Mülkü olmayanın hükmü olmaz

Temiz ve helal olmayandan zekât verilmeyeceğine göre bununla İslamın mesajı açık ve nettir. Çalışın, helal kazanın, şehirleri imar edin, gelir dağılımında adaleti gözetin ve kâfirlere muhtaç olmayın. İslam’ın kurtuluş reçetesi sayılabilecek bu anlayışa, Peygamber Efendimizin ticari faaliyetlere bakış açısından da ulaşabiliriz.

Haberin Devamı

İSLAM Hz. Âdem ile başlayan, diğer peygamberle devam eden ve Resulullah’la (s.a.v.) kemale eren bir dindir. İslam’ın bir medeniyet iddiası vardır. Allah dinin son temsilini, Çin/Hint ile Akdeniz/Avrupa arasında giderek yoğunlaşacak olan ticari ilişkilerin güzergâhında, bir ticaret kentinde, tüccar bir peygamber üzerinden tebliğ etmiştir. İbadetsiz din olmaz fakat İslam sadece ritüeller manasında ibadetlerden de ibaret değildir.

HELAL KAZANIN

Mülkü olmayanın hükmü olmaz

Aynı zamanda şehrin sorunlarına çözüm bulacak, toplumu inşa edecek, insanların birbirleri arasındaki münasebetlerini adalet ve ahlak temelinde düzenleyecek bir dindir. Zira Kuran ve sünnette zekât alın diye bir emir olmamasına rağmen, namazı kılın ve zekâtı verin diye onlarca emir bulunmaktadır. Temiz ve helal olmayandan zekât verilmeyeceğine göre bununla İslamın mesajı açık ve nettir. Çalışın, helal kazanın, şehirleri imar edin, gelir dağılımında adaleti gözetin ve kâfirlere muhtaç olmayın. İslam’ın kurtuluş reçetesi sayılabilecek bu anlayışa, Peygamber Efendimizin ticari faaliyetlere bakış açısından da ulaşabiliriz.

GÜÇLÜ OLUN

Haberin Devamı

Daha açık bir ifade ile Batı dünyasında ticaret, ilk defa 15. yüzyılda kavram olarak konuşulmaya başlasa da bugünkü kullandığımız anlamda ancak 18. yüzyılda tanımlandı. Oysa İslam bin beş yüz sene önce ticaretten, ticaretin kurallarından, ahlakından ve toplumu şekillendirmesinden bahsetmektedir. Nitekim başlangıçtan itibaren bütün dini metinlerde, ticaretin belirli ahlak ilkeleri ve kuralları içinde yapılması üzerinde durulmuştur. Dolayısıyla Müslümanların mutlaka ticaret yapmaları, güçlü olmaları ve başkalarının hükmü altına girmemeleri gerektiğini hem Kuran’dan hem de Peygamber’in hayatından görebilmekteyiz.

TİCARET YAPIN

Bizzat Hz. Peygamber ve Berâ bin Âzib, Zeyd bin Erkam, Ebu Said el-Hudrî ve Abdurrahman bin Avf gibi birçok sahabi ticaretle uğraşmışlardır. Özetle İslam, bir tarım toplumundan değil, ticaret kentinden zuhur etmiştir. Bu nedenle Müslümanların ticari faaliyetleri terk etmemesi gerekmektedir.

Haberin Devamı

KISSADAN HİSSE

KOMŞUN AÇKEN TOK DOLAŞMA

- VALİ iken kendisine bir köşk yaptırıp çarşının gürültüsünden kurtulmak isteyen Sa’d bin Ebî Vakkas’ı teftiş için Hz. Ömer (r.a.), Muhammed bin Mesleme’yi azıksız olarak Kûfe’ye gönderdi. 19 günlük bir yolculuktan sonra Medine’ye dönen Muhammed bin Mesleme, kendisini niçin azık vermeden yola çıkardığını Hz. Ömer’den (r.a.) sordu:

“Medine’deki Müslümanlar açlıktan kırılmak üzereyken sana bir şeyler verip de nimeti sen, vebalini de ben yükleneyim istemedim. Zira ben, Peygamber’i (a.s.m.) şöyle buyururken dinlemiş bulunmaktayım”:

- Komşusu açken müminin tok dolaşması yakışık almaz. [24]
Bu olaydan da anlaşıldığı gibi küçülen dünyamızda açlara yardıma koşmak, bunu da en yakın komşusundan başlatmak her olgun ve imkânı olan müminin temel görevidir. İman olgunluğunun alametidir.

Haberin Devamı

3 HAREM 3 KUTSAL MESCİT

Mülkü olmayanın hükmü olmaz

‘KASVA’NIN ÇÖKTÜĞÜ YER

- MEDİNE’de herkes Resulullah’ı misafir etmek isteyince, Efendimiz “Devemi serbest bırakın, o memurdur, nereye çökerse oraya gideriz” dedi. ‘Kasva’ adlı deve, Neccaroğullarının mahallesine gelince, boş bir arsaya çöktü. (Medine’de Hz. Muhammed’in kabrinin de içinde bulunduğu Mescid-i Nebevi, Kasva’nın çöktüğü işte bu arsaya yapıldı.)

Peygamber Efendimizin “İnşallah menzilimiz burasıdır” dedikten sonra “Rabbim, beni bereketli bir menzile kondur. Sen konuk edenlerin en hayırlısısın” şeklinde ayeti okuduğu rivayet edilir. Arsa, şehir merkezinde Sehl ve Süheyl isimli iki yetim çocuğa aitti. Devenin çöktüğü yere en yakın ev Halid bin Zeyd’e (Eyup Sultan - Eyup el Ensari) aitti. Eyub el Ensari’nin evinde Peygamber Efendimiz 6 ay misafir kaldı.
Peygamber Efendimizin misafirliği bir deveye bırakılmayacak kadar hassas bir durumdur. Efendimizin dediği üzere deve sadece bir memurdu. Peygamber Efendimiz Medine’de en yakın akrabasının evinde misafir edildi.

Haberin Devamı

BİR SORU BİR CEVAP

ORUÇ FİDYESİ KİMLERE VERİLEBİLİR?

- ORUÇ fidyesi, tıpkı fıtır sadakasında olduğu gibi onları verecek kişinin bakmakla yükümlü olmadığı yoksul Müslümanlara verilir. Fıtır sadakası ve oruç fidyesini vermek durumunda olan kimsenin, bunlardan doğrudan ya da dolaylı olarak yararlanmaması esastır. Zekât için de aynı kural geçerlidir. Bu sebeple bir kimse zekâtını, fıtır sadakasını ve fidyesini kendi usul (üst soy) ve fürusuna (alt soy) veremez. Usul bir kimsenin anası, babası, dede ve nineleri; füru ise çocukları, torunları ve onların çocuklarıdır.

Yine bir kimse hanımına zekât, fitre ve fidyesini veremeyeceği gibi hanımı da kocasına bunları veremez. Bunların dışındaki kardeş, teyze, dayı, amca, hala ve onların çocukları, gelin, damat, kayınpeder ve kayınvalide gibi akrabalar zengin değillerse kendilerine zekât, fitre ve fidye verilebilir. (Zeylaî, Tebyîn, I, 301)

Yazarın Tüm Yazıları