Sürdürülebilir bir hikaye

Mezunu olduğum Massachusetts Institute of Technology (MIT)’de, son beş yıldır, Steve Jobs günlerinde Apple’ın danışmanlarından olan hocam Prof. Dr. John Hauser’ın davetiyle, o yılın yeni MBA öğrencileri ile bir markanın sürdürülebilir hikayesi nasıl ortaya çıkar sorusunu tartışırım.

Haberin Devamı

Doğada herşeyde olduğu gibi sürdürülebilir hikayelerin de basit bir formülü var. Bu hikayeler insanları birbirine, markaları tüketiciye, ülkeleri dış pazarlara ve yatırımcılara bağlar.

*

KÖKLÜ DEĞİŞİM

İnternet bizi birbirimize bağlarken, bir yandan da akıllı cihazlar hızla arttı.

Bugün İnternet’e 10-11 milyar cihazın bağlı olduğu tahmin ediliyor. Bu rakamın 2020 yılına gelindiğinde 50 milyar cihaz seviyesine çıkması öngörülüyor. 2003 yılında kişi başına düşen birbirleriyle bağlantılı cihaz oranı 0,08 iken, bu oranın 2020 tahmini ise 6,48 dir.

Birbirleriyle haberleşebilen makineler iş maliyetlerini tahmin edilemeyecek düzeyde verimli hale getirirken, her ürünü yeniden şekillendiriyor.

  1. endüstri devrimi olarak da adlandırılan bu köklü değişim, büyük fırsatlar yaratıyor.

*

Bu süreç hem üretim hem de tüketim alışkanlıklarında büyük değişiklikler ortaya koyuyor. Özellikle nesnelerin interneti, ileri robot teknolojileri, büyük data analizleri, mobil çözümler daha verimli ve çevik üretim imkanı sunuyor.

Haberin Devamı

Bu değişimle ortaya çıkan yeni paradigmada ülke olarak bizim sürdürülebilir hikayemizin basit bir formülü var mı peki?

YENİ BİR SANAYİ DEVRİMİ

- 1. endüstri devrimi 18. yüzyılda buharın kullanılmasıyla makineleşme ve fabrikaların ortaya çıkmasıdır.

- 2. endüstri devrimi 20. yüzyılda elektrik enerjisi kullanılarak seri üretime geçilmesi ile ortaya çıkar. Aynı dönemde Henry Ford Model T’nin seri üretimine başlar.-

- 3. endüstri devrimi 1970’lerde üretim süreçlerinin, bilgi teknolojileri ile otomasyonunun sağlanmaya başlamasıdır.

- 4. endüstri devrimi ise 2010 yılında gündeme gelen bir süreç. Artan akıllı cihazlar ile bütün süreçlerin, ürünlerin "akıllanması"nı gözlemliyoruz.

Bu yeni paradigmaya ayak uyduramayan ülkelerin, rakiplerinin verimliliğine karşı rekabet etmesi ise imkansız hale geliyor.

ARAŞTIRMALAR GÖSTERİYOR Kİ TÜRKİYE BU YENİ SÜRECE HAZIRLIKTA ZAYIF

İki engel var önümüzde (1) farkındalık çok düşük, (2) yetişmiş insan gücü eksik. 

Biz ilk üç endüstri devrimini kendi iç meselelerimizle meşgulken, ıskaladık.

Eski Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık’ın da belirttiği gibi “Bu sanayi devrimine geç kalma lüksümüz bulunmuyor.”

Haberin Devamı

39 yaşındaki yeni Fransız Cumhurbaşkanı Macron Fransa’nın “bir startup gibi düşünüp, çevik hareket etmesi gerektiğini” söylemiş.

ENDÜSTRİ 4.0 İÇİN BİR STARTUP RUHUYLA ÇEVİK VE HIZLA HAREKETE GEÇMELİYİZ

Zamanının teknolojik trendlerini okuyamayan ve kısa zamanda yok olan bir global marka olarak aklıma hep 1888’de kurulmuş Kodak’ın hazin hikayesi gelir.

Fotoğraf makinesi icin film satışlarından öylesine kazançlıdırlar ki (pazarın % 90’ına sahiptirler), kafalarını kaldırıp pazardaki inovatif trendlere bakmazlar.

Dijital kamerayı Kodak mühendislerinden Steve Sasson 1975’de icat etmistir. Ancak, Kodak’ın sahiplenemedigi bu teknoloji ve anlayamadığı inovatif pazar yaklaşımları, 2012’de Kodak’ı yerle bir eder.

*

Haberin Devamı

Oyunun kurallarının hızla değiştiği, ekonomik gücün Batı’dan Doğu’ya geçmekte olduğu yeni bir paradigma var karşımızda.

 Sürdürülebilir bir hikaye

Bugünlerde televizyonlarda klima reklamlarını gördüğünüz Çin’li beyaz eşya üreticisi Midea pazar değerinin üstünde bir teklifle, yaklaşık 5 milyar dolar, dünyanın en ileri robot teknolojisine sahip Alman mühendislik şirketi Kuka A.G.’nin yüzde 95’ini birkaç ay önce satın aldı.

Ne Almanya, ne de AB’nin hoşuna giden bu teklif, sonunda Berlin tarafından onaylandı.

2014 yılında, Çin her 10.000 çalışan başına 34 robota sahipti.

2020 hedefi ise, her 10.000 çalışan başına 150 robot ile, dünyadaki en geniş çaplı otomasyona sahip ülke olmak.

*

Haberin Devamı

İstikrarlı büyümenin ve sürdürülebilir hikayenin kaynağı üretimde daha verimli hale gelmek, daha yenilikçi ve çevik olabilmektir.

Endüstri 4.0 bu sözü veriyor.

İşte bu yüzden Çin, Kore gibi Asya Pasifik devleri, ve tabii ki Almanya’nın liderliğinde Batı ülkeleri, Endüstri 4.0’ı sürdürülebilir hikayelerinin merkezine alıyorlar.

*

Almanya 2010 yılında Yüksek Teknoloji Aksiyon Planı kapsamında Endüstri 4.0’ı konuşmaya başladı.

2015 yılında çalışmalar Alman Ekonomi ve Eğitim Bakanlıklarının da katılımıyla genişletildi.

Bugün 300 aktif üye ile Endüstri 4.0 platformu Almanya’yı Endüstri 4.0 alanında lider ülke yapmak üzere çalışıyor.

AKILLI FABRİKADA İNSANLAR VE MAKİNALAR 8 KAT DAHA VERİMLİ

Haberin Devamı

Kore Ticaret ve Endüstri Bakanlığı Akıllı Fabrikalar Bölüm Başkanı Lee Gyu-bong’un söylediğine göre, 2015 yılında Kore yılda 172 milyon dolar harcayarak, 1.500 akıllı fabrika açmaya başladı. 2020 itibarıyla, 10.000 akıllı fabrika için 861 milyon dolar harcamış olacaklar.

Kore KOBİ’lerin farkındalıklarını artırmayı önceliklendirmiş.

*

Neden Akıllı Fabrikalar?

Siemens’in Amberg’deki akıllı fabrikasında ürünler ve makineler iletişim halinde, ürünler kendi üretim süreçlerini kontrol edebilir durumda. Üretim alanı ve insan gücü çok da fazla değiştirilmeden, bu fabrikanın verimliliği son 20 yılın değerleriyle karşılaştırıldığında 8 kat artmış.

 Sürdürülebilir bir hikaye

Siemens’in Amberg’deki akıllı fabrikası

2017 yılının ilk yarısında açıklanan büyüme yüzümüzü güldürdü. Ancak, daha yakından bakıldığında yüzde 5 büyümenin yüzde 88’i tüketimden kaynaklanırken, sadece yüzde 12’si yatırımdan kaynaklanmış.

Bu tüketim tuzağı bizi endişelendirmeli

ENDÜSTRİ 4.0 TÜRKİYE İÇİN GERÇEK BİR FIRSAT

Endüstri 4.0 üretimde verimliliği çok yükseklere taşıyor. Ürünün pazara çıkış süresi azalıyor, daha ucuza ve daha esnek üretim imkanı sunuyor.

2035 ve sonrasında, tamamıyla entegre olmuş otonom üretim sistemleri ile rekabet halinde olacağız. Peki, böyle bir küresel pazarda nasıl varolacağız?

*

Endüstri 4.0 yatırımlarının ülkemiz GDP’sinde yaklaşık %1’lik bir artış yapması öngörülüyor.

Teknolojiyi sadece kullanan bir ülke değil, ileri teknoloji üreten bir ülke konumuna hızla geçmek için öncelikle matematik, fen eğitimine verdiğimiz önemi hızla artırmalı, küresel ölçekte rekabet edebilen mühendislerimizin sayısını yükseltmeliyiz.

Aksi taktirde ilk üçünü ıskaladığımız gibi, 4. endüstri devrimini de kaçırma tehlikesi ile karşı karşıya kalabiliriz.

Yarınlarımızın sürdürülebilir hikayesini bugünden yazalım. Bu hikayenin odak noktası, ileri teknolojilerin millileştirilerek ekonomimizin merkezinde yerini alması ve bizim ileri teknoloji üreten ve ihraç eden bir ülke haline dönüşmemiz olmalıdır.

 

Yazarın Tüm Yazıları