Sizce bu bir fantezi yazısı mı

ÖNCEKİ akşam, İzmir’in Bostanlı semtinde dolaşıyorum.

Haberin Devamı

Çocukluğumda bataklık olan bu bölgede Beyoğlu gibi bir yer doğmuş.

Bütün semt restoran ve kafelerle dolu.


Neredeyse bütün hepsinin müşterisi var.


Sokaklar cıvıl cıvıl, insanın içi açılıyor.


Oysa benim derdim başka. İflah olmaz bir CSI (Crime Scene Investigaiton - Olay Yeri İnceleme) seyircisi olarak, seri katilin şehirdeki etkisini görmeye çalışıyorum.


Hürriyet İzmir Temsilcisi Deniz Sipahi’den aldığım bilgiye göre, üç gün boyunca restoranların ve alışveriş merkezlerinin cirosunda belirgin bir düşüş olmuş.


Katil yakalandığı andan itibaren de restoranlar yeniden dolmuş.


Üst üste işlenen üç cinayet böyle bir olayın sosyal boyutunu da çok güzel anlatıyor.


Demek ki bir katilin adına “seri” sıfatı eklenince, tüketim ekonomisinin kırılganlığı da anında ortaya çıkıyor.

* * *

Haberin Devamı


Peki bu kişi gerçekten bir seri katil mi?


Amatör uzman yanım şunu söylüyor:


İzmir’de üst üste üç cinayeti işleyen kişi, bana göre “seri katil” olarak nitelenemez.


Hayatımın çok büyük bölümünü hayaller dünyasında geçirdiğim için, içimdeki “Profiler” uyandı.


“Profiler”
, FBI’ın 1980 ve 90’lı yıllarda geliştirdiği polisiye kavramlardan biridir.


Seri katillerin profilini çıkaran kişilere verilen isimdir.


Kimliği bir türlü belirlenemeyen, robot portre çıkarmak için tanık bulunamayan durumlarda uzmanların çıkardığı bir tür çizgisiz robot portredir bu.


Mesela, katil muhtemelen 20-25 yaşlarında, Afrika kökenli veya beyaz, siyah Van kullanan, anne babası ayrılmış bir kişi.


Bunlarla ilgili çok, ama çok kitap okudum.


Tekrar ediyorum bu adam “seri katil” sınıfına sokulamaz.

* * *


Dünyadaki ünlü seri katil profillerine baktığınızda şunu fark edersiniz. Seri katiller, bu işi para veya eşya çalmak için yapmazlar.


Hiçbir şey almazlar mı? Alırlar. Ancak aldıkları “şey”, onları için çok özel anlam ifade eden bir şeydir.


Mesela, elbisesinden bir parça veya öldürdüğü insanın gövdesine ait organik bir parça.


Ama yakalanan zanlıya baktığım zaman, klasik bir seri katil portresi göremiyorum.

Haberin Devamı


Seri katillerin bir imzası vardır.

Bu imza kendini cinayeti işleme şeklinde gösterir.

Bu olaya baktığımızda cinayet işleme şekli aşağı yukarı aynı. Kullandığı tabanca aynı. Ama cinayet şekli çok sıradan.


Buna karşılık bu kişi seri katil profiline yaklaştıran özellikleri de var.


Son bulgulara bakılırsa, öyle paraya çok fazla ihtiyacı olan bir kişi değil. Ailesinin geliri varmış.


Ayrıca kameraya yakalanan görüntüsündeki kılık kıyafeti de bunu gösteriyor.


Öyleyse, öldürdüğü kişilerin parasını ve cep telefonunu niye alıyor?


Anlattıklarına bakılırsa, geçmişinde bir kadınla yaşadığı ilişkinin hüsranla bitmesinin yarattığı travma var.


Yani onu bütün kadınlara düşman hale getirecek bir motif.

Haberin Devamı


Bu son iki bulguya bakarak bu kişiye “seri katil” denilebilir.


Ancak benim bugüne kadar okuduğum “Profiler” kitaplarında ve seyrettiğim CSI filmlerinde gördüğüm şeyler bana, bu kişinin seri katil olarak nitelenemeyeceğini söylüyor.


Ortada üst üste işlenmiş üç cinayet var.


Ama işleyen kişi seri katil değil.


Bu yazıyı, polisiye meraklısı bir gazetecinin fantezisi olarak görebilirsiniz.


Hayır değil.

* * *


Seri katil olayı, Amerika dışında pek görülmeyen bir kriminal fenomendir.


Bir de zaman zaman Rusya’da rastlanır.


O nedenle seri katiller, ciddi bir toplumsal sorunun varlığına işaret eder.


Yakalanan kişi eğer bir seri katilse, bu sorunun mutlaka bulunup ortaya çıkarılması gerekir.

Haberin Devamı


Çünkü, seri cinayet bir toplumda çok etkili “rol modelleri” yaratmaya aday bir olgudur.


Yani buna özenen insanlar çıkar.


Rahip Santoro ve Hrant Dink cinayetlerinde, okey masası psikolojisine bakılması gerektiğini söylediğim için “derin devlet teorisyenlerinin” hışmına uğramıştım.


Neyse ki bu konuda işin içine “derin devleti” sokup, bütün suçu onun sırtına yükleyerek problemin aslını görmezden gelmemiz gerekmeyecek.


Ortada siyasi veya dini bir motif yok.


Yazdığım şeyler işte bu nedenle fantezi değil, çok somut bir sosyal sorunla ilgilidir.


O nedenle lütfen “Don’t shoot the pianist”.


Piyaniste ateş etmeyin, sorunun arkasındaki gerçeğe bakın demek istiyorum. 

Yazarın Tüm Yazıları