Şenol Güneş’in karşılaşma öncesinde “Her maçı son maçımız gibi oynamak zorundayız” dediği bir 90 dakikaya çıkan bordo mavililer, son haftalarda sıklıkla görüldüğü gibi ilk bölümü rakibine teslim olarak oynadı. Ev sahibi adına ilk şut, 20. dakikada Umut Güneş’le geldi. Bu ana kadar sahada etkili olan, net pozisyonlar ve bir penaltı bulan Eyüp, Uğurcan Çakır’ı geçemedi. Arda Turan, ligimizin ötesinde bir teknik adam. Takımının savunma ve hücum setleri, saha parselasyonu ve topu kaptırınca reaksiyon becerisi üst düzey. Böylece bireysel kalitenin toplamından daha iyi bir oyun çıkıyor ortaya.
Trabzonspor’un ise özellikle Nwakaeme ve Viscalı 11 ile sistem takımlarına karşı sahada üstünlük kurması zor. Geçen haftalardaki örneklerinde gördüğümüz gibi. Orta saha ile ön hattın arasında bağlantı oyuncusu olmayınca, ilk devrenin son bölümünde daha etkili olsalar da net pozisyon bulmakta zorlandılar.
LUNDSTRAM DOĞRU YERDEYDi
Şenol Güneş, ikinci yarının başıyla o bağlantıyı yapabilecek iki ismi, Ozan Tufan ve Cham’ı sahaya sürdü. Avusturyalı, bu takımın olmazsa olmazı.
Berke Özer’in, yanına gelen Melih’i görmeyip sağ kanada oynamayı düşündüğü hücumda, Nwakaeme’nin kurnazlığına Cham’ın ikiye biri eklendi, daha önce net bir pozisyonu harcayan Lundstram doğru yere doğru koşuyu yapınca da Trabzonspor’un golü geldi. Bu, bordo mavililerin ise ligde gol yemediği üst üste 4. hafta oldu. Kalesini gole kapatmanın kredisinin büyük bölümü Uğurcan’a yazar belki ama Savic’in de dönmesiyle bir standart oluştuğu aşikâr.
Futbolu bazen fazla zorlaştırıyoruz. Dizilişler, sistemler, roller ve sorumluluklar o kadar birbirine giriyor ki aslında basit olan noktaları unutuyoruz. Sonuçta futbol, 11 kişinin topu kendi kalesinden rakip kaleye götürmeye çalıştığı bir oyun. Bunu yapmanın çeşitli yolları var. Gerçekten de yerleşime, hücum setlerine, geçiş hücumlarına çalışıp rakip kaleye gitmeyi kendiniz için kolaylaştırabilirsiniz, ancak en kolayı topla mesafe kat edebilecek ve rakibi geçebilecek oyuncularınızın olması. Beşiktaş’ta bu tarz oyuncu az. En net bu role uyan isim Gedson. Rafa biraz hızıyla, Semih gücüyle top taşıyabilir.
BEŞiKTAŞ BASKI KURAMADI
Topun bu şekilde uzun mesafe taşınamayacağı aşikâr. Bir diğer yol, Jesus’un Fenerbahçe’si gibi dirençli ve temaslı oynayıp, topu rakip kaleye yakın yerde geri kazanmak ve savunmaya yerleşmemiş rakibin zaafından faydalanmak.
Solskjaer’in elinde bu baskıyı yapabilecek orta saha da yok. Durum böyle, kupa maçında bir de ilk 11’de rotasyon olunca Beşiktaş, rakip Kırklarelispor bile olsa baskı kurmayı başarmadı.
Maç, biraz Semih ve Mustafa Hekimoğlu’nun rakip ceza sahasındaki fiziksel üstünlüğüne, biraz uzaktan çekilen şutlara kaldı. Olimpiyat Stadı’nın soğuk ve ruhsuz atmosferinde perdeyi açan, tam da böyle bir anda Muci’nin kaleyi denemesi oldu.
Şunu da eklemek lazım. Beşiktaş’ın kadrosu, yerden yere vurulduğu kadar kalitesiz değil. Ancak sorumlulukların doğru dağıldığı bir ekip değil ve birbirini tamamlayan unsurlardan oluşmuyor. Transferin son günlerinde yeni yönetimin odağında da tam bu konu olmalı.
Kimse, bu oyunda istikrarın sonunda bir alışkanlık ve başarı getireceğini düşünmedi. Aynı Alanyaspor ve Fatih Karagümrük’te bunu yaparak kendine Avrupa kapılarını açan Farioli’de olduğu gibi. İşte o denemeler, Fenerbahçe karşısında ilk yarıda Çaykur Rizespor’un kusursuza yakın bir futbol oynamasını sağladı. Karadeniz temsilcisi birbirini tamamlayan rollerden kurulan, çok dengeli bir takım. Palut, Papanikolaou’yu stoperlerinin arasına çekip sarı lacivertlilerin çift santrfor etkinliğini dengelemek, Oğuz Aydın’ın kanadından gelerek de rakibin bu taraftaki zaafını değerlendirmek istemişti.
KÖTÜ SAVUNMANIN SONUCU GOLLER GELDi
JOSE Mourinho’nun stoper üçlüsünün ikisini yeni oyunculardan kurması, Fred ve Sofyan Amrabat’ın ceza sahası önünü kötü savunmasıyla birleşince daha 15. dakika dolmadan deplasman ekibi skoru 2-0’a getirmişti. Devre sonunda İbrahim Olawoyin’e çıkan kırmızı kart ve Fenerbahçe lehine verilen penaltıya kadar da pas oyunuyla rakibini istediği uzaklıkta tutmayı başardı İlhan Palut’un öğrencileri. Ancak Portekizli teknik direktör, gelen golle birlikte kan kokusunu almıştı adeta!. Yine doğru değişiklikleri yaparak önce Dusan Tadic’i, sonra Anderson Talisca’yı sahaya attı. Rizespor, 11’e 10 oyunda doğru çıkamadı, baskı yedi ve topu çabuk kaybetmeye başladı. Fenerbahçe geldikçe geldi. Pozisyon buldu, direğe takıldı.
RACHiD GHEZZAL KIRMIZIYI GÖRÜNCE
78. dakikada Rachid Ghezzal’ın kırmızı kartı sonrasında ise geri dönüşü gerçekleştirdi. Aynı Göztepe maçında olduğu gibi sarı lacivertliler, kâbuslar gördüğü bir ilk yarının ardından hanesine üç puanı yazdırmayı başardı.
Süreden yarım dakikayı çaldıktan sonra topu rakip yarı alana gönderdi. Trabzonspor adına sahanın yıldızı olan kalecisi, bu maçın hakkının ev sahibi galibiyeti olduğunu anlamış olacak ki topu hızlıca ileri göndermeye gerek görmedi. Jakirovic, bordo mavilileri iyi analiz etmiş. Nwakaeme ve Cham’ın olmadığı bir denklemde rakibine basmadı.
BEKLEYİP OYUNU SIKIŞTIRDI
Santra noktası civarında bekleyip oyunu sıkıştırdı. Şenol Güneş’in öğrencileri, Ozan Tufan’ın çapraz uzun pasları dışında topla mesafe katetmeyi hiç başaramadı. İşin ilginci, ikinci yarıda Trabzonspor risk alıp yetenekli ayaklarını sahaya attığında bile durum değişmedi. İlk yarı Banza’nın iki kafa vuruşu dışında etkisizdi. Maçın devamı çok daha karamsar bir tabloya sahne oldu. Bordo mavililer, topa %63 sahip olduğu ikinci 45 dakikada sadece 1 kez, 85. dakikada Visca’nın rakipten dönen vuruşunda kaleyi denedi. Geçen haftalarda Güneş’in bir umuda tutunabileceğini yazmıştım.
SORUN ÇÖZMEDE YETERSİZ
Kayseri'deki performans ise yine sorun çözme konusunda çaresiz kalan bir Trabzonspor’u işaret etti. Savic’in dönüşü Uğurcan’ın karşı karşıya kurtarışlarıyla birleşmemiş olsa, Jakirovic’in eksik Kayserispor’u buradan rahatlıkla üç puanı çıkarabilirdi. Bordo mavililerin iyi oynamama hakkı elbette var, ancak mücadele etmeme, oyunu rakip kaleye götürememe ve tepki gösterememe lüksü yok. Bu yüzden Kayseri’deki 90 dakikanın açtığı yaralar görünenden derin.
İlk yarının son düdüğü çaldığındaki karamsar tablo, Fenerbahçe’nin sezon başından beri süregelen sorunlarının bir dışa vurumu gibiydi. İkinci devrenin başlangıcının ardından gördüğümüz 10 dakikalık sarı lacivertli takım ise Jose Mourinho döneminin en büyük reaksiyonunu verdi ve şampiyonluk yarışına sımsıkı tutundu.
Portekizli, stoperlerinin oyun kuramamasından şikayetçiydi. Kurt hoca Stanimir Stoilov, tam da bunun üzerine bir sistem kurup defans hattının istediği gibi pas yapmasına izin verdi ilk yarı. Merkezi kapattı, ikili mücadelelerde her zamanki gibi sert ve temaslı kaldı. Fenerbahçe’yi sindirdi.
F.BAHÇE iLK YARI TOPLA ÇOK OYNADI AMA HiÇBiR iŞE YARAMADI
İzmir ekibi, ilk yarının 51. dakikasındaki hücuma kadar rakibine isabetli şut şansı vermedi, ceza sahasında sadece iki kez topla buluşturdu ve skoru da almayı başardı. Yüzde 70’e yakın topla oynama, sanki hiçbir işe yaramamış gibiydi Fenerbahçe adına çünkü bu oyunun büyük kısmı kendi ceza sahasına yakın bölümde oynanmıştı. Rakibinin çektiği şahı gören Mourinho, mat olmaya yaklaşmışken karşı hamlesini yaptı. Saint-Maximin’i sahaya atıp Szymanski’yi ön tarafa aldı ve 4’lü savunmaya döndü.
RAKiBiNi RiNGiN KÖŞESiNE SIKIŞTIRAN BOKSÖR GiBiYDi
Göztepe, rakibinin yeni sistemine uyum sağlamaya çalışırken Saint-Maximin’in getirdiği topta gelen En-Nesyri golü, sarı lacivertlilerin enerjisini bir anda yukarıya çekti. Kadıköy’de rakibini ringin köşesine sıkıştıran ev sahibi, üst üste yumruklarla Stoilov’un öğrencilerini abandone etti. Deplasman ekibi 10 dakikalık bu kaostan kurtulduğunda, skor tabelasında 3-1’lik Fenerbahçe üstünlüğü vardı. Maç önü planıyla ilgili eleştirilebilecek her şey, devre arası değişiklikleri ve ikinci yarıdaki geri dönüş ile hayal kırıklığından umuda dönüştü. Taktik teknik elbette konuşulur, ancak zihinsel olarak Jose Mourinho ve öğrencilerinin Göztepe karşısında maç içindeki dönüşümü, camiaya bambaşka bir hava katacak. Orası kesin.
Türkiye’de en önemli sıkıntılarımızın başında, topu oyunda tutmak geliyor. Oyuncusundan teknik direktörüne, hakeminden spor yazarına hepimizin görevi, maçın daha az durduğu bir futbol olmalı. RAMS Park’ta ilk yarı, uzatmalar ile 50 dakikaya yakın oynandı ancak topun oyunda kalma süresi, Opta verilerine göre sadece 20 dakika 33 saniyeydi.
HÜCUMDA SORUN YAŞADI
Oyun o kadar çok durdu ki sahadaki futbolu değerlendirmenin imkânı yoktu. Yine de birkaç notu şuraya bırakalım. Sarı kırmızılılar, Osimhen’in penaltısıyla bulduğu golden sonra 46. dakikaya kadar ne rakip kaleye bir şut atabildi ne de rakip ceza sahasında topla buluşabildi. Kaan Ayhan-Torreira orta sahası, top Konyaspor’da olduğunda deplasman ekibine tehlikeli olma fırsatı vermezken, hücumda hatların bağlanması konusunda etkisizdi. Mauro İcardi sonrası oyunun en büyük eksikliklerinin başında, onun oyun aklı ile geriye gelip hücuma çıkışa başlatması geliyor.
OSiMHEN’i DURDURMAK ZOR
Nijeryalı santrfor, belki bağlantı oyununda çok etkili değil, ancak atletizmini ligde birebirde durdurabilecek oyuncu çok az. Bu yüzden ofsayt çizgisinde beklemesine gerek bile yok, 5 adım geriden başlayıp topu alma becerisine sahip. Penaltı pozisyonunda gördüğümüz gibi. İkinci yarıya hücumda daha çok oyuncuyla bulunma, pas hızını artırma ve ritim yakalama amacıyla başlayan Galatasaray, ilk yarının aksine oyunun kontrolüne daha hâkim ve hatların birbirine daha yakın olduğu bir görüntüye büründü. Okan Buruk’un öğrencileri, bu bölümde zaman zaman rakibine geçiş hücumu fırsatı verseler de lider takım havasını hissettirmeyi başardılar. Konyaspor karşısında gelecek bir puan kaybı, camianın enerjisini iyice düşürme potansiyeline sahipken hata yapmayıp, gözlerini Ajax deplasmanına ve Avrupa Ligi’nde ilk 8 sıraya diktiler.
TRABZON’un yarının dünden daha iyi olacağına inanmaya ihtiyacı vardı. Sanırım Şenol Güneş döneminin son haftalarının en büyük kazanımı bu. Baskılı oyun süresi çok uzun olmasa da temaslı, tempolu ve birlikte oyun, önümüzdeki haftalar için ‘güneşli’ günler vadediyor. Bordo mavililer, Cham’ın yokluğunda çareyi üretmekte değil, bozmakta buldu. Antalyaspor karşısında ilk 15 dakika, rakip takımın etkinliğinde geçmişti. Belli ki maç önü konuşması, Sivasspor’un aynı oyunu oynamasına izin vermemeye yönelikti. Güneş’in öğrencileri, bu bölümde önce Batagov, sonra Banza’nın golleriyle sadece maça iyi başlamadı, üç puanın bir buçuğunu cebine koydu.
BATAGOV BiR BAŞKA
BiREYSEL performanslar her geçen gün üzerine koyarken, Batagov’un yarattığı fark üzerine konuşulmaya değer. Pozisyon bilgisi, ikili mücadelelerdeki etkisi, oyun kurma becerisiyle Ukraynalı ciddi fark yaratıyor. Ozan Tufan, Cham’ın yokluğunda başrolü devraldı. İlk golün asistini yaptı, ikinci golde topu kapıp asisti yapan Mendy’ye aktardı, üçüncüyü kendisi attı. Umut Güneş, son iki sezonda Trabzonspor’un iyi dönemlerinde hep sahada. Tesadüf olmasa gerek. Visca ve Mendy yine günün iyilerinden, Lundstram ise maça son noktayı koyan isimdi.
Bir not da taraftara. Uzun bir aranın ardından takımın arkasında olan, oyunu beğenen ve statta olmaktan keyif alan bir tribün gördük. Böyle giderse yakın da tribünler dolarsa kimse şaşırmasın.
Bu maçı değerlendirirken, önce ilk 15 dakikayı ayırmak lazım. İlk düdükle birlikte maçta ağırlığını hissettiren, deplasman takımı Antalyaspor oldu. Alex de Souza’nın öğrencileri, Jakub Kaluzinski liderliğinde bu bölümde %56 topa sahip olup, 4 şut atıp, rakip ceza sahasında 13 kez topla buluştular. Trabzonspor’un ise 0 şutu ve 3 rakip ceza sahası dokunuşu vardı. Ne olduysa, 16. dakikada gelen ilk şut ve sonrasında rakibin top kaybından gelen Trabzonspor golüyle oldu. 15-45 arası bordo mavililer %57 topa sahip olma, 9 şut, rakip ceza sahasında 18 topla buluşma ürettiler ki rakibin hanesinde kornerden gelen 1 şut ve ceza sahasında sadece 2 topla buluşma vardı.
DOĞRU 11 VE ZiHiNSEL KIRILMALAR
Yukarıdaki senaryo, teknik taktikle açıklanabilecek bir durum değil fakat doğru 11 ve zihinsel kırılmalar ile açıklanabilir. Şenol Güneş’in kurguladığı yetenek odaklı takım, topa sahip olduğunda etkili, üretken ve keyif veren bir ekip haline dönüşüyor. Attıkları golden sonra Antalyaspor’un da oyundan düşmesiyle sezonun en etkin 75 dakikasını oynadılar.
Güneş’in oyuncu dokunuşları, en az doğru 11’i bulmak kadar önemli. Visca-Malheiro ve kendini o kanada deplase eden Cham ile sağ kanat hiç olmadığı kadar iyi işliyor. Bu üçlüden Malheiro, o kadar hızlı yükseliyor ki kendisi bile oyununa şaşırıyor olabilir. Muhammed Cham, yeni dönemin zaten bayrak oyuncusu.
‘DOĞRU YOLDAYIZ’ DEDiRTTiLER
Farklı galibiyetin dışında asıl önemli olan, Trabzonsporlu taraftarın artık bir hayale tutunabilme ihtimalinin doğması. Sıkışmış ve çözüm üretilemeyen bir durumdan, “doğru yoldayız” dedirtecek bir noktaya gelmeye başladı bordo mavi renklere gönül verenler. Tüm bu olumlu yanlara rağmen, ilk 15 dakikadaki oyunun da ayrıca analiz edilmesi şart tabii.