrenciler düşüncelerini şu sözlerle paylaştı:

OKULA KOŞARAK GELDİ

Emren Ulaş (Veli): Çocukların okula gitmesini savunan bir insanım ama şu koşullarda ne kadar doğru ne kadar yanlış bilmiyorum, ister istemez tedirgin oluyorum. Ancak bir şekilde çocukların eğitim alması gerekiyor. Çevrimiçi Almanca kursu alıyordum, verim alamadığım için bıraktım, ben 32 yaşındayım, çocuklar uzaktan eğitimi anlayabilecek kapasitede değiller açıkçası. Çocuklar için en iyi şey okula devam edebilmeleri. Burada velilere çok fazla iş düşüyor. Çocukları kontrol ederek kendilerini de sakınarak kalabalık ortamlara girmemeleri gerekiyor. Örneğin aşı olduğu için maskesiz gezen insanlar var, onların çocukları da okula gelecek… En iyisi önlemleri alıp çocukların okula devamlılığını sağlamak. 1,5 yıldır evde o kadar sıkıldılar ki, çocuğum sabah arkasına bile bakmadan koşarak okula girdi.

UZAKTAN DESTEK
Ece Altunarı (Veli): Şu anki koşullar eskisi gibi olmadığı için yanında giremiyoruz, bahçe kapısının arkasından el sallayarak, uzaktan destek veriyoruz. Çok heyecanlı, aynı zamanda okula yeni başladığı için telaşlı. Şimdiden arkadaş edinmeye başladı ve zaman geçtikçe alışıyor. Uyum haftasında okula geldiği 3 gün, heyecanın verdiği tedirginlik daha fazlaydı ama bu haftaya daha rahat başladık, zamanla her şeyin daha güzel olacağına inanıyorum.

Yazının Devamını Oku

Okulda ilk gün

2 Eylül 2021

Derslerin maske ve masefayle başladığı yeni dönemde teneffüsler açık havada geçti, oyunlar okul bahçelerinde oynandı. Velilerin ve öğrencilerin uyum haftası heyecanına İstanbul İcadiye İlkokulu, Reşadiye Altan Yazıcı İlkokulu ve Bahçeşehir Koleji Çamlıca kampüsünde tanık olduk.

Emre Akpınar (Anaokulu öğrencisi velisi): Pandemide birçok çocuk kreşe gidemedi. Benim oğlumun ilk okul deneyimi. Okul başlamadan önce oldukça hevesli ve heyecanlıydı ancak bugün heyecan yerini ufak bir korkuya bıraktı. Zamanla alışacaktır, onu motive etmek için elimizden geleni yapıyoruz.

Güven Soylu (İlkokul öğrencisi velisi): Çok heyecanlıyız, oğlum anaokulunu da burada okumuştu ve okula dönmek için hevesliydi. İlk gün olduğu için veliler de mecburen içeriye girdiler, kimi veli ailecek gelmiş. Elbette hepimiz bu heyecana ortak olmak istiyoruz ama kalabalığı azaltmak lazım.

Duygu Avşar (İlkokul öğrencisi velisi): Pandemi nedeniyle biraz tedirgin kayıt yaptırdık açıkçası. Ancak çocuklarımızın hem ruh sağlığı hem de eğitimi için okuldan başka seçeneğimiz yok. Umarım okullar için belirlenen hijyen kuralları olduğu gibi uygulanır.

Semanur Yaman (İlkokul öğrencisi velisi): Hazırlıklarımız bir hafta önceden başladı. Oğlumun günlerdir içi içine sığmıyor. Temennimiz önlemlerin alınması.

Yazının Devamını Oku

YKS şampiyonları nereye yerleşti?

1 Eylül 2021

2021 YKS’de 6 farklı ilden 8 öğrenci 500 tam puan alarak şampiyon olmuştu. Sayısal ve Sözel birincileri Adana’dan Eşit Ağırlık birincisi Konya’dan, Yabancı Dil Testi birincileri ise Balıkesir, Konya ve İstanbul’dan çıkmıştı. Sınav sonuçları açıklandığında hedefledikleri bölümleri ve duygularını Hürriyet’le paylaşan şampiyonlara nereleri kazandıklarını sorduk:

ŞAMPİYONLARIN TERCİHLERİ

HAYALİME KAVUŞTUMAli Eren Çakıcılı (TYT Sayısal Birincisi): Hayalimdeki bölüm olan Bilgisayar Mühendisliği’ne yerleştim, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde okuyacağım. Puanım zaten belliydi bu yüzden şaşırdım diyemem ama tabi ki çok mutluyum. Üniversiteler yüz yüze başlayacağı için ayrıca mutluyum. Gece gündüz çalışıp hedeflediğim üniversiteyi kazandıktan sonra kampüsü görmemek üzücü olurdu. İstanbul’a daha önce geldim ama yaşamak başka olacak. Zor bir şehir olduğunu tahmin etsem de beni çok güzel şeylerin beklediğine eminim.

DOKTOR OLACAKMustafa Aytekin (YDT Almanca Birincisi): Ben Yabancı Dil Testi’nde 1’inci olmuştum ancak tercihimi sayısal alandan yaptım. Çocukluğumdan beri doktor olmak istediğim için tercih listeme hep Tıp yazdım ve Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne yerleştim. Dediğim gibi zaten hedeflediğim bir bölümdü ancak pandemi süreci, doktor olmak için beni daha da motive etti. Ben de ilerde halk sağlığına kendini adayan bir doktor, topluma faydalı bir bilim insanı olmak istiyorum. Tam burslu kazandığım için üniversitenin yurdunda kalma imkanına da sahip oldum. Balıkesir’den İstanbul’a taşınmak beni çok heyecanlandırıyor çünkü İstanbul çok hareketli bir şehir.

ARTIK RESMEN BOĞAZİÇİLİYİMMelike Demirbağ (YKS Eşit Ağırlık Birincisi): Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünü kazandım. Her ne kadar beklediğim bir sonuç olsa da artık resmen Boğaziçili olmak çok heyecan verici. Emeğinin karşılığını almış olmak çok iyi hissettiriyor. Konya’da eğitim gördüm üniversite hayatım İstanbul’da geçeceği için ayrıca mutluyum. Çünkü gerek büyük bir şehrin tanıdığı imkanlar gerekse kazandığım üniversitenin gelenekleri bana entelektüel açıdan çok şey katacak. Üniversite benim için akademik birikimin yanında ortaöğretimden farklı bir vizyon demek. Üniversite eğitimim boyunca yut dışı imkanları ve kültürel faaliyetlerle kendimi geliştireceğime inanıyorum. Sonuçlar umarım sınava giren tüm arkadaşlarımın gönlünce olmuştur.

Yazının Devamını Oku

Okul çantası kaça doluyor? Çocuklar büyüdü, formalar küçüldü

27 Ağustos 2021

Veliler çocuklarının okulda kullanacağı forma, çanta, kırtasiye malzemeleri gibi ihtiyaçları tamamlamak için bugünlerde market ve kırtasiyecilerle forma satan mağazaların yolunu tutuyor. Yaklaşık 2 senedir uzaktan eğitim gören ve bu süreçte büyüyen çocuklar için ihtiyaç listesinin ilk sırasında okul forması yer alıyor.

Önceki senelerde forma iki sene üst üste giyilebiliyordu. Ancak iki sene önce alınan formalar fazla giyilmediği için yeni kalsa bile geçen zamanda çocuklar büyüdüğünden artık kullanılamaz hale geldi. Özellikle 1’inci sınıfın ilk dönemi okula gidip, 6 Eylül’de 3’üncü sınıfa başlayacak olan öğrencilerin formaları kullanılamadan küçüldü.

Geçtiğimiz eğitim dönemine oranla formaların fiyatları arttı. İstanbul’un Fatih semtindeki mağazalarda fiyat artışı yüzde 30’u bulurken, Eyüp, Beyoğlu, Şişli, Kâğıthane gibi semtlerde bu oran yüzde 10-15 arasında değişiyor. Mağaza sahipleri ve üreticiler fiyatlardaki artışı dolar ve Euro kuruna bağlı olarak kumaş fiyatlarının da artmasına bağlıyor.

VELİLER MESAİ HARCIYOR

Zincir marketlerde satılan kırtasiye malzemeleri ile kırtasiyecilerdeki malzemelerin fiyatlarını karşılaştırarak en ucuz şekilde okul ihtiyaçlarını karşılamak isteyen veliler bunun için yoğun bir mesai harcıyor. Veliler defter, kalem gibi ihtiyaçlarını marketlerden alırken boya kalemlerinde tercihleri belirli markaların daha kolay bulunduğu kırtasiyeler oluyor.

KIRTASİYECİLER DERTLİ

Kırtasiyeciler ise tüm okul malzemelerini satan zincir marketlerden yakınıyor. Kırtasiyeciler, zincir marketteki kırtasiye ürünlerinin satışı nedeniyle kendi işlerinin oldukça düştüğünü ve kiralarını dahi ödeyemeyecek duruma geldiklerini anlatıyor. Kırtasiyeciler marketlerde bu ürünlerin satılmasının yasaklanmasını isterken böyle giderse teker teker kapılarına kilit vurulacağını söylüyor.

Yazının Devamını Oku

Kerem’in iki özelliği ve iki hayali var

26 Ağustos 2021

7 yaşında keman çalmaya başlayınca yeteneği keşfedilen Kerem, çello, piyano, gitar ve bağlama gibi pek çok enstrümanı çalabiliyor. Ortaokuldan sonra kendine müzik alanında bir kariyer inşa etmek isteyen Kerem Bayrak, Samsun İlkadım Güzel Sanatlar Lisesi’nden mezun oldu. Ardından 2018 yılında müzik bölümü okumaya karar verdi ancak özel eğitimli öğrenciler için konservatuarda kontenjan olmadığı için tercihini müzik öğretmenliği bölümünden yana kullandı. Eğitim hayatının tamamını Samsun’da tamamlayan Kerem’in sıradaki hedeflerinden biri müzik öğretmeni olmak ve şehir şehir dolaşıp öğrencilerle buluşmak. Müzik öğretmenliği Kerem Bayrak için uzun yıllar sürecek, yaşam biçimi olacak, ömürlük bir hedef. Ama Kerem’in bir hedefi daha var.

FAZIL SAY İLE TANIŞMAYI ÇOK İSTERİM
Bayrak’ın ilham aldığı müzisyenlerin başında Frederic Chopin ve Fazıl Say geliyor. Kendisi gibi mutlak kulağa sahip olan Fazıl Say ile tanışmayı çok istediğini dile getiren Bayrak müzik yolculuğunun ilk yıllarını ve hayattan ne beklediğini şöyle anlatıyor:
7 yaşında keman öğrenmeye başladım, çelloyla devam ettim. Küçüklüğümden beri müzikle iç içeyim. Şu an, keman ve çellonun dışında piyano, gitar ve bağlama çalabiliyorum. Chopin ve Fazıl Say’dan ilham alıyorum. Say’ı tanıma fırsatım olmadı, kendisiyle tanışmayı çok isterim. Aslında Anadolu lisesini kazanmıştım ama ortaokuldan bir öğretmenimin tavsiye ve desteğiyle, müziği de çok sevdiğim için güzel sanatlar okumaya karar verdim. Aslında konservatuvara gidecektim ama otizmli bireylere kontenjan açılmadığı için gidemedim. Konservatuvara gidemediğim için müzik öğretmenliği okumak nasip oldu. Üniversite okurken ailemin ve hocalarımın desteğiyle kendimi daha da geliştirdim. Bu sene müzik öğretmenliğinden mezun oldum. Öğretmenlik hayalimi gerçekleştirmek için şu an atama bekliyorum. Eğitim hayatım Samsun’da geçti ama mesleğe başlayınca farklı farklı şehirlerde çalışmak isterim.”

OTİZMLİ BİREYLER ÖĞRETMEN OLABİLİR Mİ?
Doğuştan veya sonradan; bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yetenekleri bakımından engel oranı yüzde 40 veya üzerinde olup ve çalışabilme yeterliliğine sahip her birey gibi otizmli bireyler de, Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı’na (EKPPS) girerek devlet memuru olabiliyor. Milli Eğitim Bakanlığı da (MEB) ihtiyaca göre EKPSS sınavından yeterli puan alan bireyler arasından dönem dönem öğretmen ataması yapıyor. Kerem Bayrak da göreve başlamak için kontenjan açılmasını bekliyor.

MUTLAK KULAK NEDİR?

Yazının Devamını Oku

Bu bölümde hem sanat var hem bilim

24 Ağustos 2021

Tüm dünyada yükselen bir yıldız olan gastronomi, Türkiye’de de gençlerin daha sık tercih ettiği bir kariyer yolu oldu. Eskiden ağırlıklı olarak usta-çırak ilişkisine dayanan bu alanda çalışmak isteyenler, artık Türkiye’nin birçok üniversitesinde açılan 4 ya da 2 yıllık gastronomi bölümlerinden yetişiyor. 20 üniversitede ise gastronomi bölümleri Güzel Sanatlar Fakültesi'ne bağlı olarak eğitim veriyor.

2019 yılında mezun olan Kardelen Soyalp ve Prof. Dr. Sibel Özgilen

SANAT OKULUNDA LABORATUVAR
2003 yılında eğitime başlayan Yeditepe Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü, Güzel Sanatlar Fakültesi çatısı altında açılan ilk gastronomi bölümü olarak dünyada ve Türkiye’de ilk olma özelliğini taşıyor. Üniversitenin Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölüm Başkanı, Prof. Dr. Sibel Özgilen, bu alanda verilen eğitimin amacının gerekli bilgi ve becerilerle donatılmış, uluslararası alanda rekabet edebilecek yaratıcı bireyler yetiştirmek olduğunu söylüyor. Gastronomiyi sanat, kültür, iktisat ve matematikle bir arada ele aldıklarını belirten Özgilen gastronominin bu yönüyle multidisipliner bir alan olduğunu, bölümde uygulamalı derslerin verildiğini, mutfağı ‘laboratuvar’ olarak nitelendirdiklerini vurguluyor ve şunları ekliyor:
“90’lardan sonra bilgi çok hızla yayılmaya başladı. Buna paralel olarak da gıda endüstrisi çok hızlı gelişti. Bilginin önemi de ortaya çıkmış oldu. Aslında bu işin yıldızı usta-çırak ilişkisiyle yetişmiş alaylı şefler. Uzunca bir dönem gastronomi kültürünün bayrağını bu ustalar taşıdı. Ancak biz artık şuna da bakıyoruz; bu iş pişirme aşamasından ibaret değil. Kültürel bir geçmişi var, maliyeti var, aynı yemeği her seferinde aynı şekilde yapabilmek için oluşumu sırasındaki reaksiyonları bilmeniz gerekiyor. Bunun yanında yaratıcılığın ön plana çıktığı bir alan. Birçok üniversitede bu bölüm var, dersler, programlar, yöntemler değişebiliyor, biz verdiğimiz eğitimi bahsettiğim çok yönlülük üzerine inşa ediyoruz. Eğitimli genç bir nesil var onların ortada olmasından son derece mutluyum. Gıda zaten hiçbir zaman ölmeyecek bir sektör, başta bahsettiğim gibi artık bilginin hızla yayılması, son dönemlerde ünlü şeflerin daha görünür olması ilgiyi artırdı, iyi de oldu diye düşünüyorum. Bundan 10 sene önce ‘yemek yapmayı’ seviyorum diye gelen öğrenciler vardı ama şimdi baktığımda bunun bilimsel, sanatsal, iktisadi boyutunu bilerek geliyorlar.”

OKUMAKLA BİTMİYOR DENEYİM ÖNEMLİ

Yazının Devamını Oku

Üniversiteli ‘aşı’dan yana

19 Ağustos 2021

Pandemi nedeniyle ara verilen yüz yüze eğitim için hazırlıklar sürerken İstanbul Üniversitesi’nde örgün eğitim gören 10 binden fazla öğrenciye ‘COVID–19 Pandemisinde Aşı Eğilimi, Davranışı ve Beklentiler Anketi’ yapıldı. Sonuçlara göre aşı ile ilgili toplumun genelinde olduğu gibi öğrencilerin de kafalarında bazı soru işaretleri var. Ancak aşı davranışı değerlendirildiğinde, öğrencilerin yüzde 80’i kendilerine sıra geldiğinde tüm aşıları olduklarını, gerekirse diğer aşıları da olacaklarını belirtiyor.

SICAK BAKIYORLAR

Ankete katılanların yüzde 75,5’ini 18-23 yaş aralığı, yüzde 87,3’ünü lisans öğrencileri oluşturuyor. Yaklaşık yüzde 80’i ise, “Bu hastalıkla ilgili geliştirilen aşıları olmak isterim”, “Bence herkes bu hastalıkla ilgili geliştirilen aşıları yaptırmalı” ve “Ailemdekilerin bu hastalıkla ilgili geliştirilen aşıları olmasını isterim” yanıtını veriyor.

YARISI KORONAYI BELİRTİSİZ ATLATMIŞ

Ankete yanıt veren öğrencilerin yüzde 78,2’si daha önce kononavirüse yakalandı ve bunların yaklaşık yarısı hastalığı semptomsuz atlattı. Aşı olmaya sıcak bakan öğrencilerin yüzde 57,8’i İstanbul’da ikamet ederken, yüzde 42,2’lik kısmı Türkiye’nin farklı illerinde yaşıyor. Yüz yüze eğitimin devam etmesini isteyenler yüzde 71. Bu oran öğrencilerin ortak paydasının, salgının bitmesi ya da en azından kontrol altına alınmasıyla 2021-2022 eğitim öğretim döneminde kampüslere dönmek olduğunu gösteriyor. Ancak, “Sırası geldiğinde bütün aşılarımı oldum ve gerektiğinde diğerlerini de olurum” diyen öğrencilerin yaklaşık yüzde 10’u yüz yüze eğitim konusunda kararsız. Salgın koşulları ile vaka sayısının olumsuz seyretmesi durumunda 2021-2022 eğitim-öğretim yılı güz yarıyılında uzaktan eğitime devam edilmesini isteyen öğrenci oranı ise yüzde 57.

Yazının Devamını Oku

UNICEF’in ‘iyimser’ tavrı tepki çekti

19 Ağustos 2021

Reuters’tan Emma Farge ve Emma Thomasson’ın haberine göre UNICEF, Taliban’la görüştükten sonra, Taliban’ın kız çocuklarının eğitimine ‘olumlu’ baktığına ilişkin bir açıklama yaptı. İşte bu açıklama, Taliban’ı meşrulaştırma adımı olduğu gerekçesiyle tepki çekti. Sosyal medyaki tepkilerden bazıları şöyle:

“Kız çocuklarının eğitim hakkı başta olmak üzere bir sürü hakkı engellenecek ama çocuk hakları savunucusu olan siz, bunu ‘iyimserlik’ adı altında servis ediyorsunuz. Umarım bir gün Taliban’ın iyimserliğine muhtaç kalmazsınız.”

“Terk edilmişliği Afgan kadın ve kızlardan daha çok yaşayan yok herhalde, bir tanesinin bile ülkeyi terk etme, sesini duyurma, insani yardım alabilme olasılığı yok bu uluslararası körlükte, örnek alacakları, umut bağlayacabilecekleri bir senaryo da kalmamış.”

TÜRKİYE’NİN ROLÜ ÖNEMLİ

AVRUPA Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, ülkesinden kaçan Afganların Avrupa’ya gelişlerinin önlenmesinde Türkiye’nin “çok önemli rol oynayacağını” söyledi. Borrell, “Zaten son 3 aydır bir Afgan göçü var. İran, Irak veya Doğu Akdeniz üzerinden Avrupa’ya geliş var ve daha da olacaktır. Bu, bizim transit ülkelerle sıkı şekilde çalışmamız gerektiğini gösteriyor. Burada Türkiye çok önemli bir rol oynayacaktır” dedi.

Yazının Devamını Oku

Lise öğrencileri hakemli dergide

18 Ağustos 2021

Validebağ Fen Lisesi 11’inci sınıf öğrencileri Gülsüm Oral ve Melisa Yıldız’ın Biyoloji öğretmeni Pınar Özdemir danışmanlığında yazdığı ‘Lise Öğrencilerinin Covid-19 Hijyen Farkındalık Düzeyinin Belirlenmesi’ başlıklı makale, Uluslararası Balkan Üniversitesi’nin Eğitim Bilimleri Dergisi’nde yayınlandı. Makale, dergiye gönderildiğinde ilk aşamada yazarlarının ismi gizli tutularak kör hakem aşamasından geçiyor. Hakemler, başlangıçta Oral ve Yıldız’ın yazmış olduğu makalenin, akademisyenler tarafından yazıldığını düşündüğü için kabul ettiler. Sonraki aşama, akademik unvanı olmayan iki lise öğrencisi tarafından ortaya konan araştırma, tüm hakemlerin şaşırmasına neden oldu. “Bilimin temel unsuru meraktır ve merak, her yaşta mevcut. Bu yüzden bu gibi çalışmalar için üniversite düzeyine şartlanmamak gerektiğine inanıyoruz” diyen Oral ve Yıldız, makalelerini ve hazırlık süreçlerini anlattı:

LİSELİLERİN HABER KAYNAĞI SOSYAL MEDYA
Pandemi başlayınca tüm dünya hiç bilmediğimiz bir şeyle mücadele etmek durumunda kaldık. Bu dönemde bildiğiniz gibi kitleleri kapsayan çalışmalar yapıldı ve daha çok Biyoloji’yle alakalıydı. Biz de bu durumu sosyolojik boyutuyla da ele almak istedik ve ‘Acaba bizim yaş grubumuzun virüs hakkında farkındalıklar ne durumda?’ diye düşündük. 484 lise öğrencisi üzerinde bir anket çalışması yaptık. Yaşıtlarımız, özellikle interneti aktif olarak kullandığı için virüs hakkında oldukça bilgi sahibi. Bilgileri nereden edindiklerini sorduğumuzda ilk sırada sosyal medyanın yer aldığını gördük. Mnlem konusunda bazı farklılar var, örneğin; öğrencilerin yüzde 87,2’si ellerini 20 saniye yıkarken %4,5’i yıkamıyor ve yüzde 8,3’ünün el hijyeninin önemini bilmiyor. Genel anlamda virüsün yayılma hızının yüksek olması; insanların, temizliklerini en üst düzeyde sağlamaları ve çevredeki bireylere karşı yapılması gereken bir sorumluluk bilinci kazandırdı. Çalışmamız sonucunda lise öğrencilerinin bu konuda bilinçli olduğunu söyleyebiliriz.

SANDIĞIMIZDAN ZORMUŞ
Derslerimiz ve kişisel merakımız dolayısıyla makale okuduğumuz için ya da yer aldığımız projeleri anlattığımız metinler hazırladığımız için bir birikimimiz vardı ama tam anlamıyla makale yazmak sandığımızdan da zormuş. Haftalarca kaynak taradık, yaklaşık 70 farklı kaynak inceledik ve bir anket oluşturduk. Buraya kadar kolay oldu bizim için. Harmanladığımız bilgileri ve anket sonuçları yazmaya gelince ise işler değişti. Nesnel bir dil kullanarak yazmak sandığımızdan zormuş, silip silip baştan yazdık. Danışmanımız Pınar Hoca sağ olsun bize bu konuda çok yardımcı olduk, her bir cümlemiz tek tek okudu, gerekli yerleri düzeltti.

YARIM SAATTE ÇEVİRİ YAPTIK
Biz elimizden gelen en iyi biçimde çalışmamızı ortaya koyduk. Daha sonra dergiye göndermeye karar verdik. Göndermek için süremizin az olduğunu son anda öğrendik. “Makaleyi bugün göndermezseniz bir sonraki sayıya kalır” dediler ve çeviriyi yarım saat içinde yapıp gönderdik. Jüri bizim lise öğrencisi olduğumuzu bilmiyormuş, karışıklık da tam olarak burada ortaya çıktı. Kör hakem aşamasında kim olduğumuz bilmeden değerlendirdikleri için herhangi bir akademik unvanı olmayan iki lise öğrencisi olduğumuz sonradan ortaya çıktı ve çok şaşırdıklarını dile getirdiler, çalışmanın bilim için değerli olduğu kanaatine vardılar ve böylece makalemiz yayınlandı.

KONGREYE DE KABUL ALDILAR

Yazının Devamını Oku

Callisto Gençlik yardıma koşuyor

18 Ağustos 2021

37 farklı liseden 200’e yakın öğrenci, İstanbul’dan başlayarak ihtiyacı olan herkese yardım eli uzatmayı amaçlıyor. Günümüzde gençler arasında giderek yaygınlaşan girişimcilik çalışmalarını liseler arası koordinasyonun kurulduğu bir organizasyona dönüştüren Callisto Gençlik, sosyal sorumluluk bilinciyle hem günümüzde hem gelecekte eşit bir dünya için çalışıyorlar.

BİZİM DE PAYIMIZ OLMALI
“Gelecek, bize yani genç nesile emanet edileceği için geleceğin temellerinde bizim de payımız olmalı” diyen lise öğrencileri Aslı Karataş ve Yağmur Yenilmez, Callisto Gençlik’i ‘Liseler Arası Gelişim Ağı’ adıyla pandemin başında kurdular. Kuruluş aşamasında Aslı Fransa’da, Yağmur ise Türkiye’deydi. İkisinin de uzun zamandır aklında olan bu girişim için harekete geçmeye bir gece telefonda konuşurken karar verdiler. Sosyal sorumluluk ve girişim projelerinde yer almanın yanında ilgi duydukları finans, insan kaynakları, spor gibi alanlarda tecrübeli kişilerle gençlerin katılımına açık söyleşiler düzenleyerek kişisel gelişime de katkı sağlıyorlar. Hiçbir tüzel kurum veya kuruluşa bağlı olmayan Callisto, yardımları yapmak için resmi kuruluşlarla iletişime geçiyor. Callisto, liseli olan, kendini geliştirmek ve topluma katkı sağlamak isteyen herkesin katılımına açık.

MASKEYLE BAŞLADI
Birçok gönüllü organizasyonda aktif olarak yer aldığını söyleyen Yağmur, kuruluş hikayelerini ve yaptıkları yardımları şöyle anlatıyor:
“Okulda benzer amaçla kurduğum platformlar vardı ama bunlar dışarıdan katılıma kapalıydı. En yakın arkadaşım Aslı ile karantinada telefonda konuşurken liselerarası bir ekip kurmaya karar verdik. Amacımızı anlatan metinler ve görseller hazırlık, önce yakın arkadaşlarımızla paylaştık sonra giderek büyüdü. Callisto Gençlik olarak ilk yardım kampanyamız pandemi nedeniyle olmazsa olmaz haline gelmiş maske yardımı oldu. Maske bağışı yapabilmek için öncelikle temsilciliklerimizde ve daha sonrasında da eczanelerde satılacak olan logomuzu taşıyan ve logo renklerimizle uyumlu olan maske satışına başladık. Temsilcilerimizin ve gönüllülerin destekleriyle maske satışından elde ettiğimiz gelirin tamamını yardım kuruluşlarına gönderdik.”

YANGIN BÖLGESİNE YARDIM İÇİN 400 ÖĞRENCİ EL ELE

Yazının Devamını Oku

'Veliler yüz yüze eğitim istiyor'

10 Ağustos 2021

Veliler sosyal medya üzerinden taleplerini şöyle dile getiriyor:

“Kesintisiz yüz yüze eğitim istiyoruz. Anaokulundan üniversiteye kadar 25 milyonu bulan öğrenciler geleceğimizin teminatıdır. Tüm çocuklarımızın ebeveynlerine ses olmak istiyoruz. Pandemi süresince yüz yüze eğitimden mahrum kalan çocukların zihinsel fiziksel ve sosyal olarak ne kadar etkilendiğini hepimiz biliyoruz. Sorunların büyümesine mani olmak için 2021-2022 eğitim-öğretim döneminin başından itibaren tüm okullarda yüz yüze eğitim verilmesini, tüm önlemlerin ivedilikle tamamlanmasını ve yıl sonuna kadar da istikrarlı bir şekilde devam etmesini istiyoruz. Eminiz ki bunu başaran ülkelerden daha da iyisini yapabilecek güçteyiz. Tüm evlatlarımızı ait oldukları okullarına kavuşturarak geleceğe umutla sarılmalarını ve çağdaş Türkiye’mizi ileriye taşıyacak nice başarılara imza atmalarını gönülden temenni ediyoruz. Yarınlarımız, çocuklarımız için desteğinizi bekliyoruz.”

ÜNLÜ VELİLERDEN DESTEK
“Yeniden sabah erken uyanmak, onu okula yetiştirmek için telaşlanmak, öğle yemeğini yemediği konusunda kaygılanmak, arkadaşlarıyla küsüp barıştığını duymak, ödevleri için kalem kullandığını görmek istiyorum. Çocuğumun ekrana değil tahtaya bakmasını, akranlarıyla olmasını, öğretmenleriyle çoğalmasını istiyorum” diyen veliler,3 gün içinde 20 binden fazla takipçiye ulaştı ve Doğa Rutkay Kamal, Ceyda Düvenci, Hale Caneroğlu, Demet Şener, Dilek Livaneli gibi birçok ünlü tarafından da destek gördü.

Yazının Devamını Oku

Üniversite nerde okunmalı? Gitmek mi zor, kalmak mı zor?

9 Ağustos 2021

Üniversiteyi şehir dışında okumayı düşünen öğrenciler, “Nerede kaldın sen? Baban seni sorup duruyor!” veya “Akşama sarma sardım. Karnını abur cuburla doyurma sakın” cümlelerini sıkça duydukları korunaklı yaşamlarını geride bırakarak, gerçek hayatla tanışmanın birinci basamağına geçmek üzere. Aynı şehirde okumayı düşünen öğrenciler ise “Acaba kalsam mı burada? O kadar parayı bir göz odaya vereceğime; sıcacık yuvamda, önümde mis gibi anne yemekleriyle rahat rahat okurum” diyor. Her iki durumun da avantajları ve dezavantajları var.

Prof. Dr. Müge Yüksel (Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı)
ÖĞRENCİ KENDİNİ TANIMALI
Uyum, insanın sahip olması gereken önemli bir kabiliyettir. Ortama uyum sağlayabilmesi kişinin psikolojik açıdan sağlığının bozulması anlamına gelir. Bu nedenle eğer öğrencini daha kırılgan, aileye bağımlı bir yapısı varsa şehir dışında okumak bazı kırılmalara sebep olabilir. Öğrencinin olgunlaşması bağımsızlaşması adına fayda sağlayabileceği gibi tam tersi var olan zorlukların daha da ağırlaşmasına sebebiyet verebilir. Öğrenciler çoğunlukla ruhsal açıdan sıkıntıların ortaya çıkma dönemi ergenlik ve ilk yetişkinlik dediğimiz dönemde üniversite tercihi yapıyor. Dolayısıyla tamamen kişinin kendi yapısıyla alakalı. İki farklı ucu olan bir durum; çok faydalı olabileceği gibi tam aksi de olabilir. Özellikle büyük bir şehirde okumak macera gibi de gelebiliyor bazen. Diğer taraftan kişinin kendini görmesi açısından önemli bir şans ancak farklı bir şehre geldikten sonra kaydını ailesinin yanındaki şehirdeki üniversiteye aldıran birçok öğrenci de var. Yetenek kişinin sahip olduğu gizil güçtür, bu herkeste aynı biçimde ortaya çıkmaz. Şehir dışında okumak öğrencinin kendisini geliştirmesi ve başarılı olması açısından tek etken değil. Akademik anlamda başarı göstermek ve sosyal anlamda kendini geliştirmek birçok çok farklı etkene bağlı. Bireyin içinde bulunduğu ortam öğrenme kapasitesi, dikkat süreci, sorumluluk bilinci, kişisel ilgi alanı ve hobiler gibi. Dünyanın neresinde olursanız olun bu etkenlere bağlı olarak başarılı da olabilirsiniz başarısız da. Örneğin şehir dışında okuyan bir öğrenci yurtta kaldığı için gerekli ders çalışma ortamına sahip olamayabilir. Ailesinin yanında kalan öğrenciler bu anlamda daha avantajlı olabilir. Öte yandan şehir dışında okuyan bir öğrenci tek başına hayatta kalmak zorunda kaldığı için sorumluluk ve bağımsızlık bilinci daha erken oturabilir. Bu konuda genel geçer bir kıstas veremeyiz ama önemli olan öğrencinin kendini tanıması ve ne isteğini bilmesi.

Büşra Gökçen Türksoy (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Psikoloji Bölümü 4’üncü sınıf öğrencisi)
ARTILARI DA VAR EKSİLERİ DE
Yaşadığın şehirde okumanın hem artıları hem de eksileri var fakat bana göre eksileri daha fazla. En büyük artısı ailemin yanında olmak bana çok büyük bir güven ve destek sağlıyor. Eksileri ise özgürlük alanın kısıtlı, kendi ayakların üzerinde durmayı öğrenemiyorsun. Tercih yapacak arkadaşlara tavsiyem gerekli cesaretleri varsa farklı bir şehri tercih edip zorluklara karşı tek başına göğüs germeyi üniversite hayatında öğrenebilmeleri. Daha sonra öğrenmek çok daha zor olabilir ama bu kendinizi asla geliştiremezsiniz anlamına gelmiyor. Örneğin ben, yaşadığım şehirde bölümümle ilgili sertifika eğitimleri alıyorum, Sertifika alabileceğiniz çevrimiçi programlar son 1 yıldır daha da arttı, bu gibi imkanları değerlendirmelisiniz.

Yazının Devamını Oku

Kendi kendine psikolojik destek mümkün

8 Ağustos 2021

Dünya çapında giderek yaygınlaşan kendi kendine yardım müdahaleleri Türkiye’de ilk kez Anadolu Üniversitesi öncülüğünde çevrimiçi bir platformda, ihtiyaç duyan herkesin erişimine sunuldu. Özellikle pandemi süreci ve sonrasında yaşanabilecek depresyon, kaygı ve stresle başa çıkmada tüm yaş gruplarındaki yetişkinlere destek olma amacıyla kurulan platform, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Psikoloji ve Psikisaytri olmak üzere 3 farklı disiplinden 11 uzman tarafından geliştirildi. Projenin koordinatörlüğünü üstelenen Anadolu Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Ömer Özer, platformun önleyici ve destekleyici olarak tasarlandığını tek başına bir uzman müdahalesinin yerine alternatif olarak görülmemesi gerektiğini ifade ederek yaşamı etkileyecek düzeyde psikolojik belirtiler gösteren kişilerin ruh sağlığı uzmanına başvurması gerektiğini vurguladı ve uygulamalar sonucunda elde ettikleri verileri şöyle anlattı: “COVID 19’un sadece fizyolojik etkileri değil, toplumsal ve psikolojik etkileri de var. Bir yıl içindeki verilere baktığımızda üç farklı problem alanına yönelik katılımcıların yüzde 45’inin depresif duygu durumla başa çıkma modülünü kullandığını, yüzde 20’sinin de kaygı ile başa çıkma modülünü izlediğini görüyoruz.”

Yazının Devamını Oku

Minik Sarp'ın yaptığı yardımlar büyüklerine örnek oldu

7 Ağustos 2021

“Çocukların yazın eğlenmesi istedim, bütün çocukların eğlenmesi gerek” diyen Sarp satış yaparken sokaktan geçen kağıt toplayıcılara ikramda bulunmayı da ihmal etmedi. Sarp’ın koca yürekliliğinden etkilenen lise öğrencisi Ada Arıbaş ve Efe Sakız da, aynı şekilde tezgah kurup satış yaptı ve elde ettikleri gelirle Diyarbakır’daki bir köy okuluna oyuncak gönderdi. Sarp, Ada ve Efe’nin bu yardımları yapması ve ihtiyaç sahibi okulların bulunmasına ise 5 yıldır başta köy okulları olmak üzere ihtiyacı olan herkese yardım eli uzatan ise Güneş Umuttur gönülleri destek oldu.

MÜHENDİS OLUP OYUNCAK DÜKKANI AÇACAĞIM
Anne ve babası karne hediyesi olarak Sarp’a basketbol topu aldı. Güneş Umuttur kurucusu, aynı zamanda Sarp’ın komşusu olan Billur Güven, “Senin topun olduğu gibi diğer arkadaşlarının da olsun ister misin?” diye sorunca Sarp bu teklifi anında kabul etti ve çok heyecanlandı. Ardından hazırlıklar başladı. Güneş Umuttur gönüllüleri poğaçaları, kurabiyeleri yaptı, Sarp ise önlüğünü giyip tezgahın başına geçti. İlerde tahtalarda oyuncaklar yapan bir mühendis olmak, yaptığı oyuncakları sattığı bir dükkan açmak ve daha çok çocuğun eğlenmesi vesile olmak isteyen Sarp, “Saat 10’da başladım, birkaç saat içinde hepsi satıldı. Beni görünce şaşıran ne yaptığımı soranlar oldu, anlattığıma beni tebrik ettiler, ben de çok mutlu oldum. Tekrar yapmak istiyorum çünkü bence önemli bir şey, her çocuğun oyun oynamaya hakkı var. İlerde belki oyuncak dükkanı açarım ve daha çok çocuğun oyuncağı olmasını sağlarım. Aslında büyüdüğümde mühendis olmak istiyorum ama bence bir mühendis tahtalardan oyuncaklar icat edip bir dükkan açabilir, uçak, araba topaç… Bir sürü şey yapabilirim. Hem kendi yaptığım oyuncakları ihtiyacı olan çocuklara gönderirim hem de kazandığım parayla başka oyuncaklar alıp gönderirim” diyor.

HER İNSANIN MUTLULUĞU BİR DİĞERİNE BAĞLI
Ada ve Efe is duygularını şöyle anlatıyor:

Yazının Devamını Oku

Yangın çocuklara nasıl anlatılmalı?

7 Ağustos 2021

Son günlerde Türkiye’de yaşanan ve hava sıcaklığına bağlı olarak büyüyen orman yangınları, iklim krizinin şiddetine dair somut bir örneği gözler önüne serdi. Peki merakla seyreden ve anlamak için sorulara soran çocuklara olup biteni nasıl anlatılmalı? Çocuklar üzerinde travma yaratmadan çözümün bir parçası olmak için neler yapılabileceğini uzmanlar anlattı:

KAYGILANMAKTAN KORKMAYIN

Prof. Dr. Ayşe Bilge Selçuk (Koç Üniversitesi Psikoloji bölümü öğretim üyesi): Yangın gibi doğal afetlere dair çocuğu dehşete düşürecek, görüntüler çıkabilir karşısına; bunları izlememekte yarar var. Özellikle küçük çocuklar ve kaygılı yapıya sahip çocuklar için bu tür videolar sakıncalı. Yetişkinlerin görevi, kaygı yaratacak temel bilgilerden çocuğu sakınmak değil, bu bilgiyi çocuklara uygun bir dille vermek ve bu sorun karşısında neler yapabileceğimizi anlatmak. Çocuklarımıza doğruyu söylemeliyiz ancak onları sakin tutmamız gerekiyor. Örneğin “Yangın yok” diyemeyiz fakat yangının kontrol altına alınmaya çalışıldığını anlatabiliriz. Fazla detaya girmeden doğru bilgileri vermek ve haberlerde/sosyal medyada yer alan travma oluşturabilecek görüntülerden çocukları uzak tutmalıyız. Bu konularda bilgilenmek başlangıçta çocuklarda kaygı artışına belki sebep olabilir ama dikkat gerektiren önemli konuda bir aksiyon almamız bir miktar endişe duymamızı tabii gerektiriyor. Bizim istemeyeceğimiz durum “ekofobi” diye tanımladığımız, kişinin “Eyvah, mahvolduk, her şey bitti, yaşam bitti, ölüyoruz…” duygusuna kapıldığı aşırı kaygı durumu. Kaygı ve korku, sağlıklı düzeyde hissedildiğinde, bizi tehlikelerden koruyacak hareketleri yapmamızı sağlayan duygular. Çocuğa verilen bilgiler yaşına uygun olmalı ve gerçek hayatta da bir karşılığı olmalı. Kesinlikle teorik kalmamalı. Yapmamız gereken iki şey var: Birincisi, yeni duruma adapte olmak, yani uyum sağlamak. Hayatta kalmak için önce yeni durumu doğru algılamak ve gerekli baş etme davranışlarını geliştirmemiz gerekiyor. Değiştirebildiklerimizi gördükçe kaygımız azalacaktır. Ve bunları sebatla sürdürmemiz önemli. Pasif bir iyimserlik değil, yapıcı bir umut içinde olmamız gerekiyor.

SENARYOLARLA SOMUTLAŞTIRIN

Doç. Dr. Aslı Bugay Sökmez (ODTÜ Psikoloji bölümü öğretim üyesi): Çocuğun yaşını ve gelişim düzeyini dikkate alarak anlayabileceği şekilde anlatmak çok önemli. Ne oldu da iklim değişti, bu yangınlar neden çıktı, atmosfere ne oluyor” gibi soruları yanıtlamak için küçük senaryolarla meseleyi somutlaştırarak anlatabiliriz fakat bunu yaparken meselenin gerçekliğinden kopmamalıyız. Mesela, ‘Lambalarımız yakmak için kullandığımız elektrik üretilirken salınan gaz, dünyanın etrafını saran bir battaniye gibi sarıyor.’ Böylece Dünya çok ısınıyor ve buzullar eriyor’ örnek bir senaryo olabilir. Bu konularda konuşmak zor elbette ama sessizliği bozmak zorundayız. Suskun kalmak daha büyük travmalara yol açabilir. Ayrıca sevmediğimiz hiçbir şeyi koruyamayız, çevreyi korumak istiyorsak çocuğa doğayı sevmeyi öğretmeliyiz. Yaşanmakta olan kriz ne yazık ki geleceğin sahibi olan çocukları kaygılandırıyor. Çocuklar son zamanlarda ebeveynlerine “Dünyanın yok oluşunu görmeyeceğiniz için çok şanslısınız ama ben göreceğim” gibi cümleler kurabiliyor. Bu noktada ebeveyneler kendi kaygılarını uygun bir dille paylaşmaktan çekinmemeli ancak umut vadeden cümleler kurmalı, bu sorunun üzerine çalışan bilim insanları olduğunu dile getirmeli.

İKLİM KRİZİ MÜFREDATA GİRMELİ
Çocuklara ve velilere tavsiyelerde bulunan uzmanların dışında yaşıtlarına ve yetişkinlere seslenmek isteyen iklim aktivisti gençler ise “Geç olmadan harekete geçin, bilime kulak verin” diyor, iklimi krizinin okullarda ders olarak verilmesini istiyor ve şu çağrılarda bulunuyor:

Duru Barlak (17):

Yazının Devamını Oku

Son dakika... Herkesin aklındaki soru: Orman yangınları aynı anda nasıl başladı? Ciğerlerimizi yakan 4 neden

31 Temmuz 2021

İNSAN ELİ

Prof. Dr. Doğanay Tolunay (İstanbul Cerrahpaşa Üniversitesi Ormancılık Fakültesi öğretim üyesi): İstatistiksel açıdan orman yangınlarının her geçen yıl arttığını görüyoruz. Nedenlerine baktığımızda yüzde 89’u insan, yüzde 11’i ise yıldırım gibi doğa olaylarından kaynaklı. İnsan kaynaklı olanlarda bahçe temizliği ve anız yakmak gibi faaliyetler öne çıkıyor. Ancak ormanda bırakılan bir cam parçası veya iyice söndürülmeyen bir sigara izmariti bile yangını başlatabiliyor. Son yıllarda bunlara elektrik nakil hatları nedeniyle çıkan yangınları da eklememiz gerekiyor. Osmaniye’deki yangının elektrik hattından çıkmış olma ihtimali çok yüksek.

2 KÜRESEL ISINMA

Türkiye’nin mevcut iklim koşullarında yılın belli dönemlerinde yangın çıkma riski vardır, buna yangın mevsimi deriz. Mayıs ve kasım aylarını kapsayan bu süreçte en riskli dönem, hava sıcaklarının aşırı yükseldiği temmuz-ağustos aylarıdır. Bu dönemde ormanların altına dökülen ölü örtü adını verdiğimiz yapraklar, kurumuş dallar yangının çok hızlı bir şeklide büyümesine neden olur. Son birkaç senedir iklim krizine bağlı olarak eylül ve ekim aylarında da yangın sayılarının arttığını görüyoruz. Hava sıcaklıkları aşırı yükseliyor, yağışlar azalıyor, hava nemi yüzde 10 gibi ekstrem seviyelere düşüyor. Bir de rüzgâr varsa yangın riski artıyor.

3 FÖN RÜZGÂRLARI

Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu (İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi): Hava durumunun yüksek basınçtan etkilendiği yerlerde hava çöküyor, çöktüğü için de kuruyor. Son dönemlerde ise hava sıcaklığının artmasına bağlı olarak toprak ve bitki örtüsü kuruyarak yanmaya daha müsait hale geldi. Antalya’da şu an bağıl nem oranı yüzde 6 gibi anormal bir seviyede. Hava çökerken rüzgâr tepeden esiyor, aynı zamanda da kuruyor. Dağların yamaçlarından esen rüzgar arazide bulunan ağacı, yaprağı, otu kurutarak yanmaya müsait hale getiriyor, en ufak kıvılcımda her şey tutuşabiliyor, buna ‘fön etkisi’ diyoruz.

4 ORMANLARDAKİ YERLEŞİM

Dr. Ümit Şahin (Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli İklim Uzmanı):

Yazının Devamını Oku

Balkabağından biyoplastik üretti

29 Temmuz 2021

Henüz 11 yaşında temellerini attığı bu bilimsel çalışmanın karşılığını reşit olur olmaz bir işe dönüştürerek almak isteyen Belfu, şimdiden ürettiği plastiğin ilaç şirketleri tarafından kullanılması için görüşmelere başladı. Genç bilim insanı, serüvenini şöyle anlatıyor.

MUZ KABUĞU İLHAM OLDU
“3 yıl önce ortaokulda bir kulüp açıldı. Orada biz Google Bilim Fuarı’na hazırlıyorlardı. Muz kabuğundan biyo-plastik projesini görünce ‘Biyo-plastik ne, niye muz kabuğundan üretilmiş? diye merak ettim. Plastiklerin doğaya zarar verdiğini hepimiz biliyoruz, plastiğe alternatif olarak biyo-plastik üretildiğini öğrendim. Konu ilgimi çekince ‘Ben ne kullanarak yapabilirim?’ diyerek yola çıktım. Sonra nişasta, muz, Trabzon hurması, balkabağı kabuğu gibi birçok hammadde denedim. Bilime hep ilgim vardı, heyecan duyuyordum. Araştırma yapmaya başladım, makaleler okudum, örnekleri inceledim. Kullanacağım malzemenin lignin diye bir madde açısından zengin olması gerektiğini öğrendim. Aynı zamanda bir atığı değerlendirmek istedim. Pil, plastik gibi maddeler kadar olmasa da gıda atıkları da doğaya zarar veriyor. O dönemler balkabağının hem mevsimiydi hem de evimizde çok tüketiliyordu. Balkabağının önemli bir kısmının kabuğu olduğunu ve bunun olduğu gibi çöpe gittiğini gördüm.

10’DA 1’İ ÇÖP OLUYOR
Araştırmalarıma dayanarak söyleyebilirim ki bir balkabağının yüzde 10’u kabuktan oluşuyor. En küçüğü ortalama 10 kilo olan balkabağından en az 1 kilo kabuk atığa dönüşüyor. Özetle içinde yeterli miktarda lignin barındırdığı ve büyük bir atık olduğu için balkabağı kabuğunu seçtim. Bunu yeniden kullanıma sürebilecek bir yöntem arayışına girdim, uzun çalışmalar sonucunda biyo-plastikten ilaç kapsülü ürettim. Aynı miktardaki kimyasal hammaddeden 16.5 kat daha fazla kapsül üretebiliyorum ve yaklaşık olarak yüzde 4,5 kat daha ucuza mal ediyorum.11 yaşında başladığım bu serüvenime 18 yaşına geldiğimde bir iş olarak devam etmek istiyorum, o zamana kadar da bu projeyi geliştirmeye devam edeceğim..

HEM BİLİM TUTKUNU HEM SOSYAL GİRİŞİMCİ
Aynı zamanda bilimin her çocuğa erişmesini için çalışan bir sosyal girişimci olan Belfu’nun bir de ‘İhtiyaç Kutum’ adlı sosyal sorumluluk projesi var. Sosyal sorumluluk ve bilim hayatımın merkezinde kesişiyor diyen Belfu, İhtiyaç Kutum’u şöyle anlatıyor:

Yazının Devamını Oku

Boğaziçi’nde rektörlük yarışı başladı

28 Temmuz 2021

4 İSİM BELLİ OLDU

Boğaziçi TV’nin verdiği bilgiye göre; rektör seçimlerine akademisyenler Mine Eder, Ünal Zenginobuz, Cem Say ve Ali Tekcan aday olacak. Adaylardan Mine Eder Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde, Ünal Zenginobuz Ekonomi Bölümü’nde, Cem Say Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nde, Ali Tekcan Psikoloji Bölümü’nde öğretim görevlisi.

‘BOĞAZİÇİLİ OLSUN’

YÖK, Boğaziçi Üniversitesi rektörlük seçimine ilişkin yaptığı kamuoyu açıklamasında, bir üniversiteye rektör olabilmek için, eski veya yeni hiç bir mevzuatta ilgili üniversitenin kadrolu profesörlerinden biri olma koşulu aranmadığını belirtmişti. Tüm adayların üniversitenin öğretim görevlisi olması gerektiğini vurgulayan BOUN bileşenleri ise, sosyal medyadan yaptıkları açıklamada üniversitenin tüm paydaşlarının dahil olduğu demokratik bir seçim talebinde bulundu. Boğaziçi Üniversitesi senatörleri de rektörlüğe aday olacaklar için yayınladığı mektupta, “Rektör akademik özgürlüğü savunabilmeli” dedi. Yükseköğretimde yeni bir yönetim modeline ihtiyaç olduğu belirtilen mektupta, 11 senatörün imzası var.

Yazının Devamını Oku

Gökyüzünü öğretiyor

26 Temmuz 2021

HER yaş grubunu astronomiyle tanıştıran Halil Bağış, astronomi yolculuğunu ve Stellar Lab’ın hikâyesini Hürriyet’e anlattı:

“Çocukluğum Şanlıurfa’da geçti. İlkokuldayken ders kitabında Satürn gezegeniyle karşılaşmam. Etrafındaki kocaman halkada yürüdüğümü hayal etmiştim. Lise astronomiyle ilgili dergiler hazırlayarak geçti. Ben çocukken astronomiyle ilgilenen her çocuk yalnızdı…Çünkü öğretmenlerin de bu konuda fazla bilgisi yoktu, arkadaşlar genellikle dalga geçiyorlardı. Hala da kısmen böyle aslında. Daha dün bir öğrenci mesaj attı; ‘Seçmeli olarak astronomi dersi almak istiyorum ama herkes benimle alay ediyor, ‘Uzaya mı gideceksin’ diye sesleniyorlar’ diyor.

ANNEM DE  BENİMLE ÖĞRENDİ

Annem astronomi kelimesini benimle öğrendi. Üniversiteye kadar astronomi benim için çok güzel ama erişilemez bir ilgi alanıydı. Ümraniye’de üstün yetenekli çocukların öğrenim gördüğü bir eğitim merkezinde 2 yıl astronomi anlattım. Araştırma ve geliştirme merkezinde öğretmenlere uzayı anlattım. 2019 yılında Stellar Lab adını verdiğim dijital astronomi kütüphanesini kurmaya karar verdim. Son bir yıldır yalnızca kütüphane olarak değil bir platform olarak yola devam ediyoruz. Amacımız her yaş grubuna uygun hazırlanan içerik ve atölyelerle astronomi bilimini erişilebilir kılmak. Astronomi insanın evrende ne kadar küçük bir nokta olduğunu görmesini sağlıyor.

ASTRONOMİ AŞKLARI VAR

Bilim kulübümüzde öğrenciler kendi materyallerini geliştiriyor. ‘Ben bu işin bir parçası olmak istiyorum’ diyenlerin yüzde 98’i kız. Astronomi aşkı içlerinde var.”

UZAYLILAR GERÇEK Mİ?

Yazının Devamını Oku

Herkes için gökbilim

23 Temmuz 2021

 

Astronomiyi çocuklar, gençler ve yetişkinlerle birlikte uygulayarak öğrenmeyi hedefleyen Stellar Lab, şimdiye kadar 80 lisede bilim kulübü kurulmasına aracılık etti. Aynı zamanda öğretmenler ve veliler için de materyaller tasarlayan Stellar Lab’ın ağırlıkla liseli gençlerden oluşan bir bilim kulübü var, bu kulübün yüzde 98’i ise kızlardan oluşuyor. Astronominin bir lüks olmadığını, oldukça basit araçlarla kazanımı yüksek etkinlikler yapılabileceğine inanan Halil Bağış, kendi astronomi yolculuğunu ve Stellar Lab‘ın hikayesini anlattı:

“ASTRONOMİYE GÖNÜL VEREN ÇOCUKLAR YALNIZ DEĞİLDİR
Çocukluğum Şanlıurfa’da geçti. Astronomi yani gökbilime dair hatırladığım en eski anım ilkokuldayken ders kitabında Satürn gezegeniyle karşılaşmam. Satürn’ün resmi bana , çok enteresan gelmişti. Etrafındaki kocaman halkada yürüdüğümü hayal etmiştim. 6’ncı sınıftayken ilgi duyduğum, sevdiğim şeyleri yazdığım bir defterim vardı. Bir gün sosyal bilgiler öğretmenim bu defteri gördü ve ‘Bir sürü hayal var burada, birini seçip yolunu çizmelisin’ dedi. Ben de ‘En çok neyi istiyorum, neyi seviyorum?’ diye düşündüm ve astronomi öne çıktı. Lise hayatım kendi çapımda astronomi ile ilgili dergiler hazırlayarak geçti. İlgi alanımı yaygınlaştırabilecek imkanım ve arkadaş çevrem yoktu o yıllarda. Ben çocukken astronomiyle ilgilen her çocuk yalnızdı… Çünkü öğretmenlerin de bu konuda fazla bilgisi yoktu, arkadaşlar genellikle dalga geçiyorlardı. Hala da kısmen böyle aslında. Daha dün bir öğrenci mesaj attı bana ‘Seçmeli olarak astronomi dersi almak istiyorum ama herkes benimle alay ediyor, ‘Uzaya mı gideceksin’ diye sesleniyorlar’ diyor. Güzel tarafı ise şu; etrafta konuyla ilgili kimse bir şey bilmeyince bilir kişi siz oluyorsunuz, kimse akıl veremiyor.

ANNEM DE BENİMLE BİRLİKTE ÖĞRENDİ
Annem astronomi kelimesini benimle birlikte öğrendi. Aslında etrafta danışacak kimse olmayınca her şeyi kitaplardan öğreniyorsun ve kitaplar yoruma açık değil. Böyle olunca yani etrafta somut bir örnek görmeyince insan daha mükemmeliyetçi oluyor. Üniversiteye kadar astronomi benim için çok güzel ama erişilemez bir ilgi alanıydı.

UZAYLILAR GERÇEK Mİ?

Yazının Devamını Oku

Türk sinemasının ‘en acıklı’ filmi

8 Temmuz 2021

İSTANBUL Balmumcu’da yer alan, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne bağlı Prof. Sami Şekeroğlu Sinema TV Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde deprem ve arşiv sorunu için yapılan araştırmalar raporlandı. Buna göre binanın ufak bir depremde göçme riski var. Filmlerin ve envanterin önemli bir kısmı arşive kayıtlı olmadığı gibi toz içinde çürümek üzere. Kayıtlı filmlerin korunması için ise binanın havalandırma ve sıcaklık koşulları yetersiz. Söz konusu sorunların çözülmesi için merkez binanın iyileştirilmesi, gerekirse taşınması gerekiyor ancak bunun için yeterli bütçe ve ekip yok.

 

‘BİNANIN ÇÖKME RİSKİ VAR’

Eylül 2020’de merkeze müdür olarak atanan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü Başkan Yardımcısı Başak Ürkmez, raporlandırma sürecine ilişkin detayları ve talepleri şöyle anlatıyor: “Şu an bir çözüm yok. 100 bin kutu film var, mevcut bina koşullarında nereye götüreceğimizi, nereye koyacağımızı bilmiyoruz. Bütün yapım şirketleri, sinema tarafları birlikte karar verip bu arşivin düzgün bir yere geçirilmesi gerek çünkü bu binanın çökme riski var. Arşivin geçici olarak bir yere taşınması ardından bina yapıldıktan sonra geri dönmesi gerek. Bu arşiv 70’lerden beri bizim okulumuzda ve kimseye vermeye niyetimiz yok. Esasında Türkiye’nin ulusal belleği burası, biz bu belleği uluslararası standarda getirip bütün araştırmacılara açmak istiyoruz ama bunu nasıl yaparız, bununla ilgili henüz bir yol haritamız yok. İnisiyatif öncelikli olarak eser sahiplerinde, ikinci önemli kısım da Kültür Bakanlığı’na ait. Söz sahibi çok fazla taraf var, rektörlük bu arşivin emanetçisi konumunda. Tüm tarafların masaya oturup karar vermesi gerek.”

 

‘ARŞİV İÇİN BÜTÇE VE EKİP LAZIM’

Yazının Devamını Oku

Tek kelime Türkçe bilmiyordu LGS’de tüm soruları doğru yanıtladı... İşte şampiyon

4 Temmuz 2021

Suriye’nin Kamışlı kentinde ilkokulu okurken oldukça başarılı bir öğrenci olan Dlyar Safo, 2015 yılında savaştan kaçan ailesiyle birlikte Türkiye’ye geldi. Ancak tek kelime Türkçe bilmiyordu. Türkiye’de eğitim hayatına 3’üncü sınıftan başladı. Dlyar kısa süre içinde Türkçe’yi öğrenmekle kalmadı okulun parlak öğrencileri arasına da girmeyi başardı. Ve Türkiye’de geçirdiği beşinci yılın sonunda LGS sınavında yüzbinlerce yaşıtını geride bırakarak şampiyon olmanın sevincini yaşadı. Başarının bir sırrı varsa “Her gün tekrarlanan küçük parçaları toplamaktır” diyen Dlyar, ilerde mühendis olmak istiyor. Dlyar Safo başarı hikâyesini şöyle anlatıyor:

‘TEKRAR EDE EDE ÖĞRENDİM’

“Savaşın başlamasıyla kendi topraklarımızı içimizdeki buruklukla terk ettik. İlk geldiğimde karşılaştığım farklılıklardan dolayı uyum sağlamam biraz zamanımı aldı. Suriye’deyken başarılı bir öğrenciydim fakat Türkiye’de iki yıl okula gittikten sonra 5’inci sınıfta ortaokula başlamak için ailemle kayıt yaptırmaya gittiğimizde birkaç okul tarafından kabul edilmemem kendimi değersiz hissetmeme neden oldu. Daha sonra 2017 yılında beni kucaklayan Selahaddin Eyyubi İmam Hatip Ortaokulu’na başladım. Daha iyi ve daha çabuk Türkçe öğrenmek için kendime kelime defterleri yaptım, anlamını bilmediğim her kelimeyi tekrar ede ede öğrendim. Başlangıçta yani 3’üncü sınıfta her şey çok daha zordu, bilmediğin dilde anlatılan bir dersi anlamak nasıl kolay olabilir? 2 yıl boyunca hem dil öğrenmek hem dersi anlamak için çok çaba verdim. 5’inci sınıfa geldiğimde artık derslere adapte olabilecek kadar Türkçe öğrenmiştim. Türkçe paragraf soruları çözmek bana matematik problemlerinden daha zor geliyordu, sınava hazırlanırken paragraf soruları çözmeyi ve kitap okumayı elden bırakmadım bu yüzden.

‘EN BÜYÜK ŞANSIM ÇEVREM’

Ailem, öğretmenlerim ve okulumun idarecileri bana çok destek oldu. Başından beri en büyük şansımın çevremdeki insanlar olduğu düşünüyorum. Özellikle ilk yıllarda uyum sağlamak konusunda çok zorluk çeksem de okulumdakiler beni hiç dışlamadı hatta kucak açtı. Herhangi bir yerde yabancı olarak yaşamaya çalışmak ne olursa olsun kolay değil, ben çevrem konusunda şanslıydım. Benim durumumda olan herkes için şartların iyileştirilmesini isterim. Mesela göç etmek zorunda kalan çocuklar için ayrıca Türkçe dersleri, kursları verilse çok faydalı olur. Çünkü biliyorum başarılı olabilecekken zorluklarla mücadele edemeyen onlarca insan var. Onların da destek görmesini çok isterim.”

İKİ KARDEŞİ DAHA VAR

LGS’de kazandığı tam puanla istediği liseyi seçme şansını yakalayan Dlyar Safo’nun kız kardeşi de bu sene LGS’de ilk yüzde 4’lük dilime girmeyi başarmış. Diğer kardeşinin de dersleri iyi. Babaları iş bulamadığı için çalışmıyor. Geçimlerini annelerinin yaptığı dikiş ve el işleriyle sağlamaya çalışıyorlar. Dlyar’ın kitap, defter ve okuldaki beslenme gibi masraflarını okul aile birliği karşılıyor. Aileye devlet de yardımlarıyla destek oluyor.

Yazının Devamını Oku

Bu karnenin heyecanı başka

3 Temmuz 2021

İki dönemdir karne töreni yaşayamayan öğrenciler, özenle giyinip okula koştular. İlkokul 1’inci sınıftan 2’ye geçen minik öğrenciler için bu tören hayatlarının ilk karne töreniydi. Velilerin de en az öğrenciler kadar heyecanlı olduğu töreni İstanbul Bayrampaşa Hacı İlbey İlkokulu’nda izledik. Minik öğrenciler duygularını şöyle dile getirdi:

Faruk İshakoğlu (1’inci sınıf öğrencisi): Okulla ilgili en çok teneffüsü özledim. Bugün hem karne aldığım için mutluyum hem de tüm gün teneffüs gibi geçtiği için. Sabahtan beri bahçede oyun oynuyoruz. Öğretmenimiz bize topaç hediye etti, ‘sarı fırfır’ koydum adını.

Erva Su Akgül (1’inci sınıf öğrencisi): Ben aslında anaokulunda da karne almıştım ama 1’inci sınıf olduğu için bu başka. Okulda olduğum için çok sevinçliyim. En çok okulda arkadaşlarımla toplanıp kantine gitmeyi özledim. 

Nezih Narin (1’inci sınıf öğrencisi): Sınıfta dersleri daha güzel öğreniyoruz. Bilgisayardan derse girmeyi sevmiyorum, okuldan uzak kalmak üzücü oldu. Okuma yazmayı öğrenmek biraz zor oldu ama öğrendim. Bugün sadece karne alacağım için değil okula geleceğim için de çok heyecanlandım. Sabah erkenden hazırlanıp koşa koşa okuluma geldim, çok mutluyum. 

ERKENDEN HAZIRLANDIM

Ziya Kerem Yılmaz (1’inci sınıf öğrencisi): Dünden beri çok heyecanlıyım karne alacağım için. Erkenden kalkıp hazırlandım, bugün istediğimiz gibi giyinmemize izin verdiler. Okula gelememek çok zor ve üzücüydü. Okuma yazmayı bilgisayardan öğrenmek güzel değil, zor oldu ama öğretmenim çok yardım etti. Öğretmenimi, arkadaşlarımı, her şeyi çok özlemişim. Bir sonraki dönem bahçede koşup oynamak istiyorum.

Yazının Devamını Oku

LGS 2021 sonuçları açıklandı... Şampiyon sayısı %50 azaldı

1 Temmuz 2021

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Liselere Geçiş Sistemi (LGS) kapsamında 6 Haziran’da yapılan merkezi sınavın sonuçlarını “www.meb.gov.tr” adresinden açıkladı. Sınava 36 farklı ilden katılan 97 öğrenci tüm soruları doğru yanıtlayarak 500 tam puan aldı. Bu sayı 2020’de yapılan LGS’de 181’di. Bu da şampiyon sayısının yaklaşık yüzde 50 azaldığını gösterdi.

KATILIM YÜZDE 83

MEB, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da LGS sınav sonuçları ile “Merkezi Sınav Değerlendirme Raporu”nu yayımladı. Rapora göre, LGS kapsamında merkezi sınav 6 Haziran’da başarıyla uygulandı. 1 milyon 243 bin 830 adayın başvurduğu sınava, 1 milyon 38 bin 492 öğrenci girdi. Katılım oranı yüzde 83 olarak gerçekleşti.

SORU İPTALİ YOK

Sınavda öğrencilere farklı branşlardan toplam 90 soru soruldu. Saat 09.30’da başlayan ilk oturumda öğrencilere Türkçe, T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ile Yabancı Dil testleri uygulandı. İkinci oturum 11.30’da başladı, öğrenciler matematik ve fen bilimleri testlerini cevapladı. Merkezi sınavda yer alan sorulardan hiçbiri iptal edilmedi.

EN BAŞARILI TÜRKÇE

Sınavın sonuçları, öğrencilerin en çok Türkçe dersinde başarılı olduğunu ortaya koydu. Soru sayısı 20 olan alt testler arasında adaylar en yüksek başarıyı Türkçe alt testinde, en düşük başarıyı matematik alt testinde gösterdi.

EN DÜŞÜK MATEMATİK

Yazının Devamını Oku

LGS şampiyonlarından başarı tüyoları

30 Haziran 2021

Liselere Geçiş Sistemi (LGS) kapsamında 6 Haziran’da yapılan merkezi sınavda, 36 farklı ilden 97 öğrenci full çekti. Tüm sorulara doğru yanıt vererek 500 tam puan alan öğrenciler emeklerinin karşılığını aldıklarını söylediler. İstedikleri okula girebilecek şampiyonları şimdi zorlu bir seçim süreci bekliyor.

Çok çalıştılar, çok soru çözdüler, adeta deneme sınavlarıyla bütünleştiler. Özellikle son bir yılda ne doğru düzgün oyun oynadılar ne de rahat rahat uyuyabildiler. Ancak bu zorlu yolculuğun kapısı başarıya açıldı. Onların, LGS’de sorulan 90 soruda bir tane dahi yanlışları yok. 1 milyon 38 bin 492 öğrencinin katıldığı sınavda 97 şampiyon var. O şampiyonlardan bazılarıyla bir araya geldik. Nasıl çalışıp başardıklarını anlatan öğrenciler şimdi çok gururlu. Türkiye’nin en iyi liselerinde eğitim hayatlarını sürdürecek gençler şampiyonluğun sırrını şöyle anlattılar:

SÜRPRİZ OLDU

Bahçeşehir Koleji’nin farklı kampüslerinde birinci olan öğrenciler dün Etiler Kampüsü’nde buluştu.

Yusuf Küpeli (Bahçeşehir Kampüsü): Denemelerde hiçbir sınavda full çekmemiştim. Böyle bir sonuç beklemiyordum aslında. Benim için sürpriz oldu diyebilirim. Son 2 senede daha çok ağırlık vemriştim derslerime. Planı çalıştım. Çözemediğim soruların üzerine gittim hep. Babam matematik öğretmeni olduğu için ben çok zorlanmadım sayısal testlerde. İstanbul Erkek Lisesi’ne girmek istiyorum. İleride bilgisayar veya yazılım mühendisi olmak istiyorum.

SEKİZ YILLIK EMEĞİMİN KARŞILIĞIBuse Ceylin Ayyıldız (Maltepe Kampüsü): Sekizinci sınıfa başladığım andan itibaren hedefim 500 puandı. Başardığım için de mutluyum. Sekiz yıllık bir emek bu. Karşılığını almak çok büyük bir gurur, çok mutluyum. Her zaman en iyiyi hedefliyordum. Genelde denemelerde de zaten tam puan alıyordum. Babamın çok büyük desteği var bu süreçte. Onun matematiği çok iyidir. Temelimi o sağladı. Bu sayede kazandım. Düzenli çalıştım ama kendime zaman da ayırdım. Benden daha fazla çalışanlar da vardı ama kendilerine zaman ayırmadıkları için sonuç kötü oldu. Sonuçta robot değiliz. Mental olarak da hazır olmamız gerekiyor. Kardeşimle çok iyi bir ilişkimiz var. Onunla çok zaman geçiriyordum ders aralarında. Kek de yaptım, boyama da yaptım, farklı aktivitelerle kafamı dağıttım. Şarkı söylemeyi de çok severim. Çok kapanan odasından çıkmayan biri hiç olmadım. Atatürk Fen Lisesi var aklımda.

SIKILDIĞIMDA BIRAKTIM

Yazının Devamını Oku

Galatasaray kurasında 50 şanslı öğrenci

29 Haziran 2021

Galatasaray İlkokulu’na her yıl birinci sınıf öğrencileri kurayla belirlenerek alınıyor. Bu yıl 8 bin 657 başvuru yapılan kuranın çekilişi, dün saat 11.00’de, Beyoğlu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Şube Müdürü Onur Zengin, İstanbul 39’uncu Noterliği Başkatibesi Şengül Tatar, Galatasaray Lisesi Müdür Yardımcısı Sabriye Açıkalın ve Galatasaray İlkokul Müdürü Ferda Önengüt Yapar’ın katılımıyla Galatasaray Lisesi Tevfik Fikret Salonu’nda gerçekleştirildi.

Piyango yöntemiyle yapılan çekilişe salgın tedbirleri kapsamında veliler katılmadı. İnternet üzerinden canlı yayınlanan çekilişte, 50 öğrenci Galatasaray İlkokulu’nda okumaya hak kazandı.

Kurayla belirlenen öğrenciler, 30 Haziran-1 Temmuz tarihleri arasında kayıt beyanında bulunacak. Kazananların randevu alıp ön kayda giderek beyanda bulunması zorunlu. 1 Temmuz saat 16.00’ya kadar beyanda bulunmayan öğrencilerin kayıt hakları düşecek. Eksik kalan kontenjan olduğu takdirde 2 Temmuz’da aynı sistemle tekrar çekiliş yapılacak. Öğrenci listesi, www.gsi.gsu.edu.tr ve www.gsl.gsu.edu.tr sitelerinde yayınlandı.

Yazının Devamını Oku

Galatasaray İlkokulu kazananları belli oldu 

28 Haziran 2021

Kura, 28 Haziran Pazartesi saat 11.00'de, Beyoğlu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Şube Müdürü Onur Zengin, İstanbul 39’uncu Noterliği Başkatibesi Şengül Tatar, Galatasaray Lisesi Müdür Yardımcısı Sabriye Açıkalın ve Galatasaray İlkokul Müdürü Ferda Önengüt Yapar’ın katılımıyla Galatasaray Lisesi Tevfik Fikret Salonu’nda piyango yöntemiyle çekildi. Salgın kapsamında alınan önlemler doğrulusunda kura çekilişine veliler katılmadı. Çekiliş, internet üzerinden canlı olarak yayınlandı.  

ŞİMDİDEN KUTLUYORUM 

Ferda Önengüt Yapar, açılışta yaptığı konuşmada: “2021-2022 eğitim-öğretim yılında Galatasaray İlkokulu’nda okuyacak olan 50 şanslı öğrencimizin kurası için bir araya geldik. Bu mutlu günde kuraya katılan tüm öğrencilere başarılar diliyorum. Öğrencilerimizi sabırsızlıkla bekliyoruz. Çocuklarımızın, uzun bir pandemi süresinden sonra önümüzdeki eğitim-öğretim yılında aktif bir eğitim hayatına geçeceğini umuyoruz, onları sevgiyle kucaklayacağız. Böyle bir camianın parçası olacakları için, Galatasaraylı olmanın gurunu taşıyacakları için şimdiden hepsini kutluyorum. Katılan tüm öğrencilere başarılar diliyorum” dedi.  

Kazananlar listesi gün içinde www.gsi.gsu.edu.tr ve www.gsl.gsu.edu.tr sitelerinde yayınlanacak. Kurayla belirlenen öğrenciler, 30 Haziran-1 Temmuz tarihleri arasında kayıt beyanında bulunacak. Kazananların randevu alıp ön kayda giderek beyanda bulunması zorunlu, 1 Temmuz saat 16.00’ya kadar beyanda bulunmayan öğrencilerin, kayıt hakları düşecek. Eksik kalan kontenjan olduğu takdirde 2 Temmuz’da aynı sistemle tekrar çekiliş yapılacak.  

Yazının Devamını Oku

Hayallerine koştular

27 Haziran 2021

YKS’nin ilk oturumu olan 135 dakikalık Temel Yeterlilik Testi (TYT) dün yapıldı Üniversite hayallerini gerçekleştirmek için 2 milyon 607 bin 903 kişinin başvurduğu zorlu maratonda sınav salonlarında adaylar, dışarıda ise aileler ter döktü. Sınava girenler soruların uzunluğundan dert yandı. Her yıl olduğu gibi yine sınava geç kalanlar vardı. Saat 10.00’dan sonra sınav salonlarına gelenler içeri alınmadı, emekleri boşa gitti.

Tüm Türkiye’nin kilitlendiği YKS, 81 ilde ve Lefkoşa’da düzenlendi. Hürriyet Eğitim muhabirleri bu kritik sınavı İstanbul Üniversitesi ve Kadıköy Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde takip ett. Sabahın erken saatlerinde sınav merkezlerine gelen adaylar, 09.00’da kimlik ve sınav giriş belgeleriyle birlikte salonlara alınmaya başlandı. Saatler 10.00’u gösterdiğinde sınav binalarının kapıları kapatıldı. Geç kalanlar içeri alınmadı.

YKS’DE KORONAVİRÜS ÖNLEMLERİ
Maske ve mesafe kuralına uyularak okullara alınan adayların ateşleri ölçüldü. Koronavirüs önlemleri kapsamında adaylara ve sınav görevlilerine maske ve dezenfektan dağıtıldı. Yığılmayı önlemek ve sosyal mesafeyi korumak için adaylar ve sınav görevlileri dışında hiç kimse okul bahçelerine alınmadı. Kovid-19 durumu olan adaylar, tüm sınav merkezlerinde hazırlanan yedek binalarda ayrı salonlarda sınava alındı.

VELİLER BAHÇEYE ALINMADI
Öğrenciler binalara alınırken velilerin bahçeye girmelerine izin verilmedi. Heyecan içinde sınavın bitmesini bekleyen anne-babalardan kimi çocuğunun sınavı iyi geçsin diye dua etti kimi de okul binası etrafında dört döndü. Sınava girenler için zaman çok hızlı aktı ama velilerde durum tam tersiydi. Kızının sınavdan çıkmasını bekleyen Zuhal Hamarat; “Pek umutlu değilim bu yıl için. Verimli geçmedi maalesef ama olsun önemli olan onun mutlu olması. Sınava girerken titriyordu heyecandan. Ben de arkasından okudum üfledim. İngiliz Dili ve Edebiyatı istiyor. Sınavın bitmesini bekliyoruz heyecanla. Karnımda kelebekler uçuşuyor” dedi.
Bahar İmamaliyeva ise kızını sınava uğurladıktan sonra onu beklerken Kuran okudu. Kızının geçen sene yurt dışında bir üniversiteyi kazandığını ama maddi yetersizlikten dolayı gönderemediğini söyleyen veli, “İnşallah bu sene hayırlısıyla kazanır. Ben de hem kendi kızım hem tüm çocuklar için okuyorum. Çok heyecanlıyım” diye konuştu.


Yazının Devamını Oku

Yılın müzelerine ödül

25 Haziran 2021

İstanbul Lütfü Kırdar Kongre Merkezi’nde Türkiye’de kültürel miras bilincinin korunması amacıyla düzenlenen Heritage İstanbul Fuarı bünyesindeki ‘Sıra Dışı Müzeler’ panelinin ardından, UNIMUZED kurucu başkanı Prof. Dr. Fethiye Erbay ve Doç. Dr. Mutlu Erbay, yılının müzelerine ödüllerini verdi. 2021 ödüllerinin sahipleri; Baksı Müzesi ve Kültür Sanat Vakfı kurucusu Prof. Dr. Hüsamettin Koçan, Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi Müdür Yardımcısı Salih Sercan Kanoğlu, TBMM Müzesi müdürü Fatma Hicret Ün, MASK Architect kurucusu Öznur Pınar Çer ve Trakya Üniversitesi rektörü Prof Dr. Erhan Tabakoğlu oldu.

Yazının Devamını Oku

Ege’de büyük deprem araştırması

21 Haziran 2021

Araştırma için TÜBİTAK koordinasyonunda oluşturulan Türkiye Deprem Platformu’nun ‘Kuşadası Körfezi İçindeki Fayların Depremselliğinin ve Aktif Tektonik Özelliklerinin Yüksek Çözünürlüklü Deniz Tabanı Ölçümleri ile Belirlenmesi Projesi’ ortaya kondu. Proje kapsamında TÜBİTAK MARMARA Araştırma Gemisi’yle yola çıkan 10 kişilik araştırma ekibi 12 gün boyunca deniz üzerinde çalıştı. Tamamlan ilk seferde elde edilen bulgularla geçmiş depremlerin verilerine ulaşıldı. Projenin ikinci seferinde, hangi fay hattının kaç yıllık olduğu netleştirilip bir sonraki şiddetli depremin ne zaman yaşanacağının öngörülmesi hedefleniyor. Projenin yürütücülüğünü üstlenen İTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Gülsen Uçarkuş, yaptıkları çalışmanın detaylarını anlattı:

ÖĞRENMEMİZ GEREKENLER VAR
Proje, TÜBİTAK Başkanı Hasan Mandal’ın oluşturduğu Türkiye Deprem Platformu’nun deniz ayağı kısmında ortaya çıktı. İzmir’i etkileyen deprem burada tetikleyici rol oynadı. Bu bölgedeki depremselliği, fayların karakterini anlayıp tehlikeyi ortaya koymak amacıyla yola çıktık. Çünkü deprem konusunda Ege Bölgesi’nde bilmediğimiz ve öğrenmemiz gereken şeyler var. Bu bir örnek, bundan sonra tüm bölgeler için yapılması gereken bir çalışma. Denizdeki ya da karadaki aktif faylara ait sismolojik veriler var elimizde ama bu fay geçmişte ne kadar sıklıkla kırılmış? Bunu söyleyebilmek için deniz tabanında sondaja benzer bir çalışma yapılıyor. Söz konusu fayın deprem üretme aralığını bilirsek yaklaşık ne zaman tekrar kırılacağını ön görebiliriz. Marmara Denizi’ni örnek verelim; her 150-200 yılda bir şiddetli depremler oluyor. Marmara Deniz için “Dünya’nın en iyi deniz laboratuvarı” denir çünkü dünyaca ünlü bilim insanları geldi burada çalıştı. Ancak Ege Denizi, daha az bilgimiz olan bir yer. Dolayısıyla biz Marmara tecrübesini aldık ve burada uygulayacağız. İlk seferde 1300 kilometrelik bir alanda bölgenin röntgenini çektik.

DENİZ ALTINDAKİ FAYLARI İNCELEMEK DAHA ZOR
Denizde meydana gelen depremler ve karada meydana gelen depremler arasındaki fark şu: Bir fay karada kırıldığı zaman yerbilimciler olarak sahaya anında intikal edebiliyoruz ancak Kuşadası körfezinde, Sisam Adasının kuzeyinde meydana gelen depremde olduğu gibi, deniz altında meydana gelen depremlerde, oraya intikal etmek için tek bir yöntemimiz var. Bir araştırma gemisi ve bunun sahip olacağı teknolojik altyapı. Dolayısıyla kara çalışmalarına nazaran denizlerdeki deprem araştırmaları biraz daha zahmetli ve yüksek teknoloji gerektiriyor. TÜBİTAK’ın yarattığı bu platform çerçevesinde, dört üniversite bir araya gelerek, uzmanlıklarımızı aynı potaya koyduk ve MARMARA Araştırma Gemisi marifetiyle bu projeyi tasarladık.

Yazının Devamını Oku