BİLDİĞİNİZİ UNUTUN
Kenevir deyince herkesin aklına uyuşturucu ve keyif verici madde ile bağımlık geliyor. Oysa ki endüstriyel kenevir ülke ekonomisine muazzam katkılar sağlıyor. Türkiye’de kenevir tarımı uzun yıllar küçük çaplı ve izne tabi olarak yapılsa da 2019 yılında işler değişti. 2019’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kenevir üretimini yeniden yaygınlaştırmak ve ülkemizin kenevir üretim hacmini artırmak için bir karar aldıklarını açıklaması ve 20 ilin pilot bölge olarak belirlenmesiyle, kenevire yönelik tarımsal politikalar yeniden şekillendi.
30 MİLYON DOLARLIK YATIRIM YAPILDI
Tekstil sektöründe faaliyet gösteren İstanbul merkezli UOB Grup da KENEVİRO markasıyla kenevir üretimine odaklandı. Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’nde ıslah çalışması tamamlanan yerli sertifikalı tohum ‘Narlı’nın 10 yıllık üretim ve satış haklarını aldı ve ekim başladı. Keneviro, 30 milyon dolar yatırım yaparak Samsun Havza OSB’de kurduğu kenevir işleme fabrikasıyla da, tohumdan nihai ürüne kadar üretim zincirini kurdu. Fabrika şu an kademeli olarak faaliyete geçti ve Ocak 2024’te tüm fonksiyonları ile üretime başlayacak. İlk etapta, ham ve boyalı elyaf, boyalı ve ham iplik, kıtık, kıtıktan yüzde 100 doğal kedi kumu ve hayvan altlığı üretilecek.
Buna göre, bölgede yaşaması kemoterapiye bağlı 9 binden fazla kanser hastası bulunuyor.
TÜRK-FİLİSTİN DOSTLUK HASTANESİ
Gazze’de kemoterapi yapılabilen tek yer ise Türk-Filistin Dostluk Hastanesi. Ancak hastanenin ayakta kalmakta güçlük çektiği ve tek bir elektrik jeneratörüne bağlı olduğu bildirildi. Birçok hastanın hastaneye ulaşması zor ve riskli olduğu için randevularını kaçırdığı, bazılarının tümörlerinde büyüme görüldüğü belirtildi. Gazze’deki yaklaşık 2 bin kanser hastasının düzenli tedavi için Doğu Kudüs’e ve İsrail’e sevk edildiği, ancak çatışmaların başladığı 7 Ekim itibarıyla sonlandırıldığı bildirildi.
SAĞLIK HİZMETLERİ ÇÖKMEK ÜZERE
Tüm hastanelerin elektrik, ilaç, ekipman ve uzman personel kıtlığından çökmek üzere olduğu da kaydedildi. Tedavi edilen yaralı sayısı her geçen gün artarken, neredeyse tüm hastanelerin kapasitelerinin yüzde 150’sinin dolu olduğu, birçok hastanın koridorlarda ve yerlerde tedavi edilmeye çalışıldığı belirtildi. Öte yandan Tük Kızılay, Gazze’deki hastane ve ambulansların bir aylık elektrik ihtiyacını karşılayabilecek 400 bin litrelik akaryakıt sağlayacağını açıkladı.
YÜK mühendisleri, Avrasya Tüneli, Osmangazi ve 1915 Çanakkale Köprüleri, Akkuyu Nükleer Santralı gibi mega projelerin görünmez kahramanları... Nükleer santrallarda 200-300 hatta 500 tonluk yükleri, 35 milyar Euro değerindeki rüzgâr türbinlerini çoğu kez ‘tek parça halinde’ ve daima ‘sıfır hata ile’ taşıyorlar. Sektörün inşaat, enerji ve yenilenebilir enerji, ağır sanayi, denizcilik gibi alanlarda ülke ekonomisine katkısı ve payı yaklaşık 10 milyar dolar. Yük Mühendisleri Birliği (YMB) Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Altunkum, devletin sağlayacağı iş kolaylıkları ve teşviklerle bu rakamın 2050’de 50 milyar dolara çıkarılabileceğini söyledi.
Yük mühendisliği işinin basit bir kaldırma ve taşıma faaliyeti olmadığına dikkat çeken Ahmet Altunkum şunları kaydetti: “Yük mühendisleri, milyar dolarlık mega projelerin bilimsel ve hataya yer olmayacak bir uzmanlıkla hayata geçirilmesinde kritik rol üstleniyor. Osmangazi ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün tabliyelerinin, İGA’daki bütün çelik konstrüksiyonlarının, Akkuyu Nükleer Santralı’nın makineleri, Star Rafinerisi’ndeki kazanların, 12 bin megawatt rüzgâr santralının 81 metre boyutundaki rüzgârgülü kanatlarının, tersanelerde gemilerin bir yerden alınıp başka bir yere taşınması, kaldırılması ve montajı. Her türlü endüstriyel ekipmanın taşınması, kaldırılması ve kurulumu yük mühendisleri tarafından yapılıyor.”
Ahmet Altunkum
YÜZDE 64 BÜYÜDÜ
Ahmet Altunkum, yük mühendisliği hizmetleri pazarının bu yılın ilk yarısında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 64 büyüdüğüne dikkat çekti. Hollanda, Belçika ve İtalya’nın yük mühendisliği sektörünün hâkimi olduğunu vurgulayan Altunkum, “Biz daha fazla pay alabiliriz. Eğer daha çok devlet teşvikine ulaşabilirsek yurtdışında çok daha büyük projelerde adımızdan söz ettirebiliriz” diye konuştu.
800 VİNÇ SAHADAYDI
- YÜK mühendisliği sektörünün önemi özellikle 6 Şubat depreminin ardından bir kez daha ortaya çıktı. Ahmet Altunkum, depremin etkilediği 11 ilde arama - kurtarma çalışmalarında kullanılmak üzere 800 vinci o dönem bölgeye yolladıklarını söyledi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve parti meclisi üyeleri başta olmak üzere üst düzey misafirlerin katılacağı program öncesi, Amasra Belediye Başkanı Recai Çakır’la güncel durumu görüştük. “Bölgede bu bir yılda neler değişti” sorusuna Çakır, şu yanıtı verdi:
‘CEŞM-İ CİHAN’A MATEM HAVASI ÇÖKTÜ’
“43 canımızı maden ocağında kaybettikten sonra ‘Ceşm-i Cihan’a (Fatih Sultan Mehmed’in Amasra için kullandığı ‘Dünyanın gözbebeği’ anlamındaki söz) matem havası çöktü. Kentimiz büyük bir travma yaşadı ve hâlâ etkilerini silebilmiş değiliz. Amasra bir turizm ve maden kenti. Kentimizin tüm paydaşlarıyla bu psikolojiyi yenmesi, kamuya olan güvenin sarsılmaması için mücadele ediyoruz.
MADEN VE DAVALARIN GÜNCEL DURUMU
Şunu hatırlatmakta fayda var; Türkiye’de maden ve taşocakçılığı iş kazalarının en fazla yaşandığı sektör. Sorunuza gelecek olursak, Türkiye Taş Kömürü Amasra Müessesi’ne ait maden ocağı kısmi olarak aktif. Kazadan önce maden ocağının ana işletme projesinde madenin çalışma kotu eksi 100 ila eksi 350 arasında planlanmıştı ama şu an eksi 100 ila eksi 200 arasında kontrollü çalışma ve planlama yapıldığına dair bilgi alıyoruz.
TTK YÜZDE 100 KUSURLU BULUNDU
Maden faciasında şehit olan madencimiz Aziz Köse’nin ailesinin, TTK (Türkiye Taş Kömürü) aleyhine maddi ve manevi tazminat talebiyle açtığı davada, bilirkişi heyeti TTK’yi yüzde 100 kusurlu buldu. Bilirkişi heyetinin eylülde açıkladığı raporunda; ocak havasının derinlere indirilmesi ve havalandırmasının iyileştirilmesi için gerekli yatırım ve iyileştirme projelerinin hayata geçirilemediği, 40 ana aspiratörden emilen havanın yetersiz kaldığı, kontrol sondajlarının yetersiz olduğu gibi birçok ihmalden bahsediliyor.”
KAYITLARDA EZBER BOZAN ARTIŞ
“İstanbul’daki 9 kampüste 10-17 yaş aralığında toplam 80 takım var. Ağustos sonu itibarıyla, takımlara kayıt yaptırmış voleybolcu sayısı, bir önceki yıla göre yüzde 57 arttı. Sadece Ağustos ayında yapılan başvuranların sayısı, bir önceki yıla göre yüzde 27 yükseldi. Önceki sezonlarda Haziran-Temmuz-Ağustos aylarında takım başvuruları çok düşerken, Kadın Milli Takımı’nın FIVB Milletler Ligi ile Avrupa Şampiyonası maçlarının etkisi ile, bu sezon ezber bozan bir şekilde Milli Takım maçları devam ederken çok fazla başvuru gerçekleşti.”
Eczacıbaşı-Geleceğe Smaç Okulları
6-12 YAŞ GRUBUNDA 15 KAT ARTIŞ VAR
“6-12 yaş kategorisinde, Eylül-Haziran arası 10 aylık dönemde gerçekleşen voleybol okulu antrenman programlarına Ağustos 2022’de kayıt yaptırmış olan öğrenci sayısı 100 kabul edilirse, Ağustos 2023’te bu sayı 1500’e çıktı. Yani kayıtlarda 15 kat artış gerçekleşti. Ağustos 2023’teki voleybol okulu başvuruları, önceki yıla göre yaklaşık 2.5 kat arttı. Geçmiş sezonlarda Eylül ayında başlayan voleybol okulları programlarına Eylül-Ekim aylarında kayıtlar gerçekleşirken, başarıların etkisiyle, bu yıl kayıtlar çok erken tarihlerde başladı. 15 Ekim’de çoğu kampüsün voleybol okullarının kontenjanlarını doldurması ve kayıtlarını kapaması bekleniyor.”
SEZON SONU 7 BİN ÖĞRENCİ HEDEFİ
“2022-2023 sezonunu kapatırken 10 ildeki toplam 25 kampüste 6-16 yaş aralığında toplam 5 bin öğrenci varken, bugün itibariyle bu sayı 4 bini aşmış durumda. Ekim 2023 sonunda bu sayının 6 bini geçmesi, sezonun ise 7 bin öğrenci ile kapatılması bekleniyor. Bu sayılarla kampüslerin sporcu kontenjanlarını doldurması ve yüzde 100’e yakın dolulukta çalışması öngörülüyor. Bir önceki sezona göre Eczacıbaşı Geleceğe Smaç voleybol okulu öğrencilerinin ve voleybolcularının sayısında yüzde 40 artış tahmin ediliyor.”
16-18 Eylül tarihlerinde KKTC’de gerçekleşen Avrupa GTF Taekwondo Şampiyonası’nda Türkiye’yi tek başına temsil eden eski dünya şampiyonu İsmet Sağlam, ‘Golden Age’ kategorisinde Avrupa şampiyonu olarak erişilmesi güç bir rekor kırdı. 70 yaşında yarışmalara giren tek milli sporcu olan Sağlam, hayatını tekvandoya adadığını belirterek, 56 yıllık spor hayatında çok sayıda madalya aldığını söyledi.
BU YAŞA NASİP OLDU
Hürriyet’e açıklamalarda bulunan milli sporcu Sağlam, şunları söyledi: “56 yıldır tekvandonun içindeyim. Dünyada 3 tane tekvando sistemi var; WTF, ITF ve GTF. Bunlar 3 ayrı teknik. Ülkemizde resmi federasyonu olan WTF’dir. Bizler tüm sistemlere hakim olsak da Türkiye’deki tekvandonun temeli GTF’dir. Ben de GTF için Türkiye’yi temsilen KKTC’ye gittim. ‘Kırış’ alanının ‘Golden Age’ kategorisinde Avrupa şampiyonu oldum. 9. Dünya Tekvando Şampiyonası’nda, 59 yaşında 2 altın madalya kazandım. Hyong ve diğer müsabakalarda şampiyon oldum. Ancak ‘Kırış’ kategorisinde altın madalya alamamak içimde ukde kalmıştı. Seri kırışlarda dünya mermer kırma şampiyonuyum. 300 mermeri 18 saniyede kırdım. 17 tane beton bloku, 9 saniyede midemin üzerinde balyozla kırdırdım. Ancak şampiyonalarda kullanılan metal, mermer-tuğla gibi bir şey değil. Uzakdoğu ülkelerinde var olan farklı bir metalden yapılıyor. Çok sert olan, demir gibi, geçmeli metallerden oluşuyor. Balyozla dahi vursanız kırılamayan, doğru teknikle doğru noktaya vurulursa ayrılabilen bir malzeme. Yani güçle doğrudan alakası yok, tecrübe ve teknik istiyor. Ülkemizde bu materyaller bulunmadığından, maalesef antrenman imkânı çok kısıtlı. O yüzden geçmişte ‘Kırış’ta kaybetmiştim. Ancak bu kez ‘Golden Age’ yani ‘Altın Yaş’ denen kategoride bunu başardım. Çok mutluyum.”
KENDİME ÇOK İYİ BAKIYORUM
“13 yaşlarında judo ile spor hayatıma başladım. 15 yaşında ise tekvandoya geçtim. Tekvando, Türkiye’de önce Ankara’da başladı. 1970’li yıllarda ise İstanbul’a geldi. Aslen Rizeliyim ama doğma-büyüme Sarıyerliyim. İstanbul’da tekvandoya ilk başlayanlardan biriyim. Hem yarışmacı hem de eğitimci olarak 56 yıldır bu işin içindeyim. Bugüne kadar on binlerce öğrenci yetiştirdim. Doğu felsefesini, ahlakını, disiplinini; tekvandoda geçen ‘do’yu, yani ‘yol’u hepsine aktarmaya çalıştım. Şu an 70 yaşındayım. Yıllardır, her an hazır ve nazır olmaya çalışıyorum. Kendime çok iyi bakıyorum. Çünkü bu bir yaşam biçimi, hayat felsefesi. Her yerde özü sözü bir biçimde, bu felsefeyi yaşam biçimi haline getirmek gibi bir toplumsal sorumluluğumuz var.”
İŞTE YENİ HEDEFİ
İsmet Sağlam, yeni hedefini de söyledi: “Yurtdışında da bayrağımızı her yere taşımaya çalışıyorum. Yeni hedefim, 80 yaşında da 80 milyon vatandaşımız için yeni şampiyonluklara imza atmak.”
“Şu an 26 yaşındayım ve 13 yıl önce, yani ben 13 yaşındayken ailemle birlikte Türkiye’ye geldik. Babam, Afganistan-Rusya savaşı gazisi bir asker. Malum, savaş sonrası bir ülkede ekonomi biter ve işsizlik baş gösterir. Babam da savaş biter bitmez komşu ülke Pakistan’a işçi olarak gitmiş. Orada çalışırken de benzer sebeplerle orada bulunan annemle tanışmış ve evlenmiş. Afgan asıllıyız ama ben ve kardeşlerim Pakistan’da doğup büyüdük.”
İLK DURAK PAKİSTAN
“Afganistan’da birçok akrabamız var ve memleketimize sık sık giderdik. Ancak 2010-2011 yıllarında, bu kez Pakistan’da iç karışıklıklar, darbeler ve siyasi çalkantılar başgösterdi. Can güvenliğimiz neredeyse kalmamıştı. Önce Kanada’ya sığınma başvurusu yaptık ama bürokratik işlemler çok uzun sürdü. Biz de daha fazla dayanamadık, başımıza her an bir şey gelebilirdi. Daha sonra yaklaşık 30 yıldır Türkiye’de yaşayan teyzem ‘Türkiye’ye gelsenize, örf, adet ve kültür olarak burası bize yakın’ dedi. Sonra biz de kendimizi Türkiye’de bulduk ve burayı çok sevdik. İstanbul’da Zeytinburnu’na yerleştik ve hâlâ aynı yerdeyiz. Bir daha Kanada’ya dahi gitmek istemedik.”
TÜRKİYE’YE GELİR GELMEZ ÇALIŞMAK ZORUNDA KALDI
“Pakistan’da okula gidiyordum ama buraya geldiğimizde maddi olarak tükenmiştik. Benden küçük kardeşlerim okusun diye Türkiye’ye gelir gelmez çalışmaya başladım. Büyüklerimle birlikte eve destek olmak için 13 yaşında fabrikada işe girdim. Ta ki bu sporun profesyonel seviyesine yükselene kadar fabrikalarda çalıştım. Başta günde 1 antrenmanla işler yürüyordu ama büyük seviyelerdeki maçlara hazırlanmak için günde 2 kez antrenman yapmak gerekti. Bu yüzden işten çıkmak zorunda kaldım.”
AİLECE SPORCUYUZ
2017-2019 TÜİK verilerine göre, 7-14 yaş aralığında çocukların okula gitmelerine engel olan birincil etken ‘kronik diş ağrısı’ olarak tespit edildi. Bu durum, çocukların eğitim alamaması ve beslenememesinin yanı sıra, evde ona bakmakla yükümlü çalışan anne, baba, abla, abi gibi kişilerin de iş gücü kaybına neden oluyor. Kronik diş ağrısının, dünyada senede 32 milyon ders saati kaybına yol açtığı belirtiliyor.
ETKİSİ ARAŞTIRILDIBu sorunu Türkiye’de çözmek üzere harekete geçen Dr. Gilman Yücel ve ekibi, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek ‘artırılmış gerçeklik’ (AR) teknolojisini kliniğe adapte etti. Burası, bembeyaz duvarları ve döşemeleri olan alışıldık bir klinikten ziyade oyun parkını andırıyor. Hatta yoldan geçen çocuklar dişçi olduğunu dahi anlamadan ‘oyun parkı’ diye içeri girmeye çalışıyor.
Üstelik ekip, AR teknolojisinin çocuklardaki dental korku-kaygıyı düşürdüğünü kanıtlayan bir de araştırma yaptı. Araştırmanın sonuçları, Temmuz ayında ABD’li ‘Journal of Clinical and Diagnostic Research’ adlı bilimsel dergide yayınlandı. 2021 yılında yaşları 6 ila 14 arasında değişen 511 çocuk üzerinde yapılan araştırmaya göre, muayene veya tedavi öncesinde artırılmış gerçeklik oyunlarını deneyimleyen çocukların diğerlerine göre anlamlı derecede daha düşük dental kaygı düzeyine sahip olduğu ortaya çıktı.
FİNLANDİYA’DA BİLE DURUM AYNI“Çocuklara dişçiye gitmeleri için bambaşka bir hikâye yaratıyoruz” diyen Dr. Gilman, özetle şunları söyledi: “Finlandiya’da 2006 ve 2017 yıllarında, çocuklarda 10 senede ortalama ne değişiyor diye bakılmış. Eğitim, teknoloji, bilişim ve sağlık sistemi değişirken, dental korku-kaygının değişmediği saptanmış. Sosyo-ekonomik olarak çok ileri durumdaki Finlandiya’da bile durum böyleyken, yapılanlarda ‘ya eksik ya da hata var’ deniyor. Biz de ‘tüm yöntemleri geliştirip bugünün çocuklarına entegre etmemiz gerekir’ diye düşündük.”
BEKLEME SALONUNDA KAYGI BAŞLIYOR“Çocuklarda dental korku-kaygıyı minimize edebilmek için ekipçe kafa yorduk. Korku-kaygının en yüksek hissedildiği yer ise muayenehaneden çok bekleme salonu. İşe kliniğimizi yeniden dizayn etmekle başladık. Çünkü çocuklar kliniğe geldiklerinde eğlenmek, oyun oynamak ve güvende hissetmek istiyor. Yabancı yüzler görmek, yabancı sesler duymak onları tedirgin ediyor. Yetişkinleri dahi korku-kaygıya sevk eden beyaz dekorasyondan vazgeçip, Walt Disney stüdyolarını da yapan ‘Imagination Design Studios’ ile çalıştık. Kendileriyle Türkiye’de çalışan tek klinik biziz. Hatta geçen yıl bizi ‘ilham veren klinik’ seçtiler. Kliniğimizin önceki hali ile yeni halinde muayene olan çocuklarla da bilimsel araştırmamızı gerçekleştirdik.”
SANA DEĞİL ARTIRILMIŞ GERÇEKLİK“Türkiye’nin ilk tematik yaklaşımlı kliniği olarak, artırılmış gerçeklik uygulamalarını yüksek teknolojili ürünlerle uyumlandırdık. ‘Sanal gerçeklik’ (Virtual Reality) yerine ‘artırılmış gerçeklik’ (Augmented Reality) tercih etmemizin sebebi, VR gözlükleriyle çocuklar gerçek dünyadan kopuyor ama AR uygulaması öyle değil. Çocuklar kliniğe geldiklerinde, ormana benzeyen, sürprizlerle dolu bir atmosferle karşılaşıyorlar. Muayene öncesi ilk iş, kliniğimizdeki çocuk gelişimi uzmanıyla görüşüyorlar.”
ÇOCUKLARIN DİŞÇİYE GİTME SEBEBİNİ DEĞİŞTİRDİK“Daha sonra, oyun oynarken ağız temizliği eğitimi de veren eğlenceli karakterler (kaplan, maymun, zürafa) aracılığıyla çocuklar diş hekimi ziyaretinin yarattığı kaygıdan uzaklaşıyor. Ayrıca çocuklar bu karakterlerle çektikleri fotoğrafları almak için veya oynadıkları oyuna devam etme isteğiyle bir sonraki randevularına gelmeye son derece hevesli oluyorlar. Onların kliniğe gelme sebeplerini değiştiriyoruz. ‘Tellerini takmak’ için değil de, ‘fotoğrafını almak için gelir misin’ diyoruz. Karakterlerle çektirdikleri fotoğrafı çocuk gelmeden panomuza yapıştırıyoruz. Kendisi onu buluyor. Yani tüm tedavi sürecini oyunlaştırıyoruz. Çünkü çocukların en profesyonel mesleği oyun oynamak ve hayatı oyun aracılığıyla keşfediyorlar.”
KORKU OLUŞMADAN ÖNÜNE GEÇİYORUZ