Türkiye, Avrupa'nın iç politika mezesi

Karşılıklı önyargılar büyüyor

Haberin Devamı

DÜN İstanbul Sepetçiler Kasrı’nda 'Pamuk İpliğine Bağlı İlişkiler: Ludwigshafen Yangınından Sonra Medyada Türkler ve Almanlar’ konulu bir panel vardı. Friedrich Naumann Vakfı ve Türkiye Araştırmalar Merkezi Vakfı’nın düzenlediği panelde Türk-Alman ilişkileri 'ateşli' tartışmalara neden oldu; Göç Yasası’nın olumsuzluklarından 9 kişinin öldüğü yangınlara, Türk TIR’larına konulan kotalardan Gümrük Birliği’ndeki engellere kadar bir sürü sorun masaya yatırıldı.

TAM Başkanı Prof. Faruk Şen'in yönettiği panelin konuşmacıları; Dr. Can Baydarol, Nagehan Alçı, Zafer Özcan, Cengiz Özdemir, Türabi Yıldız, Ercan Karakaş, Kerem Çalışkan, F.N Vakfı Türkiye Temsilcisi Jörg Dehnert, Avrupa Parlamentosu’nun FDP’li üyesi Yorgo Katsimarkasis (Giritli) idi.

Türkiye'yi yönetenler açısından öğrenilmesi ve bilgilenilmesi gereken çarpıcı değerlendirmeler yapıldı. Vurgulamalara göre... 1961’den beri bir araya yaşayan Türkler ve Almanlar hâlâ önyargılarından kurtulamadı. Bu da ilişkileri 'pamuk ipliğine’ bağlı hale getiriyor. Karşıt görüştekilere göre ise Türk-Alman ilişkileri gayet sağlam. Göç ülkesi olduğunu daha yeni kabul etmiş olan Almanya, ne kadar ciddi önyargılara sahipse, 50 yıldan beri vatandaşlarını Avrupa'da 'unutmuş' olan Türk siyasetçiler de aynı önyargılara sahip.

Haberin Devamı

Örneğin... Medyaya Alman gözü ile bakılırsa "Türk medyası, Almanya ve Avrupa’daki gelişmeleri ciddi bir şekilde takip etmiyor, önyargılı yayın yapıyor".

Türk gözüyle ise "Alman basını da, Türklere karşı negatif, önyargılı yayın yapıyor. İslam'a karşı düşmanca yayınlar yapıyor".

YANGINLAR VE GÖÇ YASASI

TÜRKLÜĞE hakareti suç sayan 301. maddenin tartışıldığının ertesi günü İstanbul'daki o utanç verici 1 Mayıs görüntüleriyle dünya basınına malzeme olmak, Türklüğe hakaret değil midir?
Elindeki tek alet çekiç olan, her sorunu çivi olarak görürmüş.
Cem TOKER


- Almanya'daki yangınların 'kıvılcımı' Ludwigshafen kentinde başladı. Türkler üzerinde büyük bir tedirginlik ve endişe yarattı. Yangının nedeni hâlâ açıklığa kavuşmadı. İki Türk kızının tarif ettiği 'o adam'la ilgili savcı ve polisin 'çalışmaları' açıklık kazanmadı. En önemlisi de bir robot çizimi ortaya konulamadı.

Haberin Devamı

- Geçen yıl kabul edilen Göç Yasası ile ilgili hükümler Türkleri zorluyor. Almanya’ya gelmek isteyen eşler, dil sınavına tabi tutarak 'insan haklarının' en temel maddeleri çiğneniyor.

Bir konuşmacı şöyle bir örnek verdi: "İngilizlerin kendi sömürgelerine yapmadığı uygulamayı Almanlar, Türklere reva görüyor."

KENDİ BOMBALARINI YARATMAK
- Avrupa’daki 1. kuşak entegre olamadı; kendi kimliğini koruma korkusuyla... 2. kuşak Türkler, Avrupa’da iyi 'yetişmiş' olan yabancı sayılabilir. Ancak Almanlar bunun kıymetini bilemedi. Bu nedenle 3. ve 4. kuşak gençleri kaybedilecek. Çünkü, yabancılara karşı hiçbir politika uygulanmadı; onlara eğitim, mesleki öğretim ve sosyal alanda hiçbir yatırım yapılmadı. Son iki neslin sorunları 20 yıl içinde daha çok ortaya çıkacak. Birçok insan 'kimliksiz' olduğu kadar 'başıboş' ortada dolaşacak... Evet, Avrupa kendi bombalarını kendisi yaratıyor, gençleri dışlamakla.

Haberin Devamı

Seçim malzemesi
- 2009'deki Alman seçiminin tek odak noktası Türkiye olacak. Bu açık şekilde görülüyor.

Türkiye'nin AB'ye alınıp alınmaması, bu seçim kampanyası etrafında dönecek. Almanya Başbakanı Merkel'in partisinin, siyasi kavgayı orada vereceği anlaşılıyor.

Aynen Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ve Hollanda'nın yaptığı gibi...

Özetle... Türkiye, Avrupa'nın iç politikasına kurban gidiyor. Türkiye hedef seçilmiş. O nedenle yukarıdaki başlığı uygun düşüyor; Türkiye, Avrupa'nın mezesi.

Domuzu anlamak
TÜRKİYE'nin önde gelen AB uzmanları arasında yer alan Dr. Can Baydarol, Türkiye-Avrupa ilişkileri üzerine ‘Domuzu Anlamak’ başlıklı bir kitap yazdığını bildirirken, bir domuz fıkrası da anlattı.
Fıkra şöyle:
Çok güzel bir havada, ağaçlar ve çiçeklerle çevrili yolda bir adam, üstü açık son model bir arabasıyla yol alıyor. Keyfinden ıslık çalıyor. Tam bu sırada virajdan üzerine bir araba geliyor. Kadın olan sürücünün saçı başı dağınık. Adam direksiyonu zor kurtarırken, kadın camdan başını çıkartıp 'Domuz' diye bağırıyor. Canını kurtarmış ve de kendisine hakaret edildiği için çıldırmış olan adam da "Sensin domuz" diye karşılık veriyor. Ama virajı döner dönmez bir domuza çarpıyor.
Araba yoldan çıkıp devriliyor.
Kıssadan hisse...
AB'nin dediğini o andaki ruh haliyle anlamak mı, yoksa algılamak mı?
Siyaset, algı yönetimidir tabii... Türk siyaseti kendi algısını yönetemiyor. Bu nedenle Avrupa'dan gelen mesajları doğru anlamıyor.

Haberin Devamı

Alman Mercedes'le Türk Mercedes karşı karşıya
TAŞIMACILIKTA Türklere kota konuluyor. Esas ilginci bu kota, Türkiye'ye olduğu kadar AB ekonomisine de zarar veriyor. Her iki taraf için ticari kayıp... Türkiye, Gümrük Birliği Anlaşması'nı imzalamış, kaç yıldır bu uygulamanın içinde; ancak kotalar nedeniyle TIR filomuz darbeleniyor. Acaba AB bunu bilerek mi göze alıyor? Bazı konuşmacılara göre, AB şizofrenik bir yapı gösteriyor bu uygulamayla... Gümrük Birliği'ni unutmuş gibi davranıyor. Avrupa'nın Türkiye'de ürettiği mallar da bu kotalardan etkileniyor. Türkiye'deki Mercedes ile Almanya'daki Mercedes karşı karşıya kalıyor bir anlamda.

ŞİMDİ CHP İÇİN KOŞMA ZAMANI
GAZETECİ-
yazar Nazım Güvenç'in 'Türkiye'nin geleceği ve CHP' kitabı ile ilgili kurultay öncesinde kendisiyle bir söyleşi yapmıştık. "Baykal, kilittaşıdır" (23.4.2008) başlıklı görüşlerinden sonra bu kez kurultay sonrası "CHP ne yapmalıdır"ı konuştuk kendisiyle.

Haberin Devamı

- Kurultay öncesindeki söyleşimizde CHP’de yenilenmenin başlamasını beklediğinizi söylemiştiniz. Sonucu nasıl yorumluyorsunuz?- 'Ulusalcı ve çağdaş cumhuriyetçi direniş siyaseti', kurultaydan güçlü bir onay aldı. 'Baykal’ın rakipleri buna karşılar' demiyorum ama Türkiye’nin bugünkü çok kritik konjonktüründe, AKP ve yıkıcı iç ve dış destekçilerine karşı Deniz Baykal’ın rakiplerinden çok daha başarılı mücadele verecek çapta olduğu kesin. Bu bakımdan sonuca memnunum.

- Kurultay tamam da bir de yerel seçim var, genel seçim var. Delegelerin güveni kadar seçmenin de güvenini kazanmak gerekiyor. Kurultaydan bu yönde olumlu bir işaret aldınız mı?

- Haklısınız. Aşağı yukarı 2009 sonuna kadarki dönemde ‘Erdoğan-Gül sonrası’nın şekillenmesi konjonktürü içinde olacağız, yerel seçimler yapılacak ve belki de bir erken genel seçim gündeme gelecek. Bu süreçte CHP’nin var gücüyle iktidarı tek başına üstlenmeye hazır olması gerekir. Merkez sağ partilerin çöktüğü, AKP’nin dağılma eğilimine girdiği bir sırada CHP’nin önüne çok büyük bir fırsat çıkmıştır, tarihsel bir görev ve sorumluluk ile yüz yüzedir. CHP, iktidara gelmekten öteye iktidarda mutlaka başarılı olmak zorundadır. Hata yapma lüksümüz artık yok. Aksi takdirde 1923 Cumhuriyeti yıkıcıları çok daha güçlü bir şekilde geri gelirler ve Türkiye’yi kurtarmak için ödeyeceğimiz bedel çok çok daha ağır olur.

- Siz bu kurultayın toplumda CHP lehine böyle bir güven rüzgarı estireceğinden umutlu musunuz ve daha önemlisi CHP iktidarda başarılı olacağı izlenimini veriyor mu?- Açıkçası ben de dahil büyük çoğunluğun dileği ve beklentisi PM'nin daha büyük oranda yenilenmesi ve asıl önemlisi topluma CHP’nin çok daha güçlü bir mesaj vermesiydi.

- Nasıl bir mesaj?- 'Rejimi koruma' mesajını CHP bugün güçlü bir şekilde veriyor, bu anlamda Sayın Baykal tamamen haklı. Şimdi buna 'düzeni değiştirme' mesajını da eklemek gerekir. CHP, 'Ortanın Solu' söylemini benimsediğinde düzeni değiştirmeyi vaat ediyordu. Bugünkü Türkiye’de o zamanlar beğenmediğimiz veya az bulduğumuz sosyal haklar bile bugünün gençleri için acımasızca budanmış durumda. AKP’nin yürürlüğe koyduğu yeni Sosyal Güvenlik düzeni bile tek başına somut bir örnek ve daha neler var... Lakin artık ekonomide teşhisten tedaviye, reçeteye geçmemiz; yakınmaktan akılcı ve ölçülü bir heyecan ve umut vermeye, sorunları resmetmekten çözümleri önermeye geçmemiz gerekiyor. Muhalefette başarılıyız, rejimi korumakta, 1923 Cumhuriyeti değerlerini savunmakta başarılıyız şimdi iktidarda da, özellikle ekonomide de başarılı olacağımızın güvenini vermeliyiz. Üstelik CHP’nin birikiminde bu var.

- Ama çok partili dönemde CHP iktidarda daha çok ekonomideki başarısızlıklarıyla hatırlanıyor.

- Doğru çünkü CHP kendini iyi anlatamıyor. Çünkü en başta kendi geçmişini iyi anımsamıyor. Oysa 1960’larda ‘sosyal hukuk devleti’nin temellerini atan, bu alanda bugün kuşa çevrilen pek çok hakkı yürürlüğe koyan da CHP’dir ve CHP bunun söylemine daha 1950’li yıllarda başlamıştır. ‘Hukuk Devleti’ kavramı ilk kez 1953’teki parti programına konmuştur. 1959’da 14. Kurultay’da kabul edilen ‘İlk Hedefler Beyannamesi’ 1961 Anayasası’na temel olmuştur. Fakat asıl yeri gelmişken bir kez daha belirtmek, hatırlatmak istediğim çok önemli bir husus var: 1950’de çok partili düzene geçişin, 1960’ların başında sosyal hukuk devletine geçişin mimarı olan CHP’nin kendi birikiminde olup da yine unuttuğu bir kavram daha var: ‘Ekonomi Devleti’. CHP ve Sayın Ecevit işte bu alanda ekonomide başarısız oldukları için, Türkiye’yi bir ‘ekonomi devleti’ yapmayı hedef almadıkları için sosyal hukuk devleti kavramı da eksik hayata geçirildi ve son 40 yılda adım adım geriletildi. Oysa ‘Ekonomi Devleti’ kavramını ilk ortaya atan, hem de daha 18.1.1923’te bizzat Mustafa Kemal olmuştur. Yıllardır CHP ve genel olarak Kemalistler bunu bile hatırlamıyor, ekonomi ile ilgileri genelde şikayet ve semptomları teşhisle sınırlı.

- Bundan sonra ne olacak, CHP önündeki kısa dönemde topluma bu güveni verebilecek mi?- Zorunda. Bu Türkiye için zorunlu en başta. Bu güveni vermekten de öteye kendini buna hazırlamalı, en acil şekilde. ‘Ortak akıl’ı harekete geçirmeli. CHP’nin sloganını biliyorsunuz: ‘Şimdi CHP zamanı’. Kesinlikle öyle. Ama bunun hayata geçmesi için CHP için şimdi koşmak zamanı.

Yazarın Tüm Yazıları