Birbirimizi yemeyelim

Aramızda kalsın ama... Galiba pek azımız dedikodu yapmadan durabiliyoruz. Peki ya başkaları da “sohbet niyetine” bizi çekiştiriyorsa?

Haberin Devamı

Malum... İnsan oruçluyken ağzına yiyecek atmaktan kaçınır. Peki ya ağızdan çıkanlar... Ona da aynı şekilde dikkat edilir mi acaba? Bu soruya gönül rahatlığıyla “Tabii ki” demek zor. Dedikodu, kadın-erkek, genç–yaşlı ayırmaksızın, hepimizin hayatında bir şekilde var. Hadi kendimiz hiç dedikodu yapmıyoruz (!) diyelim... Ya başkalarından duyup dinlediklerimiz?

Birbirimizi yemeyelim

DİKKAT, ‘YAMYAM’ ÇIKABİLİR

Kuran, gıybeti çok çarpıcı bir benzetmeyle tarif eder: “Zannın çoğundan kaçının... Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Hanginiz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır ki? (Hucurât, 12)”. Yani İslam’a göre dedikodu, “birbirimizin etini yemek” gibidir!

*

Haberin Devamı

Dedikodunun maneviyat dışında bir de toplumsal yanı var. Bazen abartılı ifadeler veya yanlış yönlendirici yorumlar, kişilerin arasını açıp çatışmalara neden olabiliyor. Örneğin sosyal medyada doğruluğu yeterince araştırılmadan “cepten cebe” yayılan haberler, çoğumuzu istemeden dedikoducu, hatta bazen iftiracı konumuna sürüklüyor.

GEÇ, KIYLÜKALDEN

Eskiler “kıylükal” dedikleri dedikoduyu ve yararsız konuşmaları, kişinin olgunlaşmasına engel görmüşlerdir Aşık Yunus, “Bilmişim dünya halini, terk ettim kıylükalini” der. Mevlana’ya göreyse, “Görünümleri insan, içleri Cebrail” olan olgun kişiler, dedikodudan arınmışlardır: “Kendinize gelin ey dedikodu tutkunları! Bu aşağılık duygu kulağına pamuk tıkayın, gözünüzden duygu bağını çıkarın.

DEDİKODUNUN İLACI

Kötü zanda bulunmak, laf taşımak, gönlümüzü arındırmak gereken huylardan. Dedikodunun ilacıysa, “settar” yani “ayıpları örten” biri olmaktır. Hz. Peygamber’in ifadesiyle: “Kim bir Müslümanın ayıbını örterse Allah da dünya ve ahirette onun ayıplarını örter.” Yani Mevlana’ya atfedilen deyişle: “Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi olmalı insan. Gıybete karşı bir diğer önlem de, başkalarını yermeden önce kendi kusurlarımızı hatırlamaktır.

BANA NE, SANA NE

Bilindik bir Nasreddin Hoca fıkrası, başkalarının işleri hakkında yersiz şekilde konuşmanın yanlışlığını ne güzel anlatır: Bir tanıdığı, sokakta yürüyen Nasreddin Hoca’ya gelip heyecanla, “Hoca, hoca! Adamın biri elinde bir tepsi dolusu baklavayla demin buradan geçti” diye seslenir. Hiç oralı olmayan Hoca gayet sakin, “Bana ne?” der. Adam, “İyi ama baklavayı sizin eve götürüyordu” deyince Hoca cevabı yapıştırır: “E o zaman sana ne?

*

Haberin Devamı

Gelin bu ramazanda, farklı bir oruca, yani “dedikodu orucu” tutmaya niyet edelim. Bahsedilen konu ve kişiler ne kadar merak uyandırıcı olursa olsun biz yersiz lakırdıya kulak vermeyelim. Başkalarına laf taşımak yerine nefsimize seslenelim: “Ey oruç, tut beni! Kapa kulağımı, tut dilimi... Başkasının halinden bana ne, berikinin halinden ötekine ne?

BİR ESER
MISIR’DA TÜRK HATIRASI

TÜRKLER, Selçuklu ve Osmanlı’dan çok daha önceki devirlerde de İslam medeniyetinde önemli rol oynamıştır. Örneğin Buhara kökenli bir Türk olan Ahmed b. Tolun, Abbasi Devleti’nde yönetici basamaklarını tırmandıktan sonra Mısır’a vali tayin edilmiştir. Sonraları merkezi otoritenin zayıflaması üzerine 877 yılında Mısır’da bağımsız bir yönetim kurup kendi adına para bastırmıştır.

Birbirimizi yemeyelim

*

Haberin Devamı

Mısır, Tolunoğulları idaresinde parlak bir dönem yaşadı. İslam mimarisinin en güzel örneklerinden olan “İbn Tolun / Tolunoğlu Camii” de yine aynı devirde yapıldı. 879’de tamamlanan cami, Türk kökenli Memluk Sultanı Laçin zamanında (1296) önemli bir tamirattan geçirilmiş, yeni bölümler eklenmiştir. Tolunoğlu Camii’nin minaresiyse, Abbasilerin Irak’taki Türk birliklerinin idaresine verdiği başkent Samarra’nın mimari tarzından esinlenen özel bir biçime sahiptir.

BİR AYET

“İNSANLARI arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden herkesin vay haline!” (Hümeze, 1)


BİR HADİS

“KİŞİYE günah olarak her duyduğunu söylemesi yeter.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 80)

Yazarın Tüm Yazıları