Bursa’nın markalaşması ve vefa

Bugüne kadar bu köşede sizlere unutulmaya yüz tutmuş yemekleri, bu yemeklerin ait oldukları bölgeye, şehre nasıl bir ‘değer’ kattığını, nasıl bir ‘kimlik’ kazandırdığını yazdım. Nasıl yemekler ait oldukları bölgeyle ve şehirle birlikte anılıyorsa, bir şehrin yetiştirdiği insanlar da o şehre bir ayrı bir ‘değer’ ve ‘kimlik’ kazandırır.

Haberin Devamı

Salzburg denilince Mozart, Milano denilince Leonardo Da Vinci, Konya denilince Mevlana akla gelir. Birçok dünya şehrinde, o şehirde doğmuş veya yaşamış önemli kişilerin isimleri caddelere, kültür sanat merkezlerine verilir, hikayeleri ile hizmetleri caddenin bir köşesinde simgelenir; ya bir heykel ya da bir rölyef ile o caddeye veya tesise ruhunu verir, vefayı -moda bir kavramla söyleyelim- içselleştirir.

TARİHE DAMGA VURAN BURSALILAR

Bursa’nın yetiştirdiği ünlü isimler, tarihe yön vermiş kişiler, sanatçılar kimlerdir? Bu değerli isimlere nasıl bir vefa gösteriyor, isimlerini nasıl yaşatıyoruz? Bu konu sadece bir vefa meselesi olmamakla birlikte, şehirlerin ‘markalaşması’, turizmin gelişmesi için de önemli.

ULUBATLI HASAN

Bizans tarihçisi Phrantzes’in anlatımına göre, Türklerin 29 Mayıs Salı günü sabaha karşı Edirnekapı ile Topkapı arasında umumi bir hücum başlattıklarını ve savunmanın temel direği olan Venedik’li General Giustiniani’nin yaralanıp cepheyi terk etmesi üzerine Türk askerlerin heyecana gelmesi ve Fâtih’den gelen Topkapı Surlarına tırmanılması emri ile birlikte Ulubatlı Hasan isimli genç bir asker, emrindeki 30 kişiyle beraber, Osmanlı bayrağını surlara dikmiştir.
On sekiz arkadaşı çıkmaya çalışırken öldürülmüş, en yüksek yere çıktığı zaman da takımında yalnız o kalmıştır. Bayrağı dikmeyi başarmış ancak ne var ki, ilk önce bacağının dizden aşağısını vücudundan ayıran kılıç darbeleri, Bizans askerlerinin taş ve ok yağmuru onu şehit etmiştir.
Bir çağın sona erip başka bir çağın başlamasına sebep olan İstanbul fethinin simgesel ismi Ulubatlı Hasan’ın şehir içerisinde, adına yakışır, sonraki kuşakların hikayesini okuyup öğreneceği bir heykeli yok maalesef… Sadece Eski Halin önünden başlayıp, Merinos Kavşağı’na kadar olan caddeye ismi verilmiş. İsmi saklı kalmış bir hazinedir.
Sadece adını aldığı Uluabat Köyü meydanında bir anıtı var ki, takdir edilirse köye gelen giden o bölgenin insanı sadece... Biz Ulubatlı Hasan’ı Bursa’da yaşayan, ziyaret eden milyonlarca yerli yabancı kişiye tanıtmalıyız.
Osmangazi Belediyesi yeni yapacağı meydana ismini verir de heykelini yaparsak veya adına uygun şehrin başka bir meydanında ismini ölümsüzleştirecek bir anıtla taçlandırırsak, bu sayede vefa borcumuzu bir nebze de olsa ödemiş olur, yerli yabancı ziyaretçiler Ulubatlı Hasan’ın ne denli büyük bir kahraman olduğunu öğrenirler.

Haberin Devamı

ZEKİ MÜREN

Haberin Devamı

Zeki Müren 6 Aralık 1931 yılnda Bursa’nın Hisar semtinde, Ortapazar Caddesi’ndeki 30 numaralı ahşap evde Kaya ve Hayriye Müren çiftinin tek çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Zeki Müren Türk müziğinde bir döneme damgasını vuran, besteci, söz yazarı, oyuncu ve şairdir. Ailesi Üsküp’ten Bursa’ya göç etmişti. İlkokulu Bursa Osmangazi İlkokulunda (Tophane İlkokulu ve Alkıncı İlkokulu) okudu. Henüz ilkokuldayken yeteneği öğretmenleri tarafından keşfedildi.
Ortaokulu bitirdikten sonra babasına İstanbul’a gitme arzusunda olduğunu açıkladı ve onun da onayıyla İstanbul Boğaziçi Lisesine yazıldı. Bu okulu birincilikle bitirdi. Olgunluk imtihanlarını pekiyi dereceyle verip İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademi’sine (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) girdi.
Zeki Müren, Bursa’da tamburi İzzet Gerçeker’den aldığı solfej ve usul dersleriyle musiki bilgisi öğrenmeye başladı. 1949’da, Boğaziçi Lisesi’nde okurken sinema yönetmeni ve yazar Arşavir Alyanak’ın babası Agopos Efendi ile Udi Krikor’dan aldığı derslerle de musiki eğitimini sürdürdü. Daha sonra fasıl musikisini iyi bilen ve geniş bir repertuvarı olan Şerif İçli ile çeşitli eserler meşk etti; Refik Fersan’dan, Sadi Işılay’dan, Kadri Şençalar’dan faydalandı.
Zeki Müren 600’ü aşkın plak ve kaset doldurdu. Plağa okuduğu ilk şarkı Şükrü Tunar’ın “Bir Muhabbet Kuşu” güfteli şarkıdır. 1991 yılında Devlet Sanatçısı ünvanı verildi. 300 dolayında şarkı besteledi. 
Servetinin önemli bir bölümünü bağışladığı Mehmetçik Vakfı, 2002 yılında Bursa’da Zeki Müren Güzel Sanatlar Anadolu Lisesi’ni yaptırdı. (Açılışı bile doğru düzgün yapılamadı.) Zeki Müren Burs Fonu’ndan bu güne kadar 3.458 öğrenci yararlandı. 6 Aralık tarihi ise, 2012 yılından bu yana Türk Sanat Müziği Günü olarak kutlanmaktadır.
Emir Sultan’daki mezarı her yıl ölüm yıl dönümü olan 24 Eylül’de sevenleri tarafından ziyaret edilir. Bir döneme ismini vermiş Bursalı sanatçı Zeki Müren’e ithafen bir caddeye, bir sanat merkezine, bir müzeye ismi neden verilmez?
Sadece Mehmetçik Vakfı’nın 2002 yılında yaptırdığı Zeki Müren Güzel Sanatlar Anadolu Lisesi var. Liseyi gezdim, Zeki Müren’in çok değerli eşyaları okulun imkanları çerçevesinde mütevazi bir biçimde sergileniyor. Bursa’ya gelen yerli yabancı turistler Zeki Müren müzesi var mı? derse ziyaret etmek isterse, nereye gidecek? Mütevazi imkanları olan Zeki Müren Anadolu Lisesini mi ziyaret edecek? Sizce Zeki Müren gibi bir isim başka bir Avrupa şehrinde doğsaydı müzesi olur muydu? Metro’sunda Zeki Müren şarkıları çalar mıydı? Adına bir semti, caddesi, bulvarı, sanat veya kültür merkezi olur muydu?

Haberin Devamı

OSMAN ŞEVKİ ULUDAĞ

Osman Şevki Uludağ, 1889 Bursa doğumlu hekim, yazar, milletvekili, tıp tarihçisi, neyzen, besteci, hattat, ressam, dağcı, şimdilerin deyimiyle trekking sporcusu, Uludağ’a Cumhuriyet tarihinde ilk kez tırmanıp, bu dağın Keşiş Dağı olan ismini Uludağ yapan, milletvekili, Balkan ve İstiklal Savaşı gazisidir. Türkiye’nin ilk radyologlarından ve Türk Tıp Tarihi Kurumu’nun kurucu üyelerindendi.
1925 yılında Erkan-ı Harbiye Dairesi’nin (Genelkurmay) coğrafya komisyonunda vazifeli olan Osman Şevki Bey, Bursa’ya yaptığı bir inceleme gezisinden sonra bir rapor hazırlar. Raporun sonu şöyledir:
Bütün dünya bu dağa Olemp der. Biz ise Keşiş Dağı demekteyiz. Tüm Anadolu’da ki dağlar arasındaki en yüksek tepesine çıktım. Etrafa baktım; ne derviş gördüm, ne de keşiş. Yeşil Bursa bir keşişin gölgesinde mutlu değildir. Bursa halkı verilen bu ismi benimseyemiyor; haklıdır. Olemp kelimesi bizim dilimiz için uyumlu değildir. Biz buna, dağın görünüşüne en uygun olan bir ismi vererek ve Uludağ diyelim.
O yıllarda Efkan-ı Harbiye Reisi olan Mareşal Fevzi Çakmak ise cevaben şunları yazar;
“Uludağ ismi uygundur. Harita dairemize emrettik, haritalarını bu suretle tashih edeceklerdir. Orduya tamim edilmiştir. Ayrıca Dahiliye Vekaleti nezdinde dahi teşebbüs ederek Keşişdağı’na Uludağ denmesi ülkeye bildirilmiştir.”
Osman Şevki Bey, daha sonra soyadı kanunu çıktığında kendisine Uludağ soyadını seçecektir.
Uludağ’a çıkan yerli yabancı bir turist ne çıkarken ne de inerken, ne de Uludağ tesislerinde Osman Şevki Uludağ ismine rastlayamaz. Uludağ Milli Parkı’nın adı Osman Şevki Uludağ olamaz mı? Bir tepesine, bir yoluna dağın isim babası olmuş Osman Şevki Uludağ ismi verilemez mi?
Cumhuriyet tarihinde Uludağ ilk tırmanan kişi olan Osman Şevki Uludağ anısına her yıl düzenlenebilecek uluslararası trekking festivali yapılamaz mı?
Uludağ’a ismini veren Osman Şevki Uludağ anısına Türkiye’nin en büyük trekking etkinliğini Uludağ isminin verildiği tarih olan 15 Eylül’e denk gelecek şekilde ‘Uluslararası Osman Şevki Uludağ Trekking ve Dağcılık Festivali’ adıyla Uludağ’da yapamaz mıyız? Eminim böyle bir karar Bursa turizmine değer kazandıracak, Uludağ’ın sadece kış aylarından ibaret olmadığını gösterecek, Bursa’mızın markalaşma sürecine katkı sağlayacaktır. Her şeyden önemlisi bu coğrafyaya Uludağ ismini kazandıran Osman Şevki Uludağ’ın ruhunu yaşatmış, vefamız ile kendimizi affettirmiş oluruz.

Yazarın Tüm Yazıları