Zülfü Livaneli keşke baba sözü dinleseymiş

Onlarca kitap, albüm ve filmi olan Zülfü Livaneli, bunların bazılarının kendisinde bulunmadığını açıkladı:“Nesne biriktirmem. Çocukluğumdan oyuncak da hatırlamıyorum. Hiç biriktirmem. Albümlerimin, kitaplarımın tamamı da yoktur bende...”

Haberin Devamı

İlginç değil mi? Çünkü bırakın ödül almış filmi, çok satmış albümü insanlar mezun oldukları okulların diplomalarını bile duvarlarına asıyor.
Şirketteki 10’uncu yıl plaketini bile salonun baş köşesine yerleştiriyor.
Dernekten gelen bağış teşekkürünü, adının geçtiği gazete kupürünü...
Yani şöyle tuhaf bir durum ortaya çıkıyor: İmza gününde imzaladığı kitap o okurun kütüphanesinde en önde ama kitap Zülfü Livaneli’nin kendisinde yok...
Ermişlik, aşmışlık desen değil.
Doymuşluk, mütevazılık desen ona da tam oturmuyor.
İsim bulamadım bu hale.
Bu durum galiba çok ünlü ressamların oraya buraya, bazen bir peçeteye çiziktirdikleri, kendilerinin bile unuttuğu ama sonradan ortaya çıktıklarında çok kıymetli olan eserlerine benziyor.
Konuk olarak katıldığı Ahmet Mümtaz Taylan’ın “Empati” programında başka ilginç açıklamalar da yaptı Livaneli.
Mesela parti ve takım tutamıyormuş:
“Takım tutamıyorum. Parti de tutamıyorum. İsmail Cem Galatasaraylı yapmaya çalıştı, Yaşar Kemal Fenerbahçeli yapmaya çalıştı, babam rahmetli de... Ait hissedemiyorum. Kendimi sevdiklerime ait hissediyorum...”
Kafam iyice karıştı tabii. Çünkü Livaneli’nin SHP’den belediye başkan adaylığı, CHP’den milletvekilliği, hatta parti genel başkanı olmak isteyip yeterli sayıda imza toplayamamışlığı var.
İnsan genel başkanı olmaya soyunduğu partiyi tutmaz mı?
Herhalde bir süreçten, zaman içinde bir vazgeçişten bahsediyor.
Sanatçı kafası tam böyle bir şey olsa gerek.
Keşke Fener konusunda Yaşar Kemal ile babasını dinleseymiş diyelim, bu bahsi kapatalım.
Çünkü farkındasınız, ne yazıyı toparlayabiliyorum ne de bir yere bağlayabiliyorum...

Haberin Devamı

Gitti aristokrasi, geldi Cennet Mahallesi

Zülfü Livaneli keşke  baba sözü dinleseymiş

Pespembe bir tabloydu onlarınki... Burnunu yaptırmış, çenesi jawline’lı yakışıklı koca.
Güzel, başarılı bir kadın. Birbirlerine âşık prens ve prenses gibiler. Sadece kendileri değil; kız kardeş, kuzen falan bütün asiller bu aristokrasinin içinde.
Gül doldurulup içine atlanan havuzlar, baştan aşağı dozer kepçesinden dökülen güller...
Doğum günlerinde, yıldönümlerinde donatılan şehir panoları, Times Meydanı’na yansıtılan “Seni seviyorum” mesajları...
Pahalı hediyeler, eve gelen dolar buketleri, özel uçaklar...
Hatta sanat!
Evet, prenses şarkı da yaptı.
Bu pespembe tabloda eksik tek fırça darbesi, değirmenin suyunun nereden geldiği sorusuydu.
20 günde her şey değişti.
Tablo allak bullak oldu.
Kara para aklama, vergi kaçırma iddiaları, yüz milyonlarca liralık usulsüzlük raporları...
E tabii gitti aristokrasi, salon çizgisi, geldi Cennet Mahallesi.
Ekranlara tükürmeler, küfürler, tehditler...
Kokainler, haplar, dükkân kurşunlamalar...
Akabinde namaz kılarken paylaşımlar, birdenbire yükselen devlet-memleket sevgisi, amansız hastalık açıklamaları...
Dilan Polat ve Engin Polat en son dün ekran karşısına geçti son 20 günde olanları “aydınlattı”. Meğer bunların hepsi projeymiş.
Bilin bakalım suçlu kim?
Hedef gösteren haberler yapan basın mensupları!
Kabak yine bizim başımıza patladı iyi mi?

Haberin Devamı

İnsanı delirten robot operatörler

İlk bakışta modern bir şey: Mesela bankayı arayacaksınız, hiç insanla temas kurmadan işleminizi yapacaksınız, bitecek.
Ama başlayamıyor ki bitsin.
70 tane seçenek... Bilmem ne için 1’e, bilmem ne için 2’ye, bilmem ne için 3’e, bir üst menüye dönmek için şuna...
Basıyorsun birine, bilmem ne için 1, bilmem ne için 2...
Şimdi TC girin. Giriyorsun. Lütfen geçerli bir TC girin. Zamanında tuşlama yapmadınız, sizi bir üst menüye...
Hayda sil baştan: Yapmak istediğiniz işlemi birkaç kelimeyle özetler misiniz? Bilmem ne işlemi yapmak istiyorsunuz, doğru mu? Hayır değil!
Sizi bir üst menüye... Yarım saat bununla uğraşıyorsunuz. Karşımda müşteri temsilcisi bulabilmek için çakallıklar yapıyorum. Direkt bilmem ne hattına basıyorum.
Bakıyorum o sırada sinirlerim bozulmuş, kabalaşıyorum, yüksek sesle konuşuyorum.
Bu sefer de “Beyefendi niye bağırıyorsunuz?”
“Hanımefendi” diyorum, “Şahsınızla alakası yok, sisteminiz resmen hırpaladı beni. Lütfen bu şikâyetimizi ilgili yerlere iletir misiniz?”
Sonuç? Bir dahaki sefere sil baştan.
Tamam, iş yükünü azaltmak için iyi bir fikir olabilir ama insanı delirtiyor bu robot operatörler.

Yazarın Tüm Yazıları