Palyaçoları sevmiyorum

Üç kişi sohbet ediyoruz. Gecenin başında Riko ve Topesto da vardı ama kokoreç krizleri tuttu ve tıkınmaya gittiler.

Muhabbetin dağılma noktasına doğru emin adımlarla ilerlediğimizi düşündüğümüz bir anda ben yine lüzumsuzca zenginleştirilmiş bir örnek verme ihtiyacı hissediyorum ve ‘O bahsettiğin şeyi giyip gezeceğime, Medrano Sirki’ne CV yollayıp ‘Beni uygun göreceğiniz bir aşamadan palyaço kadrosuna dahil etmenizi saygılarımla arz ederim’ derim’ gibi bir cümle kuruyorum.

Sonra da durup, ‘Palyaço sevmeyenlerden olduğumu söyleyeyim de, ne acayip bir tepki duyduğumu net bir şekilde anlayın’ diyorum.

*

Diğer iki arkadaşın çocukları var. Bir tanesi, ‘Sirk sevmez misin sen? Ben çocuğu götürmeyi planlıyorum önümüzdeki hafta’ diyor.

Diğeri ‘Ben de götürmek istiyorum ya, beraber gidelim’ diyor.

O anda kendi kendime ‘Sus... Bir şey söyleme...’ diyorum ama kendimi dinleyen biri olmadığımdan ‘Sirke niye götürüyorsunuz çocukları?’ cümlesini kuruveriyorum.

‘Eğlensinler işte...’ diyorlar.

Tekrar susma şansı doğuyor ama ben bu şansı da harcamaya kararlıyım: ‘Şimdi sayacaklarımdan hangisi eğlenceli, lütfen bir zahmet söyleyin:

1- Acayip renkli kıyafetler giymiş, suratlarını çok korkunç bir şekilde boyamış, sürekli aksiliklerle karşılaşan, düşen, kalkan, tekrar düşen tipler mi eğlenceli? Palyaçoları eğlenceli buluyor musunuz yani?

2- Yırtıcı hayvanlar... Bu yırtıcı hayvanların ağızlarını açıp, kafalarını içeri sokan insanlar... Böyle bir eğlence anlayışınız var mı? Mesela mahalledeki köpeğin ağzını açıp elinizi sokmuşluğunuz var mı?..

3- Trapezde her an düşecekmiş gibi gezinen insanlar... İp cambazları gibi yine bu tarz başka atraksiyonlar da var tabii. Hayatını riske atan insanları seyretmekten çocuğunuzun hoşlanacağını mı düşünüyorsunuz?’

*

Listeyi uzatabileceğimi fark ettikleri için ‘Nereye varmaya çalışıyorsun güzel kardeşim?’ diyorlar.

‘Sirklerle, orada bulunmaktan başka bir problemim yok. Sadece sıkıldığım için gitmiyorum. Bir de aslanları, kaplanları, filleri öyle görünce üzülüyorum. İlk gittiğim sirk, bir buz sirkiydi. Köpeklere maç filan yaptırmışlardı, sinirim bozulmuştu...

Bir de itiraf edeyim, palyaçolardan korkmuştum. Daha sonra bu korkumun çok da yersiz olmadığını, John Wayne Gacy adlı seri katilin, çocuk partilerinde palyaçoluk yaptığını, daha sonra çocukları kesip biçtiğini öğrendiğimde anlamıştım!

Sirk, bence küçükken sirkte korkmuş insanların bu korkuyla yüzleşmek için gittikleri, giderken de çocuklarını eğlendirmeyi bahane ettikleri bir hadise...’ dedim ve sonra durup sözlerimi şöyle noktaladım: ‘Amaaaan! Böyle mühim şeyler gibi konuşmak da sıkıcı aslında.’

*

‘Ne yani, aslında çocuklar korkuyor mu demek istiyorsun sirke gidince...’

‘İyi kalpli arkadaşım, genellemeler diyarına seyahat düzenlemeyelim. Öyle gibi oldu farkındayım ama demin saydıklarıma bir bak. Çocuk olsan korkmaz mıydın en azından bir tanesinden? Al işte, palyaçodan korktum diyorum. Yani burada hazır korkmuşu var!..’

Biraz uzun süren sessizlik aşamasına noktayı konuşmaya en az katılan arkadaş koyuyor: ‘Senin yaşadığın şeyin adı Coulrophobia!’ diyor.

‘Ne dedin ve nasıl becerdin o acayip lafı demeyi? Yazılı olarak rica edebilir miyim?’ diyorum.

‘Coulrophobia, palyaço korkusu demek oluyor. Sirk korkusu da vardı ama hatırlamıyorum onu şimdi. Palyaço ben de sevmem. Bir de küçükken sirkte gördüğüm şempanzelerden acayip korkmuştum. Oysa o güne kadar maymun çok sevimli bir şeydi benim için...’

*

Biraz daha sessizlik oluyor. ‘Hesabı istiyorum’ diyorum, ‘Olur’ diyor, palyaço fobisini zobonk diye söyleyerek şaşırtan arkadaş ve sonra devam ediyor: ‘Ben götürmeyeceğim çocuğu sirke!’

‘Saçmalama yahu, belki sevecek?..’

‘Götürmeyeceğim usta, çocuğu korkutmayalım şimdi...’

‘Ben de götürmeyeyim o zaman’ diyor öteki de...

Pişman olmalı mıyım kestiremedim... Belki ikisinin de çocuklarını alıp ben götürürüm...

Nick Hornby Türkçe’de

Her kitabını okuyup sevdiğim, yazılarımda sıkça örnek verdiğim bir yazar Nick Hornby. Her yazdığımda ‘Nasıl buluyoruz? Türkçe çevirisi yapılmadı mı?’ diye soranlar çıkar. Bundan sonra ‘Var kardeşim’ diyebilirim.

Sel Yayıncılık, Nick Hornby’nin bütün kitaplarını Türkçe olarak yayınlayacağını duyurdu.

İlk kitap ‘Ölümüne Sadakat’ oldu. Yani ‘High Fidelity.’ Yani John Cusack’ın oynadığı ve Türkiye’de yanılmıyorsam ‘Sensiz Olmaz’ diye oynatılan filmin kaynağı olan roman.

Defne Orhun çevirmiş. ‘About A Boy’, ‘Fever Pitch’, ‘How to Be Good’ ve ‘31 Songs’ da sırada anladığım kadarıyla. Hararetle tavsiye ederim.
Yazarın Tüm Yazıları