Ne yaptın Egemen

BİR çuval incir ancak bu kadar berbat edilebilirdi...

Bir karizma ancak bu kadar çizilebilirdi...

"Bin Onur Öymen" gelse, bini de dört koldan saldırıya geçse...

"Davos Fatih"ine bu kadar zarar veremezdi...

"Sekiz yüz Kadri Gürsel makalesi" bile bunu başaramazdı...

Ya da şöyle söyleyelim:

"Egemen gibi dostun olacağına / Onur Öymen gibi düşmanın olsun daha iyi..."

* * *

Efendim, olay ÅŸudur:

Son günlerde "Vakko bayiliği" meselesi yüzünden sıkışık günler geçiren...

Yeni Devlet Bakanımız ve Başmüzakerecimiz Egemen Bağış Bey, hem kişisel sıkışmışlığından kurtulmak, hem de "Fatih Recep Tayyip Erdoğan imajı"nı daha da pekiştirmek maksadıyla...

Dün "çok sansasyonel" bir açıklama yaptı...

Açıklama ajanslara şöyle yansıdı:

"Flaş... Flaş... Flaş... Tayyip Erdoğan’ın bir kahramanlığı daha ortaya çıktı... Amerikan askerleri tarafından başlarına çuval geçirilen askerlerimizi Tayyip Erdoğan kurtarmış..."

Başlığı okuyunca, "Allah Allah... Nasıl olmuş bu iş? Acaba Tayyip Bey yüzüne savaş boyaları sürüp Rambo misali gece operasyonuna mı kalkışmış?" deyiverdim...

Ve merakla ayrıntılara daldım...

Egemen Bey şunları anlatmış:

"Başbakanımız, ABD Başkan Yardımcısı Cheney’yi aradı ve görüştü... Cheney, ’Sayın Başbakan emin olun ki askerlerinizin durumları çok iyi’ dedi. Başbakanımız dedi ki, ’Ben hapis yatmış biriyim. Gözaltında, hapiste olan kişinin durumunu bana anlatmayın. Çabuk o çocukları serbest bırakın’ dedi ve onları Başbakanımız kurtardı."

Hay bin kunduz!

* * *

Kaş yapayım derken göz çıkarmak tam da böyle bir şey değil mi?

Egemen’in anlattığı şu hikáyeye bakar mısınız?

"Yumuşak başlı ise de uysal koyun olmayan" Tayyip Bey, askerimizin boynuna çuval geçiren ülkenin yetkilisini telefonda da olsa yakalamış...

Ve fakat...

Gayet sakin... Gayet diplomatik... Gayet nazik...

"Bana bak Dick... Benden yaşlısın... Gelirsem oraya o çuvalı alır senin başına geçiririm" falan demek yok...

"Sen artık benim için bittin" falan demek yok...

"Gelmem bir daha Washington’a" falan demek yok...

Diklenmek yok... Dik durmak yok...

* * *

Ah Egemen ah...

Ben sana ne diyeyim bilemem ki?

En iyisi Karagöz’den bir replik sunarak sahneden çekilmek:

"Yıktın perdeyi eyledin viran / Varayım Tayyip Abi’ye söyleyeyim hemen."

Kuran kursu müdafaası

EÄžER sana...

Edirne’de "rakıcı", Erzurum’da "ağır milliyetçi", İzmir’de "asortik", Yozgat’ta "mukaddesatçı", Antalya’da "sıfır ideolojik", Datça’da "ehli keyif", Konya’da "harem selamlıkçı", Tunceli’de "beyaz eşyacı", Kayseri’de "ehli ticaret", Diyarbakır’da "kültürel haklar yanlısı", Sultanbeyli’de "ağır İslamcı", Beyoğlu’nda "artist" olarak takılmak...

Ananın ak sütü gibi helal ise...

Ve acayip yakışıyor ise...

Deniz Baykal’a da... Sefa Sirmen’e de... Kemal Kılıçdaroğlu’na da...

Bazı diyarlarda...

"Çarşafçı", "Kuran kursu yanlısı" olarak takılmak...

Analarının ak sütü gibi helaldir...

Ve acayip yakışır...

Unutma:

"Kendi nefsin için onay verdiğine, rakip siyasetçi kardeşinin nefsi için de onay vermezsen kámil siyasetçi olamazsın."

Aşağıdaki şıklardan hangisi doğrudur

Ä°ÅžTE size bir test sorusu:

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 17’yi bitirip 18 yaşına basan oğlu Mehmet Emre Gül, babasının resmi bir ziyaret için gittiği Suudi Arabistan’da işadamları için verilen yemeğe neden katılmıştır?

Şıkları veriyorum:Â

A Baba Abdullah Gül, gayet insani gerekçelerle, "Bizim mahdum boş kalırsa Riyad’da haytalık yapabilir" diye düşünmüş olabilir...

B Baba Abdullah Gül, oğlu Mehmet Emre’nin "Kral Amcası" ile tanışmasını arzu etmiş olabilir...

C Baba Abdullah Gül, oğlu Mehmet Gül’ün ileride yapacağı ticari atılımlar için, şimdiden Arap ve Türk işadamlarından feyiz almasını temenni etmiş olabilir...

D Baba Abdullah Gül, "tarafsız Cumhurbaşkanı" makamına geldiği halde, "durmak yok / yola devam" sloganının etkisi altında kalmaya devam ediyor olabilir...
Yazarın Tüm Yazıları