GeriSağlık “Neden Benim Başıma Geldi?” Demeyin!
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi

“Neden Benim Başıma Geldi?” Demeyin!

“Neden Benim Başıma Geldi?” Demeyin!

Fatma Karanfil ve Meral Gökçaylı kanseri nasıl yendi?

“Kanser” kelimesini duyduğumuzda tüylerimiz diken diken olur, “Allah kimsenin başına vermesin” diye geçiririz içimizden. Aklımıza kötü şeyler getirmemeye çalışır, bu tür şeylerin bizim ya da çevremizdeki hiçbir insanın başına gelmeyeceğine inanırız. Ancak sağlıkla ilgili konularda ne zaman, ne yaşanacağını bilmemiz mümkün değildir. Bir gün kanser gibi bir hastalıkla yüz yüze kalabilme ihtimalimiz olacağını unutmamamız ve gerekli hassasiyeti göstermemiz gerekir.

Bildiğiniz gibi Ekim ayı “meme kanserini bilinçlendirme ayı”. Meme kanseri gibi kadınlar için özellikle görsel anlamda pek çok şeyi götüren bir hastalığı yaşayanlar, ilk anda “Neden ben?” diye geçirebilir içinden. Bu soruyu sormak yerine hayattan kopmadan gerekli tedaviyi yaptırmak, devamında kontrolleri aksatmamak ve çevreniz için gerekli farkındalığı yaratmak gerekir. Meme kanserini yaşamış, hastalığı yenmiş ve yaşamdan kopmamış Fatma Karanfil ve Meral Gökçaylı ile Yeni Anne Dergisi için konuştuk.

Tanınmış oyuncu Fatma Karanfil hastalığını öğrendiği an itibariyle yaşadığı duyguları tüm samimiyetle bizimle paylaştı. İşte Fatma Karanfil’in duygu yüklü mektubu...

“Neden Benim Başıma Geldi” Demeyin

"Eğer 39 yaşımda mamografi çektirmeseydim 46 yaşımda çekilen ikinci mamografimde görülen 1 cm 2 mm’lik tümör doktorlarımı belki bu kadar telaşlandırmazdı. En fazla 6 ay sonra tekrar kontrol isterdi çünkü 7 mm’lik tümörün 7 senede 1.2 büyüme gösterdiğini bilemezdik ve ben mememi kaybederdim... İşte erken teşhis dediğimiz bu. Korkup kaçmak, ertelemek, 'Aklıma kötü şeyler sokmayın' demek yaşam kalitenizi bozmaya, daha ağır tedavi görmeye, uzuv kaybetmeye, cinsel yaşamdan kopmaya ve hayata 'hasta kadın' olarak devam etmeye neden oluyor. Psikolojik baskılar ise çabası…

1 hafta kimseye söylemeden doktorumun arkasından ağlayarak yürüdüm. Bütün bedenim kanser kontrolüne girdi. 16 yaşımdan beri oyuncuyum, neredeyse 100 filmde oynadım, tırnağıma varıncaya kadar görüntülendim. Uzay aracı gibi aletlere girince 'Fatma şimdi de bütün içinin filmi çekiliyor' dedim. Kanser sadece mememdeydi, rahme sıçramamıştı. Doktorum dosyamı verdi 'Ya yarın 8’de gel, 3.5 cm açıp tümörü çıkarayım bakalım kaç numaraymış ya da sen bilirsin' dedi.

Eve döndüğümde kuzenim Fezal koştu geldi. Ailemde bulunan doktorlarla ve birkaç kanserli hanımla konuştu. Sabah kalktım, duşumu aldım ve Fezal’e 'Kalk gidelim ameliyata' dedim. Ameliyatım 4 saat kadar sürdü, kolum 3.5 cm açıldı ve tümör alındı. Kolumdan 13 lenf alındı ve temizlendim ama çıkan tümör çok kötüydü o başka. Aile büyüklerimize ben uyandıktan sora haber verildi. Kimse yanımda ağlamadı, kimse 'Ah kadersiz yavrum' demedi. Evimi taze meyveler ve yemeklerle donattılar. 1 hafta sonra eve çıktığımda ev aşhane gibiydi.

Yalnız kalmak istedim, gittiler. Sabah uyandım, aynaya baktım, Gözünden ateş çıkıyor, ayakların yere çivi gibi basıyor 'Sen mi öleceksin Fatma? Kanser senden korksun' dedim ve kuaföre gittim saçımı erkek gibi kestirip kelliğe ilk adımı attım. İşte kanser şokunu/korkusunu böyle bitirdim içimde. O gün bu gün bitti.

Kemoterapi ve radyoterapi beni tabii ki yordu. Kaldırımlara yığılsam da kendim gittim, kendim döndüm. Kel kafalı, ağzı maskeli kadın çevremi üzdü ama beni etkilemedi. 'Vay be ne güzel kafam varmış, bunu başka nasıl görürdüm?' dedim.

Bir gün simsiyah giyindim, siyah makyaj yaptım, siyah ruj sürdüm. Kafa kel tabii. Taksim’den Tünel’e kadar yürüdüm. Serde oyunculuk var ya, herkes beni rockçı zannetti galiba, gülerek baktılar. Gitar çalan gençler ıslık çaldılar. Çok ama çok özel bir gündü hayatımda.

Tedavim bitti ve ömür boyu kontrollerle barışık, ipek gibi saçlı, biraz kilolu, 47 yaşında menopoza girmiş, akıllı, hayata ve yaşayacaklarına hazır, geçmişe dönmemeye hatta düne bile dönmemeye, gelecek için kaygı duymamaya söz vermiş bir kadın çıktı ortaya. O kadın bu gün 60 yaşında bir genç kız. Çocuk kalpli, neşeli. 'Keşke böyle öğrenmeseydim' demedim hiç, 'Demek ki böyle öğrenecekmişim, önemli olan bu farkındalık' dedim. Doktorlarım, 'Hayatta en çok sevdiğiniz eylemi -oyunculuğu- terk etmişsiniz, sizi asıl ilacınız o. Sizi seyircileriniz özledi' dediler. Düşündüm, bende seyircilerimi ve o hesapsız sevgiyi özlemiştim. Önce Osman Yağmurdereli sonra Birol Güven kocaman açtılar kollarını bana, bakın hala sarılıyor. Ailemde bütün kadınlar kontrole girdiler, her zamanki gibi ilk ve tekim ailede. Gençleri 20’li yaşlarda ultrasonagrafiye sokuyoruz önce, elimizde mukayese için bilgi olsun diye.

Bu hikayede 'Neden ben, neden sen?' diye bir soru olmamalı. Çok daha kötü ve çaresiz hastalıklar var. Eskiden kanserden korkulurdu çünkü çaresi yoktu, şimdi var ve korkmaya sebep yok. Karşıdan karşıya geçerken daha çok korkmalıyız bence. Nedir bu 'zavallı ben'ler böyle. Kendimize gelelim ve düşünelim, doğanın en mükemmeliyiz. Bizim içimizden insan çıkıyor, güzel bebekler... Eh, birazda aksaklıklar olabilir.

Bırakın alışverişi falan. Önce sağlam bir sağlık sigortanız olmalı -benim sağlık sigortam olmasaydı evimi satmak zorunda kalırdım, işte felaket üstüne felaket- sonra yıllık kontrollerinizi yaptırmanız geliyor."

Ünlü Modacı Vural Gökçaylı’nın güzel ve zarif eşi Meral Gökçaylı ile Meme Kanseri Bilinçlendirme Ayı’na özel olarak yaptığımız röportajda hastalık döneminden bu güne kadar yaşadıklarını paylaştı. Eşi Vural Gökçaylı’nın desteği, estetik kaygıları ve tüm aklından geçen düşünceler ile işte, Meral Hanım’ın yaşadığı süreç...

     

“Neden Benim Başıma Geldi” Demeyin
     

Meme kanseri konusunda bilinçli bir kadın mıydınız? Yani elle muayenenizi ve gerekli takipleri yapıyor muydunuz? 

Çok bilinçliydim. Fibrokistik bir meme dokusuna sahip olduğumu öğrendim ve bana altı ayda bir kontrol edilmem gerektiği tavsiye edildi. Yirmi yıl boyunca hiç aksatmadan altı ayda bir elle kontrol, yılda bir kez de ultrason ve mamografi yaptırdım.

Aile geçmişinizde meme kanseri yaşamış kimse var mıydı?

Evet. Annem çok erken tanı sayesinde hastalığını atlatmıştı. Fakat maalesef teyzem geç kaldığı için kurtarılamadı.

Hastalığınızı ne zaman ve nasıl öğrendiğiniz? O an neler hissettiniz?

2003 yılında bir ultrason kontrolünde küçük bir kitle tespit edildi ve üç ay sonra tekrar kontrol edilmem önerildi. Bir defile öncesiydi, elimle muayene ettiğimde kitlenin büyüdüğünü fark ettim ve daha üç ay dolmamasına rağmen ultrason randevusu aldım. Kontrol sonrası biyopsi yaptırmam gerektiğini öğrendim. Defileye bir hafta vardı. Vural, “Defileyi atlatalım, sonra yaptır” dedi ama onu dinlemedim ve biyopsi yaptırdım. Defileden iki gün önce acı haberi aldım. Perişan olmuştum, hemen telefonla Vural’ı aradım. On dakika içinde yanımdaydı, bana moral verdi. Çok erken tanı olduğu için birlikte bu işin altından kalkacağımızı söyledi. Ondan aldığım destek, bütün tedavilerim sürerken bana çok büyük moral olmuştur.

Sizin kadar alımlı ve güzelliği ile örnek gösterilen bir kadın ameliyat sonrası neler yaşadı?

Çok şanslıydım, çok iyi doktorlarım oldu. Rahmetli Sevgi Gönül aracılığı ile Dr. Meral Demirel ile tanıştım. O kadar hoş ve bakımlıydı ki, benim estetik kaygılarımı anlayacağını düşündüm ve konuştuğu zaman haklı olduğunu gördüm. Son derece rahatlamıştık. Vural ameliyatımı yapmasını kendisinden rica etti ve hemen defile sonrasına randevu aldık. İstanbul ve Ankara defilelerinden sonra ameliyatımı oldum. Sayın Rahmi Koç beyefendi, Amerikan Hastanesi’nde odasını bana tahsisi etti ve yakından ilgilendi. Kendilerine her zaman minnettarım. Ameliyat sonrası Meral Hanım’ın tavsiyesi işe Onkolog Dr. Sualp Tansan ile tanıştık, sekiz seanslık bir kemoterapi tedavisi görmem gerekiyordu. Gene estetik kaygılar baş gösterdi. Saçlarım, kirpiklerim dökülecekti. O zamanlar saçlarım çok uzundu. İlk iş güzel bir peruk aldık, sonra saçlarımı kısacık kestirip peruğu taktım. Herkes saç modelimi değiştirdiğimi zannetti. Kirpiklerim dökülünce çok ağladım, çözüm Vural’dan geldi. Kirpiklerim uzayana kadar takma kirpik taktık.

Nasıl yendiniz bu hastalığı?

Moral. Moral. Moral… Ve tabii ki erken tanı.

Bu hastalığı yaşayan ve neredeyse yaşamdan kopma noktasına gelen kadınlar var. Siz yaşama sıkı sıkıya bağlı ve güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş bir kadın olarak neler öneriyorsunuz?

Kendilerini asla ben hastayım diye şartlamamak, sosyal hayata ellerinden geldiğince devam etmek, bakımlı olmaya devam etmek, özellikle meme kanserinde kilo almamaya gayret göstermek. Ben kendi uzun bir grip geçiriyorum diye şartlandırdım. Radyoterapi seanslarında, solaryum aletine giriyorum diye kendimle dalga geçiyordum.

Hastanın çevresindeki insanlara önerileriniz neler?

Özellikle eşler için zorlu bir dönem. Eşlere tavsiyem; son derece şefkatli bir tutum sergilemeleri ve hasta muamelesi yapmamaları, estetik yönden çok anlayışlı davranmaları. Vural hastalığım süresince bana dünyanın en güzel kadını benmişim gibi davrandı. “Her kadında iki meme var, sen böyle daha seksi oldun” demişti.

Bu hastalık hayatınızdan neler aldı ve size neler verdi?

Bu hastalık benden kadınlığımın en önemli iki organı aldı. (Tedavilerden sonra öbür memem de alındı.) Neyse ki imdadıma estetik mucize yetişti ve organlarım geri geldi. Verdikleri ise çok fazla. Hayata bakış açım değişti. Çok daha iyimser oldum. Her şeyi kendime dert etmemeye çalışıyorum. Yaşadığım her anın tadını çıkarmaya bakıyorum. Bu hastalığa yakalanan her kadına elimden geleni yapmaya hazırım. Bana ulaşmak isteyenler iş yerimize telefon edip numaramı alabilirler.

Şu an hayatınız nasıl gidiyor?

Sekiz senem bitti. Hala altı ayda bir kontrollerim devam ediyor. Bol bol spor yapıyorum, beslenmeme dikkat ediyorum, iş hayatım ve sosyal yaşantım sürüyor.

Okuyucularımıza vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Doktordan korkmayın, kontrollerinizi aksatmayın, unutmayın erken tanı çok önemli. Ne kadar çabuk davranırlarsa yaşama şansı yükselir. Ben bu hastalıktan ölmeyeceğimi biliyordum, sadece estetikti beni üzen. Ama artık o da sorun değil. Amerika’da kanser riski olan kadınlar meme ve rahimlerini aldırıp silikonlu memelerle ikinci baharlarını yaşıyorlar. Bir önemli nokta da sağlık sigortası. Herkesin mutlaka sağlık sigortası olmalı.

Hazırlayan: Pınar Eslek

False