Tarihin en kanlı taraftar isyanı İstanbul’da yaşanmıştı

Bir grup taraftar BJK-GS derbisinde sahaya girince aklıma tarihin en kanlı taraftar isyanı geldi. 1500 sene önce İstanbul’daki Nika Ayaklanması, tam 30 bin kişinin ölümüne yol açmıştı.

Sultanahmet Meydanı, eskiden Atmeydanı adını taşırdı. Çünkü bu mekân çok önceleri Bizans’ta at yarışlarına ev sahipliği yapan bir hipodromdu. Doğu Roma’nın başkentindeki bu büyük hipodrom, dört takım içinden özellikle ikisinin ezeli rekabetine sahne oldu: Maviler ve Yeşiller. Maviler genelde üst sınıfların takımıyken, Yeşiller biraz daha ‘halkın takımı’ydı. Şiddetle iç içe yaşayan partizan-fanatik taraftarlar, eğlence hayatından iş ayarlamaya kadar şehirlerde çeşitli roller üstleniyorlardı. Çatışma eksik olmuyor, bazen olaylar nedeniyle ‘saha kapatma cezası’ geliyor ve yarışlar iptal ediliyordu.

SPOR, SİYASETE MÜDAHALE EDİNCE

Tarihin en kanlı taraftar isyanı İstanbul’da yaşanmıştı

532 yılında çıkan bir taraftar kavgasında ölenler olmuştu. Tutuklanan ‘holigan’lardan cinayetten sorumlu tutulan yedisi ölüm cezasına çarptırıldı. Ne var ki idam sırasında biri Mavilerden ve biri Yeşillerden iki kişi, ‘her nasılsa’ iplerin kopması sonucu darağacından kurtuldu. Kaçaklar yakınlardaki bir kiliseye sığınıp keşişlerin yardımıyla saklandılarsa da yerleri bulundu. Üç gün sonra yani 13 Ocak’ta, yarışlar için tribünleri dolduran taraftarlar, imparator Justinianus’tan tutukluların affedilmesini istediler ama onu razı edemediler. Bunun üzerine yarışların sonuna doğru iki takımın taraftarları beklenmedik bir şekilde aniden birleşerek imparatora karşı “Nika! Nika!” (zafer/fetih) nidalarıyla ortak tezahürata başladı. Durumun ciddiyetini gören imparator özel locasından hemen bitişikteki sarayına döndü. Ama taraftar ayaklanmıştı bir kere. Topluca eyleme geçen dev kalabalık valinin binasına dayandı ve tutukluların serbest bırakılmasını istedi. Bekledikleri karşılığı alamayınca da binaları ateşe verdiler ve hapishanedeki tutukluların kaçmasını sağladılar. Justinianus ertesi gün oyunları yeniden başlatıp ortamı yumuşatmaya çalıştıysa da bu defa isyancılar valinin ve iki bakanın görevden alınmasını talep ettiler. Doğu’da İran’la başı zaten dertte olan Justinianus gönülsüz de olsa bu talepleri yerine getirdi. Bu durum bazılarına göre konulan ek vergilere ve değiştirilen kanunlara karşı zenginlerin ve bazı senatörlerin komplosuydu. Ancak görevden almalar da kalabalığı yatıştırmaya yetmedi. Ateşe verilen şehir alevler içindeydi. Hatta bir hastanede yatan hastalar kaçamayarak yandılar! Bu sırada destek ordu birlikleri Trakya’dan başkente doğru yaklaşıyordu. İsyancılar, müzakereye yanaşmadıkları gibi bir önceki imparatorun yeğenine hipodromda taç giydirerek onu yeni imparatorları ilan ettiler!

Justinianus, başkentte daha fazla kalamayacağını düşünerek gemilerin hazırlanmasını emretti. Saraydan ayrılmak için her şey hazırken sahneye sıradışı bir kadın, İmparatoriçe Teodora çıktı ve “Dilerseniz elbette gidersiniz. Ama ben kalmayı, gerekirse erguvan renkli kıyafetlerimi kefenim yapıp bir imparatoriçe olarak ölmeyi yeğlerim” mealinde etkileyici bir konuşma yaptı. (Bizans’ta erguvan asilzadelerin rengiydi.) İmparator, Teodora’nın bu cesur -ve biraz da suçlayıcı- çıkışı sonucunda kalmaya karar verdi. Tabii bu da kaçınılmaz olarak isyancıların, onları destekleyen senatörlerin ve taraftarların seçtiği yeni imparatorun ortadan kaldırılması demekti. Komutanlar saraya çağrılırken bir yandan da Mavilere gizlice para dağıtılarak isyancıların bölünmesine çalışılıyordu. Derken Belisarius ve Mundus’un komutasındaki birlikler hipodroma girdiler ve içeride bulunan 30 bin kişiyi kılıçtan geçirerek tüm isyancıları öldürdüler. Nika, tarihteki en ağır yıkıma yol açmış ve en kanlı biçimde bastırılmış taraftar isyanıdır.
Olayların günümüze uzanan etkileri bile var: Şehrin büyük bölümüyle birlikte yanarak yıkılan Aya Sofya, daha sonra Justinianus’un emriyle sıfırdan inşa edilerek bugün gördüğümüz yapı halini aldı.

1500 YIL SONRA

1500 yıl öncesiyle son dönemde İstanbul’da yaşanan olaylar arasında şaşırtıcı biçimde ortak motifler görmek mümkün: Bir anda ‘Konstantinopolis United’ oluveren ezeli rakipler, kaçarak bir ibadethaneye sığınanlar; tribünlerden kopup sokaklara dökülenler, istifası istenen vali ve yöneticiler... 532’deki felaket göz önüne alınınca 2013’te hepimizin serinkanlılıkla düşünme zamanı gelmiş de geçiyor bile demektir! Daha sağlam bir demokrasi için sporun siyaseti, siyasetin de sporu baskı altına almasını engellemek; şiddet eylemleriyle demokratik çoksesliliği kesin biçimde ayırmak zorundayız. Tarih bize büyük bir şehirde, yani ‘mega polis’te, sadece polis gücüyle güvenliği sağlamanın ne denli zor ve toplumsal barışın ne kadar değerli olduğunu anlatıyor. Geçmişin mesajı gayet net: Kaybeden sadece ‘Maviler ve Yeşiller’ gibi iki takımın fanatik taraftarları değil -istisnasız- tüm renkler oluyor.

Haberin Devamı

Yazarın Tüm Yazıları