Öyle hınzır hınzır gülmeyin

ALLAH Allah...

Hayretle okuyorum.

SORU ŞU:

“Otoriter rejimi nereden tanırsınız?”

Meğer cevap şuymuş:

Otoriter rejimler ve liderler iki kelimeyi çok sever ve kendilerini onunla özdeşleştirmek isterlermiş:

BİR: “İstikrar”.

İKİ: “Devamlılık”.

Şimdi... İstanbul, Ankara, İzmir ve bütün Anadolu şehirlerinde, o inşaat halindeki binaların tepesinden aşağı sarkan dev afişlerdeki lafı hatırlayıp hınzır hınzır güleceksiniz değil mi?

Hani şu lafı:

“İstikrar sürsün, Konya büyüsün...”

Arkadaş, böyle hınzır bir fikrin varsa, acele etme.

Çünkü çok şaşırır, çok yanılırsın.

Durun bitmedi; otoriter rejim ve liderin bir özelliği daha varmış:

ÜÇ: Devleti kendi “şeyi” olarak görürmüş.

Yani “Benim bakanım”, “Benim polisim”, “Benim savcım, hâkimim”, “Benim şuyum, buyum”.

İKİNCİ SORU DA ŞU:

“Demokrasinin birbirini tamamlayan iki unsuru nedir?”

Onun da cevabı şuymuş:

BİR: “Düşünce ve ifade özgürlüğü”.

İKİ: “İktidarın barışçı yollardan değişimine imkân sağlayacak bir ortam.” Yani “hür seçim”.

Bak, yine aynı hınzır ifade dudağınızın kenarına kondu.

Aklınıza yine malum şeyler geldi. Biliyorum, “küresel çete” sizi iyi doldurdu.

Hepsini birleştirip, benim Türkiye’yi anlattığımı zannettiniz.

Sakın ha, aklınızdan bile geçirmeyin.

Çünkü anlattığı şeylerin Türkiye ile yakından uzaktan ilgisi yok.

Fransa’nın Nouvel Observateur dergisi, son sayısında bir mülakat yayınladı.

Mülakatın başlığı şu:

“Arap devrimleri nereye gidiyor?”

Konuşan kişi, dergiye göre, “Bu dünyanın en iyi tanıyan insanlardan biri”.

Adı Ghassan Salame. Lübnanlı bir öğretim üyesi. Columbia Üniversitesi’nde siyasal bilimler dersleri veriyor.

Bu arkadaş, Arap devrimlerinin “demokrasiye mi” yoksa “otoriter” başka rejimlere doğru mu gittiğinin analizini yaparken, işe bu iki soru ile başlıyor:

“Otoriter rejim nedir”.

Ve “Demokrasinin unsurları nelerdir?”

Şiştiniz mi şimdi?

Öyle önyargılısınız ki, yazıyı okumaya başladığınız an hemen, “Hah bak Türkiye’yi anlatıyor” dediniz içinizden.

YA SEÇİM:

Ghassan Salame, seçim sistemlerinin bu ülkelerde rejime ne darbeler vurduğunu da anlatıyor.

Mesela Cezayir’de “FİS”in aldığı oyları.

İlk turda oyların yüzde 37’sini alan bu parti, sandalyelerin yüzde 75’ini ele geçirmiş.

EĞER DEMOKRASİ GELECEKSE:

İşte o nedenle Ghassan Salame, bu ülkelere demokrasi gelecekse, seçim sistemlerinin, oyların çok büyük kısmını Meclis’e taşıyacak, bazı partileri marjinalliğe mahkûm etmeyecek şekilde düzenlenmesi gerekir diyor.

*

Türkiye, bu ülkelere “model” olabilir mi?

Türkiye’ye baktığınızda gördüğümüz manzara şu:

“İstikrar” ve “devamlılık” kelimeleri baş tacı.

Düşünce ve ifade özgürlükleri arızalı.

İktidarın “barışçı” yollardan el değiştirmesi konusuna ise teorik olarak söylenecek bir şey yok.

Ama yüzde 10 baraj sistemi ve devlet imkânlarının ilk defa bu kadar ölçüsüz şekilde kullanılmasını da bir kenara not etmek gerekir.

Neyse “küresel çetenin” dolduruşuna gelip, daha fazla konuşmayayım.

Neticede, Allah’ın Arap’ı... Demokrasiye geçmiş geçmemiş bana ne...
Yazarın Tüm Yazıları