Antalya’yı ‘hüzün’ basmış

RUSYA krizi nasıl aşılacak?

Haberin Devamı

2-3 milyon turistin açığı neyle kapatılacak?

 

Henüz ortada somut bir yaklaşım yok.

 

Ancak, Antalya’da sektör temsilcileri ayaklanmış durumda.

 

Turizmin önderleri dün Belek’te, Maxx Royal Belek Golf Resort’ta, turizmin Davos’u sayılmaya başlayan World Tourism Forum’a katılarak ‘beyin fırtınası’ yaptılar.

 

Öbür yandan Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Davut Çetin, Ticaret Borsası Başkanı Ali Çandır’ın önderliğinde iki günden beri toplantılar yapılıyor.

 

Çandır “Sadece acenteler ve otel işletmecileri değil, 2-3 milyon Rus gelmezse esnafımız ne olacak?” sorusuna yanıt aradıklarını söyledi.

 

Haberin Devamı

Turizmdeki sıkıntılı durum kışa girildiğinden henüz ağır şekilde hissedilmiyor.

 

Çünkü otellerin çoğu normal olarak ‘kış’ tatiline girmiş durumda.

 

Ancak grupların da ‘nöbetçi otel’ bıraktıkları dikkat çekiyor.

 

Belek ve Lara’da geniş bulvarda birçok dükkân da kapanmış...

 

1200 ACENTE GELDİ

 

Türkiye’nin Avrupa’daki en büyük acentesi olan Bentur’un getirdiği 1200 acente arasında, bir ara çıkan güneşin tadını çıkarmak için denize girenler vardı.

 

Bentur’un CEO’su Kadir Uğur, “Yaklaşık 46 sene boyunda turizm sektöründe hizmette bulundum ve vatanımız Türkiye’ye Avrupa’nın çeşitli şehirlerinden yolcu taşıyıp, onlara ülkemizi tanıtıp en güzel günlerini geçirebilmeleri için çaba sarf ettim.

 

Ancak bu yıl Rusya açığını kapatmak için Avrupa’da daha etkin çalışacağımız anlaşılıyor” dedi.

 

Haberin Devamı

Başarılarını kutlayabilmek için Bentur ekibinin 1200 acente ve çalışanlarını Antalya’da ağırladıklarını söyleyen Uğur, Belek’te düzenledikleri Comedy Night’ta Almanya’nın ünlü komedyen Kaya Yanar ve Mirja Boes’in de yer aldığı gösteriyi Almanlar sık sık alkışladılar. 

 

Dünya turizm trendlerini belirleyen isimlerin katıldığı World Tourism Forum’da online turizm, turizm yatırımları ve yeni otel konseptleri gündeme geldi.

 

World Turizm Forum Başkanı Bulut Bağcı, ‘ilk etkinliklerini 30 Nisan’da gerçekleştirdiklerini, dün ise Antalya BB Başkanı Menderes Türel ve sektör liderlerinin bir araya geldiklerini’ belirterek Türkiye’de Davos standartlarına sahip turizm zirvesinin de 4-6 Şubat 2016 tarihleri arasında İstanbul Lütfi Kırdar’da yapılacağını ve bu etkinliğin başına eski Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barrosa’yı getireceklerini söyledi.

 

Haberin Devamı

KRİZ YÖNETİMİ 

 

Türk tarafından bakınca hem hükümet kanadında hem de özel şirketler arasında acil olarak birer ‘kriz yönetimi’ oluşturulması gerektiğini anlattılar bize...

 

Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal’dan çok şey bekleniyor; henüz somut alınan bir karar yok.

 

“Bakanlıktan, daha aktif olmasını bekliyoruz” dedi bir turizmci.

 

Rusya’dan gelen uçaklara verilen yakıt desteğinin bu sezon ilk kez Avrupa ülkelerine de yansıtılacağı konuşuluyor.

 

ATATÜRK RUSYA İLE SAVAŞMAZDI

 

TÜRKİYE Cumhuriyeti’nin kurucu önderi Atatürk bugün yaşasaydı Rusya ile savaşmazdı. Onun dış politikasının ana esası Rusya ile dostluk, İran ile ortaklık ve Batılı emperyal ülkeler ile mesafeli ilişkiler kurmaktır. Modern Rusya’nın kurucusu Lenin de yaşasaydı o da Türkiye ile savaşmazdı. Lenin ve Atatürk arasında yazılan mektuplarda iki ülke halklarının emperyalizme karşı ortak bir dayanışma içinde olması gerektiği gelecek kuşaklara bir öğüt olarak bırakılmıştır. Bugün her iki devletin yöneticileri bu gerçekleri bilerek sorumluluk içinde hareket etmek zorundadır.

Haberin Devamı

Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

 

BİLİYOR MUSUNUZ?

ANADOLU Köy Korucuları ve Şehit Aileleri Konfederasyonu Başkanı Sözen’in, “Vatandaşın yaşamsal alanları PKK tarafından ele geçirildi. Halk da haliyle bölgeden göç etmek zorunda kalıyor. Silvan’da 20 bin, Cizre’de 50 bin, Sur’da 100 bin ve Nusaybin’de 15 bin vatandaşın göç ettiği belirtiliyor. Bunların dışındaki yerler de dikkate alındığı 250 binin üzerinde insan son birkaç ay içinde bölgeden göç etmek zorunda kaldı” dediğini...

 

Çevrenin düşmanı; ‘o’ genelge


ÇEVRE davalarında mahkeme kararları artık bir genelge ile aşılıyor. Bakanlar Kurulu kararlarıyla mahkeme kararlarının etkisiz hale getirilmesini çokça yaşadık, şimdi bu iş genelgeye kadar düştü.

Haberin Devamı


Oysa genelge hukuk normu bile sayılmaz. Türk Dil Kurumu sözlüğünde genelge; “yasa ve yönetmeliklerin uygulanmasında yol göstermek, herhangi bir konuda aydınlatmak, dikkat çekmek üzere ilgililere gönderilen yazı” olarak tanımlanıyor. Yani; uluslararası sözleşmeler, anayasa, yasa, tüzük, yönetmelik diye sıralayabileceğimiz hukuk normlarının içinde genelgeye yer yoktur.


Buna rağmen bugünlerde bir ‘meşhur’ genelgeye dayanılarak, çevre davalarında verilen mahkeme kararları uygulanmıyor. Örnek mi istersiniz? İzmir’den iki örnek vereyim; Efemçukuru Altın Madeni’nin kapasite artırımı projesine verilen 31.12.2012 tarihli Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu belgesi ‘ağır metal kirliliğine neden olduğu’ndan mahkemece iptal edildi, mahkeme kararının uygulanmasını beklerken yeni bir ÇED raporu düzenlendi, İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplandı, toplantı sonunda ÇED raporu nihai kabul edildi, binlerce İzmirli itiraz etti, 1 Kasım 2015 seçimlerinin geçmesi beklendi ve 17 Kasım 2015 tarihinde yeniden ÇED olumlu kararı verildi. Bir diğer örnek; Karaburun Yarımadası’nda rüzgar enerji santralleri (RES) için verilen ÇED izinleri, “RES’lerin faaliyete geçmesinin özgün bakir alanlar içeren ve oldukça zengin bir biyoçeşitliliği barındıran yarımadada yaşayan canlıların sığınacağı başka bir yaşam alanı bırakmayacağı sonucuna varıldığı” gerekçesiyle mahkemelerce iptal ediliyor, ardından yine aynı yolla yeni bir ÇED raporu, İDK toplantısı ve devamı süreçler işletiliyor.


Özetlemek gerekirse; mahkeme iptal kararı veriyor, aynı proje için yeniden ÇED raporu düzenleniyor, halkın toplantısı yapılmadan, bakanlıkta bürokratlar kapalı kapılar ardında toplanıyor ve istisnasız ÇED raporunu mükemmel buluyorlar ve yeniden izin veriliyor. İzmir’den güncel olan iki örnek verdim, bu süreçlerin ülke düzeyinde yüzlercesi yaşanıyor. Hepsinde Çevre ve Orman Bakanlığı’nın 2009/7 Sayılı genelgesine dayanılıyor.


Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun imzasını taşıyan genelgenin amacının, çevreye zarar verecek bir takım yatırımların, ‘halkın ve yargının denetiminden kaçırarak’, ne pahasına olursa olsun gerçekleştirilmesini sağlamak olduğu çok açık, hukuki anlamı ise “mahkeme kararını uygulamayın” emridir.


Nerede bizim devletimiz


IRAK İran ile senelerce savaştı (1980-1988), her iki taraftan yüzbinlerce insan öldü, hayatlar karardı, ulusal zenginlikler bir hiç uğruna heba oldu. Irak’ı İran üzerine salanlar, savaş bitince yalnız bıraktılar. Irak, Arap aleminden, körfez ülkelerinden, savaş nedeniyle uğradığı kayıpların telafisini istedi; kimse oralı olmadı, Kuveyt ile tartışmalı olan sınır bölgesinde çıkarılan petrol üretiminden pay istedi, onu da vermediler. Son çare olarak Kuveyt’e girdi, (muhtemelen, İran üzerine kışkırtanlar bu işgalde de gizliden sırtını sıvazladılar), sonra rüzgar tersine döndü. BM devreye girdi, ekonomik ve askeri ambargo kararı aldı, ilk uyan ülke Türkiye oldu. İncirlik üssünü bugünkü gibi çok uluslu güçlere açtı. ABD öncülüğünde Mısır ve Suriye’nin de (o zaman Suriye, baba Esad’ın demokratik düzenindeydi!) içinde olduğu koalisyon güçleri Irak’a karşı ‘Çöl fırtınası harekatı’ kod adlı operasyonu düzenlediler; Kuveyt’i kurtardılar (canlı yayınlanan ilk askeri harekat olarak tarihe geçti.)


Körfez Savaşı’nda BM devredeydi ve Güvenlik Konseyi kararında belirtilen ateşkes şartlarının taraflarca kabulü ile barış yapıldı. Irak operasyonu bir müddet askıya alındı
(neden olarak, silah satışlarıının sürmesi başta olmak üzere çeşitli komplo iddiaları var) 2003 tarihinde, “kitle imha silahları üretiliyor” bahanesi ile tekrar hedefe kondu. BM çekimser kaldı, senaryoyu inandırıcı bulmadı, (daha sonra, kitle imha silahı bahanesinin komplo olduğu itiraf edildi, ( vicdan azabından olsa gerek, din değiştiren Blair’ in günah çıkarır mahiyetteki hatıratı, ) ABD ve İngiliz askeri ağırlıklı koalisyon güçleri Irak devletini işgal etti. İşgal ile Irak devletinin egemenliği fiilen ortadan kaldırıldı, üçe bölündü. Geriye ölümler, tecavüzler, tahrip edilen eski bir medeniyet ve bir harabe kaldı. Egemenlik hukuk tarafından belirlenen ve sınırlanan bir yetki olduğundan, BM‘nin resmen katılmadığı (BM şartı gereği alınmış milli ‘münhasır’ yetkiye ilişkin bir müdahale/intervention kararı bulunmamaktadır) Irak işgalinin uluslararası hukuki bir dayanağı yoktur ve Irak’ın egemenlik yetkisi ‘Koalisyon Gücü’ adı verilen bir gurup devlet tarafından gasp edilmiştir. Devletlerin egemenlik yetkisi, Milletler Cemiyeti Misakı ile hayata geçmiş ve bugün itibarıyla da, BM şartının himayesi altındadır..


Irak bugün devlet statüsü fiilen ilga edilmiş ve BM şartı ve devletler hukuku bakımından ‘uluslararası konumu’ tartışmalı bir toprak parçasıdır. Irak devleti ile işgal öncesi yapılmış bütün uluslararası andlaşmalar, işgal sonrası ve işgal nedeniyle- askıda bulunmaktadır.


Dolayısıyla, Irak merkezi hükümeti adı verilen ‘sentetik yapı’nın, televizyon kameraları önünde, Türkiye’nin askerlerini çekmesi talebi ile NATO’yu göreve çağırmasının geçerliliği yoktur, sorunun muhatabı NATO değildir.


Irak sakinleri/hayatta kalanları olarak, müracaat etmeleri gereken mercii, BM olup, -ne yazık ki, cevabı olmayan- “nerde bizim devletimiz” sorusunu sormaları gerekmektedir.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları