Henry Kissinger

Dışişleri Bakanı olarak yemin ettiği andan itibaren Washington diplomasisini etkilediği Alman aksanlı müthiş İngilizcesi, derin bilgisi ve gayet kurnaz yöntemleriyle maiyyetini koşturma, kısa zamanda da Dışişleri personelinin niteliğini yükseltmesi Henry Kissinger’ın eseridir. Türk diplomatlar ile çatışmadan, hem kendisinin hem de onların sinirlerini bozmadan en zor zamanlardaki ilişkileri yürütmesini bildi. 100 yaşındaki biriyle ABD ve Avrupa kulvarında koşacak adam hâlâ yok.

Haberin Devamı

Zamanımızda diplomasi dediğimizde önce Henry Kissinger’ı hatırlamak gerekiyor. Zira Birinci Dünya Savaşı’ndan önce ismi geçen bütün diplomatlar savaşı önleyemediler. Bazılarının gülünç derecede planları, stratejileri oldu. Bu durum sonraki arşiv kayıtları ve nakillerle ortaya çıktı. İki büyük savaş arası Avrupa’da da barışı sadece sınırları içinde değil komşu bölgelerde de korumak için gayret eden Kemalist Türkiye ve bir ölçekte Eleftherios Venizelos’un dışında akıllıca hareket eden dış politika ustası yoktur.

Henry Kissinger

AVRUPA SAVAŞI ÖNLEYEMEDİ

Bir dönemi değerlendirirken esas unsur; büyük devletlerin örgüt ve iktidarı, büyük diplomatların ortaya koydukları esaslar ve başarılı yöntemleridir. Bu anlamda iki büyük savaş arası Avrupa’nın savaşı önleyemedikleri, demokrasilerden bahsettikleri halde NAZİ’lere karşı başarılı bir direniş ve önleme gösteremedikleri görülür. Maalesef Sovyetler Birliği’nin NAZİ’lerle olan işbirliği de savaşa hazırlıklı olmama dolayısıyla bir oyalama söylemi dışında genişleme politikasını yürütmek için başvurulan bir antlaşma (Molotov-Ribbentrop Saldırmazlık Paktı; 23 Ağustos 1939) oldu. Bu, Sovyetler Birliği’ne Alman saldırısına karşı önemli bir zaman kazandıramadığı gibi ülkenin dışındaki sol hareketlerde de yer yer sukutuhayal ve parçalanma yaratmaya neden oldu.

Haberin Devamı

Her halükârda İkinci Dünya Savaşı’nın çıkardığı ünlü politikacı Winston Churchill’dir. Diplomatlar ve devlet adamları yetiştiren bir soy -ki onun soyunda da bir dük Marlborough vardır- başarısının ardında imparatorluk geleneğini ve tebaaya yayılmış bir ulusal onur duygusunun rol oynadığını gösteriyor. Uzun Soğuk Savaş yılları boyunca NATO müttefiki ülkelerde daha bağımsız bir politika güden de Gaulle Fransası’nda ve Sovyetler Birliği’nde çıkan tecrübeli politikacıların dahi büyük gücün temsilcisi olmanın ötesinde, içlerinde stratejileri başarıyla değiştirenin, kuvveti yönlendirme yolunda öncülük yapanın varlığını görmek zor. Mamafih, Kennedy-Kruşçev etrafındaki Küba krizinde Sovyetlerin bu sistemi yara aldı ve ardından Kennedy’yi yiyen ABD iç sistemi de bu kendi başarılı politikalarını götüremedi.

Haberin Devamı

Belki de şartların olgunlaşması ve ABD’nin artık eski pozisyonunu devam ettirememesi dolayısıyla Henry Kissinger ortaya çıktı. 1975 yılında Güney Vietnam pes etti, Amerika’nın Hindiçin politikası askeri anlamda geçerliliğini kaybetti. Fakat bundan birkaç yıl önce artık durumun nasıl gelişeceği belli oluyordu.

NIXON’LA YILDIZI PARLADI

Kissinger, 1960’daki başkanlık seçimlerini kaybeden Richard Nixon’ın 1968’ten itibaren etrafında topladığı takımdaki Harvard’ın genç profesörlerinden biriydi ve yıldızı da bundan sonra parladı. Çoktan beri Washington’ın güvenlik ve diplomasi çevrelerinde etkin bir uzmandı. 1923 doğumluydu. Nurnberg’ün hemen yanındaki Yahudi burjuvazinin yerleştiği banliyö şehri Fürth’te doğdu. Henry Alfred Kissinger 1938’de ailesiyle birlikte Amerika’ya sığındı. Alman telaffuzunu muhafaza etmesini bizzat kardeşi, “Henry dinlemekten çok konuştuğu için telaffuzunu düzeltemedi” diye izah edermiş.

Haberin Devamı

Avusturya’nın ilhakından evvel Alman NAZİ’leri kamp dönemine girmiş değildir ve mümkün mertebe Yahudi nüfusu kovalamaya bakmaktadırlar. Almanya’nın gelecekte neler kaybettiğinin ve neler kaybedeceğinin örneklerinden biri de Kissinger’dır. Harvard’da başarılı bir talebelik ve ilginç bir doktora yaptı. Dış ilişkilerdeki doktora tezi tarihe yönelikti (Peace, Legitimacy, and the Equilibrium: A Study of the Statesmanship of Castlereagh and Metternich). Napoléon’dan sonraki restorasyon Avrupasının kuruluşu etrafında Avusturya’nın unutulmaz Hariciye ve Başvekili Prens Klemens von Metternich ve Britanyalı diplomat Lord Castlereagh politikalarının incelenmesidir. Kissinger bu eserinde; hem kendi ülkesinde hem de dışarıda devlet despotluğunun örneği olarak bakılan Metternich’in aslında nasıl uzlaştırıcı, tespit edici, muhafazakâr politikalar etrafında nasıl kurucu bir diplomasi meydana getirdiğini anlamış görünüyor. Bu doktora tezinin uzun bir zaman hem az bilinen hem de bilenleri çok etkileyen bir çalışma olduğu açık.

Haberin Devamı

Washington çevrelerindeki önemli güvenlik organlarında danışmanlık yapan, Harvard çevrelerinde tutulan bir diplomattı. Nixon’la tanışması, bilhassa onu izleyen yardımcı Gerald Ford devrinde ortaya çıkması Amerika’nın yeni politikasıdır. Rusya ile ilişkileri yumuşatmak ve kurumlaştırmak ama asıl önemlisi Çin ile Sovyetler arasındaki gerilimden istifadeyle Çin’in yanında daha sıcak ilişkiler kuran bir Amerika’nın yer alması onun politikasıdır. Tabii sadece masa başında takip edilen bir politika değildi. Amerikan sanayili Çin’deki ucuz işgücünü de kullanarak birtakım yatırımları da bu dönemde genişletti.

Ortadoğu’da İsrail ile Arap dünyası arasında zikzaka dayanan (shuttle diplomacy) bir diplomasiyle Yom Kippur Savaşı’ndan sonra düzenin kurulması, en azından Mısır’ın İsrail’le sıcak savaşı bitirmesi onun politikasının eseridir.

Haberin Devamı

Kissinger’ın o dönemde Amerika için yeni bir yüz olduğunu söylemek mümkündür. Dışişleri Bakanı olarak yemin ettiği andan itibaren Washington diplomasisini etkilediği Alman aksanlı müthiş İngilizcesi, derin bilgisi ve gayet kurnaz yöntemleriyle maiyyetini koşturma, kısa zamanda da Dışişleri personelinin niteliğini yükseltmesi onun eseridir.

ZEKİ VE SAKİN BİRİYDİ

Halen yaşıyor, bu mayısta 100. yaşını kutladı. Birçok vakfın başındadır. Müdürlüğünü yaptığım dönemde Topkapı Sarayı Müzesi’ni gezdi. Zekiydi ve sakin görünümlüydü, soruları kritikti. Bir tanesinde “Harem”in, yani hanedanın kraliçeleri diyebileceğimiz gözdelerin nasıl seçildiğini sordu. Cevap olarak, “Hem güzel hem de akıllı, öğrenen genç kızlar padişahların çocuklarını doğuruyor ve ana kraliçe oluyor. Mevkileri Habsburg prenseslerinden daha aşağı değil. Küçük yaşta bir hükümdarın naibesi de oluyorlar. Bir ölçüde hemofili dynastileri yerine bu sistemi tercih etmişiz” demiştim. Bu sözüme çok güldü. Zeki ve kendi tarihine kritik olarak bakan münevver bir Avrupalı Yahudi’nin reaksiyonuydu. Eşine, “Bak Nancy, hemofili dynastileri diyorlar” diye vurgulamıştı. Aslında bu gibi sözleri kendisinden evvel son Avusturya veliahdı Arşidük Ferdinand bile söylemiştir. Türk diplomatlar ile çatışmadan, hem kendisinin hem de onların sinirlerini bozmadan en zor zamanlardaki ilişkileri yürütmesini bildi. Bu bile hanesine yazılacak olumlu bir not. 100 yaşındaki biriyle ABD ve Avrupa kulvarında koşacak adam hâlâ yok.

Henry Kissinger

ZAFER TOPRAK

Mülkiye’ye aynı sene girdik. Listenin başında girdiğini şuradan biliyorum: Şubat ayında garip bir imtihan sistemi uygulanırdı. İlk sene şubat imtihanında sınıf, ders sayısına göre gruplara ayrılırdı. Bizim grubun temsilcisi olarak Zafer, uğurlu elleriyle benim çok hazırlıklı olduğum bir dersin adını çekti. Şubatı artı puanla tamamlamıştım.

Üçüncü sınıfta Esat, Ümit Hassan ve ben İdari Şube’ye gittik; Halil (İnalcık) Hoca’nın talebesi olmak istiyorduk. İki yıl boyunca Nuri Çolakoğlu’nun tiyatrosunda tanıdığım Zafer üçüncü sınıfta birden kendisini bu gibi faaliyetlerden çekmiş ve diplomasi bölümü öğrenciliğine yüklenmişti. Dördüncü sınıfın imtihanlarının bittiği gün onu kimse ortada görmedi. Anlaşıldı ki İngiltere’den bir burs almış, gitmiş.

Aşağı yukarı 1970’lerin ortalarında “İttihat ve Terakki” dönemiyle ilgili sayısız belge ve birikimle ortaya çıktı. Konunun üstadı Tarık Zafer Tunaya Hoca’nın gözde çalışma arkadaşlarından biriydi. Siyasal Bilgiler Fakültesi’yle bu tarihten sonra pek ilgisi olduğunu görmedim. İstanbul’da yaşıyordu, geniş bir özel kütüphaneyi kurmaya devam ediyordu. Boğaziçi Üniversitesi’nin öğretim üyesiydi.

Çalışma yıllarında yazdıkları ve söyledikleri bugüne kadar takip edilenlerdendir. Yakın Çağ tarihi üzerindeki belge tespit ve toplama metodu halen devam ediyor. Ama aynı kuvvetle izlendiğini zannetmiyorum. Hatta bunu yurtdışındaki Türkolog ve uzmanlar için de söylemek gerekir. Bir kuşak sonrakilerin onunkine benzer yöntemi benimseyeceğini umuyorum. Ölümü ani oldu. Son görüşüm iki üç ay evveldir ama hiç de öyle sağlık sorunu olan birine benzemiyordu. Bizim kuşağın mensupları birer birer gidiyor. Bazıları Zafer Toprak gibi bu vedayı da sessizce yerine getiriyor.

Yazarın Tüm Yazıları