Kim haklı?

1970’lerde punk kültürünün doğumunda büyük rol alan, modanın kitabını yazan, gerçek bir devrimci ve modanın tartışmasız en asi gücü Vivienne Westwood’un hayatını kaybetmesi ile sektörden bir yıldız daha kaydı.

Haberin Devamı

Dünya modasının ünlü ve önemli isimleri bir bir hayatını kaybetmeye başladıkça, sektörde yeri doldurulamayacak vizyonerlik uçurumu dağ gibi büyümeye başladı.
Çünkü arkalarında bıraktıkları, kendileri kadar ses getirecek tasarımcı sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az.
Bu sadece moda sektörü için değil, sanattan müziğe kadar tüm sektörler için geçerli.
Sosyal medya kültürü, modaya yaptığı gibi mimari dahil her sektörü daha da gösterişli olmaya zorladı.
Böylece içerik anlamında modanın, tasarımın, sanatın daha fazla şaşırtması ihtiyacı, hızlı tüketimi akıl almaz bir boyuta getirdi.
Şahsi fikrim, bu bitmek bilmeyen tüketim çılgınlığı, kreatif ve sanatçı ruhları köreltti.
Ne hayata geçirseler sadece kısa bir süre için nefisleri köreltmeyi başarabildikleri için tavırlarını ayakta tutabilme çabası hiç kolay değil.
Karşılarında sadece ilk olup sosyal medyada paylaşma arzusu ile yanıp tutuşan bir topluluk var. Daha da kötüsü “paylaş” tuşuna bastığı an görevi tamamlandığı için hemen sıradakine geçmek isteyen iştahı doymak bilmeyen bir toplum var.
Bu hızın karşısında hangi sanatçı, hangi tasarımcı efsane olabilir ki aslında?

Haberin Devamı

Arzu nesnesi
tasarlayacak
dehalar lazım
Sanat galerilerine bakıyorum, dikkat çeken hep eski sanatçıların eserleri oluyor.
Dünyaya yön veren lüks segment moda evlerine bakıyorum, Coco Chanel ile Elsa Schiaparelli’nin tatlı rekabeti gibi tasarım dehası kıyafetler şimdi olsa olsa Valentino ile Dior arasında mevcut. Ama tasarım olarak detaylandırırsak işte orası ayrı bir tartışma konusu.
Çünkü ben sadece içerik üretmeye yardımcı kıyafetler görüyorum.
Amaç klasikleşecek ikonik parçalarsa işte orası büyük bir soru işareti.
Tabii ki arkadan gelen çok başarılı isimler var ama 2000 sonrası Vivienne Westwood gibi, Karl Lagerfeld gibi, Elsa Peretti gibi bizi besleyen büyük dehaların ortaya çıkmamasından kaynaklı boşluktan bahsediyorum.
En azından kendi adıma konuşayım, ben yenilerle beslenemiyorum.
Jacquemus’un defileleriyle, Coperni’nin sanatsal bir şölenle ortaya çıkardığı beyaz elbisesiyle görsel bir şölen yaşıyorum, evet ama sadece o kadar. Yıllar sonra gardırobumu açtığımda bunların hiçbirini göreceğimi sanmıyorum. Kısacası ben arzu nesnesi tasarlayacak dehalara açım.
Hayatta en sevdiğim renk olan fuşyanın nereye baksam üzerime üzerime gelecek olan içerikleri sonrası bir daha görmek istememekten, duvarıma asacağım esere yıllar sonra da aynı hayranlıkla bakamayacak olmaktan, daha ben yokken yapılmış şarkıları hâlâ dinlerken büyük zevk aldığım halde 90’lar sonrası hiçbir şarkı ya da şarkıcının böyle bir şeyi hayata geçirememiş olmasından çok mutsuzum.
Ama soruyorum size kim haklı?
Anlık yaşayıp, saniyeler içinde her şeyi tüketen tasarımcılar, sanatçılar mı?
Yoksa bunları yaptığımız halde, onları efsanelerle karşı karşıya getiren benim gibi düşünenler mi?
Ben bu sisteme kafa tutan, Vivienne Westwood gibi aktivist ruhlu sanatçıların peşindeyim. Bulduğum an eserlerinin karşısında saatler geçirmeyi, bakış açılarında boğulmayı seviyorum.
Bu sene onların çoğalması dileğiyle...

Yazarın Tüm Yazıları