Kişinin başkaları tarafından yargılanabileceği ve eleştirilebileceği korkusundan kaynaklanır ve sıklıkla rezil bir duruma düşeceği endişesi yaşanır. Sosyal anksiyetesi olan kişiler korkularının yersiz olduğunu bilmelerine rağmen üstesinden gelemezler.
Kişinin başkaları tarafından yargılanabileceği ve eleştirilebileceği korkusundan kaynaklanır ve sıklıkla rezil bir duruma düşeceği endişesi yaşanır. Sosyal anksiyetesi olan kişiler korkularının yersiz olduğunu bilmelerine rağmen üstesinden gelemezler.
İlk aylar özellikle sese karşı duyarlı olan çocuklar için çıngıraklar, müzikli oyuncaklar, ses çıkaran kumaşlar uygun oyuncaklardır. Kulakları hassas olduğu için oyuncakların çok yüksek ses çıkarmaması önemlidir. 3. aydan sonra görme ve dokunma duyusu artan çocuklar için renkli, elle kavranabilecek oyuncaklar ilgi çekicidir. Ayrıca bu dönemde çocuklar nesnelerin hepsini ağız yoluyla kavramak isterler. 6. aydan itibaren ise diş çıkartmaya başlayan çocuklar için kauçuk malzemelerden yapılmış oyuncakların da dahil edilmesi gerekir. Bu dönem sonuna doğru müzikli, sert kumaştan yapılmış, itilip çekilebilen elastik oyuncaklarla, oyun kutuları, üst üste konulabilen büyük ebatta oyuncaklar ve renkli bez arabalar eklenmelidir.
Bu yaş aralığı, çocukların fiziksel aktivitelerinin arttığı, yaratıcılıklarını ilk defa ortaya koydukları, artık diğer çocuklarla da oynamaya başladıkları, oyuncakların özellikleriyle ilgilendikleri ve taklit etme yeteneklerini kazandıkları bir dönemdir. Artık kendi çabalarıyla oyuncaklara yön vermek ve onlardan ses çıkarmak isterler. Oyuncak arabalar, kamyonlar, trenler, ziller, davullar, düdükler, boya kalemleri, resim kağıtları, oyun hamuru, müzik kutusu, kısa hikaye kitapları, küpler, insan maketleri, şekil kovaları ve kova-kürek takımları bu dönem için ideal oyuncaklardır. 2-4 parçalık yapbozlar da bu dönem sonunda kullanılabilecek oyuncaklardır.
Artık ince kas becerilerinin, dil becerilerinin ve zeka gelişimin hızlandığı, sosyalliğin arttığı bir dönemdir. Anne, baba ve arkadaşların da devreye daha fazla girmesi gereken bir dönemdir.
Canlandırma, hayali oyunların ve yaratıcılığın dorukta olduğu bir dönemdir. 3-5 yaşa oyuncaklarına ilaveten evcilik, bakkalcılık, doktorculuk oyunları ve bu döneme uygun bebekler, evcilik ve doktorculuk setleri, marangozluk aletleri, kuklalar, temizlik ve mutfak setleri, bahçe aletleri, hayvan setleri, dükkanlar çocuklar tarafından en fazla tercih edilen oyun malzemeleridir. Bu dönemde çocukların top oynamak, ip atlamak, tırmanmak, yüzmek gibi bedensel hareketlerden ve açık hava oyunlarından çok fazla hoşlanmaları nedeniyle top, ip merdiven, kızak, kayak ve paten gibi oyun malzemeleri de tercih edilebilir.
İlk aylar özellikle sese karşı duyarlı olan çocuklar için çıngıraklar, müzikli oyuncaklar, ses çıkaran kumaşlar uygun oyuncaklardır. Kulakları hassas olduğu için oyuncakların çok yüksek ses çıkarmaması önemlidir. 3. aydan sonra görme ve dokunma duyusu artan çocuklar için renkli, elle kavranabilecek oyuncaklar ilgi çekicidir. Ayrıca bu dönemde çocuklar nesnelerin hepsini ağız yoluyla kavramak isterler. 6. aydan itibaren ise diş çıkartmaya başlayan çocuklar için kauçuk malzemelerden yapılmış oyuncakların da dahil edilmesi gerekir. Bu dönem sonuna doğru müzikli, sert kumaştan yapılmış, itilip çekilebilen elastik oyuncaklarla, oyun kutuları, üst üste konulabilen büyük ebatta oyuncaklar ve renkli bez arabalar eklenmelidir.
Bu yaş aralığı, çocukların fiziksel aktivitelerinin arttığı, yaratıcılıklarını ilk defa ortaya koydukları, artık diğer çocuklarla da oynamaya başladıkları, oyuncakların özellikleriyle ilgilendikleri ve taklit etme yeteneklerini kazandıkları bir dönemdir. Artık kendi çabalarıyla oyuncaklara yön vermek ve onlardan ses çıkarmak isterler. Oyuncak arabalar, kamyonlar, trenler, ziller, davullar, düdükler, boya kalemleri, resim kağıtları, oyun hamuru, müzik kutusu, kısa hikaye kitapları, küpler, insan maketleri, şekil kovaları ve kova-kürek takımları bu dönem için ideal oyuncaklardır. 2-4 parçalık yapbozlar da bu dönem sonunda kullanılabilecek oyuncaklardır.
Artık ince kas becerilerinin, dil becerilerinin ve zeka gelişimin hızlandığı, sosyalliğin arttığı bir dönemdir. Anne, baba ve arkadaşların da devreye daha fazla girmesi gereken bir dönemdir.
Canlandırma, hayali oyunların ve yaratıcılığın dorukta olduğu bir dönemdir. 3-5 yaşa oyuncaklarına ilaveten evcilik, bakkalcılık, doktorculuk oyunları ve bu döneme uygun bebekler, evcilik ve doktorculuk setleri, marangozluk aletleri, kuklalar, temizlik ve mutfak setleri, bahçe aletleri, hayvan setleri, dükkanlar çocuklar tarafından en fazla tercih edilen oyun malzemeleridir. Bu dönemde çocukların top oynamak, ip atlamak, tırmanmak, yüzmek gibi bedensel hareketlerden ve açık hava oyunlarından çok fazla hoşlanmaları nedeniyle top, ip merdiven, kızak, kayak ve paten gibi oyun malzemeleri de tercih edilebilir.
2 yaş hem bedenin daha iyi tanınmaya başlandığı hem de kirli-temiz gibi kavramların öğrenilmeye başladığı yaştır. 3 yaş ise çocuğun özellikle sosyal beninin gelişmeye başladığı yani çevreden de etkilendiği dönem olması bakımından önemlidir.
Yemekten önce ve sonra, tuvaletten sonra, hayvanlara dokunulduğunda ve kirlendiği durumlarda ellerin temizlenmesi gerektiği; uzun süre dışarıda kalındığı ve kirlendiği durumlarda ayakların da temizlenmesi gerektiği öğretilmelidir.
Haftada en az 1-2 kez ihtiyaca göre daha fazla banyo yapmak, kirlendiğinde çamaşır ve giysilerin değiştirilmesi gerektiği öğretilmelidir.
2 yaştan sonra sadece fırça ile başlayan ağız ve diş temizliği 3–4 yaşından itibaren çocuklar için özel geliştirilmiş macunla birlikte devam etmelidir. Diş temizliğinin yanında dişlere zarar veren asitli, şekerli yiyecekler konusunda da çocukları bilgilendirmeliyiz. Diş fırçasının kendisine ait olduğu ve sadece onun kullanması gerektiği bilgisini vermeliyiz. Son zamanlarda üretilen çocuğun da beğendiği çizgi film kahramanlarına ait diş fırçaları ağız ve diş bakımını daha çok benimsemelerine yardımcı olmaktadır. Küçük yaşlardan itibaren diş hekimi kontrolüne gitmek ileride oluşabilecek korkuyu da önlemiş olur.
El yıkama ile birlikte tırnakların da temizlenmesi gerektiğini çocuklara anlatmalıyız. Çocuğun tırnaklarını haftada bir kez keserek, ona tırnak kesmenin bir temizlik kuralı olduğunu öğretmeliyiz. Makastan korkuyor ve tırnaklarını kestirmek istemiyorsa, kendi tırnaklarınızı keserken ona gösterin ve acımadığını anlatın. 3 yaş sonrası oynaması için tırnak makasını eline verebilirsiniz.
2 yaş hem bedenin daha iyi tanınmaya başlandığı hem de kirli-temiz gibi kavramların öğrenilmeye başladığı yaştır. 3 yaş ise çocuğun özellikle sosyal beninin gelişmeye başladığı yani çevreden de etkilendiği dönem olması bakımından önemlidir.
Yemekten önce ve sonra, tuvaletten sonra, hayvanlara dokunulduğunda ve kirlendiği durumlarda ellerin temizlenmesi gerektiği; uzun süre dışarıda kalındığı ve kirlendiği durumlarda ayakların da temizlenmesi gerektiği öğretilmelidir.
Haftada en az 1-2 kez ihtiyaca göre daha fazla banyo yapmak, kirlendiğinde çamaşır ve giysilerin değiştirilmesi gerektiği öğretilmelidir.
2 yaştan sonra sadece fırça ile başlayan ağız ve diş temizliği 3–4 yaşından itibaren çocuklar için özel geliştirilmiş macunla birlikte devam etmelidir. Diş temizliğinin yanında dişlere zarar veren asitli, şekerli yiyecekler konusunda da çocukları bilgilendirmeliyiz. Diş fırçasının kendisine ait olduğu ve sadece onun kullanması gerektiği bilgisini vermeliyiz. Son zamanlarda üretilen çocuğun da beğendiği çizgi film kahramanlarına ait diş fırçaları ağız ve diş bakımını daha çok benimsemelerine yardımcı olmaktadır. Küçük yaşlardan itibaren diş hekimi kontrolüne gitmek ileride oluşabilecek korkuyu da önlemiş olur.
El yıkama ile birlikte tırnakların da temizlenmesi gerektiğini çocuklara anlatmalıyız. Çocuğun tırnaklarını haftada bir kez keserek, ona tırnak kesmenin bir temizlik kuralı olduğunu öğretmeliyiz. Makastan korkuyor ve tırnaklarını kestirmek istemiyorsa, kendi tırnaklarınızı keserken ona gösterin ve acımadığını anlatın. 3 yaş sonrası oynaması için tırnak makasını eline verebilirsiniz.
Disleksi için çok farklı tanımlar yapılmıştır ancak daha basit ve anlaşılır şeklide şöyle açıklayabiliriz; genellikle okuma, yazma ve hesaplama becerilerinin öğrenilmesini engelleyen ya da zorlaştıran öğrenmeye ilişkin güçlüktür.
Aslında okuma ve yazmayı öğrenmek hiç de kolay değildir. O kadar çok bilişsel işlevlerin bir arada yürümesi gerekir ki okuma-yazma öğrenilebilsin. Disleksili çocuklar okuma ve yazma öğrenirken diğer insanlara göre daha fazla problem yaşarlar.
Disleksi bir yetiştirme kusuru değildir, bir öğretmenin hatası değildir, bir hastalık değildir. Nedeni büyük oranda genetik olan ya da gebelik ve doğum sürecinde gelişen ‘gelişimsel bir güçlüktür.’
Evet, erken belirtileri vardır. Özellikle 0-6 yaş döneminde aşağıdaki belirtiler takip edilirse yönetilmesi ve iyileştirilmesi de erken olur. Aşağıdaki belirtilerden birini bile gösteren çocuğa yaşıtların seviyesine gelmesi için destek verilmesi gerekir.
Olabilir. Disleksi sanılanın aksine bir zeka sorunu asla değildir. Hatta disleksili çocukların çok büyük bir bölümü ‘normalüstü zekaya’ sahiptir. Doğru yönlendirilirse her disleksili çocuk başarılı olur. Bunun yanında içinden dahiler de çıkabilir. Elektriğin mucidi kabul edilen Thomas Edison ilkokulda disleksi tanısı almış bir öğrenciydi. Ünlü ressam Pablo Picasso, mucit Leonardo Da Vinci de disleksili kişilerdi.
Disleksi sonradan olmaz. Ama disleksili olan bir çocuğun güçlük yaşadığı bazı sorunlar yetişkinlikte de devam edebilir. Örneğin kişi çok başarılı bir kariyer yapmış olmasına rağmen hala sağ-sol, doğu-batı, güney-kuzey ve ara yönleri karıştırıyor olabilir.
Hayır. Uluslararası birçok bilimsel kurum ya da kuruşun ortak tespitidir ki ilaç tedavi etmez. Yani disleksi bir psikiyatrik bozukluk değildir. Disleksi psiko-pedagojik yaklaşımlarla giderilmeye çalışılır, tedavi edilir ve veya yönetilir.
Tedavi uzun soluklu bir süreçtir. Uzman kişinin çalışmalarının yanında ailenin de bu süreçte önemli bir rolü vardır. Öncelikle aile; disleksinin ne olduğu, ne olmadığı, olumlu ve olumsuz yönleri hakkında bilgilendirilmelidir. Disleksili öğrenciye nasıl yaklaşılacağı, nasıl davranılacağı, ders çalışma saatlerini nasıl ve ne şekilde düzenleyeceğine kadar tüm detayları içeren bir yol haritası ailelere hazırlanmalıdır. Bu bir anlamda bireyselleştirilmiş eğitim ve tedavi programıdır. Bu programda uzman psikoloğun, özel eğitim uzmanının, öğretmenin ve ailenin görev alanları ve yapacakları şema halinde hazırlanmalıdır.
Burada en önemli konu çalışmanın bireyselleştirilmiş eğitim programı olmasıdır yani bireyin, öğrencinin ihtiyaçlarına göre düzenlenmesidir. Dünyada kullanılan birçok yöntem vardır. Yararlanılabilecek bazı programlar ve teknikler şunlardır:
Burada en önemli konu hangi tekniği kullandığınızdan çok çalıştığınız uzmanın yeterliliği, mesleki deneyimi ve konuya hakim olmasıdır. Türkiye ve dünyada disleksi ile çalışması gereken uzmanlar bu alanda kendini geliştirmiş psikolog ve özel eğitim uzmanlarıdır.
Hazırlayan: Merve Hazinedaroğlu
Disleksi için çok farklı tanımlar yapılmıştır ancak daha basit ve anlaşılır şeklide şöyle açıklayabiliriz; genellikle okuma, yazma ve hesaplama becerilerinin öğrenilmesini engelleyen ya da zorlaştıran öğrenmeye ilişkin güçlüktür.
Aslında okuma ve yazmayı öğrenmek hiç de kolay değildir. O kadar çok bilişsel işlevlerin bir arada yürümesi gerekir ki okuma-yazma öğrenilebilsin. Disleksili çocuklar okuma ve yazma öğrenirken diğer insanlara göre daha fazla problem yaşarlar.
Disleksi bir yetiştirme kusuru değildir, bir öğretmenin hatası değildir, bir hastalık değildir. Nedeni büyük oranda genetik olan ya da gebelik ve doğum sürecinde gelişen ‘gelişimsel bir güçlüktür.’
Evet, erken belirtileri vardır. Özellikle 0-6 yaş döneminde aşağıdaki belirtiler takip edilirse yönetilmesi ve iyileştirilmesi de erken olur. Aşağıdaki belirtilerden birini bile gösteren çocuğa yaşıtların seviyesine gelmesi için destek verilmesi gerekir.
1. adımÇocuğunuzun her zaman uyuduğu saati belirleyin. Normal uyuma saatinden yarım ya da 1 saat sonrası daha uygundur.
2. adımÇocuğunuz uyanıkken yatağına yatırın. Sallamayın ya da uyuması için fazladan bir şey yapmayın ve odadan çıkın. Muhtemelen ağlayacaktır.
3. adım1. gün için ilk ağladığında kapıda 3 dakika bekledikten sonra odaya girin. Kucağa almadan onu okşayın, sıvazlayın ve en fazla 1-2 dakika bekledikten sonra “iyi geceler” deyip çıkın.
4. adımSiz çıktıktan sonra muhtemelen ağlamaya devam edecektir. İkinci gelişinizde 5 dakika bekledikten sonra odaya girin. Aynı şekilde 1-2 dakika yanında kalın ve tekrar çıkın.
5. adımÜçüncü ve sonraki ağlamaların hepsinde 10 dakika bekledikten sonra odaya girin ve çıkın.6. adım Diyelim ki herhangi bir evrede çocuk uyudu ve gece tekrar uyandı. İlk uyguladığınız bekleme sürelerini tekrar uygulayın. Yani önce 3, sonra 5 ve ondan sonrakiler için 10 dakika bekledikten sonra odaya girin.
7. adım2. gün ilk bekleyişiniz 5, ikincisi 10 ve sonrakiler 12 dakika olmalıdır. 3. gün ilk bekleyişiniz 10, ikincisi 12 ve sonrakiler 15 dakika olmalıdır. 4. gün ilk beleyişiniz 12, ikincisi 15 ve sonrakiler 17 dakika olmalıdır. Bu şekilde artırarak 7 günlük bir uyku eğitimi öngörülmektedir. Ferber bu yöntemin gündüz uykuları için de uygulanması gerektiğini ifade eder.
Ferber büyük olasılıkla ilk 7 gün uyku eğitimini tamamlayacağınızı iddia etmektedir.
Hiç bilmemektense bir uyku yöntemini denemiş ve çocuğun uyku alışkanlıklarını görmeniz açısından olumlu bir deneyimdir. Ayrıca 6-7 aylık olan bebekler için etkili olan bir yöntemdir.Bunun yanında çocuğun ağlamasına dayanamayıp daha kötü duygular yaşamak, çocukta oluşabilecek olası korkular, olası güven sorunu ve özellikle 15 aydan sonra çocukların çok daha fazla direnç göstermeleri de bu yöntemin olumsuz yönleri arasındadır.
Bunun yanında Tracy Hogg’un ‘Yatır-Kaldır’, Kim West’in ‘Kontrollü Uzaklaşma’ da kullanılan yöntemlerdendir.
1. adım
Çocuğunuzun her zaman uyuduğu saati belirleyin. Normal uyuma saatinden yarım ya da 1 saat sonrası daha uygundur.
2. adım
Çocuğunuz uyanıkken yatağına yatırın. Sallamayın ya da uyuması için fazladan bir şey yapmayın ve odadan çıkın. Muhtemelen ağlayacaktır.
3. adım
1. gün için ilk ağladığında kapıda 3 dakika bekledikten sonra odaya girin. Kucağa almadan onu okşayın, sıvazlayın ve en fazla 1-2 dakika bekledikten sonra “iyi geceler” deyip çıkın.
Yetişkinlik dönemindeki bağımlılık ve bağımsızlık boyutlarını annelerin, çocukluk döneminde kurduğu ilişkiler belirliyor. Erkeklerde de olmasına rağmen kadınlarda daha çok gözlenen bir durumdur. Yetişkinlikte anne bağımlılığını belirleyen iki tür annelikten söz edebiliriz; helikopter anneler ve güvensiz anneler.
Çocuğun peşinden bir an bile ayrılmayan, bir şey yapmasına fırsat tanımadan kendisi yapan, çocuğun problemlerini çözmesine müsaade etmeyen hatta uzun süre aynı yatakta yatan aşırı koruyucu annelerdir. Dışarıda bu anneleri tanımak kolaydır. Piknikte ya da restoranlarda elinde çatal çocuğun peşinden koşup bir lokma yedirmek için türlü türlü şekillere giren anneler için kullandığımız kavramdır helikopter anneler.
Yetişkinlikte anne bağımlılığına neden olan ikinci annelik türüdür. Çocuğun sevgi, güven ve şefkatine ihtiyaç duyduğu durumlarda annenin sabit ve sürekli bir güven alanı kuramadığından kaynaklanır. Çocuktan gizlenerek evden çıkan, kurallarını sürekli değiştiren, evde başka dışarıda başka davranan, “gitsem de kurtulsam” diyen, “bak senin annen olmam, gider başkasının annesi olurum” diyen tutarsız anne türüdür.
Yetişkinlik dönemindeki bağımlılık ve bağımsızlık boyutlarını annelerin, çocukluk döneminde kurduğu ilişkiler belirliyor. Erkeklerde de olmasına rağmen kadınlarda daha çok gözlenen bir durumdur. Yetişkinlikte anne bağımlılığını belirleyen iki tür annelikten söz edebiliriz; helikopter anneler ve güvensiz anneler.
Çocuğun peşinden bir an bile ayrılmayan, bir şey yapmasına fırsat tanımadan kendisi yapan, çocuğun problemlerini çözmesine müsaade etmeyen hatta uzun süre aynı yatakta yatan aşırı koruyucu annelerdir. Dışarıda bu anneleri tanımak kolaydır. Piknikte ya da restoranlarda elinde çatal çocuğun peşinden koşup bir lokma yedirmek için türlü türlü şekillere giren anneler için kullandığımız kavramdır helikopter anneler.
Yetişkinlikte anne bağımlılığına neden olan ikinci annelik türüdür. Çocuğun sevgi, güven ve şefkatine ihtiyaç duyduğu durumlarda annenin sabit ve sürekli bir güven alanı kuramadığından kaynaklanır. Çocuktan gizlenerek evden çıkan, kurallarını sürekli değiştiren, evde başka dışarıda başka davranan, “gitsem de kurtulsam” diyen, “bak senin annen olmam, gider başkasının annesi olurum” diyen tutarsız anne türüdür.
Bu tanım genel olarak hiperaktivite ile birlikte anılır ama hiperaktiviteden oldukça farklıdır. Birlikte ele alınmasının ana amacı ikisinin de ortak sorununun “dikkat bozukluğu” olmasıdır. Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu DEHB (DSM-IV) olarak adlandırılan durumun alt tipleri;
Yıllardır yapılan araştırmalar göstermiştir ki dikkat eksikliğinin en önemli nedeni genetik faktörlerdir. Bunun yanında yaşanan duygusal travmalar, ikinci sırayı almaktadır. Üçüncü sırada ise yetiştirme tarzındaki yanlışlar gelmektedir.
Belli bir yaşı yoktur, her yaşta görülebilir. Ama en yoğun görüldüğü dönemler ilköğretimin ilk yılları ve ergenlik yıllarıdır. Gelişim döneminde görülmeyip de ilerleyen yaşlarda görülen dikkat eksikliğinin altında başka nedenler (hastalıklar, kullanılan ilaçlar, stres vs.) aranır.
Dikkat eksikliği ile başa çıkmanın birçok yolu vardır. En etkili yöntem ise psiko-pedagojik yaklaşımlardır. Psiko-pedagijik yaklaşımın iki temel hedefi vardır; birincisi çocuğun bilişsel, bellek, öğrenme, bilgiye dikkat verme ve çevre ile iletişimi gibi psikolojik boyutunu içerirken; ikincisi çocuğun davranışlarını olumlu hale getirmeyi hedefleyen pedagojik boyutudur.
En yaygın olan tedavi yöntemleri ilaç ve psiko-pedagojik tedavi yollarıdır. İlaç kullanımı hakkında birçok tartışma hatta tedavi edip etmediğine dair süregelen karmaşa mevcuttur. Doğrusu ilaç tedavi etmez. İlaç çocuğu doğal olmayan yollarla sakinleştirir ve çocuğun o süre içinde dikkatini vermesini bekler. Bu ilaçların etken maddesi olan amfetamin, hala tartışma konusudur. İlaç çocuğa bir davranış ya da yöntem öğretmez.
Psiko-pedagojik yaklaşımda ise çocuk tüm yönleriyle ayrıntılı olarak incelenir ve kişiye özgü bir yol haritası çıkarılır. Evde neler yapılmalı, anne-baba nasıl davranmalı, öğretmenler nasıl yaklaşmalı ve uzman kişi neler yapmalı sorularının cevapları bu yol haritasında belirlenir. Tedavi bir süreçtir ve en doğru ifade dikkat eksikliği ile başa çıkma ve yönetmedir.
Dikkat eksikliği en çok akademik hayatı etkiler. Okul ve öğrenme hayatı yoğun dikkat ve konsantrasyon gerektirir. Gerekli yerde ve gerektiği kadar dikkatini veremeyen çocuk yeterince başarı gösteremez. Yapılmayan ödevler, bozuk yazı, sınavda beklenen başarının gelmemesi okulda olduğu gibi aile içinde de sıkıntılara yol açar Zeka becerileri genellikle normalden yüksek olan bu çocuklardan beklentinin yüksek olması da tartışmaları artırmaktadır.
“Zeki ama çalışmıyor” sözü tam da bu kişiler için bulunmuş bir sözdür. Bunun dışında yaşamı en çok etkilediği noktalar ise düzendir. Dikkat eksikliği olan kişiler genelde dağınık çalışmayı sevdiğinden yoğun düzen, dakiklik ve detay gerektiren iş ve durumlarda sıkıntı yaşarlar. Tabi bu durum ilişkilere de olumsuz yansıyabilir. Bunun yanında dikkat eksikliği olan kişilerin en önemli artıları yaratıcılık becerilerinin yüksek olmasıdır. Hatta bu çocuklara ‘uyurgezer dahiler’ bile diyebiliriz. Büyük sanatçıların birçoğunda bu özellikler varken, gerekli disiplin kazandırıldığında da büyük bilim insanı çıkma olasılığı yüksektir.
Hazırlayan: Merve Hazinedaroğlu
Bu tanım genel olarak hiperaktivite ile birlikte anılır ama hiperaktiviteden oldukça farklıdır. Birlikte ele alınmasının ana amacı ikisinin de ortak sorununun “dikkat bozukluğu” olmasıdır. Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu DEHB (DSM-IV) olarak adlandırılan durumun alt tipleri;
Yıllardır yapılan araştırmalar göstermiştir ki dikkat eksikliğinin en önemli nedeni genetik faktörlerdir. Bunun yanında yaşanan duygusal travmalar, ikinci sırayı almaktadır. Üçüncü sırada ise yetiştirme tarzındaki yanlışlar gelmektedir.
Belli bir yaşı yoktur, her yaşta görülebilir. Ama en yoğun görüldüğü dönemler ilköğretimin ilk yılları ve ergenlik yıllarıdır. Gelişim döneminde görülmeyip de ilerleyen yaşlarda görülen dikkat eksikliğinin altında başka nedenler (hastalıklar, kullanılan ilaçlar, stres vs.) aranır.
Dikkat eksikliği ile başa çıkmanın birçok yolu vardır. En etkili yöntem ise psiko-pedagojik yaklaşımlardır. Psiko-pedagijik yaklaşımın iki temel hedefi vardır; birincisi çocuğun bilişsel, bellek, öğrenme, bilgiye dikkat verme ve çevre ile iletişimi gibi psikolojik boyutunu içerirken; ikincisi çocuğun davranışlarını olumlu hale getirmeyi hedefleyen pedagojik boyutudur.
Narsistik kişiler boşluğa, yalnızlığa ve kibir duygusuna mahkum olur. Bu bozukluğun temellerine bakıldığına çocukluk yaşantılarının hatırı sayılır bir etkisini görmekteyiz. Özellikle erken dönemlerde çocuğa gösterilen sürekli, abartılı bir ilgi ve çocuğun her isteğinin yerine getirilmesi telafisi mümkün olmayan ruhsal yaralar açmaktadır.
3-4 yaşında bir çocuk düşünün; sevimli mi sevimli, konuşması tatlı mı tatlı. Bir de aileye büyüklerin geldiğini hayal edin. Tahmin ettiğiniz ya da birçoğumuzun yaşadığı gibi her an her saniye ilgi çocuğun üzerindedir. Çocuğun her yaptığı gülümsemeyle karşılanır, sevimli hareketleri ve konuşması tekrar edilir. Komik davranışları ondan tekrar tekrar istenir. Kötü sözleri hatta küfürleri bile onaylanır. Özellikle aile büyükleri tarafından ne yaparsa yapsın torun “koruma” altındadır ve ona kimse dokunamaz.
İşte o zaman çocuğun ego, yani benlik dengesi sarsılır ve çocuk tuhaf davranışlara başvurur. Kıskançlık, inatçılık ve öfkede hat safhada bir artış olur.Özellikle toplumun sürekli göz önünde bulunan pop star ya da film yıldızlarının, popülarite kaybından sonra içine düştükleri ruhsal çöküntüyü anlamak hiç de zor değil.
Narsistik kişiler boşluğa, yalnızlığa ve kibir duygusuna mahkum olur. Bu bozukluğun temellerine bakıldığına çocukluk yaşantılarının hatırı sayılır bir etkisini görmekteyiz. Özellikle erken dönemlerde çocuğa gösterilen sürekli, abartılı bir ilgi ve çocuğun her isteğinin yerine getirilmesi telafisi mümkün olmayan ruhsal yaralar açmaktadır.
3-4 yaşında bir çocuk düşünün; sevimli mi sevimli, konuşması tatlı mı tatlı. Bir de aileye büyüklerin geldiğini hayal edin. Tahmin ettiğiniz ya da birçoğumuzun yaşadığı gibi her an her saniye ilgi çocuğun üzerindedir. Çocuğun her yaptığı gülümsemeyle karşılanır, sevimli hareketleri ve konuşması tekrar edilir. Komik davranışları ondan tekrar tekrar istenir. Kötü sözleri hatta küfürleri bile onaylanır. Özellikle aile büyükleri tarafından ne yaparsa yapsın torun “koruma” altındadır ve ona kimse dokunamaz.
İşte o zaman çocuğun ego, yani benlik dengesi sarsılır ve çocuk tuhaf davranışlara başvurur. Kıskançlık, inatçılık ve öfkede hat safhada bir artış olur.
Özellikle toplumun sürekli göz önünde bulunan pop star ya da film yıldızlarının, popülarite kaybından sonra içine düştükleri ruhsal çöküntüyü anlamak hiç de zor değil.