Özetle şöyle diyordu;
“İzmir kulüpleri özellikle Karşıyaka, Göztepe, Altınordu ve Altay, bir adım geride İzmirspor, gerek geçmişleri gerek taraftar sayılarıyla, her biri bir kent değeri konumunda.
Göztepe Sayın Mehmet Sepil’in stratejik yönetimiyle süper Lig’e yükselerek kendini mali olarak döndürebilen bir yetkinliğe ulaştı.
Yine Altınordu’da Sayın Mehmet Özkan muhteşem tesisleri ilk alt yapıyı önceleyerek yetiştiricilik gelirleriyle sağlam bir modelleme oluşturdu ve Türk futboluna damga vuracak adımları herkese hissettiriyor.
Bu süreçte Karşıyaka ve Altay’ın da gecikmeden benzer bir yolculuğa çıkması elzem gözüküyor.
İlk aşamada İZVAK’ın yönetim imtiyazını elinde tuttuğu İzmir Futbol Holding A.Ş kurulur.
O da İzmir gibi bir kentin artık uluslararası büyük organizasyonlara evsahipliği yapması gerektiğiydi.
1971’de İzmir Akdeniz Oyunları’na evsahipliği yapmış ve çok başarılı olmuştu.
O gün yapılan spor tesisleri İzmir’deki spor kültürünün gelişmesinde katkı sağlamış ve sportif başarılar üst üste gelmişti.
Daha doğrusu dünyanın her yerinden gelen sporcular İzmir’i hayatları boyunca unutmayacaklardı.
Sporun, sanatın işte böyle bir etkisi var.
Bu işletmelerin ayakta kalması gerekiyor.
Bu pandemi birkaç aya sönecek, aşılar arttıkça her ülke biraz rahatlayacak.
Ancak bu işletmelerin dayanacak gücü de kalmadı.
Devletleri, hükümetleri çok iyi anlıyorum.
İmkanları olan ülkeler ciro kayıplarını karşıladılar ve işletmelerin yaşamalarını sağladılar.
Ama bu imkanı olmayanlar süreci zamana yaydılar.
Hepsinin enerjisi tükenmiş durumda.
Son günlerde her gittikleri evden, her aldıkları numuneden pozitif sonuçlar çıktığını söylüyorlar.
Üstelik İngiliz mutantı diye adlandırılan yeni virüsün çok daha ağır geçtiğini söylüyorlar.
Resmi vaka sayıları da 55 binleri geçtiğine göre bu sayıyı da en az dört ve beşle çarparak gerçek sayıyı bulabiliriz.
Bütün dünyada genel kabul de böyle zaten...
Çünkü hiçbir belirtisi olmadan, ayakta geçiren milyonların olduğu söyleniyor.
Pandemi öncesi yer bulmakta zorlandığım kafede çok az masa vardı. Garson arkadaşlar da kendi aralarında sohbet ediyorlardı.
Bir ara konuştuklarına kulak misafiri oldum.
Ben borsa endeksini konuştuklarını zannettim.
İkinci çayımı söylerken; tanıdığım arkadaşlara takıldım, “Nasıl gidiyor?” diye...
Borsa değil, kripto paralarla ilgileniyorlarmış.
Birkaç dakikada nereden, neleri alıp sattıklarını, gece yarısına kadar çalıştıklarını anlattılar.
Yüz yüze iletişim gibisi yok; diye...
Meslekte 30 yılı çoktan geçtim. Bugünün teknoloji olanaklarıyla nerede olduğunuzun bir önemi yok gibi gözükse de; gazetecilik gibi iletişimin yüksek kullanıldığı bir sektörde uzaktan gazete yapmanın zor olduğunu görüyorum.
Aslında bu durum bize özgü de değil.
Salgının arttığı günlerde dünyanın önemli şirketleri evden çalışmayı kalıcı hale getirmişlerdi.
Uluslararası büyük şirketlerin başında Google, Facebook vardı.
Google salgın öncesinde de esnek çalışmayı teşvik eden bir iş modeli kullanıyordu.
Mısır’da 18 kral ve 4 kraliçe mumyası “Firavunların Altın Geçidi” olarak adlandırılan kortejle Kahire’deki müzeden Giza’daki yeni müzeye taşındı.
Ve bu tören 400 televizyon kanalından canlı yayınlandı.
Yeni Mısır Medeniyeti Ulusal Müzesi’ni herkes gibi ben de merak ediyorum.
Pandemi biter bitmez ilk gideceğim yerlerden biri de Mısır olacak.
Kortej kral ve kraliçelerin iktidarda oldukları döneme göre kronolojik olarak dizilmişti.
Kral II. Ramses Mısır’ı MÖ 1279’dan itibaren 67 yıl boyunca yönetmiş, tarihte bilinen ilk barış anlaşmasını imzalayan hükümdardır.
Ve gerçekten öyledir.
Markanıza sürekli yatırım yapmanız gerekir.
Elbette parametreler bugünün dünyasında hep değişiyor.
Rakipler çıkıyor, piyasa şartları değişiyor.
Ama siz uzun vadeli düşünüp yatırım yapmaya devam ettiğinizde hep kazançlı oluyorsunuz.
Size bir örnek vereyim.
Benim ailemde bir otizmli yok ama çevremde, yakın dostlarım arasında çocukları otizmli olanlar var.
Ben de otizmle bu sayede tanıştım.
Onların yaşadıklarını gözlemledim, hissettiklerine ortak oldum.
Ve bir gün Nüvit Uyar geldi ziyaretime...
Uyar’ı mimar olarak tanımış ve izlemeye başlamıştım.
Bu seferki konuk da bendim.
Fulya’yla biraz pandemiyle değişen hayatımızı ama daha çok da İzmir’i konuştuk.
Aslında İzmir ile ilgili konuşurken, yorum yaparken Çanakkale’den Antalya’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyayı konuşmak gerekir.
Bir Çanakkaleli’nin, bir Uşaklı’nın, bir Balıkesirli’nin, bir Denizlili’nin, bir Muğlalı’nın mutlaka İzmir ile bir bağlantısı vardır.
Ve bütün bu ilişkilerin tam ortasında hep İzmir vardır.
Pandeminin ilk günlerinde kimse salgının bu kadar süreceğini tahmin etmemişti.
Bilim ne kadar ilerlese de, bilinmezlikler o kadar çokmuş.
Yine de daha iyi bir dünya için mücadele ediyor herkes...
Yerel seçimlerin üzerinden iki yıl geçti.
Böyle bir dönemde belediye başkanlığı yapmak da zordu.
Pandemi seçim döneminde verilen sözlerin önüne geçti.
Sağlığı en başa koyduğumuz için diğer konular listenin sonuna kaymış oldu.
Ben de uzmanların ağzından çok dinledim.
Ve bu kritik iki haftalar bir türlü bitmedi.
Galiba aşılama tamamlanmadan da bitmeyecek.
Evet, şimdi uzmanlar yine aynı şeyi söylüyor.
Bu iki hafta gerçekten kritikmiş.
Ve bence kurallara uymayanlar ayıp ediyor.
Benim de gazetecilik hayatımda sık konuştuğum, dertleştiğim insanlardan biriydi.
Vefat haberini alınca kendi arşivime girip yazılarıma, fotoğraflara baktım.
Ve 13 Aralık 2009’taki bir yazımı buldum.
Şöyle yazmışım;
***
Bazen çalışma odamdaki arşivimde saatler nasıl geçiyor anlamıyorum.
TÜSİAD’ı kuran, fikrini geliştiren, sivil toplumculuğu Türkiye’de büyüten iş insanları, sonra da İzmir’de benzer bir yapıyı kurmak istediler.
Yine bir mart ayıydı.
16 Mart’tı...
Ve yıllar 1992’yi gösteriyordu.
Ben de o günlerde ekonomi sayfalarını yöneten biri olarak iş dünyasındaki bu gelişmeleri en yakından takip edenlerden biriydim.
Gerçekten de 90’lı yıllar Türkiye’nin siyasette dalgalı geçen yıllarıydı.
Çok yakından takip ettiğim projelerden biriydi.
Eski Başbakan ve AK Parti İzmir Milletvekili Binali Yıldırım’ın ısrarla üzerinde durduğu yatırımlardandı.
Efes Antik Kenti UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunuyor.
Ve bana göre Türkiye’nin en önemli turizm argümanlarındandır.
Türk turizminin başladığı yer Antalya değil, Kuşadası’dır.
80’lerde Türkiye birçok konuda hamle yaparken turizmde de Antalya öne çıktı.
Turuncular kırmızıya döndü; Türkiye’nin çoğu şehirde kırmızı çizgiler de aşılmış durumda...
Bu yasakların yeniden geri geleceği anlamına geliyor.
Bu kaçınılmaz; ilk günlerde de yazmıştım.
Çünkü tarih boyunca yaşanan salgınları incelediğinizde benzer bir tablo karşınıza çıkıyor.
Açılmalar, kapanmalar önümüzdeki bir yıl daha devam edecek.
Kısmı, bölgeler, hatta semtlere göre kararlar bile bundan sonra alınabilir ve alınmalıdır da...
Bazı okurlar bana birkaç haftalık değişimi ve haritalarını gönderiyor.
Çocukluğundan beri mutfak onun için bir tutkuydu. Saatlerce vakit geçiriyor, kendi tariflerini, kendi denemelerini yapıyordu. Çocukları olduktan sonra sağlıklı ürünler yapmaya başladı. Aslında dünyadaki trend de bu yöndeydi. İnsanlar sağlıklarına daha fazla dikkat eder olmuş; spordan beslenme alışkanlıklarına kadar birçok detay değişmeye başlamıştı.
İki kızı oldu. Lina ve Alin isimlerini koydular.
Kızları sayesinde yapmaya başladığı sağlıklı atıştırmalıklar öyle beğenildi ki, arkadaşları onu bir girişim için teşvik etti.
İsmini de kızlarından alan Atelier Linalin böyle doğdu. Atölyesinde sadece kadınlar çalışıyor. Ve o kadınlar glutensiz atıştırmalıklar üretiyor.
Ürünlerin hepsi 1 yaşından gün almış, sadece doymak için değil besin değerini de düşünerek yiyen, spor yapan ya da yapmayan, diyet yapan ya da hiç yapmamış, çölyak olan ya da olmayan kısaca glutensiz ve gerçek bir şeyler yemek isteyen herkes için uygun...
Onlar bu işi aşkla yapıyor.
Okullar da...
Birkaç gündür “sahibinden satılık okul” ilanları dikkatimi çekiyor.
İstanbul Ümraniye’de 1 milyon 750 bin lira bedelle satışa çıkarılan “250 öğrenci kapasiteli” okulun ilanında, “Eğitim dönemi sonuna kadar çevirecek durumda. Öğrencili ve kullanıma hazır. Okullar bölgesinde sorunsuz okul” açıklaması yapılmış.
Muğla Ortaca’da devren satılık özel okul için, “Ortaca ilçe merkezinde, özel hastane ile komşu, iyi lokasyonda, 800 m2 arsa içinde 12 derslikli Anadolu Lisesi ruhsatıyla, (özel kurs merkezi, dershane vb. kurumlara da dönüştürülebilir) devren satılıktır” deniliyor.
“Antalya’da tektir, eşi benzeri yoktur” denilerek 45 milyon TL’ye satışı çıkarılan özel okul için de şöyle deniliyor; “Antalya’da 1500 öğrenci (istenildiği takdirde öğrenci sayısı 2 bin 500 adete artırılabilir) 60 öğretmen ve 10 hizmet görevlisi kapasitelidir. Okul faaliyette değildir. Öğrenci başına Milli Eğitim Bakanlığı tarafından teşvik alınabilir. Okulumuzun yerleşim alanı 7 bin metrekare, tüm arsa alanı ise 20 bin metrekaredir.”
İzmir için verilen bir ilanda da “Merkezi konumda devren satılık butik kolej” deniliyor.
Mesleğimde önemli bir adımdı.
Hürriyet’in Ege Bölge Temsilcisi Nedim Demirağ ile İstanbul’a gitmiştik. Önce Ertuğrul Özkök’ün odasında uzunca sohbet etmiş, Hürriyet Ege için bir fikir sörfü yapmıştık.
Sonraki adresimiz Bölgeler Koordinatörü Nejat Seçen’in odası olmuştu.
Nejat abi İzmir’den İstanbul’a gitmişti ve bölgeleri en iyi bilen gazetecilerdendi. Aynı dili konuşuyorduk.
Ve ardından Seçkin Türesay ve Erol Türegün ile bugün bile unutamadığım uzun sohbetlere daldık.
Müthiş gazetecilerdi.
Hepimize görev düşüyor onları yalnız bırakmayalım
2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü’ydü.
Cuma günü Konak Belediye Başkanı Abdül Batur ile Konak Engelsiz Yaşam Köyü’ne gittik.
Bizi merkezin müdürü Bahar Bozarslan Öncel karşıladı.
Hep yazıyorum.
Çok genç yaşlardan bu yana kendimi yakın hissettiğim sivil toplum örgütlerine üye oldum.
Çoğunda aktif çalıştım, sosyal projelere destek oldum.
Geçenlerde baktım sayıları 30’u geçmiş.
Birkaç yıl önce bir karar verdim.
O vakıflardan, derneklerden ayrılmadım ama zamanımın çoğunu eğitime vermeye karar verdim.
Çocuklarımızın, gençlerimizin daha iyi yetişmeleri, eğitim almaları için hepimize düşen görevler var.
Bir de toplumun yeni farkına varmaya başladığı engelli çocuklarımız ve aileleri var.
Çoğu zaman kendilerini yalnız ve çaresiz hissediyorlar.
Otizmle ilgilenmeye işte bu nedenle başladım.
Engelli köylerini, merkezlerini daha çok ziyaret eder oldum.
Aslında nüfusun yüzde 12’si engelli ve sorunları da büyük...
O yüzden kim destek veriyor, katkı koyuyorsa onların yanında olmaya çalışıyorum.
Konak Belediye Başkanı Abdül Batur, “Başkanlık yaptığım yıllarda beni en çok mutlu eden bu projeler... Çocuklarımızın iyi olduğunu görünce çok daha mutlu oluyorum” dedi.
Katılıyorum.
Bir siyasetçinin toplumla buluştuğu, faydalı bir hizmette bulunduğu hissi belki de böyle yerlerde ortaya çıkıyor.
Batur’un çocuklarla olan diyaloğunu izledim.
Ailelerin teşekkürü çok samimiydi.
Hoşuma gitti.
Bu köyde tüm yaşlarda farklı engel gruplarına ve ailelerine destek olacak üniteler kurulmuş.
Konak Belediyesi ve Engelli Bireyleri Koruma İZÖV de destek vermiş.
İzmir Kalkınma Ajansı da sosyal uyumun geliştirilmesine yönelik küçük ölçekli alt yapı mali destek programı kapsamında katkıda bulunmuş.
Sayılarının daha çok ve örnek olmasını diliyorum.
Geleceği yeniden kurma zamanı
KONAK Engelsiz Yaşam Köyü’nde rehabilitasyon merkezi, hayata devam projesi birimleri, aile ve eğitici eğitimleri birimleri, Konak Halk Eğitim Merkezi’ne tahsis edilen bölüm, “Minikler Konağı” olarak adlandırılan iki adet kreş, İzmir Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen “Eko-Çiftlik Projesi” birimleri bulunuyor.
Merkezin müdürü Bahar Bozarslan Öncel, “Erken çocukluk, normal gelişim gösterenler dahil her çocuk için geleceği yeniden kurma zamanıdır” diyor.
Ve ekliyor;
“Robert Fulglum’un ‘Ne biliyorsam hepsini anaokulunda öğrendim’ dediği gibi bizim çocuklarımız da yaşam boyu ihtiyaç duyacakları her şeyin provasını minikler konağında yapacaklar.”
O kadar samimiydi ki
KONAK Belediye Başkanı Abdül Batur konuşmasını yaparken kürsüde merkezin çocukları onu yalnız bırakmadı.
O kadar güzel, samimi ve harikaydı ki...
Canınız sıkıldığında, kendinizi biraz kötü hissettiğinizde, morale ihtiyacınız olduğunda mutlaka çocukların gözlerine bakın.
O gözler gelecek demek, umut demek, hayat demek...
Ve çocuklarımız, gençlerimiz için yapacağımız daha çok şey var.
İyi uygulamaları biz de yapalım
ALMANYA Federal Eğitim Bakanı Anja Karliczek pandemi nedeniyle yapılamayan dersler yüzünden geri kalan çocuklar için 1 milyar euro ders yardımı sağlanacağını açıkladı. Ders yılı sonunda bütün eyaletlerde çocukların temel bölümlerdeki eğitim seviyesini ölçmeye yönelik testler yapılacak. Bakan, çocukların yüzde 20 ila 25’nin büyük ihtimalle çok, hatta dramatik biçimde çok geri kaldığını tahmin ettiklerini söylüyor.
Karliczek’e göre herşeyden önce destek verilmesi gereken hedef kitle orta öğretimden okul değiştirerek liseye gidecek veya orta öğretimden meslek eğitimine geçecek çocuklar olacakmış. Çocukları yeniden temel derslerde güçlendirmek için öğretmenlik eğitimi alan üniversite öğrencilerinden, emekli eğitmenlerden, eğitim alanında faaliyet gösteren vakıflardan ve özel dershanelerden faydalanabileceğini ifade etmiş.
Benzer bir uygulama Türkiye’de de olabilir.
Çocuklarımız gerçekten bu yıl çok zorlandılar ve desteğe ihtiyaçları var.
Fark yaratan fikir önderleri
EGE Sanayicileri ve İşinsanları Derneği’nin yeni başkanı Mustafa Karabağlı oldu.
Yüksek İstişare Konseyi’nin Başkanı da Sıtkı Şükürer oldu.
Şükürer aynı zamanda İzmir Ekonomik Kalkınma Koordinasyon Kurulu Başkanlığı’nı (İEKKK) yürütüyor.
İyi bir sivil toplumcudur.
Konuşmaları, söylemleri hep Türkiye’nin gerçekleri üzerinedir.
Toplumun hayati damarlarını çok iyi bilir ve her zaman sonuç odaklı çalışır.
Her zaman söylüyorum ve yazıyorum.
Demokrasileri güçlendiren sivil toplum örgütleridir.
Ama onlara vücut ve ruh veren iyi sivil toplumculardır.
Her zamankinden daha fazla fikir önderlerine ihtiyaç duyduğumuz bir dönemdeyiz.
Dünya hızla değişiyor, pandemi gibi hiç beklemiğimiz olayların merkezinde kendimizi buluyoruz.
O yüzden fikir önderlerine büyük görevler düşüyor.
Sıtkı Şükürer’in üstlendiği bu yeni görevlerle fark yaratacağından eminim.