Hipoglisemi ve insülin direnci aynı şey mi?

İnsülin direnci tanısı koymak için de hipoglisemiyi teşhis için de aynı işlem yeterli. Önce kandaki insülin ve şeker seviyelerini belirlemek gerekiyor. Yani açlık ve tokluk insülin-şeker seviyelerini saptamak çok önemli.

Haberin Devamı

İnsülin direnci ve reaktif hipoglisemi son yılların popüler sağlık konularından.
İkisi de sağlık sayfalarının gündeminden ve kilo sorunu olanların dilinden hiç düşmüyor. Oysa her hipoglisemi mutlaka insülin direncinin varlığı anlamına gelmiyor, her kilo problemi de insülin direncinden kaynaklanmıyor.
İnsülin direnci ile ilişkili kilo sorununa daha çok göbek-karın-bel genişliğinin arttığı, bacak-kalça bölgesinin ince kaldığı durumlarda rastlanıyor. İnsülin direnci ile ilişkili hipoglisemi atakları ise yemek sonrasında ortaya çıkan uyku hali, yorgunluk, terleme şikâyeti olanlar ile sık acıkan, açlık ve tatlı krizi atakları yaşayanlarda görülen bir sorun. Peki ikisi nasıl ayırt edilebiliyor?
İnsülin direnci tanısı koymak için de hipoglisemiyi teşhis için de aynı işlem yeterli. Önce kandaki insülin ve şeker seviyelerini belirlemek gerekiyor. Yani açlık ve tokluk insülin-şeker seviyelerini saptamak çok önemli.
Açlık insülini 10 üniteden fazla, özellikle 15 üniteden yüksekse “bir sorun var” diye düşünülmeli. Tokluk şekeri yüksek ya da hipoglisemikse, bu veriler de insülin direncini doğruluyor.
Ayrıca insülin direncini özel bir formülle de (HOMA-IR) hesaplamak mümkün. Formülde açlık şekeri ile açlık insülini değerleri çarpılıp bulunan rakam “405”e bölünüyor.
Başlıktaki sorunun özet yanıtı ise şu: İnsülin direnci olanların çoğunda hipoglisemi, hipoglisemisi olanların önemli bir kısmında insülin direnci var ama ikisi farklı şeylerdir.
Hipoglisemisi olup da insülini normal, insülin direnci olup da şekeri normal hatta yüksek olanlar olabilir.
İki sorunun bir arada bulunması da her zaman ihtimal dahilindedir.

Haberin Devamı

TEDAVİ

Üçlü program: Egzersiz, beslenme, ilaç 

İnsülin direncini kırmak için üçlü bir programa ihtiyaç var.
Başarının sırrı bu üçlüyü aynı anda uygulamak ve direnci kırdıktan sonra ikili program olarak (beslenme modeli+yürüme) sürdürmekte gizli.
En etkili tedavi fazla kiloları vererek elde ediliyor. Kilo vermek içinse düşük glisemik yükü olan bir beslenme modeli (Gİ diyeti) gerekiyor.
Yoksa insülin seviyesi yeterince düşmüyor, verilen kilolar da kısa süre sonra yeniden alınıyor. Yani Gİ diyetini sürekli hale getirmek zorunlu.
İnsülin seviyesini azaltmak için destek olarak kromdan faydalanmak mümkün. Günde 200-400 mg kromium pikolinot faydalı olabiliyor ama kromun gücünü fazla da abartmamak gerek.
Tarçın da etkili bir insülin direnci azaltıcısı. Tarçının insülinin kullanımını kolaylaştırdığı, insülin-şeker dengesini iyileştirdiği kabul ediliyor. Günde 2-3 çay kaşığı toz tarçın istenen yararı sağlıyor.
En etkili çözüm reçeteli ilaçlarla sağlanıyor. Metformin ve glitozon en sık kullanılanlar. Genelde metformin çok tercih ediliyor. Metforminin doktor kontrolü altında kullanılması lazım.
Egzersiz yapmanın özellikle büyük kas gruplarını çalıştıran aerobik egzersizlerin de etkili birer direnç çözücü oldukları kesin!
Özellikle haftada 4-5 kez tekrarlandıkları ve 30 dakikadan daha uzun yapıldıklarından başta yürüyüş olmak üzere her türlü aerobik egzersiz kas dokusunun insüline yanıtı iyileştiriyor.
İnsülin direncinin fazla kiloluluk ve obezite dışında hipertansiyon, diyabet ve aterosklerotik kalp hastalığı bellek zayıflaması ve kanserlerle de ilişkili olduğunu hatırlatalım.

Haberin Devamı

İYİ BİLGİ

Menopoz uykusuzluğuna çareler
Menopozun dayattığı uykusuzluk sorunu ile mücadele ederken halk arasında yaygın olarak kullanılan bazı çözümlerden faydalanmanız mümkün.
İşte onlardan bazıları...
- Akşam daha erken yenen hafif bir yemek
- TV, tablet ve bilgisayar ekranından uzak bir uyku öncesi dönem
- Papatya çayı
- Melisa çayı
- Passiflora çayı gibi bitkisel çaylar da akşam saatlerinde uykuyu derinleştirmek için içilebilir.
- 200-300 mg magnezyum desteği akşam saatlerinde alınabilir.
- Kemik yoğunluğunu desteklemek amacıyla kullanılan kalsiyum hapları akşamları alındıklarında uykuyu güçlendirebiliyorlar. Magnezyum desteği de işe yarıyor.
- Düşük dozda aspirin desteği alıyorsanız bunu da akşam saatlerine kaydırmanız uykuya yardımcı olabilir.
- 0,5-1 mg dozlarda melatoninden zaman zaman faydalanmanız mümkün ama bunu uzun süre devam ettirmeyin.
- Bitkisel desteklere gelince... Bunları da doktor tavsiyesi olmadan kullanmanızı tavsiye etmem. Listede passiflora ve valeriyan özleri var.

Haberin Devamı


KETEN TOHUMU

İçinde ne var? Ne faydası var?

- 1 tatlı kaşığı öğütülmüş keten tohumu 30 kaloridir. 
- Omega-3 yağ asidinden zengin olduğundan sıkça balık tüketemeyen kişiler için önerilebilir. 
- Omega-3 içeriği nedeniyle kalp hastalıklarına karşı korunmaya yardımcı olur. Her 1 yemek kaşığı keten tohumu 1,8 gr Omega-3 içerir. 
- Kanı inceltir.
- İltihabı yatıştırır.
- Tokluğu güçlendirir ve uzatır.
- Bağışıklığı destekler.
- Menopoz sorunlarını (ateş basmaları, terlemeler) hafifletir.
- Kolesterolü düşürmeye ve kan şekerini dengelemeye yardımcıdır.
- Yüksek miktarda diyet lifi içerdiğinden bağırsak sistemi yumuşatır ve kabızlık için oldukça faydalıdır. 
- Güçlü bir antioksidandır. 
- Öğütülmüş olarak tüketilmesi önerilir. 
- Günde 1 tatlı kaşığı yoğurda, salataya karıştırılarak tüketilebilir, aşırı miktarda alınmamasına dikkat edilmelidir.

Haberin Devamı


BİR UYARI

Depresyon-kortizol ilişkisine dikkat

Ağır klinik depresyon geçirenlerin çoğunda kanda (plazmada) kortizol seviyeleri beklenenden biraz daha yüksek bulunuyor.
Zaten bu nedenle de bazı ruh sağlığı uzmanları “majör depresif vakalarda yükselmiş bazal plazma kortizol düzeyleri”ni araştırmanın depresyonun tanısında yararlı olabilecek bir biyolojik işaret gibi görüyor. Ne var ki bu temel biyolojik değişimin farkında olmadığınızda kanda yüksek bulunan kortizol rakamları sizde de doktorlarda da gereksiz endişelere yol açabiliyor.
Bu nedenle hastalar gereksiz yere ileri araştırmalara tabi tutulabiliyor. Eğer depresyondaysanız kortizol seviyelerinizin birazcık yükselebileceği ve bunun da normal sayılması gerektiği aklınızda olsun. 

Haberin Devamı


BİR SORU

Ses kısıklığı ne zaman tehlikeli?

Ses kısıklığı hepimizin her zaman karşılaşabileceği bir sorun.
Sesin kötü kullanılmasından soğuk algınlığına, alerjik problemlerden boğazı tahriş eden besinlere ve boğaz enfeksiyonlarına kadar pek çok neden ses kısıklığına yol açabiliyor.
Bununla birlikte “ses kısıklığı” deyip görmezden gelemeyeceğimiz yani tıbbi yardım istememiz gereken bazı durumlar var.
Örneğin ses kısıklığı boğazda ağrı, yutma güçlüğü, geniz akıntısı, ateş, boyunda şişlik, öksürük, öksürükle kan gelmesi gibi belirtilerle beraberse hemen bir doktorla görüşmeniz lazım.
Ses kısıklığı 2-3 haftadan fazla sürerse, kişisel sağlık öykünüzde reflü gibi bir sorun varsa bu durumda da fazla beklememenizde fayda var. Bu durum boğazınızdaki bir kanserin ya da iyi huylu bir ses teli tümörünün (nodül) de ilk habercisi olabilir. Netice şu: Ses kısıklığı 3-5 günden fazla sürdüğünde ciddiye alınmalı! Bu konuda ilk başvuracağınız hekim ise bir kulak burun boğaz uzmanı olmalı.

Yazarın Tüm Yazıları