28 Ekim Ay tutulması, Kanlı Ay tutulması olarak bugün gerçekleşiyor. 2023 yılının ilk ay tutulması Mayıs ayında gerçekleşmişti. Yılın ikin Ay tutulması ise Kandilli Rasathanesi 2023 yılı gök olayları takvimine göre 28-29 Ekim 2023 tarihlerinde gerçekleşecek. Parçalı Ay tutulması saat 21:01'de başlayacak ve 01:26'da sona erecek. Peki, kanlı Ay tutulmasının burçlara etkisi nedir? Hangi burcu nasıl etkileyecek? İşte Aygül Aydın ile 28 Ekim Ay tutulması etkileri...
YILIN SON AY TUTULMASI!
Sonbaharın büyülü atmosferinde, yılın son Ay Tutulması yaklaşıyor. 28 Ekim'de gerçekleşecek olan Boğa burcundaki parçalı ay tutulması, gökyüzünde tüyleri diken diken eden bir benzerlikle gözlemleniyor. Kanlı Ay tutulması olarak da bilinen bu olağanüstü göksel olay, Türkiye saatiyle 21.00'de başlayacak ve saat 01.26'da sona erecek.
Bu tutulma, ayın sadece yüzde 12'sinin dünyanın gölgesi içinde kalacağı nadir bir fenomeni temsil ediyor, bu nedenle bu bölgedeki kızarıklığın gözlemi zor olacak. Tutulmanın en büyük etkisini göstereceği zaman dilimi 23.15'te yaşanacak.
İlginç bir şekilde, bu tutulmanın Türkiye'den de görülebilecek olması, ülkemiz üzerindeki etkilerinin büyük olacağının bir göstergesi. Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Doğum haritası içinde oldukça önem taşıyor. Eğer sizlerde 27-28-29 Ekim tarihlerinde doğmuş biriyseniz sizin içinde ekstra önemli olaylar olacağını öngörebiliriz.
Bu büyülü göksel olay, gökyüzündeki muazzam dansını izlemek için harika bir fırsat sunuyor. Gözlerinizi gökyüzüne çevirin ve bu benzersiz Ay Tutulması'nın büyüsünü yakalayın. Kendi kişisel haritanızdaki durumu merak ediyorsanız yükselen burcunuza göre okuyun.
Gerçek nar ekşisi ile nar ekşi sosu karıştırıldığı gibi, artık ev yapımı nar ekşisi olarak aldıklarımızın da sağlığımızı tehdit eden kanserojen maddeyi içerebileceğini biliyor muydunuz? Bunun yanı sıra nar ekşisi yapımı zahmetli ve maliyetli olduğundan, yapay şeker glikoz şurubu içerebiliyor. Bunun için sizlere evinizdeki nar ekşisinin hakiki olup olmadığını anlayabileceğiniz bir kaç adım hazırladık.
GERÇEK NAR EKŞİSİ NASIL ANLAŞILIR?
Öncelikle nar ekşisinin kıvamı ne çok koyu ne de fazla akışkan olmalıdır. Koyu kıvam olması gerektiğini yanlış bilinen doğrulardandır. Kıvamdaki koyuluk nar ekşisinde kullanılan narın yoğunluğunu değil, şekerin karamelize olduğunu gösterir.
BU TESTİ EVİNİZDE UYGULAYIN!
Evinizdeki nar ekşisinin hakiki olup olmadığını anlamak için; bir bardak suya yaklaşık 1 çay kaşığı kadar nar ekşisi dökün. Sonra yavaş bir şekilde çay karıştırır gibi karıştırın.
Renk kırmızımsı bir renge (nar rengi) dönmüyorsa ve bardağa ilk döktüğünüzde bardağın dibine çöküp kalıyorsa ve karıştırdığınız da kolayca erimiyorsa aldığınız ürün yüksek ihtimal katkı içeriyordur.
Merakla ve heyecanla beklenen Mavi Ay 30 Ağustos akşamı Türkiye saati ile 04:36'dan sonra zirveye ulaşacak. Ağustos ayının ilk dolunayı 1 Ağustos'ta gerçekleşirken, 30 Ağustos'ta ortaya çıkan ikinci tam süper Ay, Mavi Ay olarak tanımlanıyor. Bununla birlikte Mavi Ay aslında mavi renkte olmamakla birlikte bu terim, bir ay içinde ikinci bir dolunayı ifade ediyor. Peki, Mavi Ay etkileri neler, ne kadar sürecek? İşte Aygül Aydın ile Mavi Ay'ın burçlara etkileri...
Balık burcunda gerçekleşecek dolunayın etkileri
"Mavi Ay," gökyüzünde meydana gelen nadir bir olayı ifade eder. Bu terim, bir takvim ayı içindeki ikinci Dolunay olarak adlandırılan bir durumu tanımlar. Genellikle bir takvim ayı yaklaşık 29.5 gün sürer ve bir Dolunay, Ay'ın yeryüzünden bakıldığında tamamen aydınlatıldığı anlamına gelir. Ancak, bazen bir takvim ayının başlangıcı ve bitişi arasındaki zaman farkı nedeniyle aynı ay içinde iki kez Dolunay meydana gelebilir. İşte bu durum "Mavi Ay" olarak adlandırılır.
Mavi Ay terimi, 1946 yılında yayınlanan bir dergi makalesinde popüler hale geldi. O zamandan beri, "Mavi Ay" terimi, nadir ve olağan dışı bir durumu ifade etmek için kullanılmıştır. Ancak bu terim, Ay'ın gerçekten mavi renkte görüldüğü anlamına gelmez. Ay genellikle beyaz, sarı veya turuncu tonlarda görünürken, mavi bir Ay görülemeyeceği gibi, bu terim bu renk değişikliği anlamına gelmez.
Mavi Ay olayı her iki ila üç yılda bir meydana gelir ve takvim yılının özelliklerine göre değişebilir. Bu durum, takvim ve astronomik hesaplamalar arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanır.
Bu yüzden çok fazla büyütülecek ya da abartılacak bir yanı yoktur.
Polikistik over sendromu, yumurtalıkta çok sayıda küçük, iyi huylu küçük kistlerin görülmesini ifade eder ve adet düzensizliği ile karakterize bir hastalıktır. Bunun dışında; kilo alımı, saç dökülmesi, sivilcelenme ve vücutta tüylenme gibi birçok problemin oluşmasına da yol açabilir.
Bu sendroma sahip kadınlar, yumurtlama düzenlerini bozan yumurtalık kistlerinin oluşumu nedeniyle sıklıkla kısırlık sorunları yaşarlar. Hastalık yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilmekte ve psikolojik sorunlara yol açabilmektedir.
Polikistik over sendromu riskleri nelerdir?
Polikistik over sendromu ciddi bir hastalıktır. Uzun süre tedavi edilmezse karaciğer yağlanması, diyabet, yüksek tansiyon, metabolik sendrom, kısırlık, depresyon ve anksiyete, yüksek tansiyon, uyku apnesi ve daha birçok önemli soruna yol açabilir. Kilo vermek ve hormon seviyelerini kontrol etmek için bu sendroma kişiler, mümkün olan en kısa sürede tedaviye başlamalıdır.
Hastalık ilk evrelerde herhangi bir belirti göstermezken süreç ilerledikçe bazı belirtiler göstermeye başlayabilir. Polikistik over sendromunun en sık görülen semptomu düzensiz adet kanamasıdır. Bu hastalarda adet kanaması genelde geç kalma eğilimindedir. Normal kadınlarda görülen 28 günde bir adet yerine, bu hastalar 35-50 gün aralıklarla adet görebilir. Bu hastalık özellikle 13-19 yaş arası genç kızlarda ortaya çıkar.
Polikistik over sendromu nasıl tedavi edilir?
Polikistik yumurtalıkların tedavisi, bir kadın doğum uzmanı ve bir endokrinolog ve tarafından bireysel planlama gerektirir. Tedavi sürecinde, hastalıkla mücadele etmenin yanı sıra hastalığın neden olduğu ikincil sorunları ortadan kaldırmak için farklı tedavi yöntemleri kullanılmaktadır.
Yemeklerde kullanmaya alışık olduğumuz biber salçası, genellikle kapya biberden elde ediliyor. İsot ise, kurutulma aşamasında güneşin altında daha fazla bekletilir. Kurutma işlemindeki farklılıktan dolayı da rengi siyah olur. İsot, pul biber gibi yakıcı bir acılığa sahip değildir. Peki, İsot salçası nasıl yapılır, nerelerde kullanılır? Yöresel isot salçası tarifi ve malzemeleri.
İSOT SALÇASI TARİFİ
5 kilogram isot biber
500 gram acı sivri biber (Dilediğiniz miktarda olabilir.)
3 yemek kaşığı kaya tuzu
İSOT SALÇASI NASIL YAPILIR?
Biberlerin saplarını ve çekirdeklerini iyice ayıklayın.
Hepsini iyi parçalar halinde doğrayıp aralarına kaya tuzu serperek tencereye aktarın.
2017 tarihinde vizyona giren Deli Aşk filmi izleyicisiyle buluşuyor. Deli Aşk filmi ilk üç günde 128.844 izleyiciye ulaşmıştır. Zafer Algöz ve Hakan Altun da konuk oyuncu olarak yer alıyor. Peki, Deli Aşk filmi nerede çekildi? İşte, Deli Aşk filmi konusu ve oyuncuları...
DELİ AŞK FİLMİ NEREDE ÇEKİLDİ?
Deli Aşk, senaryosunu Murat Kaman ve Emrah Kaman'ın yazdığı ve yapımcılığını Cem Yılmaz'ın üstlendiği filmdir. Aynı zamanda filmin başrolünü de Emrah Kaman ve Pelin Akil üstlenmektedir. Filmin bir kısmı Adana'da çekilmiştir.
DELİ AŞK FİLMİ KONUSU NEDİR?
Film maraş dondurmacısı Ekrem'in (Emrah Kaman) sevdiği kız olan Neşe'nin (Pelin Akil) kalbini kazanmaya çalışırken başına gelen olayları konu alıyor.
DELİ AŞK FİLMİ OYUNCULARI VE KARAKTERLER
Emrah Kaman - Ekrem
Pelin Akil - Neşe
14 Mayıs 2023 seçimi için geri sayım başladı. Yüksek Seçim Kurulu, 14 Mayıs'ta yapılacak Cumhurbaşkanı Seçimi ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi'ne ilişkin videolu 'geçersiz oy' bilgilendirmesinde bulundu. Kullanılan oyların geçersiz sayılmaması için pusuladaki bazı durumlara dikkat edilmesi gerekiyor. Peki, oylar hangi hallerde geçersiz olacak? Seçimlerde oy kullanırken dikkat edilmesi gerekenler haberimizde...
HANGİ OYLAR GEÇERSİZ SAYILACAK?
- "Evet" ya da "Tercih" mührü basılmayan, birden fazla ittifaka, aynı ittifakta yer almayan parti veya adaya mühür basılması halinde oylar geçersiz olacak.
- Oy pusulasının bütünlüğünün bozulacak şekilde yırtılması veya koparılması, pusula üzerine mühür dışında veya mühür yerine herhangi bir özel işaretin, isim, imza kaşesi veya parmak izinin basılması da kullanılan oyu geçersiz kılacak.
- Ayrıca, oy pusulasının belirgin bir şekilde karalanması, çizilmesi veya işaretlenmesi, zarftan işaret amacı taşıyan herhangi bir madde çıkması hallerinde de oylar geçersiz sayılacak.
Gelinim Mutfakta yeni bölümde yeni yarışmacılarla başladı. Gelinim Mutfakta Merve Adalı kayınvalidesi Derya Hanım ile yarışmaya katılırken, haftanın ilk günü çeyreği alan isim merak konusu oldu. Günün sonunda ise tadım, puan, yorumlamanın ardından en yüksek puanı akan gelin belli oldu. Pek, Gelinim Mutfakta günün birincisi kim oldu, çeyreği kim aldı? Gelinim Mutfakta puan durumu 3 Nisan 2023 Pazartesi!
GELİNİM MUTFAKTA GÜNÜN BİRİNCİSİ KİM OLDU?
Gelinim Mutfakta 3 Nisan 2023 yeni bölümle haftaya hızlı başladı. Yeni yarışmacı Merve Adalı ve kayınvalidesi Derya hanım da yarışmaya iddialı başladı. Yarışmacılar soslu tavuk tantuni ile hünerlerini sergilerdiler. Yeni yarışmacı Merve Adalı ve Hatice aynı puanı alarak kuraya kaldı. Gelinim Mutfakta günün birincisi ve çeyrek altını alan gelin ise kuranın ardından Merve Adalı oldu.
GELİNİM MUTFAKTA PUAN DURUMU
Gelinim Mutfakta bir eleme gününün daha sonuna gelindi. 5 gün boyunca hünerlerini sergileyen gelinlerden biri bilezikleri koluna takarken, bir yarışmacı da veda etti. Peki, Gelinim Mutfkata kim elendi, bilezikleri kim aldı? 24 Mart Gelinim Mutfakta puan durumu ve haftanın elenen ismi...
GELİNİM MUTFAKTA BİLEZİKLERİ KİM ALDI?
Çeyrek altının sahibi günün en yüksek puanını alan Özlem oldu. Bilezikleri ise haftanın birincisi olarak 7 altın bileziği alan gelin Merve oldu.
GELİNİM MUTFAKTA'DA KİM ELENDİ?
Haftalar süren mücadelesi ile HAti son ikiye kalırken, Gülşah'la Hatice arasında mücadele yaşandı. Yeni yarışmacı Gülşah 47 puanla yarışmaya ilk haftadan veda etti.
GELİNİM MUTFAKTA PUAN DURUMU
ÖZLEM-17
HATİCE-15
Kahramanmaraş depreminin ardından çevre illerde artçı sarsıntılar devam ediyor. Depremin yaraları sarılırken bir yandan da sık rastlanan kulak çınlaması şikayetleri depremzedelerin merak ettiği konulardan biri oldu. Odyolog Ülkü Hilal Gedikli kulak çınlaması (tinnitus) ile ilgili, uzun sürekli veya yüksek ses maruz kalmanın neden olabileceğini belirterek, teşhisi ve çeşitleri konusunda bilgilendirmelerde bulundu. İşte, Odyolog Ülkü Hilal Gedikli'nin maddeler halinde kulak çınlaması şikayetleri sorularına yanıtları....
Kulak çınlaması (Tinnitus) nedir, ne anlama gelir?
Herhangi bir sesli uyaran olmadan ses algılanmasına kulak çınlaması(tinnitus) denir. Bir nevi işitsel halüsinasyon diyebileceğimiz durum diyebiliriz. Tinnitus bir hastalık değil, bir semptomudur. Kulak çınlaması düşük bir tınlamadan yüksek bir gıcırtıya kadar değişebilir ve bunu bir veya iki kulaktan birden duyabilirsiniz. Bazı durumlarda ses o kadar yüksek olabilir ki gerçek sesi ayırt etme veya duyma yeteneğinizi bile etkileyebilir. Oluşma mekanizmasına göre 2 çeşit kulak çınlaması vardır. Biri objektif, diğeri subjektif tinnitustur.
Kulak çınlaması (Tinnitus)’u bir başkası duyabilir mi?
Her sesi değil. Onu şöyle sınıflandırıyoruz. Objektif tinnitus, hastalarımızın hem kendi duydukları hemde bizler tarafından duyulabilen seslerdir. Genellikle pulsatil ya da mekanik ( tıkırdatma-çıtçıt-cliking) karakteri olan sestir. Subjektif tinnitus ise görülme olasılığı daha sık olmakla birlikte bu sesi sadece hasta tarif edebilir. Biz dışarıdan duyamayız. Genellikle tonal karakterdedir.
Rahatsızlık verici bir durum olan kulak çınlaması, kişiler tarafından kulaklarda duyulan çınlama uğultu, fısıltı, ötme şeklinde tarif ediliyor. Bu durumun devam etmesi ise, duygu durumu bozukluklularına kadar ilerleyebiliyor. Yapılan tetkikler sonrasında çınlamayı açıklayacak problem saptanıyor ve tedavi süreciyle birlikte sorun çözümleniyor. Özellikle deprem sonrası ortaya çıkan şikayetlerden biri olan kulak çınlaması belirtileri, tedavisi ve tedavi sonrası yapılması gerekenlerle ilgili KBB Uzmanı Dr. Dastan Temirbekov ile söyleşi gerçekleştirdik. İşte merak edilen sorular ve yanıtları...
Kulak çınlaması belirtileri nelerdir?
Kulak çınlaması, kulaklarda duyulan çınlama uğultu, fısıltı, ötme şeklinde tarif edilen seslerdir. Bu sesler bazen sinir bozucu hale gelip hastanın duygu durumunu olumsuz etkileyebilir.
- Bazı durumlarda, kulakta çınlamayla birlikte baş dönmesi veya denge kaybı,
- Baş ağrısı, kulak ağrısı veya yüz ağrısı gibi diğer semptomlar,
- Sessiz bir ortamda daha belirgin çınlama,
- Ses anksiyete veya depresyon gibi duygusal faktörler ,
Halk arasında "saman nezlesi" ya da "bahar alerjisi" olarak bilinen "alerjik rinit"in bahar yorgunluğunun da sebebi olduğu biliniyor. Bahar aylarıyla birlikte artan bahar alerjisi şikayetlerine çözüm arayanlar, doğal tedavi yöntemlerini uygulamak için araştırmalara başladı. Peki, Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Tuğçe Hürkal, bahar alerjisi nedir, hangi aylarda ve kimlerde görülür, tüm ayrıntılarıyla sizler için cevapladı ve doğal tedavi yöntemlerinden bahsetti.
Bahar alerjisi nedir? Hangi aylarda başlar ve biter?
Nisan ayının gelmesiyle ve havaların ısınmasıyla alerji hastaları için saman nezlesi olarak da bilinen bahar nezlesi ve bahar alerjileri görülmeye başlandı. Bahar alerjileri daha çok mevsim geçişlerinde karşılaştığımız, Şubat ayının son haftasında başlayabilen, Mart, Nisan, Mayıs ve hatta Haziran ayının ilk haftalarına kadar devam eden, daha çok kişileri mevsimsel olarak etkileyen, havadaki ve doğadaki değişimler ve polenlerin artmasıyla ortaya çıkan alerjenlerdir.
Alerjiler özellikle bahar aylarında birçok kişiyi rahatsız etmeye başlar ancak alerji aslında vücudun dışardan gelen yabancı maddelere karşı verdiği reaksiyonlardır. Bunlar; havada uçuşan bir polen, yerde yeni biten çimlerin ya da budanmış çimlerin kokusu, doğadaki değişime bağlı artan nem oranları gibi birçok sayıda faktöre bağlı değişkenlik gösteren etkenlerdir.
Bahar alerjisi kimlerde görülür?
Bazı kişiler, doğadaki bu değişimlere ve kokulara biraz daha hassas olabilirler. Bu kişilere alerjik kişiler adını vermekteyiz. Özellikle mevsimsel geçişler bu hastalar için oldukça yorucu olabiliyor. Hem bağışıklık açısından hem de beden açısından bu alerjenlerin solunmasıyla özellikle ağız, burun ve gözler oldukça olumsuz etkilenebiliyorlar.
Çocuk sahibi olmak isteyen ve bunun için çaba sarf eden her çiftin nasıl hamile kalınabileceği konusunda mutlaka soruları olmaktadır, özellikle de hamile kalmayı geciktirebilecek şüpheli biri durumu varsa. En önemli tavsiye bedeninizi tanımak ve adet döngünüzü bilmektir. İşte, hamile kalmanızı kolaylaştıracak bilimsel verilere dayalı birkaç ipucu!
Adet döngünüzü kaydedin
Adet döngünüzü kaydetmek düzenli adet görüp görmediğiniz konusunda bilgi verir. Adetlerinizin ilk gününü takvime işaretleyin; eğer her ay benzer aralıklarla (aralık = iki adet başlangıcı arasındaki zaman) adet oluyorsanız döngünüz düzenlidir. Birkaç gün gecikme veya erken olma kabul edilir bir durumdur. En basit kayıt yöntem artık oldukça yaygın kullanılan adet takibi uygulamalarından indirmek ve kullanmaktır. Düzenli adet gören bir kadın her ay sperm ile döllenmek üzere bir yumurta salar (yumurtlar). Yumurtalama sonrası 12-24 saat arasında yumurta sperm ile döllenebilir; sperm içinse bu süre çok daha uzundur. Sperm kadın bedeninde 5 güne kadar canlı kalabilir.
Yumurtlama zamanınızı bilin
Düzenli adet gören bir kadın adet başlangıcından ortalama 2 hafta sonra yumurtlar. Uygulama kullanıyorsanız bunu size uygulama söyleyecektir. Ortalama yumurtlama zamanınızı bilmek özellikle o dönemde daha sık cinsel ilişkiye girmek için bir fırsat sunar. Yumurtlamanızı eczaneden alınan yumurtalama kitleri ile veya vücut ısısı değişimi gibi yöntemlerle takip etmenizi önermiyorum. Bu yöntemler kadını ve erkeğin hayatında en doğal şey olan cinselliği “planlanmış görev” haline getirip çiftleri psikolojik olarak olumsuz etkilemektedir.
Üreme pencerenizde daha sık cinsel ilişkiye girin
Başta ünlü isimler olmak üzere pek çok kişi tarafından tercih edilmeye başlanan Hollywood gülüşü popülaritesini her gün biraz daha artırıyor. Eğer siz de gülüşünü tamamlamak isteyenlerdenseniz, Hollywood gülüşü nedir, nasıl yapılır ve kimlere yapılır sorularının yanıtlarını haberimizde bulabilirsiniz.
Diş ve gülüş estetiğinin sosyal yaşamımızda oldukça önemli olduğunu belirten Diş Hekimi Dt. Kadir Anıl Naneci, Hollywood gülüşü hakkında merak edilenleri sizler için yanıtladı.
Hollywood Gülüşü Nedir?
Günümüzde dergilerde, reklam panolarında, sosyal medyada, dizilerde kısacası günlük yaşamda devamlı olarak karşımıza çıkan yüzlere dikkat ederseniz Hollywood yıldızları gibi ışıl ışıl aydınlık bir gülümsemenin ortak noktaları olduğunu göreceksiniz. Bu durum estetik diş hekimliğinde “Hollywood gülüşü” olarak tanımladığımız gülüş tasarımı tedavisini yaratmıştır.
Nöroestetik bilimine göre bir insana bakarken beyin ilk önce yüze sonra da aydınlık olana odaklanmaktadır. Bu alandaki çalışmalar aydınlıktan sonra konuma odaklandığımızı yani önde olanı algıladığımızı bildiriyor. Bu durum da, dişlerin ve gülüşün güzellik algısında ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz. Güzel bir gülümsemede santral diş dediğimiz orta iki dişin boyu, genişliği, yüzey özellikleri, yüzün tamamı ile ilişkisi, simetrisi kilit önemdedir. Aydınlık olanın da dikkat çektiği göz önünde bulundurulursa dişlerin rengi de Hollywood gülüşü tasarımında önemlidir.
Hollywood Gülüşü Nasıl Yapılır?
'Sabahların Sultanı Seda Sayan' programına katılan kadının anlattıkları, pek çok kişinin karşılaştığı pika sendromu olarak adlandırılan toprak, kil, tebeşir, kömür gibi nesneleri yeme alışkanlığının nedenleri, belirtileri ve tedavisi merak konusu oldu. Peki, pika sendromu nedir, ne eksikliği, kimlerde görülür? Psikiyatri Uzmanı Dr. Dr. Emel Kurt, pika sendromu ile ilgili merak edilen soruları yanıtladı.
Pika sendromu (Toprak, kil, tebeşir vb. yeme alışkanlığı) nedir?
Pika, bir kişinin genellikle yiyecek olarak kabul edilmeyen şeyleri yediği bir yeme bozukluğudur. Daha çok çocuklarda görülse de, Pika, herhangi bir cinsiyetten çocukları, ergenleri ve yetişkinleri etkileyebilir. Küçük çocuklar, etraflarındaki dünyayı merak ettikleri için genellikle ağızlarına yiyecek olmayan maddeleri (çim veya oyuncak gibi) koyarlar. Bu gelişimsel olarak doğal sayılabilir. Ancak pika’lı kişilerde, durum bunun çok ötesindedir. Bunlar;
Kir, kil, kayalar, kağıt, buz, pastel boya, saç, boya yongaları, tebeşir, dışkı olabilir.
Pika sendromu teşhisi nasıl konur?
DSM-5, bir kişiye pika teşhisi konması için karşılanması gereken dört kriteri öne sürer:
1.
Koronavirüs salgını ve aşılama süreci devam ederken, bir yandan da okulların açılmasının ve başka virüslerle karıştırılması nedeniyle COVID-19’un çocuklar ve bebekler üzerindeki etkisi araştırılmaya başlandı. Koronavirüs salgınının başından beri en az etkilediği yaş grubu olan bebekler ve çocuklar açısından şimdilerde durumun hangi şekilde ilerlediği ebeveynler tarafından merak ediliyor. Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Sert bebeklerde ve çocuklarda koronavirüs etkisi hakkında tüm merak edilenleri yanıtladı.
Bebeklerde ve çocuklarda koronavirüs (COVID-19) belirtileri nelerdir?
Bebeklerde koronavirüs belirtilerini yüksek ateş, kusma, ishal, sürekli uyku hali, emme problemleri, öksürük, hırıltı ve nefes darlığı, halsizlik şeklinde sıralayabiliriz.
Mevsim itibariyle şu anda influenza, soğuk algınlığı ve diğer enfeksiyon hastalıklarında artış söz konusudur. Okulların açılması, hareketliliğin artması ve mevsim geçişi nedeniyle hem COVID-19 hem de diğer enfeksiyon hastalıklarında bulaş riski oldukça arttı.
Çocuklarda hangi durumlarda çocuklara PCR testi yapılmalıdır?
Ateş yüksekliği ya da diğer semptomları olan her hastaya ilk aşamada PCR testi yapmıyoruz. Eğer hastanın genel durumu iyiyse, ısrar eden bir ateş durumu veya nefes darlığı yoksa, evde semptomatik tedavi dediğimiz burun temizliği, ateşin düşürülmesi şeklinde bir tedavi uyguluyoruz ve evde takip ediyoruz. Ancak 38 derecenin üzerinde dirençli bir ateş varsa, öksürük ve özellikle hırıltı, hışıltılı solunum ve nefes darlığı söz konusu ise hastanın mutlaka en yakın sağlık kuruluşuna başvurmasını, muayene edilmesini ve PCR testi vermesini istiyoruz. Yenidoğan döneminden yani 1 günlükten itibaren her yaş grubunda sürüntü olarak PCR testi yapılabilir.
Bebeklerde ve çocuklarda koronavirüs (COVID-19) tedavisi nasıl yapılır?
Geçtiğimiz yıl Covid-19 vaka sayısının artışı, normal şartlarda kış aylarında görünen grip ve nezle salgınının geride kalmasına neden olmuştu. Artık yavaş yavaş kış sezonuna girerken koronavirüs vakalarındaki azalmanın ve kısıtlamaların da esnetilmesiyle birlikte nezle ve grip salgını yeniden gündeme geldi. Pek çok kişinin karşı karşıya kaldığı burun akıntısı, baş ağrısı, öksürük, hatta tat ve koku kaybı gibi belirtiler Covid-19 ile benzerlik gösterirken, herkesin tereddütte kaldığı bir konu ortaya çıktı: Korona mıyım yoksa grip mi? Koronada burun akıntısı olur mu? Koronavirüs ile grip ve nezle belirtileri arasındaki farkları Kulak Burun Boğaz Uzmanı Doç. Dr. Özgür Avinçsal’a danıştık. İşte uzmanından konuyla ilgili açıklamalar…
Grip ve nezle belirtileri nelerdir?
Grip ve nezlenin semptomları; burun akıntısı, boğaz ağrısı, burun tıkanıklığı, geniz akıntısı, subfebril ateş (belli belirsiz bir ateş) ve halsiz olarak sıralanabilmektedir. Ancak yeni mutasyonlar ile birlikte COVID hastaları çok farklı şikayetlerle bize başvurabiliyorlar.
Koronavirüs belirtileri nelerdir?
Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınladığı son bildirgede hastaların yüzde 50’sinden fazlasında ateş yüksekliği, kuru öksürük ve kas ağrısı saptanmış olduğu bildirilmiştir. Daha az oranda ise gastrointestinal semptomlar; ishal, karın ağrısı, mide problemleri gibi şikayetlerle de hastalar başvurabilmektedirler.
Covid-19 aşı uygulaması hızla devam ederken aş ile ilgili pek çok konu merak ediliyor. "Adetliyken (Regl iken) covid aşısı olunur mu" sorusu da araştırılan konulardan biri. Aşı sırası gelen kadınlar adetliyken covid aşısı olmanın etkilerini merak ediyor. İşte uzmanından aşı ile ilgili en çok merak edilen soruların yanıtları…
Adetliyken (Regl iken) aşı olunur mu?
Adetliyken aşı olma konusunda tereddüt yaşayan kadınlar, covid aşısının bu özel dönemde vücuda herhangi bir etkisinin olup olmadığını merak ediyorlar. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Hande İkitimur konuyla ilgili, “Regl döneminde aşı olunabilir. Eğer kişiler başka bir nedenle antibiyotik ya da ilaç kullanıyorsa, doktorunun onayı ile de aşı olabilirler. Bu gibi durumlar aşı olmaya engel değildir” açıklamasında bulundu.
Aşı sonrası yapılması ve yapılmaması gerekenler nelerdir?
BioNTech aşısının alerji tetikleyen bir yapısı olduğunu hepimiz biliyoruz, eğer kişinin alerjik bir durumu varsa doktora danışması gerekmektedir. Doktora ulaşılamayan durumlarda ise aile hekimi yerine hastanelerde aşı yaptırılması önerilmektedir. Hastanede aşı olunduğu takdirde, acilin çok yakın olması sebebiyle çok erken vakitte müdahale edebilme şansı bulunur.
Tüm bunlara ek olarak, alerjisi olan kişiler aşıdan sonra yarım saat kadar hastane çevresinde beklerlerse herhangi bir reaksiyonda hemen acile başvurabilirler, çünkü akut alerjiler yarım saat içinde kendilerini göstermektedirler. Aşılar genellikle 2 doz olması sebebiyle, ilk aşıda alerjik reaksiyon yaşandıysa o zaman alerji uzmanına mutlaka danışmalı ve ikinci aşı doktorunuzun tetkikleri sonrası olunmalıdır. Ancak yine de mutlaka aşı olunmalıdır.
Renkli ojelerinizi hazırlayın, başlıyoruz…
Simli tırnak sanatı
Dilerseniz en kolayıyla başlayalım. Seçtiğiniz herhangi bir renk ojeyi tırnaklarınıza alt ton olarak uygulayın. Tercihen yanar dönerli ve açık pembe tonları kullanılabilir. İyice kuruduktan sonra simli ojeleri yüzük parmağınızdaki tırnaklarınıza sürün. Dilerseniz ojeniz kurumadan önce ekstra simler de serpiştirebilirsiniz. Böylelikle daha parlak ve göz alıcı görünürler. Eğer ekstra sim eklediyseniz kuruduktan sonra ince bir kat cila sürmeniz gerekir. Bu sayede simler suya girdiğinde ya da gün içindeki işlerinizde kolay kolay dökülmezler.
Taşlı tırnak sanatı
Süslü görünmeye her zaman önem veriyorsanız bu tırnaklar tam size göre! Öncelikle istediğiniz büyüklükte parlak taş görünümlü plastik tırnak süslerinden satın almanız gerekiyor. Sonrası çok basit. Taşınızı ön plana çıkaracak bir renk tonu belirleyin. Ojeniz henüz kurumadan istediğiniz tırnağa taşınızı sabitleyin. Hafifçe bastırmanız yeterli olacaktır. Eğer daha sağlam durmasını istiyorsanız ya da seçtiğiniz taş biraz büyükse, tırnak yapıştırıcılarından yardım alabilirsiniz. Bu yöntemi aynı zamanda irili ufaklı pırlanta taşlarıyla da uygulayabilirsiniz. Ne de olsa ne kadar taş o kadar cazibe!
Dünyayı tehdit eden covid-19 salgınına karşı aşılar bir umut olmaya devam ediyor. Her ne kadar ülkelere göre kullanılan aşılar farklılık gösterse de küresel olarak salgının ötesinde bir sorunumuz daha var gibi görünüyor: Aşı kararsızlığı!
Bu kararsızlığın elbette tek bir nedene bağlamamız mümkün değil. Başından beri ülkemizde kullanılan CoronaVac aşısına karşı özellikle sosyal medyada sıklıkla karşılaştığımız komplo teorileri aşı kararsızlığının en büyük etkenlerinden biri. Ancak göz ardı edilen önemli bir diğer noktanın iğne fobisi olabileceği aklınıza gelir miydi? Amerikan Psikiyatri Birliği Başkanı Jeffrey Geller, bu korkunun aşıdan kaçmak için yeterli bir neden olduğuna dikkat çekiyor. Geller, “Hatta bazılarının daha önce deneyimledikleri bayılmanın verdiği korku bile fobiyi tetikleyici bir durum olabilir” diyor.
İğne fobisiyle birlikte sosyal medyada ve haberlerde kullanılan aşı görselleri de korku oluşmasına sebep olabiliyor. Halk sağlığıyla ilgili haberlerde, iğnelerin veya şırıngaların boyutunu abartan görsellerden kaçınılması gerektiğini söyleyen Geller, aslında covid aşılarının küçük bir şırınga ve iğneden ibaret olduğuna da dikkat çekiyor.
İğne fobisine yönelik bu süreçte ne gibi iyileştirmelere gidilebileceğini, CoronaVac aşısının toplumda başka hangi ön yargılara sebep olabileceğini ve komplo teorilerinin aslını uzmanlar hurriyet.com.tr için değerlendirdi.
İğne fobisi (tripanofobi) olan kişilerin kan verme ve aşı olma gibi durumların sonucunda meydana gelen kan basıncı ve kalp atışındaki artışın hemen akabinde ani bir düşüş yaşayabileceklerini söyleyen Psikiyatrist Doç. Dr. Şenol Turan, bu sorunun bayılmayla sonuçlanabileceğine dikkat çekiyor. Turan, aynı zamanda bu kaygının mutlaka tedavi edilmesi gerektiğinin altını çizerek, terapilerle iyileşmenin mümkün olduğunu ifade ediyor.
Tüm dünya koronavirüse karşı aşılama sürecine girdi. Fakat iğneden korkan kişiler aşı olmakta tereddüt ediyor. İğne korkusunun altında yatan sebepler neler? İnsanlar neden böyle bir korku yaşıyor?
Doç. Dr. Şenol Turan:
Kum, sudan sonra dünyanın en çok tüketilen hammaddesi ve aynı zamanda günlük hayatımızın vazgeçilmez bir bileşeni. İnşaattan cama pek çok alanda birincil malzeme olarak kullanılıyor.
Uzmanlar dünyanın giderek artan bir kum kıtlığıyla karşı karşıya olduğu konusunda uyarıyor. Üstelik Covid-19 pandemisi kum tüketimini de artıracak. Aşıların içine doldurulduğu küçük şişeler camdan yapıldığı için kuma olan talebin artması bekleniyor.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nda (UNEP) İklim Bilimci olan Pascal Peduzzi, düşünce kuruluşu Chatham House'un ev sahipliğini yaptığı bir web seminerinde, kum hakkındaki ‘kolay ulaşılabilir ve ucuz’ algısını değiştirmenin zamanı geldiğine dikkat çekmişti. Aynı zamanda UNEP’in İsviçre’nin Cenevre kentindeki ‘Küresel Kaynak Bilgi Veritabanı’nın Direktörü olan Peduzzi, kum kaynaklarının küresel yönetimini “kimsenin hakkında konuşmak istemediği büyük bir sorun” olarak tanımlıyor.
Peduzzi, “Dünyaca kumun her yerde olduğunu düşünüyoruz. Bir gün biteceğini hiç düşünmemiştik ama bazı yerlerde ciddi bir tedarik sorunu oluşmaya başladı. Önümüzdeki on yıl içinde neler olabileceğini gözden geçirmeliyiz. Çünkü ileriye bakmazsak, tahmin etmezsek, kum tedariki ve arazi planlamasıyla ilgili büyük sorunlarımız olacak“ diye ekledi.
Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız Kocatepe Üniversitesi Coğrafya Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ali Özdemir de kumun sanıldığı gibi sınırsız bir doğal kaynak olmadığına dikkat çekti ve gelecekte kum temininde güçlükler yaşanabileceğini söyledi.
İşte Özdemir'in hurriyet.com.tr'ye özel açıklamalarından satır başları...
KUM KITLIĞI COVID-19 AŞI TEDARİKİNİ ETKİLEYEBİLİR
Beklenen yaşam süresi, bir başka deyişle ülkedeki insanların toplam ne kadar süre yaşayacaklarına dair tahmini değerlerin ortalaması, tüm ülkeler için nüfusun ne kadar sağlıklı olduğunun en temel göstergelerinden biri. Ülke nüfusunun yaşam tarzı, sağlık kontrollerinin sıklığı, salgın hastalıklar hatta genler bile ülkelerin yaşam sürelerini etkiliyor.
ABD’de beklenen yaşam süresi 2020'nin ilk yarısında 78,8’den 77,8 yıla düştü. Bu sürenin 1 yılda 1 yaş gerilemiş olması çok büyük ve çok hızlı bir değişim olarak nitelendiriliyor. Hatta uzmanlar, ABD’de İkinci Dünya Savaşı’ndan beri böylesi bir düşüşün görülmediğini söylüyor.
Peki Türkiye'de de Covid-19 öncesi ve sonrası beklenen yaşam süresinde benzer bir değişim yaşandı mı? Alışkanlıklar, sosyal hayat ve diğer faktörler bu oranlarda ne denli etkili? Öncelikli olarak Türkiye, sonrasında da diğer ülkeler için beklenen yaşam sürelerini enine boyuna irdeledik ve konuyu uzmanlarına danıştık.
ABD’de rastlanan bu durumun gerçekten çok dikkat çekici olduğunu ve sosyolojik açıdan bu tip verilerin toplumda ciddi bir değişimin sinyalleri olarak görülebileceğini belirten Yeditepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğr. Üyesi Dr. Ahu Özmen Akalın, Türkiye ile ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu.
Ülkemizde yaş ortalamasının birçok G20 ülkesine göre çok daha iyi olduğunu söyleyen Hacettepe Tıp Fakültesi Geriatri Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Cankurtaran ise bunda genç nüfusumuzun sürekli artış gösteriyor olmasının katkısı olduğuna dikkat çekti. Ayrıca ‘Geriatri Bilim Dalı’nın ölüm yaşına katkısı olduğunu ifade eden Cankurtaran, Türkiye’deki yaşam oranlarını hurriyet.com.tr için değerlendirdi
Beklenen yaşam süresinin düşmesinde salgının ne gibi bir etkisi oldu?
Koronavirüs salgını, kısıtlamalar derken nihayet Covid-19 aşısının gelmesiyle birlikte normalleşmeye dair umutlar artmaya başladı. Ancak hala aşıya dair akıllarda cevaplanmamış birçok soru var. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Neşe Saltoğlu, Covid-19 aşısı olmaya giderken bilmemiz ve yapmamız gerekenlere dair tüm soruları hurriyet.com.tr için yanıtladı…
AŞI RANDEVUSUNU NASIL ALABİLİRİZ? SIRANIN BİZE GELİP GELMEDİĞİNİ NASIL ÖĞRENEBİLİRİZ?
Aşı randevu işlemleri MHRS, e-Devlet, e-Nabız, 184 ve 2023'e gönderilecek SMS'ler yoluyla ve aşı randevuları MHRS ve e-devlet üzerinden yapılabiliyor.
Detaylar aşağıdaki linkte:
AŞI OLMAYA GİDERKEN YANIMIZA ALMAMIZ GEREKEN BİR BELGE VAR MI?
Aşı uygulaması için aile hekimlerinden ya da aşı uygulanan hastanelerin listesi içerisinden seçilerek randevu günü ve saati belirlenmektedir. Aşı olmaya giderken kimlik belgesi ve randevu aldığınıza dair telefonunuza gelen mesajı göstermeniz gerekiyor. Randevu saatinde mutlaka aşı yapılan alanda bulunmalısınız.
AŞI OLMADAN ÖNCE VE OLDUKTAN SONRA BİR ŞEY YEMEMİZDE SAKINCA VAR MI? AÇ KARNINA MI GİTMELİYİZ?
Dün akşam Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘kademeli normalleşme’ kararlarını duyurdu ve risk durumuna göre illeri harita üzerinden paylaştı. En dikkat çeken şehirlerden biri de Adıyaman oldu. Komşularının tamamı düşük ve orta riskli olan Adıyaman, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin tek yüksek riskli ili olarak haritada yerini aldı. Bunun sebebi neydi?
Adıyaman Belediye Başkanı Dr. Süleyman Kılınç ve Adıyaman İl Sağlık Müdürü Erdoğan Öz hurriyet.com.tr’ye anlattı.
'Taziye kültürünün güçlü olması en büyük etken'
Adıyaman Belediye Başkanı Dr. Süleyman Kılınç, şehirde halkın salgınla ilgili getirilen kurallara ve tedbirlere çok sıkı bir şekilde uyduğunu ama yine de çok yüksek riskli grupta olmalarının kendilerini çok şaşırttığını söyledi ve ekledi:
“Ben de sağlıkçı olduğum için sağlıkçı arkadaşlarla sık sık bu süreci konuşuyorum. Şehrimizde test oranı çevre illere göre çok yüksek. Şu an vaka sayımızda da düşüşler görülüyor ama en kısa zamanda bu olumsuz durumu el birliğiyle aşacağız.”
Ertelenen Tokyo Olimpiyatları’nın açılışı her şey planlandığı gibi giderse 23 Temmuz 2021'de yapılacak. Olimpiyatlar için 200 ülkeden 11 binden fazla sporcu Tokyo'ya gidecek. (Buna ülke yetkilileri ve izin verilirse katılım gösterecek seyirciler dahil değil.) Japonya'nın aşılama süreci ise 17 Şubat'ta başladı. Şimdi herkes şunu merak ediyor: Japonya önümüzdeki 5 ayda, kitle bağışıklığını sağlamaya yeterli sayıda kişiyi aşılayabilecek mi?
Japonya’da Covid-19'la mücadelde ön safta yer alan on binlerce sağlık çalışanı öncelikli olarak aşılanıyor. Ardından mart ayında 3,7 milyon sağlıkçının daha aşılanması planlanıyor. Sonrasında sırada nisan ayından itibaren 65 yaş ve üstü 36 milyon kişi var. Akabinde, zamanı henüz belli olmasa da özel durumları olanlar, yaşlı bakım merkezlerinde çalışanlar ve son olarak da nüfusun geri kalanının aşılanması gündemde. Japon hükümeti aşıların tüm vatandaşlar için ücretsiz olacağı sözünü de verdi.
Hükümetin, aşı üreticilerinin Japonya’da klinik deneyler yapması talebi nedeniyle aşılama ertelenmişti. Hem ülkeden hem de Japonya'da kullanılan Pfizer/BioNTech aşısının uygulandığı diğer ülkelerden elde edilen verilerin değerlendirilmesinin ardından Japonya Sağlık, Çalışma ve Refah Bakanlığı, Covid-19 aşısının resmen onayladığını duyurdu.
Ocak ayında, Japon hükümeti Pfizer ile 144 milyon doz aşı için sözleşme imzaladı. Pfizer aşısı 2 doz uygulandığından bu miktar 72 milyon kişi için yeterli olacak. Pfizer'in Belçika'daki fabrikasından yaklaşık 400.000 dozluk ilk sevkiyat şubat ortasında Japonya'ya ulaştı. Japon hükümeti, 2021'in ilk yarısına kadar Japonya'nın 126 milyonluk nüfusu için yeterli dozu güvence altına alma umuduyla, ülkede kullanımı henüz onaylanmamış diğer Covid-19 aşılarının üreticileriyle de ön anlaşmalar imzaladı.
“YAVAŞ AMA ETKİLİ ADIMLAR ATTIK”
G7 ülkeleri arasında en büyük üçüncü ekonomiye sahip olan Japonya'nın aşılamadan sorumlu bakanı Taro Kono, ülkenin kitlesel aşılama konusundaki yavaş ve temkinli yaklaşımını savundu.
Kono düzenlediği basın toplantısında, "Benim fikrim, sistemi kontrol ederek, belediye organizasyonun iyi olup olmadığını ve rezervasyon sisteminin çalışıp çalışmadığını test ederek çok yavaş başlamamız gerektiğidir" dedi ve ekledi:
Moldova'da yaşayan halk her gün ailelerinden, arkadaşlarından ölüm haberleri duymaya o kadar alışmış ki, gelişmiş Batı Avrupa ülkeleri normalleşme sürecine geçerken, bu ülkede hayatını kaybedenlere neredeyse sıradan bir olaymış gibi bakılıyor. En kötüsü de bu trajediye bir çözüm getirebilecek adımların henüz atılmamış olması.
Londra’da yaşayan Moldovalı bir yazar olan Paula Erizanu’nun Guardian gazetesi için kaleme aldığı yazıda anlattıkları, ülkedeki koronavirüs mücadelesini gözler önüne seriyor:
“Çoğu Batı Avrupa ülkesi, öncelikli olarak sağlık çalışanlarını çoktan aşıladı. Aşı üretimiyle ilgili sorunlar, aşıların temininde güçlükler yaratıyor olsa da bu ülkeler ikinci doz aşılamaya geçmiş durumdalar. Bunun yanında, Avrupa'nın en fakir ülkesi olan Moldova, aşı almaya gücü yetmediği için henüz tek bir aşı yapamadı.”
Moldova'da şu ana kadar aşılama çalışmasının olmaması büyük bir sorun. Ama vakaların her gün arttığı gerçeğini göz önünde bulundurursak ülkedeki asıl problem, sağlık sistemi ve hastanelerin durumu… Moldova’daki hastaneler, kötü ekonomik duruma paralel olarak bakımsız ve teknolojik açıdan yetersiz düzeyde. Üzerine bir de salgınla mücadelenin getirdiği yük binince, Moldova sağlık sistemi adeta alarm veriyor.
Ulusal Sağlık Güvenliği Dairesi Başkanı Keita, ocak ayı sonlarında Gine'nin Goueke vilayetinde bir kişinin ebola virüs nedeniyle öldüğünü söyledi. Hayatını kaybeden kişi 1 Şubat'ta toprağa verilmişti ve bu cenazeye katılan bazı kişilerde birkaç gün sonra ishal, kusma, kanama ve ateş belirtileri görülmeye başladı.
Toplam 7 kişi ishal, kusma ve kanama şikayetiyle hastaneye başvurdu. Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada 7 kişiden 3’ünün ebola nedeni ile hayatını kaybettiği, 4 kişinin ise karantina altına alındığı bildirildi.
DSÖ temsilcisi Alfred George Ki-Zerbo ise basına yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Halihazırda hastalığı tedavi etme konusunda önemli deneyime sahip olan Gine'ye yardım etmek için verileri hızlı bir şekilde değerlendireceğiz. Bu durumu olabildiğince çabuk kontrol altına almak için eski vaka analizlerinden yararlanacağız.”
Korku yaratan söz konusu virüsle ilgili konusunda uzman bir kişiye, Prof. Dr. Derya Unutmaz'a danıştık. Unutmaz, Batı Afrika’da büyük bir korkuya neden olan ‘Ebola virüs’ salgınını soru ve yanıtlarla değerlendirdi:
Ebola virüsü nedir?
Ebola virüsü, önemli insan hastalıklarına neden olan RNA virüslerinin bir çeşidi. Aslında bu virüsün de 6 alt tipi bulunuyor. Bunlardan 4’ü insanlarda ebola’nın hastalık belirtilerine sebebiyet veriyor.
Virüs nereden bulaşıyor?
Virüs daha çok hayvanlarda rastlanıyor ve oradan insanlara bulaşıyor. Tam olarak başka hangi hayvanlarda olduğu belli olmamakla birlikte yarasa, şempanze ve bazı maymun türlerinde bulunduğu gözlemleniyor.
Bundan 66 milyon yıl önce gezegenimize dünya dışı bir cismin çarpması dinozorlar ve sayısız başka türün felaketiyle sonuçlandı. Bilim insanları ise gezegenimize çarpanın ne olduğu konusunda tartışmaya devam ediyor.
Yıllardır süren araştırmalarda Meksika'nın Yucatan Yarımadası'nın altında bulunan yaklaşık 145 kilometre genişliğindeki Chicxulub kraterinin oluşmasına yol açan bu cismin bir göktaşı olduğu fikrinde yoğunlaşıldı. Ancak ABD'nin Massachusetts eyaletinin Cambridge şehrinde bulunan Astrofizik Merkezi'nden bir ekip, failin Güneş'e çok yaklaşmış bir buzlu kuyruklu yıldız olabileceğini öne sürdü.
Güneş Sistemi'nin dış bölgelerinden gelen uzun dönemli kuyruklu yıldızlar, Güneş'e yaklaştıklarında yoğun çekim kuvveti nedeniyle parçalanabiliyorlar. Araştırmacılar, sonuçları geçtiğimiz hafta başı bilim dergisi Scientific Reports'ta yayınlanan çalışmada, bir kuyruklu yıldızın parçalanması sonucu ortaya çıkan parçaların, Dünya'nın yörüngesine savrulup dinozorları öldüren çarpışmanın kaynağını oluşturmasının tatmin edici bir açıklama olduğunu savundu.
Araştırmanın liderliğini yapan Harvard Üniversitesi astrofizik bölümü öğrencisi Amir Siraj, "Bugüne kadar, Chicxulub kraterinin kökeni kesin cevabı bulunamamış bir soru" derken, oluşturduğu modelin doğru büyüklükte, doğru hızda ve doğru yönde yeterli sayıda parçacık oluşturabilecek "özel kuyruklu yıldızlar grubunu" incelediğini belirtti.
Siraj'a ve araştırmayı birlikte yürüttüğü Harvard Üniversitesi'nden teorik fizikçi Dr. Avi Loeb'e göre, kuyruklu yıldız teorisi, "KT yok oluşu" olarak da bilinen ve Kretase dönemini sona erdirip Tersiyer dönemini başlatan felaketle ilgili akıllarda kalan bazı boşlukları dolduruyor.
Araştırmacılar, Dünya'ya çarpan cismin, Güneş Sistemi'nin yaşını hesaplamak için kullanılan ilkel asteroidlerde bulunan bir materyal olan karbonlu kondritlerden oluştuğuna dair kanıtlar ortaya koyuyor.
Pandemiyle birlikte evlilikler kadar boşanma oranlarında da önemli ölçüde bir artış yaşandı. Dahası, bu artışın 2021 yılında da devam etmesi bekleniyor.
Boşanmalar arttıkça hakkında yapılan çalışmaların da sıklığı bundan etkileniyor. Farklı farklı araştırmalarda boşanmalarla ilgili veriler değerlendirildi. Çalışmada boşanmaların ardında yatan çok ilginç doneler ortaya çıktı. İlişki Terapisti Ramazan Şimşek de bu ilginç sonuçları hurriyet.com.tr için değerlendirdi.
(Not: Söz konusu sonuçlar istatistiğe dayalı verileri yansıtmaktadır)
Ergenlik çağında kız çocuğu olanlar...
Economic Journal'da yayınlanan araştırmaya göre, 13- 19 yaş aralığında kız çocukları olan ebeveynlerin boşanma olasılığı erkek çocuklarına göre daha yüksek. Ve araştırmayı gerçekleştiren ABD'li ve Avustralyalı uzmanlara göre bunda çocuğun yaşının ve ebeveynlerin ilk çocukları olmasının payı büyük.
İlişki Terapisti Ramazan Şimşek bu sonucun nedeninin şöyle açıklıyor:
“Bir çocuk ergenlik dönemine girdiğinde aile de yeni ve zor bir evreye adım atar. Çocuk gelişiminin en zor olduğu, çocukların ebeveynleriyle en yoğun iletişim sorunları yaşadığı dönem de ergenlik dönemidir. 13-19 kız çocukları olan çiftlerdeki boşanmanın yüksek olmasının en önemli nedeni ise bu dönemdeki kız çocukların anne ve babalarının karı-kocalık ilişkilerini fazlaca sorgulamaları ve var olan sorunları açığa çıkarmalarıdır.”
Kocanın eğitim hayatı hemcinsleriyle geçtiyse...