Özgürlük ve sıkıntı

Yaşadığım krallığın kral ve kraliçesinin adı: Özgürlük ve sıkıntı. Bu ikisi olmadan, prensle prenses kavuşmuyor, ejderhalarım korumuyor şatomu ve fıskiyelerim yıkamıyor sonsuz vadilerimi.

Haberin Devamı

Bahar gelince yeşermiyor dallar bunlar yoksa. Uzun yollardan gelen haberci, su isteyince içemiyor çeşmelerimden.
Saçlarım ta aşağı kadar inmiyor kulelerimden. Tırmanmıyor yakışıklı.
Özgürlüğüm ve sıkıntım olmadan, telleri kopuk oluyor enstrümanların. Çalmıyorlar bir şey.
Kadehlerim dolmuyor. Güzel bir hikayem olmuyor. Kuruyup kalıyorum ben bu ikisi yoksa.
Ne çıkarsa bunlardan çıkıyor inanın bana.
Bakın bir özgür kalın, bir de üstüne sıkı bir sıkılın, cin çıkıyor şişeden.
Ne dilersen dile diyor benden.
Bu iki kavanozun da ağzı açık.
Biri kapamaya çalıştığında içim daralıyor.
Biri özgürlüğümü havasız bırakır ya da sıkılmamam için bebekmişim gibi beni oyalarsa bitiyorum ben.
Bence her insan bu ikisinin kıymetini bilmeli. Özgürlük zaten kolay iş değil, bir de üstüne sıkılmak da zorlaştı bu çağda.
İnsanın özgür şekilde sıkılması ya da sıkkın şekilde özgürleşmesi... İkisi de çaba gerektirir oldu.
Benim Nil’ime sözüm var.
Siz de Eda’nıza, Aykut’unuza, Sema’nıza, Veysel’inize söz verin.
Seni özgür bırakacağım ve sıkılmana izin vereceğim deyin.
Seni tutsak kılan her düşünceden, insandan, yerlerden uzak tutacağım deyin.
Seni seninle bırakmayan, yalnızlığının tadına baktırmayan, oyalayıp duran zaman hırsızlarından seni koruyacağım deyin. Yapın da bunu.
Her insanın bir şarkısı var içinde. İlla bunu bağıra çağıra söylemesi gerekmez, ama duyması gerekir.
Herkes şarkısını, kimsenin olmadığı bir yerde, ezbere söyleyecek kadar tekrar tekrar duymalıdır.
Neden biliyor musunuz?
Şarkınızın ritmini, tonunu, nakaratını ve ne dediğini bilirseniz hayatta nelerle dans edeceğinizi, kimlere eşlik edeceğinizi kolaylıkla bulursunuz.
Sizinle asla uyum sağlamayacak, kulağınıza batıp duracak ruhlarla işiniz olmaz.
Bu bana uymuyor, benim şarkımla iyi duyulmuyor dersiniz.
Kendinizi için için mırıldandığınızdan yolunuz şaşmaz. Doğru rüzgarı yakalar, yelkeni çevirirsiniz.
Bunun için de özgürlük ve sıkıntı şart.
Özgür olmayan yalnızlığıyla kaçamaz, sıkılmayan içini didikleyemez. Didiklemeyen şarkısını duyamaz, duymayan ezberleyemez, ezberlemeyen tekrarlayamaz, tekrarlamayan sorunca söyleyemez, sorunca söyleyemeyen yolunu kaybeder.
Masaldaki Hansel’in yol boyu bıraktığı ekmek kırıntıları gibi, eve dönüştür o şarkı.
Bazen başkalarının şarkılarını duyuyorum... Uzaktan sesi geliyor.
Sonra bakıyorum, kendisiyle uyumsuz başka seslerle birleşmiş, dinlenmez olmuş.
Şarkısına uymayan yerlerde geziyor.
İşte o zaman, özgürlüğünü ya da sıkıntısını kaybetmiştir diyorum. Başka bir şey olamaz.
Özgürlük istediğin yere koşmak değil, seçenekler arasında ne yöne koşacağını seçebilmek.
Sıkıntı boş boş duvara bakmak değil, bulma derdinde olmayan bir arayış.
İşte bunlardır benim annem babam, iki çocuğum, iki gözüm, kulağım, iki kolum, iki ayağım.
Yolumu aydınlatan iki lamba.
Krallığıma havadisler getiren iki dev.
Benim o devlere ikram ettiğim iki tas çorba ve onlara naçizane verdiğim iki nasihat.

Yazarın Tüm Yazıları