2021’DEN 2022’YE TÜRK DIŞ POLİTİKASI (4) - Suriye’de adım adım büyük pazarlığa doğru

Geçenlerde Google’da Suriye haritası için arama yaptığımda, bu ülkeyi toprak bütünlüğü içinde gösteren haritaların azınlıkta kaldığını fark ettim. Haritaların çoğu Suriye’yi ya içsavaşın değişik aşamalarındaki bölünmüşlüğü içinde ya da bugün olduğu gibi muhtelif nüfuz bölgelerine ayrılmış en son haliyle gösteriyordu.

Haberin Devamı

Bütün bu haritalarda farklı ülke ya da grupların denetimindeki bölgeleri tanımlamak için pek çok renk kullanılmıştı. Sonuçta hepsinin sizde bıraktığı anlam, bir yamalı bohça görüntüsünün çağrışımlarından ibarettir.

Özellikle içsavaş dönemine ilişkin süreklilik içinde -genişleyen, daralan- bölgeleri yansıtan, her biri diğerinden farklı haritalar, 911 kilometre sınır paylaştığımız güney komşumuzun 2011’de başlayan, önümüzdeki ilkbaharda 11’inci yılını geride bırakacak olan içsavaşta ne kadar büyük bir kaosun içinde savrulduğunu anlatmak için yeteri kadar çarpıcıdır.

2020 BAŞINDA ŞEKİLLENEN GEÇİCİ STATÜKO YERLEŞİYOR

İşte bu kaotik tabloda son iki yıldır majör bir değişiklik söz konusu değil. Türkiye’nin 2019 yılı ekim ayında Fırat’ın doğusunda gerçekleştirdiği “Barış Pınarı Harekâ” ile 2020 Şubat’ında İdlib’de yaşanan şiddetli çatışmaların hemen ardından 5 Mart 2020’de Moskova’da varılan Türk-Rus mutabakatıyla şekillenen tablodan sonra, Suriye sahasında cephe hatlarını değiştiren önemli bir değişiklik olmadı.

Haberin Devamı

Bu durum çatışmaların yaşanmadığı, cephe hatlarının zorlanmadığı anlamına gelmiyor kuşkusuz. Ama bu hadiseler sahanın bütününe hakim olan büyük fotoğrafı etkilemiyor. Sonuçta 2019 sonu ile 2020 başında şekillenen geçici statükonun en azından gözle görülebilir bir gelecekte yerleşik bir hal alabileceğini düşünebiliriz. Bununla birlikte, İdlib’in zaman zaman basınç alanı oluşturmaya devam edeceğini göz ardı etmeyelim.

SURİYE’DE SAHADAKİ AKTÖRLER

Bugünkü tabloya baktığımızda sahada çok sayıda aktör ve bunların tuttuğu nüfuz bölgelerini görüyoruz. Sıralarsak:

Önce, tabii ki içsavaşı göreceli olarak kazanmış olan ve uluslararası camiaya dönüş adımları atan Esad rejimi... Rejim, Fırat’ın batısındaki toprakları büyük ölçüde geri alıp, Fırat’ın doğusunda ise Rusya ile birlikte sınır hattına paralel bir koridorda artık bayrak gösterebiliyor.

Esad’ın baş destekçisi olarak sahaya yayılmış olan ve askeri varlığını kademe kademe güçlendiren Rusya...

Bir diğer destekçi olarak sahadaki açık-örtülü askeri varlığıyla, milisleriyle ülkenin pek çok noktasında denkleme kolaylıkla girebilen İran...

Haberin Devamı

Sınırın yaklaşık üçte ikisine tekabül eden bitişik alanlarda, Suriye toprakları içinde tesis ettiği harekât bölgelerinde bulunan Türkiye...

Fırat’ın doğusunda nicelik olarak küçük bir askeri varlığı bulunmakla birlikte PKK’nın Suriye’deki uzantısı PYD-YPG kadroları ile kurduğu askeri ittifak üzerinden bu coğrafyada -sınır koridoru hariç- toprakların büyük bölümünü nüfuzu altında tutan ABD...

Tabii bu ülkelerin yanı sıra irili ufaklı, her biri de kendine yer açmaya çalışan devlet dışı silahlı aktörler var. Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu (ÖSO), PKK’nın uzantısı PYD/YPG, yaşadığı ağır yenilgiye rağmen Suriye içinde hâlâ varlığını hissettirebilen DEAŞ, El Kaide çizgisine bağlılıklarını sürdüren Huraseddin gibi gruplar ve İdlib’de alan hâkimiyetine sahip olan El Kaide türevi Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) gibi...

Haberin Devamı

ABD İLE RUSYA’NIN SURİYE DİYALOĞUNA DİKKAT

Bu sıralamayı yapınca bu kadar çok aktörlü bir yapıdan nasıl bir istikrar tablosu, nasıl bir çözüm çıkabileceği sorusunun kolay bir yanıtı yok. Üstelik dışarıdan müdahil olan Körfez ülkeleri gibi oyuncuları saymadım bile...

Sahadaki nüfuz bölgeleri aynı kalsa da 2022’ye girilirken Suriye krizine ilişkin siyasi koşullarda önemli değişimlerin yaşanmakta oluşu denklemdeki en yeni unsurdur. Aslında 2021’nin başında pek hissedilmeyen bir yöneliş bugün belirgin bir şekilde kuvveden fiile çıkıyor.

Bu gelişme, Arap dünyası ile Esad rejimi arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde somut adımlar atılmakta oluşudur. Üst düzey temaslar, Şam ile yürümekte olan ziyaret trafiği büyük bir ivme kazanmış bulunuyor. Suriye’nin 2011 yılında üyelikten çıkarıldığı Arap Birliği’ne dönüşü rejimin meşruiyetini iyice sağlamlaştıracaktır.

Haberin Devamı

Batı dünyasında Esad rejimine soğuk duran çevrelerde bile artık bu normalleşme sürecini kabullenme ikliminin yavaş yavaş zemin kazandığını görüyoruz. Biden yönetiminin Suriye’ye bir öncelik vermeyeceğinin, büyük ölçüde eski politikanın sürdürüleceğinin anlaşılması da bu yönelişi güçlendirecektir. Bununla birlikte, ABD’nin elinde her zaman kendisini masada kuvvetli tutacak bir “Kürt kartı” bulunuyor.

Bu noktada Biden yönetiminin işbaşı yapmasından sonra ABD ile Rusya arasında Suriye’yi konu alan bir diyaloğun sessiz bir şekilde yürümekte olduğunu da hatırlatalım. ABD ve Rusya liderlerinin geçen haziran ayında Cenevre’deki görüşmelerinden sonra yürütülen “yapıcı diplomasi” ile BM Güvenlik Konseyi’nden çıkan Suriye kararında sağlanan uzlaşı kayda değer bir adımdır. Keza ABD’nin de Suriye’ye uyguladığı ekonomik yaptırımlara insani mülahazalarla birtakım esneklikler getirmiş olması da önemlidir.

Haberin Devamı

Dolayısıyla, ABD ile Rusya’nın önümüzdeki dönemde Suriye üzerinde aşama aşama bazı uzlaşı zeminleri bulmaları bir ihtimal olarak gözden uzak tutulmamalıdır.

Bu yönüyle baktığımızda Suriye sorununa bulunacak çözümün bazı kilitleri Cenevre’de BM gözetiminde Suriye’deki tarafların katıldığı konferans sürecinde değil ama soruna müdahil ABD ve Rusya gibi başat aktörlerin kendi aralarında yürütecekleri müzakereler üzerinden açılabilir.

RUSLAR KÜRTLERİN ÖZERKLİĞİNE GÖZ KIRPIYOR

Bu süreçte Türkiye de kuşkusuz Suriye’ye ilişkin çözüm masasının önemli bir aktörü olarak denkleme girmektedir. Bulunacak çözümün yaratması muhtemel sonuçları Türkiye’yi hayati bir şekilde ilgilendiriyor.

Bu noktada Suriye’nin toprak bütünlüğü esas olmakla birlikte, sahada bu kadar parçalı bir yapı üzerinden Şam’daki hükümetin 2011 öncesinde olduğu gibi her şeyi mutlak kontrolü altında tutabildiği eski düzene dönebileceğini beklemek, çok gerçekçi görünmüyor.

Bu da bizi çözümün muhtemelen özerklik kavramını kabul eden bir siyasal yönetim modeli üzerinden olacağı sonucuna götürüyor. Rusya’nın artık açıkça “Suriye’deki tüm etnik ve mezhepsel grupların haklarının teslim edilmesi gerektiğini” vurgulaması, özellikle Suriyeli Kürtlere dönük önemli bir açılımı gösteriyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un bu çerçevede Fırat’ın doğusunda PYD-YPG denetimindeki “Özerk Yönetim” olarak adlandırılan yapının yönetici kadrosunu geçen ay Moskova’da kabul etmiş olması dikkatle not edilmesi gereken bir adımdır.

Buradaki bütün mesele Suriye’deki Kürt grupların varsayılan bu özerk bölgede hangi alanlarda ne kadar yetkiye sahip olacakları ve ana omurgasını PYD/YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin Suriye’nin ulusal ordusuna nasıl eklemleneceği sorularında düğümleniyor. Rejimin yetki devri konusunda ne kadar esneklik göstermeye yanaşacağı, Rusya’nın da Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı bu konuda ne ölçüde ikna edebileceği önümüzdeki dönemin belirleyici sorularıdır.

Bu arada “Özerk Yönetim”, hem Washington hem de Rusya ile düzenli müzakere halindedir.

TÜRKİYE ESAD İLE NORMALLEŞMEYE GİRER Mİ?

Türkiye’nin PKK uzantısı PYD/YPG’yi merkeze alan böyle bir çözümün şekillenmesi halinde buna nasıl bir tepki vereceği kuşkusuz kritik bir önem kazanacaktır.

Bir mesele daha var. Suriye sorununa nihai bir çözüm bulunacaksa Kürt gruplar için üzerinde durulan özerklik düşüncesinin ülkenin rejim kontrolü dışında kalan başka bölgeleri açısından bir emsal oluşturup oluşturmayacağı sorusu da kaçınılmaz olarak gündeme gelecektir.

Her halükârda Türkiye’nin kontrolündeki harekât bölgelerinde bulunan Suriye Milli Ordusu (ÖSO) unsurları ve ülkenin başka bölgelerinden kaçarak bu topraklara yerleşen insanların konumlarının nihai bir çözümde nasıl düzenleneceği sorusu da yanıt bekliyor.

 Bütün bu sorular Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor. Sonuçta Suriye adım adım uluslararası camiaya dönerken, Türkiye çözüm sürecindeki konuları Esad rejimi ile Rusya’nın arabuluculuğu üzerinden mi konuşacaktır?

Neresinden bakılırsa bakılsın, Suriye’de büyük pazarlık daha yeni başlamaktadır. Bu pazarlığın çok uzun bir zamana yayılması da muhtemeldir. Türkiye’nin, sorunlu olduğu bütün bölge ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirme yönünde önemli adımlar atarken, durumunu kuvvetlendiren Esad rejimine hâlâ sırtını çevirmesi gerçekçi bir tutum olarak görünmüyor.

Yazarın Tüm Yazıları