Ücretli isyanlarda: Güney Yarımküre’ye gideceğim

BİR süredir sabah çok erken kalkıyorum. "Ne kadar erken?" derseniz, "Bundan üç beş sene önce kaçta yatıyorsam, bugün hemen hemen o saatte kalkmış oluyorum" derim.

"Ne zorun var?" derseniz, "Çok iyi geliyor"dan başka cevabım da yok, bunu bilmenizi isterim.

Herkesin mesaiye başladığı saatlerde işi bitirmiş olmak da cabası. Dün sabah uyandım, tıraş olurken alarm çalmaya başladı. "Artık alarmdan da önce kalkıyorum, tuhaf" dedikten sonra internetten gazeteleri okumaya başladım.

Gözkapaklarını erken açınca, beyin de kepenkleri kaldırıp siftah beklemeye başlayacak diye bir durum yok. Okuduklarımı algılamam normalden iki kat fazla zaman alıyor ki, benim normalin sıhhatli bir kafa yapısına sahip insanın yarısına denk geldiği düşünülürse büyük vakit kaybı.

Kolay yerlerinden okumaya başlıyorum gazeteyi ve formum yerindeyse ekonomi sayfalarına da bakıyorum.

Dün sabah nispeten zeki sayılabileceğim bir anda Şükrü Kızılot’un "Mali Yaklaşım" köşesini okumaya karar verdim. Şükrü Kızılot’un köşesinin başlığı bile ancak parçaladığım vakit mana kazanıyor çoğu zaman (Ma: eski dilde su. Li: Lityumun simgesi. Yak: Bir tür sığır. La: Bir nota. Şım: Burayı boş bırakırdım herhalde...)

***

İlk dikkatimi çeken isyankar bir yaklaşım içeren, "Ücretlilerin suçu ne" oldu. Sabah sabah niye isyankar olduysam "Evet, be! Ücretlilerin suçu ne, sorarım size?.." diyerek kendimi gaza getirdim ve yazıyı okudum.

Şükrü Kızılot, benim bile anlayacağım şekilde özetlemiş yine olayı sağolsun. Bir hata yapmamaya çalışarak (Bu Kızılot’tan alıntı yapacağım anlamına geliyor) özetleyeyim:

"Önümüzdeki günlerde şirketlerin vergisi yüzde 33 oranında iniyor. Beyannameli mükelleflerin ise ilk dilimde vergileri yüzde 20 indiriliyor. Öte yandan ücretlilerde bir puanlık indirim dahi yapılmıyor. Hatta belli sınırı aşan ücretlerde ödenecek vergi artıyor. Peki ücretlilerin suçu ne?.."

Şükrü Kızılot’tan daha bilgili değilim ama benim gelen ilk suç şu oluyor: "Eeee, ödüyor ya zaten ücretli vergisini... Neyini indireceksin, ödesin işte bildiği gibi..."

Şirket yetkilisi yediği yemeği masraf, giydiği gömleği eşantiyon gösteriyor ve vergi ödemiyor. Fakat bordrolu eleman, vergisini, maaşı eline geçtiği gün ödemiş oluyor. Belki ödemiyor da, bordro üzerinden taahhüt ediyor herhalde.

***

Örnek tuhaf olabilir ama vereyim. Yıllar önce, benim bir yıllık maaşımı bir günde, belki de yarım günde kazandığını tahmin ettiğim bir kokoreççinin kasasının önünde hesabı ödemek için bekliyorum.

O sırada aklımda sadece "Bir çeyrek kokoreç daha indirecek yer var mıydı acaba benim işkembede" düşüncesi var.

Sırada beklemekten sıkılınca duvarlara bakıyorum hep yaptığım gibi ve bu inceleme sırasında vergi levhasını görüyorum.

Küçük bir hesap yapıyorum ve kokoreççinin benden az vergi ödediğini fark ediyorum.

***

Ve isyan ediyorum sevgili okur. "Ücretlinin suçu ne? Ben ödüyorum takır takır vergimi, benden çok kazanan niye ödemiyor?.." gibi bir isyan değil ama bu! Bu isyanı geçeli çok oldu. Büyüklerimizin de doğru bir şekilde tespit ettiği gibi "Biz ödüyoruz işte..."

Benim isyanım başka şeye. Dün arka sayfalardan birinde "Brezilya yanıyor: Sıcaklık gölgede 40 derece" diye bir haber gördüm.

Şöyle bitiyordu haber: "İstanbul’da hayat felç olmuşken Brezilyalılar beyaz kumsallarda güneşin tadını çıkarıyor. Kuzey Yarımküre’ye de bu ’sıcak’ görüntülere gıpta etmek kalıyor..."

Sıcak görüntüden kasıt, minimal giyinmeyi tercih etmiş Brezilyalı birtakım ablalar...

Vatandaş işte bu noktada isyan ediyor ve haykırıyor: "Kahrolsun Kuzey Yarımküre! Yaşasın Güney Yarımküre!.."
Yazarın Tüm Yazıları