Çünkü her şey film gibiydi:
Eşinden gizli yaşanan bir yasak aşk, bu yasak aşktan doğan bir değil, ikiz kız evlatlar, yıllarca gizli gizli görüşmeler, saç teli çalınarak yapılan babalık testi, mahkeme zoruyla kabul edilen babalık...
Fakat mevzu durmak, bitmek bilmiyor. Akpınar’ın kızı Duygu Nebioğlu, bu kez “Katarsis” programına konuk oldu; annesi Sofi’yi anlattı:
“Dedem çok yakışıklı bir adam. Fakat anneannem kumarbaz. Dedemi defalarca aldatıyor. Ünlü olsun diye annesi tarafından sürekli ajanslara götürülüyor. Ünlülerle tanışmaya götürülüyor. Annem böyle büyüyor” diyor.
Anlayacağınız, hikâyedeki herkes ayrı karakter.
Film gibi demiştik ya...
Yeşilçam uyuma!
Adamın içinden damacana çıkmış
Çocuğunun altını değiştiren, hatta annesi hostes olduğu ve sık sık uzun yolculuklara çıktığı için kızıyla belki anneden de fazla vakit geçiren arkadaşım var.
Buse Varol da şarkıcı kocası Alişan’ın oğulları Burak’ın altını değiştirdiğini, kucağına alıp uyuttuğunu anlatmıştı daha önce.
Ama bunlar istisna.
İster ünlü olsun, ister ünsüz, çocuğu anne büyütüyor, baba da seviyor, oynuyor genel kural olarak.
Müge Boz-Caner Erdeniz çiftinin evlerinde de aynı durum söz konusuymuş. Sosyal medyadan gece yarısı isyan etti:
CANER UYUYOR
Melisa Döngel’in yaptığı “Arkadaşımın sevgilisiyle birlikte olurum” açıklamasının yankıları sürüyor. Aylar önce yaptığı bu çıkış neden şimdi patladı bilmiyorum ama en son Demet Akalın programın formatı gereği espri yapmış olabileceğini söyledi Melisa Döngel’in.
Ama her espride de bir gerçeklik yanı vardır derler.
Önce Eser Yenenler’in programında tam olarak ne demiş, ona bakalım isterseniz: “Arkadaşımın sevgilisiyle olmadım. Ben hiçbir şey için emin konuşmayı sevmem. Arkadaşımın sevgilisini, beğenirim, hoşlanırım, ‘asla yapmam’ demem. Yapmamaya çalışırım, özen gösteririm. Özen gösteririm yalnız. Etkilendiysek ne yapalım artık. Geçmiş olsun...”
Dobra mı? Dobra bir açıklama.
Ama bir tavrın salt dobra olması onu kurtarmaya, aklamaya yetmiyor maalesef.
Sizin başınıza gelse ne yapardınız?
Yahut şöyle sorayım:
Bu sene de Michelin listesinde
FLORYA - BEYTİ
Türkiye’nin en ünlü gurmesi Vedat Milor’a bu soruyu sorduğumda kısa ve net cevap veriyor: “Yabancı misafirimi döner yemeye Beyti’ye götürürüm.” Çünkü nezih bir yer olduğunu ve güven verdiğini söylüyor. Beyti zaten bu sene de Michelin Rehberi’nin tavsiye listesinde. Türk et kültürünün mihenk taşlarından biri kabul edilen Beyti Güler tarafından işletiliyor. Dönerin porsiyonu pahalı, 700 lira. (0212) 663 29 90
16.00’te kapatıyor
ŞİŞHANE - ENGİN’İN YERİ
Türkiye’nin 2 yıldır üst üste tek 2 Michelin yıldızı alan şefi Fatih Tutak’ın adresi, Şişhane’deki Engin’in Yeri: “Döneri çok sulu ve harika kızarmış. İçine eklenen domates, biber ve kuru reyhan yemeği eşsiz bir hale getiriyor. 16.00’te kapatıyor.” Porsiyonu 180 lira. (0212) 293 97 87
Kasap dükkânı var
SİRKECİ - KASAP OSMAN
◊ En iyi İngilizce: Kerem Bürsin
Bence de Oscar’ı hak ediyor ama törenleri karıştırdı; “Okey, okey, orrayt, Kerem Çatay yu ar dı men” gibisinden İngilizce şeyler söyledi. “Güldür Güldür” ekibinden Rüştü Onur Atilla affetmedi, taklidini yaptı. O kadar şekerdi ki bu taklit, Kerem Bürsin de zaten sosyal medyadan “Benden daha başarılı” diyerek olgun tavrını sergiledi.
◊ En güzel kıyafet: Çağla Şıkel
Törene gelen bütün erkek ve kadınlar çok şıktı ama kimse kusura bakmasın Çağla Şıkel bambaşkaydı. Gecede iki ayrı kıyafet giydi. İlkinde altından bir Afrodit gibiydi. İkinci kıyafetindeki taşlı büstiyer de çok yakışmıştı.
◊ En özenli: İrem Derici
20 kişilik dans ekibiyle “Bitter”, “Ara Sıra”, “Yaz Gülü” şarkılarını seslendirdi. Sahneye 14 metre yükseklikten özel tasarlanmış bir yıldızın üstünde indi. 2 aydır hazırlandığı gösteri için son 2 gün ekibiyle sahne provası yaptı.
Ritz-Carlton otelinin 24’üncü katı... Rezidansın içi küçük bir Topkapı Sarayı gibi: Çin vazoları, nadide porselenler, padişah sorguçları, antika saatler, hilyeler... Bunlar pazar günü müzayedeye çıkacak 118 parçalık bir koleksiyon. Aralarında dolaşırken yüzyıllar, coğrafyalar ışık hızıyla akıyor.
Müzayedeyi düzenleyen Arthill’in yönetim kurulu başkanı Hüseyin Kocabaş, koleksiyonun isminin “Vezir Ahmed Reşad Paşa Koleksiyonu” olduğunu anlatıyor. Kim bu paşa? II. Abdülhamid’in maliye nazırı. Yani ekonomi bakanı. Fakat oraya geleceğiz. Sizi önce 1918’in Bursa’sına götürmek istiyorum.
Pazar günkü müzayedenin kökenleri, Yunan işgalinden hemen önceki bu Osmanlı şehrinde başlıyor. İşin asıl ilginç kısmı da bu zaten.
Hikâyenin asıl kahramanı, Arthill’in yönetim kurulu başkanı Hüseyin Kocabaş ile aynı ismi taşıyan Hüseyin adında Bursalı bir çocuk. 1918’de daha 9 yaşında. Okuldan artan zamanlarda babasının Bat Pazarı’ndaki mefruşat mağazasında çalışıyor. Haftalığı o günkü parayla 1 lira. Yaşıtları o 1 lirayla cicoz, davul tozları alırken o haftalığının yıllar içinde dünyanın en büyük koleksiyonlarından birine dönüşeceğinden habersiz henüz.
KÖYLÜNÜN SİKKESİ
Bir gün mefruşat mağazasından içeriye bir köylü girer. Heybesinden bir sürü eski eşya çıkarır. Aralarında gözyaşı şişeleri, sikkeler gibi antika değeri taşıyan eserler vardır...
Zuhal Olcay’dan kızı Ceren’e
Sen dünyaya şanslı bir ortamda açtın gözlerini. Her kız çocuğu bu kadar şanslı doğmuyor ne yazık ki. Bunun bilincinde olarak hareket et ve yaşa. Senin gibi olmasının önüne engeller konulmuş, küçücük bedenleriyle tutsak olmuş ve türlü zorbalığa maruz bırakılmış kız kardeşlerine sahip çık. Yaptığı her iş, her başarı biraz da onların kurtuluşu için olsun, unutma...”
Tuba Büyüküstün’den annesi Handan Büyüküstün’e
Çook eski bir hikâye bu. Sonu olmayan bir hikâye: Anneler ve kızları. Doğuracak olanı doğurmak. En vicdanlı düşmanını, en acımasız dostunu ve bu dünyadaki mentorunu... Yürürken saçlarının rüzgârda savrulmasının çıkardığı ses gibi sesi sürekli kulaklarında, bir çimdiğin teninde bıraktığı tatlı bir sızı gibi kalbinde...”
Serkan Altunorak’tan annesi Figen Altunorak’a
Nedeni, Milli Savunma Üniversitesi Rektörü, tarihçi Prof. Dr. Erhan Afyoncu’nun Şengör hakkında “Tarihi, jeologdan dinlemeyeceğiz” sözleri.
Aralarında tartıştıkları tarihi konularda bir uzmanlığım yok. O yüzden şu haklıdır, bu haksızdır diyemem.
Kendi aralarında sabahlara kadar tartışsınlar.
Ama bu polemikte Afyoncu’nun “Tarihi, jeologdan dinlemeyeceğiz” diyerek topu taca atmasına birkaç itirazım var.
Bir tarihçi olarak ilk bakışta haklı bir çıkış Afyoncu’nun çıkışı.
Zaten daha önce de “Ben jeolojik etüt yapıyor muyum? Tarihi tarihçiler yazar. Kendi işini yap” diye seslenmişti Şengör’e.
Celal Şengör’ü öğrenciye şaplak meselesinde kınadık. Canlı yayında küfretmesi, uyuyakalması gibi vukuatlarıyla hep beraber kafa bulduk, eğlendik.
Ama Celal Şengör dediğiniz kişi de öyle sıradan bir jeolog değil.