Özgürlük diyerek

DEĞERLİ tarihçi Şükrü Hanioğlu  yazdı; bizde demokrasi ve hürriyet söylemleriyle iktidara gelenler, bir süre iktidarda kaldıktan sonra baskıya yöneliyorlar.

Haberin Devamı

Hanioğlu,  tarihimizdeki iki ana akımı “devletçi modernleşmeci” ve “kalkınmacı muhafazakâr” olarak tanımlıyor. Bu iki akımın da “demokrasiyi temel hedef olarak gören bir toplumsal tasavvuru sahiplenmediklerini” yazıyor.

Bu yüzden, “Muhalefette bulunduğu süreçlerde ‘demokrasi’ ve ‘çoğulculuk’ söylemlerini sahiplenen siyasal hareketler, iktidar olduktan kısa bir süre sonra çekinceler koyan yaklaşımlara savrulmaktadır.”

Ne gibi? Hanioğlu, demokrasiye “ülkenin geleceği, Türkiye’nin koşulları, geçiş dönemi, beka ve istikrar” gibi kavramlarla çekinceler konulduğunu yazıyor. (Sabah 30 Nisan)

CHP ve DP

İLK örnek, “ilan-ı hürriyet”le iktidara gelen İttihat ve Terakki’nin diktatörlüğe yönelmesidir.

1920-1923 arasında Birinci Meclis’teki eksiksiz özgürlük ortamı 1923-1927 arasında İkinci Melis’te kısıtlı bir özgürlüğe dönüştü. Ondan sonraki Tek Partili CHP iktidarlarında Refik Saydam’ın deyişiyle “şeflerin emrine itaat” kuralı Meclis’teki tek davranış kuralı oldu.

Haberin Devamı

Merhum Menderes’in Demokrat Partisi 1950’de demokrasi ve özgürlük söylemleriyle iktidara geldi. Basın suçları için af çıkardı. İktidarın ikinci ayında, 15 Temmuz’da çıkardığı kanunla Tek Parti’den kalma otoriter Basın Kanunu’ndaki kısıtlamalarını kaldırdı veya hafifletti.

Bu konuda merhum Menderes’in Meclis’teki konuşması bir özgürlük manifestosu gibiydi. Fakat uzun sürmedi.

Fiili baskıların ardından Menderes hükümeti Haziran 1956’da “Neşir Yoluyla veya Radyo ile İşlenecek Bazı Cürümler Hakkında Kanun” adlı baskı tasarısını Meclis’e sevk etti.

Meclis’in 6 Haziran 1956 günlü oturumda muhalefetteki CHP’liler bunu eleştirdi.

CMP Lideri merhum Osman Bölükbaşı konuşmasına özgürlüklerin anasının basın özgürlüğü olduğunu söyleyen Thomas Jefferson’ın sözleriyle başladı. Menderes’in basın hürriyetini savunan eski sözlerini okuyarak “Menderes, Menderes’i mahkûm ediyor” dedi; DP iktidarının Tek Parti zihniyetine döndüğünü söyledi, uyardı. 

Fakat parmaklar kalktı, kanun çıktı.

Sonra, Prof. Ali Fuat Başgil de DP iktidarını eleştirecek, yumuşama ve uzlaşma tavsiye edecek fakat sertlik yanlısı Celal Bayar bunu engelleyecekti.

Haberin Devamı

OLAĞANÜSTÜ DÖNEMLER

Şeyh Sait isyanı üzerine sıkıyönetimle yetinmeyip ülke genelinde ilan edilen Takrir-i Sükûn uygulamalarının ölçüsüzlüğüyle, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL uygulamalarının ölçüsüzlüğü de dikkate değer..

Tutuklanıp gazetesi kapatılan gazetecilerle Şeyh Sait isyanı arasında hiçbir alaka yoktu... Bugün de tutuklanan profesyonel gazeteciler ve üniversiteden atılan Prof. İbrahim Kaboğlu gibi akademisyenlerle darbe ve terör örgütleri arasında hiçbir alaka yoktur.

Fakat “zemin hazırladılar” iddiası o zaman da bugün de “gerekçe” sayılıyor!

Elbette bugün muhalefet partileri var, eleştiriler yapılıyor; bir Takrir-i Sükûn döneminde olduğumuz söylenemez.

Haberin Devamı

Fakat 1920’lerde değil, 21. yüzyıldayız.

İKİ SEBEP

Prof. Hanioğlu’nun tespit ettiği sarmalın temeldeki bir sebebi başta yargı olmak üzere kamu kurumlarının zayıflığıdır; güçlü siyaset kolayca hükmedebiliyor.

Öbür sebebi sivil toplumun zayıflığıdır, bu da piyasa ekonomisi ve yüksek öğretimdeki gelişme düzeyiyle ilgilidir.

Demek ki, demokrasi derken sandıkla birlikte hukuku, kuvvetler ayrılığını, denetim ve dengeyi, sivil özgürlükleri de mutlaka birlikte savunmak, bu kavramları toplumsal kültürümüze yerleştirmek lazım.

Yazarın Tüm Yazıları