Phoebe Philo’nun ayrılmasını üzerine “Celine’e ne olacak?” sorularına cevap bulmaya çalışırken Hedi Slimane’in kreatif direktörlüğe getirilmesi bomba etkisi yaratalı 7 yıl oldu. Kimisi için Phoebe Philo’nun ikonik tasarımlarının üzerine Slimane’in sıska kadın silüetine evrilmesi kabul edilemez bulunsa da geldiği yıldan itibaren Celine’in yıllık cirosunu iki katından fazlasına katlayan Slimane, geçtiğimiz günlerde görevinden ayrıldığını açıkladı.
Aynı gün ise hızlı bir basın açıklaması ile Phoebe Philo’nun Celine’deki görevi boyunca tasarım yardımcılığını yapan ve bu yılın başlarında Ralph Lauren’deki görevinden ayrılan Michael Rider göreve getirildiği duyuruldu.
Şu an kulislerde Hedi Slimane’ın Chanel’in kreatif direktörlüğüne getirileceği konuşuluyor. Bakalım bu dedikodular gerçek çıkacak mı?
Eğer doğruysa herkes kemerlerini bağlasın çünkü Karl Lagerfeld sonrası Chanel küllerinden doğacak ve yeniden arzu nesnesi haline gelecek demektir.
Bu sezon moda haftalarının sönük geçen koleksiyonları birçok modaseveri mutsuz etti.
Gucci’nin kreatif direktörlüğünden ayrılıp Pier Paolo Piccioli sonrası Valentino’yu devir alan Alessandro Michele ilk şovunda yargılamanın hız tanımadığı sosyal medyada korkunç bir linç yese de ters köşe bir koleksiyonla yeni Valentino kadınını tanıttı. Şimdi gözler ikinci koleksiyonunda.
Bir diğer endişe verici koleksiyon ise Maria Grazia Chiuri’nin harikalar yarattığı Dior’un son iki koleksiyonun sanki başka ellerden çıkmış gibi gözüken ve pek olumlu konuşulmayan tasarımları.
Kadınların “stil sahibi erkek var da biz mi görmedik” geri dönüşlerini ele almadan bu konuyu kapatmam doğru olmazdı.
Erkekler gözünden bakıldığında kadınlar son derece ızdırap verici olsa bile çoğunlukla topuklu ayakkabıyla dolaşmalı.
Erkekler için spor ayakkabı, babet çoğunlukla kabul edilebilir değil mesela.
Listeleri çok uzun...
Tayt giyilmesin, bol giyilmesin, ergenlerin geleneksel kıyafeti olan jean üzeri crop top’lar giyilmesin, fazla kiloluysa mini giyilmesin...
Kısacası istiyorlar ki tüm kadınlar Victoria’s Secret mankeni gibi olsun, tercihen “Temel İçgüdü” filmindeki Sharon Stone gibi dar ve seksi kıyafet altında giyilecek stilettolar’la dolaşsın.
Peki iyi güzel de “Kendinizi Brad Pitt sanma sanrısına nereden kapıldınız” sorusuna yanıt verebilene ise henüz rastlamadım.
Tahminimce 45 yaş civarında ve diğerinden daha genç olan bey aynen şunu söylüyordu:
“Abi her yerde siyah tayt görmekten fenalık geldi. Etrafta bir tane güzel giyimli kadın yok. Ya o bakmaya tahammül edemediğim siyah tayt, ya bol pantolon, göbekler açık. Yemin ediyorum bak. Bak abi bir etrafına. Baksana. Gündüz bu, akşam o. Hayır bir de alışverişe tonla para veriyorlar.”
Ben de yürüyüş yaptığım için haliyle üzerimdeki siyah tayta baktım ve gülerek yanlarından geçip yürümeye devam ettim.
Ama beyefendi serzenişinde çok haklı. Ben bu serzenişi yıllar önde Washington DC’de arkadaşımdan duymuştum.
“Şu Lululemon’ı çıkarana beddua edelim, ortada kadın kalmadı. Gece gündüz şu aptal taytları giyip dolanıyorlar” demişti ve inanılmaz derecece gülmüştüm kendisine.
Artık durum bizde de aynı.
Hep zarafete inanan ve giyinmekten çok zevk alan bir kadın olarak bu çukura bazen ben de düşüyorum.
İstanbul malum; yaza yatıp kışa uyandığın, içinde bahar barındırmayan, anı anına uymayan, kısacası bu konuda asla kendisine güvenilmeyecek bir şehir.
Yani 1 ay içinde kazakların, dış giyimlerin, trençkotların hayatımıza geri girmesi an meselesi.
Haliyle dolapları karıştırıp sezona hazırlıklı olmakta fayda var.
Gelin bu sezon oldukça minimal, kapsül bir gardıropla sonbahar ve kış sezonunu geçirmeyi hedefleyin.
Mesela giyim dolabınızı tüm kışı en fazla 30-35 kusursuz parçayla geçirerek ve tüm parçaları kendi içinde kombinleyebilecek şekilde dönüştürebilir misiniz?
Bunu hep birlikte deneyelim mi?
Aslına bakarsınız bu fikir bende yaklaşık üç kıştır var. Uzun zamandır klasik gardıroba evrilmeye çalışıp kıyafetlerimi eliyorum da eliyorum. Hacim olarak o kadar küçülebildim mi, açıkçası hayır. Ama giydiğim kıyafetlerin ortalamasına bakınca üzerimdekiler hemen hemen aynı. Yani yapılmayacak bir şey değil. Sadece biz kadınların kıyafetlerimizle olan gönül bağı, olması gerekenden daha fazla yer kaplıyor.
Son birkaç sezona dikkatli şekilde baktığımızda, elit atlet ve global marka yüzü evlilikleri yükselişe geçmiş durumda.
Daha birkaç hafta önce Louis Vuitton, Real Madrid’in orta saha oyuncusu Jude Bellingham’ı yeni marka elçisi olarak duyurdu.
Pazarlama dehası Pharrell Williams, Louis Vuitton’un kreatif direktörlüğüne geldiğinden beri attığı adımlar yadsınamaz.
Moda haftası kapsamında gerçekleştirdiği büyük ses getiren defileler üzerine Olimpiyatların ana sponsoru olmaları ve açılışta izlediğimiz Louis Vuitton şovu paha biçilemez nitelikteydi.
Tam Olimpiyatlar sonunda lanse edilen Jude Bellingham hamlesi ise haliyle beni hiç şaşırtmadı.
Dünyanın en ünlü ve etkili iş birliği, 1984 yılında Michael Jordan ve Nike ile başladı ve bu rüzgâr günümüzde hâlâ devam etmekte.
Hatırlarsanız 2015 yılında açıklanan Adidas x Kanye West Yeezy spor ayakkabı koleksiyonu satış rekorları kırarak spor ayakkabı sektöründe taşları yerinden oynatmıştı.
Hindistan’ın geleneksel silüetlerini çağdaş terzilikle yeniden yorumlayan Khanna, kadın, erkek, mücevher ve aksesuvardan oluşan göz alıcı bir koleksiyonla karşımıza çıkıyor.
Canlı renkler, çekici desenler, elle işlenmiş detaylardan oluşan koleksiyon hoş stillerle dolu.
Geleneksel, asimetrik veya iki parçadan oluşan etek ve üstler, kaftanlar, ipek pijamalar ve aksesuvarların ön planda olduğu zarif ve giyilebilir harika bir koleksiyon ile karşı karşıyayız.
Anamika Khanna, H&M ile iş birliği için şöyle diyor:
“Hint modasının, dünyanın geri kalanı tarafından yorumlandığında hep kaybolduğunu hissettim. Çoğu zaman modamız, kültür, el sanatları mirası ve kumaş terziliği açısından ‘kostüm’ olarak görülüyor ya da yeterince giyilebilir veya modern değil. Her şey çok değişti. H&M ile hazırladığımız bu koleksiyon, Hintli bir şeyi alıp küresel ve çağdaş hale getirmeme olanak tanıyor.”
Hazırlanan koleksiyon, 5 Eylül’de satışta olacak.
Özellikle geri dönüştürülmüş metalden oluşan göz kamaştırıcı detaylar, Hindistan’da yerel olarak üretilmiş küpe, kalın bilezik ve kolyeler koleksiyonun en alınması gereken parçaları. Benden söylemesi...
Ev koleksiyonu markalar için stratejik konumda, çünkü pandemiden bu yana dekorasyon tarafında ciddi oranda yükseliş var.
Özellikli mekânların yaratılması için evi baştan sona dekore etmek maliyetli, kabul.Ancak değişiklik hissini küçük dokunuşlara vermek de mümkün. İşte burada Zara, H&M ve Mango gibi markaların geniş ev koleksiyonu seçkisi devreye giriyor.
Türkiye pazarında hem mağaza hem de seçki olarak genişleyen Zara Home son zamanlarda yaptığı marka iş birlikleriyle satış yüzdesini artırmaya devam ediyor.
Mesela Collagerie’nin kreatif direktörü Lucinda Chambers ile yaptığı ferah, çok renkli obje ve ikonik mobilyalardan oluşan koleksiyon anında sold out olmayı başardı.
H&M de çok başarılı marka iş birlikleri yapıyor, fakat o ürünlerin satışı şimdilik ülkemizde mevcut değil. Yakın gelecekte H&M Home’un da Türkiye’de büyümeye ve daha fazla mağazalaşmaya gideceğini düşünüyorum, çünkü ürün seçkisi talebi karşılamanın çok altında.
Mango Home şimdilik sadece online satış kanalıyla ülkemize giriş yapmayı tercih etti.
Nasıl bir stratejiyle ilerleyeceğini çok yakında göreceğiz.
Muğla’ya yaklaştığımızı asfaltın farklılığından anlardım. Bodrum çok bakirdi, her yerde mandalina bahçeleri vardı. En sosyetik toplanma mekanı ise dolmuşların en son hareket ettiği sabah saatlerindeki otogardı.
Eğlence desen az ama özdü. Şimdiki gibi sınırsız restoran veya eğlence mekanı seçeneği yoktu. Çok hızlı bir şekilde değişti Bodrum. Bence dünyanın sayılı lokasyonları içinde Bodrum’u göreceğiz.
Tüm dünyanın akın edeceği en lüks yerlerden biri olacak, hiç şüphesiz.
Geçen gün Bobo by the Stay, açılışını Nu Look Magazine ile birlikte yaptı.
Cennet Koyu’nda bulunan Bobo, devler ligi rekabetinin tam ortasında yerini aldı. Ortalık kızıştıkça kızışmaya devam ediyor.
Çok güzel bir mekan olmuş Bobo. Neden biliyor musunuz?
Çünkü özlediğim eski Bodrum’un hissini yaşadım. Bodrum’un o huzurlu doğa içindeki salaşlığını, modernize etmeden lüksle birleştirmeyi başarmış Muzaffer Yıldırım ve Mahmut Anlar.