Bu, kolay bir geçiş değil. Bordo mavililer farklı kurgular arasında kaybolup, zaman zaman etkili oluyor ancak bir o kadar da kırılgan. Hatayspor karşısındaki ilk 11, geçmiş maçlar ile benzerlik gösterse de Okay’ın merkezde tek, Lundstram’ın sol öne yakın olduğu bir diziliş vardı. Hücumda daha fazla pozisyon ve verimlilik getiren bu değişiklik, top kaptırıldığında ise orta alanda büyük boşluklar oluşmasına neden oldu. Ceza sahası önünde bırakılan böyle bir boşlukta ev sahibinin golü geldi.
Trabzonspor, golden sonraki bölümde Visca önderliğinde Lundstram, Bardhi ve Banza ile çeşitli pozisyonlar bulsa da devre arasında soyunma odasına giderken skora dengeyi getirebilmiş değildi. Şenol Güneş, ikinci yarının başında Okay’ın yerine Lundstram’ı çekip, onun ön taraftaki yerini Muhammed Cham’a devretti. Kornerden gelen beraberlik golü, maçın geri kalanında Trabzonspor baskısı vadediyordu ancak bordo mavililer ön tarafın becerisini pozisyon zenginliğine çeviremedi.
FUTBOL ABOUBAKAR'I BIRAKMIŞ
Hücumda çok adamla bulunma, iki kenarı da maçın farklı bölümlerinde kullanma ve pozisyon zenginliği anlamında önümüzdeki maçlara taşınabilecek umut var, doğru fakat bunu organize yapma konusunda da bir o kadar sıkıntılı Karadeniz temsilcisi. Milli takım arası dönüşü, bu yeni dönemin çıtasının ne olacağı konusunda daha somut bir yorum yapmamızı sağlayacak. Son not da Aboubakar’a. O futbolu bırakmadı belki ama futbol onu bırakmış gibi gözüküyor. Umarım fiziksel bir düşüştür ve zamanla toparlanır ancak Trabzonspor karşısındaki oyunu, maçın büyük bölümünde takımını ileri değil geri götürdü.
Hava 5 derece. Hafif çiseleyen yağmur. Atletizm pistli zemin. Rakip birbirine yakın oynayan bir 5-3-2. Futbol adına bu ortamda çok kaliteli ya da tempolu bir oyun beklemek hayalcilik olurdu. Bireysel kaliteyle maçı çözmek, 90 dakikanın rahat geçmesi adına önemliydi.
Dries Mertens’in Thomas Müller’le özdeşleşen o ‘raumdeuter’ yani boş alanları araştıran, yöneten oyuncu olma rolündeki meziyetlerini bazen unutuyoruz. Derbideki gibi doğru zamanda doğru yerde bitip, bahsettiğim bireysel katkıyı vermeyi başardı ve Galatasaray’ı öne geçirdi.
BiR ANLIK KONSTRASYON KAYBI
İkinci gol, Davinson Sanchez farkı. Sadece çabuk düşünüp pası ayağından çıkarması değil, topun yörüngesini Yunus Akgün’ün en son bulunacağı nokta olarak hayal edebilme ve aklındaki gerçekleştirme becerisi de olağanüstüydü. Sonuç: Yunus Akgün’ün ikinci maçta attığı ikinci gol. Sezon başında Okan Buruk ondan kaç gol beklerdi bilmiyorum ama ilave katkı aldığı kesin.
Tam ‘maç çözüldü, rölantide bir maç sonu izleriz’ diye düşünürken anlık konsantrasyon kaybıyla Rigas Skola’nın golü geldi. Stoper ikilisinin bireysel hatalarının yanında rakip iki santrforla oynarken yardım gelmemesi de golde önemli bir etmendi.
KASIMPAŞA MAÇININ KOPYASI
Tamamen Galatasaray kontrolünde giden maç, yerini Letonya temsilcisinin biraz heveslenmesiyle zaman zaman tehditkar yapıya büründüğü bir ikinci yarı başlangıcına bıraktı. Bu anlardan birinde bir kez daha savunmadaki konsantrasyon kaybı skoru eşitledi. Bazı bölümler, sanki Kasımpaşa maçının kopyası gibiydi. Okan Buruk’un acil önlem alması gereken konu, sahada birbirinden kopuk yaşanan bu sekanslar.
Maçın son bölümünde sarı kırmızılılar tüm kozlarını oynadı. Önce Batshuayi-Kaan, sonra Kerem Demirbay-Torreira değişiklikleri ile iyice oyunu rakip kaleye yığdı. İlk yarı iki gol bulmamış olsak, bu gidişat aslında kabul edilebilirdi ancak elimizdeki maçı bu strese getirmek gerçekten amatörceydi. Bırakılan iki puan telafi edilir, sadece son iki maçtan gerekli dersleri çıkarmak gerek.
Bir Fenerbahçeli taraftarının, Antalya’da top santra noktasına koyulduğunda takımından tek bir beklentisi vardı: Reaksiyon. Galatasaray güle oynaya giderken beklenmedik bir anda puan kaybetmiş, sarı lacivertliler için derbinin yaralarını sarma imkânı doğmuştu.
MOURiNHO iÇiN UYARI
Jose Mourinho’nun sahaya sürdüğü 11 ise çimlerin üzerinde başka bir mesaj veriyordu. Yavaş, temposuz, oyun kurmada ve rakibe baskı yapma konusunda sıkıntılı, en önemlisi de temassız bir oyun vardı Fenerbahçe’den. Antalyaspor topla çıkarken iki üç pasla baskıyı kırıp, 45 dakikayı istediği gibi yönetmeyi başardı. Szymanski’nin maçın başındaki net pozisyonu dışında hiç varlık gösteremediler. Bunun tekrarlanan bir görüntü olması, Portekizli teknik adam için bir uyarı niteliğinde.
2. YARIDA FARK YARATTI
Mourinho’nun gözlemleri de üstteki satırlar ile paralel olacak ki soyunma odası dönüşü iki değişiklik vardı. Kostic-Fred ikilisinden Brezilyalı, ikinci yarıda farkı yaratan isimdi. Fred’in en önemli özelliği, ayağına gelen topu çok çabuk arkadaşlarına aktarabilmesi. Oyunun hızını inanılmaz artırıyor. Nitekim Szymanski’nin üst üste kaptığı toplardan birinde, Brezilyalının Tadic’i görmesi golü getirdi. 1 saniye geç kalsa, belki ofsayt olacaktı ve Tadic’in yerine İrfan Can oyuna girecekti.
TADiC’i SAĞDAN KURTARMALI
Jose, golden sonra hazırladığı değişiklikleri yapmadı. Sonrasında ise Becao’yu stopere, Jayden’ı sola, Kostic’i ise kanata atarak daha dengeli bir yapıya döndü. Portekizlinin bir şekilde Tadic’i sağ çizgi civarından kurtarması gerekiyor. Topla tempolu bir oyuncu olmadığı için kaleye uzak kaldığında etkinliği azalıyor. Merkeze geldiğinde ise goldeki gibi, ofsayttan sayılmayan Dzeko’nun golündeki gibi bir anda sorun çözücü oluyor. Yine Fred’le başlayan atakta Kostic’in ortasını kendi kalesine gönderen Thalisson, maçın son bölümünde sarı lacivertli taraftarlara “acaba” dedirtmedi. Başladığımız gibi bitirelim. İkinci yarıdaki reaksiyon önemli ancak boşa geçen 45’lerin de bir anlamı olmalı...
Hayattaki en önemli şey zaman. Hele hele günümüz dünyasında. Sosyal medya, film/dizi siteleri, e-postalar derken her dakikanın önemi var. Bir insanın zamanına talip olduğunuzda, hakkını vermeniz gerek. Trabzonspor, bu konuda sezon başından beri sınıfta kalıyor ve kalmaya devam ediyor. Gaziantep’teki karşılaşma için sadece misafir takım özelinden konuşmamak lazım. Boş tribünler, iyi olmayan bir zeminin de bunda payı var. Yine de artık bu durağan oyun süreklilik kazandığı için, Şenol Güneş’in bir şeyler değiştirme vaadine paralel bir futbol hayal ediyor insan.
GOLÜN iPTALi ÇOK TARTIŞILIR
Boşa geçen 45 dakikanın ardından tecrübeli teknik adam, benzer şeyleri düşünmüş olacak ki ikinci yarıya Draguş ve Lundstram’ı sahaya sürerek başladı. Toplu topsuz oyunda, Cham dışındaki -bence önümüzdeki haftalar adından çok söz ederiz- temposuzluğu iki tane hamle ile çözmeye yöneldi. Maç, 55’ten sonra bordo mavililer tarafına, yöneldi. Haklı olarak çok tartışılacak sayılmayan gol, maçın kırılma anı olarak notlara düştü. Futbolda bu el/kol ile yapılan fauller çok abartılmaya, doğal akışta gerçekleşen çarpmalara bile faul ya da penaltı çalınmaya başladı. Futbolun ruhuna aykırı diye eleştirilen VAR sistemi, aslında kararlarında da bir o kadar futbola aykırı davranmaya doğru gidiyor. Trabzonspor kalan bölümü duran toplardan tehlikelerle ve Selçuk İnan’ın takımının yorulmasıyla kendini rakip kaleye yaklaştırarak geçirse bile maç boyunca ligde galibiyeti olmayan bir takımın isyanını sahaya yansıtmayı başaramadı. Uzatmalarla birlikte golsüz bu 120 dakika, şüphesiz ki daha keyifli bir şekilde değerlendirilebilirdi.
Maç önünde küçük bir kamuoyu araştırması yaptım ve taraftarlara sordum: “Bu maçtan berabere ayrılacaksınız deseler, maça yine de çıkar mıydınız?” Fenerbahçelilerin hiçbiri kabul etmedi, Galatasaraylılar’da ise yüzde 50/50 bir oran vardı. İki teknik adamın sahaya sürdükleri 11’lere bakınca ise ikisinin de bu soruya yanıtının “Tercihim maçı oynamak” olduğunu anladım.
iLK DEVRE FENERBAHÇE OYUNDA DAHA ÜSTÜNDÜ
Hafta boyunca yazılan çizilen muhtemel 11’lerdeki üçlü merkez orta sahalara dönülmemiş, alışılmış sistemler benzer profillerle sahaya sürülmüştü. İlk 45 dakikaya sonunda tabelada 0-2 Galatasaray yazıyordu ama Sara’nın, Szymanski’nin ve Oosterwolde’nin net gol pozisyonları vardı. Devre istatistiklerine bakınca aslında oyun dengede, hatta biraz daha Fenerbahçe lehine gibi gözüküyordu. Mourinho’nun öğrencileri yakaladıkları fırsatları değerlendirebilse ya da Torreira’nın şutu Livakovic’in sırtına çarpmasa skor farklı olabilirdi, evet. Ancak biraz da saha içine bakmak gerek...
OSiMHEN’E ATILAN UZUN TOPLAR OYUNUN BOYUNU UZATTI
Okan Buruk’un maç önü stratejisi becerikliydi. Sara-Mertens ve zaman zaman içe gelecek Barış Alper ile merkezde sayısal üstünlüğü yakalamak. Victor Osimhen’e atılacak ve indireceği toplara, etrafındaki oyuncuların ceza sahası koşularıyla pozisyon bulmak. Eğer Dusan Tadic ve Allan SaintMaximin kanatlarıyla oynuyorsanız, topa sahip olmayı %60 bandına çıkartamadığınız zaman sorun olur ki oldu da. Victor Osimhen’e atılan uzun toplar Fenerbahçe’nin takım boyunu uzattı, boş alanlara deplase olan oyuncularla da Galatasaray oyunu istediği gibi yönetmeyi başardı. 2 ve 3. goller bu şekilde geldi.
SONUÇ ALAMADIKTAN SONRA O ÇABALARIN HiÇBiR ÖNEMi YOK
Fenerbahçe ise merkezdeki defolarına rağmen iyi oynadığı anlarda skoru bulabilse, oyun farklı bir gidişata evrilebilirdi. İkinci yarıya iyi başladılar, Mourinho’nun değişiklikleriyle son bölümü rakip ceza sahası çevresinde oynamak istediler ancak sonuç alınamadıktan sonra tüm bu çabaların bir anlamı kalmıyor. Son cümle ise Sara’ya. Günden güne büyüyen performansla Okan Buruk’un hayal ettiği oyun ve oyuncuya dönüşüyor. Mertens’le aynı frekansta düşünebilmeleri de cabası.
Beşiktaş maçının 15 dakikalık başlangıcı, önümüzdeki günler için güçlü bir oyun inşa edebileceği umudunu aşılamıştı Trabzonspor taraftarına. Bu heyecanla, hafta içi olsa bile tribünlere koşmuştu bordo mavi renklere gönül verenler.
BURAK YILMAZ SAHADA OLSA...
Kayserispor’un planı netti: Topa az sahip olup, geçiş oyununda Orsic-Eren Elmalı kanadının savunma zaafını kullanarak pozisyon bulmak. Devre bittiğinde ev sahibinin %70 ile topa sahip olması tesadüf değildi ancak rakibinin yarattığı 1.54’lük gol beklentisi ise (0.75’i kaçan penaltı olsa bile) Burak Yılmaz’ın stratejisinin ne kadar iyi işlediğini gösteriyordu. Bu bölümde %56’lık bir oranla sağ kanadı kullanan deplasman ekibi, sahada Boa Morte yerine kulübedeki teknik adamı olsa muhtemelen devreyi 3-4 farkla önde bitirirdi. Savic sakatlanarak kenara gelip yerini Ozan Tufan’a bırakınca merkezdeki sertliği de azalan Trabzonspor, Dragus-Cihan ikilisinin enerjisiyle zaman zaman rakip ceza sahasında etkili olsa da kalesinde aynı pozisyonun karbon kopyalarını defalarca verdi.
Şenol Güneş, risk almaktan çekinmeyen bir profil. Cham-Visca-Banza-Enis Destan dörtlüsünden faydalanamayan kurt hoca, ikinci yarıya Poyraz ve Nwakaeme ile başlayarak, sahaya beceri ve bitiricilik atmak istedi. Bordo mavililer sahada bir tepki vermeye çalışırken Boa Morte, ilk yarıdaki kaçırdığı pozisyonların bir benzerinde bu sefer hata yapmadı ve rakibi için üç puanı Kaf dağının ardına gönderdi.
GÜNEŞ'E İNANÇ YEŞERDİ
Kötü gidişat tribün tepkileriyle birleşince kalan bölümün işkenceye dönüşeceğini sananlar ise yanılıyordu. Umut Bozok’un oyuna girişi, sonrasında da Gökhan Sazdağı’nın kırmızı kartı Trabzonspor’a o aranan kıvılcımı yaktırdı. Oyunla değil, enerjiyle gelen iki gol ve yakalanan beraberlik, Şenol Güneş’e olan inancı bir kez daha yeşertti. Çok şey götürebilecek bir 90 dakika, yeniden Umut’a yolculukla sona erdi.
Kasımpaşa, bu ligin geçiş oyununu en iyi oynayan ekiplerinden. Transferin son döneminde yaptıkları Brekalo ve Barak hamleleriyle önümüzdeki haftalarda çok can yakacaklarını düşünüyorum. Böyle bir rakip karşısında Fenerbahçe’nin savunma oyununun, 90 dakikanın belirleyicisi olacağı düşüncesindeydim.
En-Nesyri’nin 11’de olmaması şaşırtıcı değildi ancak ev sahibinde hem Aytaç’ın hem de Fall’un esame listesinde yedeklerde olması pek beklendik bir durum değildi. İlginçtir ki takımlar sahaya çıktığında Fall’un takımla birlikte olduğunu, Rodrigues’in son anda kadrodan çıkıp Ben Ouanes’in sol beke geçtiğini gördük. Hem Jose Mourinho hem de Sami Uğurlu dengeli bir oyunu tercih etmişti. Sarı lacivertlilerin özellikle Fred’in çapraz paslarıyla Saint-Maximin’i birebir bırakma çabaları dikkat çekiciydi. İlk 40 dakikada, hücumda çok verimli olamasa da savunmada dengeyi iyi kurdu Fenerbahçe. Bu bölümde rakibine sadece iki şut şansı verirken, Saint-Maximin’in bireysel becerisiyle bir gol, bir de penaltı bulup skoru almayı başardı. İlk golde Kasımpaşa savunmasının yanlış vücut pozisyonu ve alan savunması, en az son vuruşun iyiliği kadar golün oluşumunda pay sahibiydi.
PENALTI OYUNU DEĞiŞTiRDi
Tadic'in penaltı golünden sonra ise bir anda oyun değişti. 39 dakikada 2 şut bulabilen ev sahibi ilk yarının kalan bölümünde 5 şut bulurken Mourinho’nun öğrencileri aynı süreçte rakip kaleyi yoklayamadı. Devre arası düdüğü çaldığında, santrforlardan Nuno da Costa’nın 21, En Nesyri’nin 13 topla buluşması vardı. Hücum setlerinde Dzeko’nun bağlantı oyununu aradı sarı lacivertliler.
KASIMPAŞA 2. YARI CESURDU
İkinci yarı biraz daha git gelli bir oyun oldu. Kasımpaşa ilk yarının sonundaki cesaretiyle iyi başladı, Mourinho değişikliklerle oyunu dengeledi. Ev sahibi oyunun son bölümünde bir kez daha yüklenmek istedi, Portekizli sahaya Amrabat’ı attı. Fenerbahçe adına tek düşündürücü konu, sezon başında maçları düşük performansla başlayıp yüksek bitiren ekipten, yüksek başlayıp düşük bitirene dönüşmüş olması. Kostic ve Amrabat bu noktada çeşitlilik ve çözüm katabilir.
Geçen hafta Kasımpaşa’dan alınan 1 puan, maçı izlemeyen futbolseverler için Adana Demirspor’un bir şekilde lige tutunabileceği hissiyatını uyandırmış olabilir. Canlı takip edenler ise aslında ilk yarıda İstanbul temsilcisinin 4-5 gol atabileceğini, net pozisyonları bulup kaçırdığını ve Adana ekibini maçta tuttuğunu fark etmişlerdir. Michael Valkanis’in ekibi, hücumda her maç varlık göstermeyi başarıyor. Galatasaray karşısında da ilk yarıda 4 gol yerken, daha fazlasını kalesinde görebilecekken rakip kalede özellikle Aymbetov ile tehlikeli oldukları anlar var. İkinci yarıda da Bünyamin ve Yusuf Sarı ile aynı şekilde ürettiler.
SAVUNMASI FELAKET
Gelin görün ki savunma için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Hem bireysel hem takım savunması olarak. Transfer tahtası kapalı, elinde kalan oyuncuları da kaybetmiş bir takımdan daha fazlasını beklemek hayalcilik olur. İlk goldeki hatayı ne kadar 2008 doğumlu Deniz Dönmezer’e yazabiliriz ki?
BARIŞ, 15’TEN SONRA AÇILDI
Sarı kırmızılılar, maçtan önce nem ve saha zemininden çekiniyordu muhtemelen ama 45 dakikada ellerini kollarını sallayarak, sezon öncesi Avusturya’da zayıf bir alt lig ekibiyle hazırlık maçı yaparcasına farka gitmeyi başardılar. İlk 15 dakika Barış Alper Yılmaz’ın topla buluşma sayısı sıfırdı. Sonrasında ise bir gol attı, iki golün hazırlık aşamasında vardı. Metehan’ın Nelsson’un yokluğunda topla çıkma becerisi geçer not alsa da Okan Buruk kalesinde verdiği pozisyonlardan, takım savunması olarak pek mutlu değildir sanırım. Young Boys şoku sonrasında Adana’da takılmamak önemliydi Galatasaray için. Şimdi önünde yeni transferlerin geleceği, milli ara sayesinde maçta sakatlanıp çıkan İcardi’nin geri dönmesi için zaman bulacağı ve elverişli kura ile bir üst tura çıkmanın hedeflenebileceği bir Avrupa Ligi macerası var. Önümüzdeki bir ay, 2024-25 sezonu hedefleri için belirleyici dönem olacak.