İpek Tuzcuoğlu hayat felsefesini tamamen değiştird
.
Üç yaşında bale dersleri almaya başlayarak sanatla tanıştı. O yıllarda balerin olma hayaliyle duygularını beslerken, sonrasında müzikal dansçı olma konusunda karar değiştirdi. 16 yaşında İzmir Devlet Tiyatrosu'nda "Boy Friend" adlı müzikalin dansçı kadrosuna alındı. Ardından Devlet Konservatuarı Tiyatro bölümünü bitirdi. Mezun olduktan sonra Zeki Alasya’nın yönettiği "Ada'da Bir Sonbahar" adlı TV filminde oynadı. Kendisinin de miladı olarak belirttiği ‘Asmalı Konak’ dizisindeki Dicle karakteriyle ciddi bir hayran kitlesi oldu. Oyunculuğu kadar, düzgün fiziği ve güzelliği ile de dikkat çeken İpek Tuzcuoğlu; oyunculuk, Tv program sunuculuğu, köşe yazarlığı derken hızla yol aldığı hayat yolculuğunda mola vermişti. Şimdi Star TV’de yayınlanan yeni dizisi ‘Düriye’nin Güğümleri’ ile suskun hayata son verdi. Bir süredir ortalarda görünmediniz, neler yaptınız?
Bu aralar çokça huzur var. Tatil var... Güneş var… Aşk var… Meditasyon var… Benim için enerji toplama süreci. Enerji topladığım bir dönem çünkü yeni sezona çok enerjik, çok dinlenmiş olarak çok farklı geçmek istedim.Hem felsefemle, hem fiziksel kendi değişikliğimle, hem hayata bakış açımla kısaca her şeyimle çok daha farklı bir “İpek” olsun diye kendimi gevşettim bir senedir. Çok hızlı yaşıyoruz. Zamanı çok hızlı tüketiyoruz. Teknoloji ilerledikçe hız kazandıkça biz hep daha hızlı olmaya çalışıyoruz. Bu arada beynimiz, kendimiz hep daha hızlı, daha çabuk diyoruz. Herkeste bu böyle... Kimi farkında bu durumun, kimi değil. Ben farkında oldum ve geçip giden hızla yol alan bana, ruhumun yetişmesi için bekliyorum. Kendime kaliteli zaman ayırıyorum. Ruhumu besleyerek enerji alıyorum. Ruhumla bedenimin buluşması ile yenilenme sürecindeyim. Herkesin de kendine bu ara zamanları tanıyarak, ruhlarıyla bedenlerini buluşturup bir durması gerektiğini düşünüyorum.
Değişimin sebebi, acaba biraz da sinema- televizyon ortamlarından sıkılmak olabilir mi?
Yok hayır, sıkılmadım… Sıkılmadım çünkü insanın var oluş sebeplerinden biri bu camia ise, oyunculukta zaten sıkılmak söz konusu olamaz… Ben bu enerji toplama sürecinde, burada hayranlarımla hep karşılaşıyorum. Benimle fotoğraf çektirmek istiyorlar. İmza istiyorlar ve ben hep Allah’a şükrediyorum. Sürekli şükrediyorum çünkü ben o sevgi ile besleniyorum. Bu anlamda herkes birbirinden çok farklıdır. Kimi sanatçı fazla fotoğraf çektirmek istemez. Kimi daha yalnızlığı tercih eder. Kimisi daha marjinal barlarda stres atar. Ben de burada, beni seven ve sevdiğim insanlardan aldığım pozitif enerji ile besleniyorum. Mutlu musunuz?Bir insanın özel hayatında olsun, sosyal hayatında olsun huzur ve denge doğru orantılı olarak varsa, gerçek mutluluğu bulabiliyor bence. Biri diğerinden eksik kalmamalı. Ben buna inanıyorum. Bunun örneklerini de zaman zaman büyük starların röportajlarında çok gözlemledim. O yüzden ben özel hayatıma da emek verenlerdenim. Hiçbir şeye takılıp ısrar etmem. Sadece kariyer demem. İlle de çocuk diye takılmam. Dengeye önem veririm. Hepsinin dengeli olması gerektiğine inanıyorum. Mutluyum. Tabii bu benim tercihimdir. Bir projeyi değerlendirirken neye dikkat ediyorsunuz? Sizin için önemli olan nedir?Bir projede öykü çok önemlidir. Ben öyküye çok önem veririm. Kabul etmediğim işler de yayından kalktı. Tabii, yayından kalkan projeler için de çok üzüldüm diğer oyuncu arkadaşlar için, ama bir taraftan da yavaş yavaş öğreniyorum. Benim de başarısız olan işlerim oldu. Bu sektördeki başarı da başarısızlık da her oyuncu için geçerli. Hatta benim bir cümlem var bu konuyla ilgili olarak: “ Ustalık iyi oyuncu olmakta değil iyi proje seçmektedir”. Gerçekten o noktaya geldik artık. İyi proje seçmek de öyküye verilen önemden geçer.
En sevdiğiniz kitaplar arasında ‘Simyacı’nın da bulunduğunu söylemiştiniz. Simyacı; iki şeyin bir arada götürülmesinin zorluğundan bahsediyor. Hani iş ise, işte iyi olabilirsiniz ama aşk da kötü olabilir ya da tam tersi de olabilir. İkili dengelere önem veriyorsunuz. Siz bu dengeyi sağlayabiliyor musunuz?
Ben ona inanmıyorum. Ben toplumun önünde tuttuğu bazı cümlelere ve kalıplara da inanmıyorum. Hani derler ya “evlilik aşkı öldürür” inanmıyorum. “Çocuk aşkı öldürür” inanmıyorum. Aşkın süresi biter, sevgiye verir. Evet bu bir süreç içinde sindirilebilecek bir şeydir. “Aşkın ömrü üç yıldır” gibi, bazen böyle klişe sloganlar çıkar. Ben onlara inanmıyorum. Herkesin kendi hayat cümleleri olması gerektiğine inananlardanım. Bu benim tercihim ama öyle yapanları da yadırgamıyorum. Hani belki de güç meselesidir. Bilemezsiniz. İki tarafa da kanalize olamayabilir insan ama bana huzur verecek şeyin; iki ayaklı, dengeli bir tahdıravalli gibi düşünüyorum hayatı. İşim de olmalı aşk da olmalı hayatımda… Ben ruhumu bu şekilde besleyebiliyorum.İnsan ruhunun ne tarafını doyurmak istiyor önce kişi bunu keşfetmeli bence... Ben kendi ‘puzzle’ımı doğru oturtmak istiyorum. Bir on sene sonra baktığımda, tabii bunu kimse bilemez, ama iyi bir aile hayatım da olsun istiyorum. İyi bir işim de olsun istiyorum. Bu anlamda ben Perran Kutman’ı örnek alıyorum kendine. Hem bu hayatın içinde hem de değil. İki işi bir arada götürmek, dengeyi korumak anlamında Perran Kutman benim için iyi bir örnek… İpek Tuzcuoğlu’ndan iyi bir ev kadını olabileceğine inanıyor musunuz?Doğrusu evet desem çok iddialı bir laf olur. Ama mutluluk varsa ben var olurum. Huzur varsa ben var olurum. Ee o zaman başaramayacağım bir şey olacağını da sanmıyorum.
Biraz da yeni projelerden bahsedebilir miyiz?
‘Dürüye’nin Güğümleri’ adında Star ekranlarında bir diziye başladık. Emre Kınay ile güzel bir sinerji yakaladık. Projeyi ilk okuduğum zaman diğerlerinden farklı olduğunu gördüm, bu nedenle kabul ettim. Projeyi beğenmeseydim, bu yıl da dizi çekmeyi düşünmüyordum. Halktan gelen güzel tepkileri görünce, doğru karar verdiğimi anladım.Sanat dünyası diğer mesleklere göre daha kaygan bir zemine sahip.Nedenini neye bağlıyorsunuz?Esasında bu tür şeylerin temelinde ego var. Egolarımız öyle şişiyor ki, şişme bebek haline geliyoruz. Bir şişme bebek 3 gün güzel gözükür. Sonrada inmeye ve sönmeye, buruş buruş olmaya başlar. Buruş buruş olmamak için çaba sarf etmek gerekiyor. Aynen ruhlarımızın da buruşmaması gerekiyor. Hep diyoruz ki diyet yapalım, vücudumuz düzgün olsun. Estetik yapalım yüzümüzü güzelleştirelim. Ama en önemli şeyi unutuyoruz: Ruhsal güzellik. Ruhu güzel ya da iyiye giden insan çirkinleşmez. İnsanın iç güzelliği dışa mutlaka yansır. Başkasını ıslah etmeden önce kendi duygu ve düşüncelerinizi ıslah etmek gerekiyor. Bunun anahtarı ise insanın kendisinde saklı. Dünyanın anahtarı insandadır ve insanın benliğine yani egosuna takılmıştır. Hoşgörüyü artırmak hiç de zor değil, böylece iyi niyetinizi desteklemiş olursunuz. Bazı nuryüzlü teyzeler vardır, yaşına bakmazsın; ‘ne kadar nur yüzlü’ dersin. Sanat camiasında bu tarz insan çok azdır. Önemli olan hayattan ne beklediğimiz. Hayatı fark etmek gerek. Bugün varız, yarın yokuz. Dünyada öleceğini bilip yaşayan tek canlı insandır. Neyi paylaşamıyoruz? Bir araya gelmek için deprem, sel gibi milli bir felaket olmasını mı bekleyeceğiz? Allah insanların kaderini belirlemiştir, düşmanlık yapmaya, kızgın olmaya hiç gerek yok. Herkes kendi rızkını yer, daha fazlasını değil!
Sanatçılar bazen kendilerini insanüstü gibi algılıyor?
Ego bir sanatçı için çok önemli. Toplumun önündesiniz. Milyonlarca insan sizi takip ediyor. Egonu sahne önünde kullanacaksın. ‘Haydi egocum göster kendini’ diyeceksin. Ego kendini sahnede gösterecek. Aynı bir şov gibi… Perde kapandığı zaman tekrar normal hayata dönmek gerekiyor. Bazıları perdenin kapanmadığını fark etmiyor olabilir. İşte o zaman zor ve kötü bir durum. Rolünü normal hayatına taşıyan oyuncular var mı?'Asmalı Konak' dizisi biteli neredeyse, on yıl olacak ama hala bana Dicle diye hitap eden insanlar var. Bu diziden sonra birçok projede yer almama rağmen, insanlar beni hep Dicle karakteri ile anmaya devam etti. Oyuncular oynadığı kimlikten çıksa da, insanlar o kimlikte yaşamasını ister. Yani o kimlikle yaşanmıyor, o kimlikle yaşatıyorlar seni. Dediğim gibi hayatı çözümlemek gerek. Para kazanmak, kariyer sahibi olmak, iyi işlerde bulunmanın dışında, hayata bakmak gerek. Ruh, insanlık, din denilen bir şey var. İslamiyet bunları çok güzel bir şekilde anlatıyor. Dinin temelinde iyi insan olacaksın diyor. Biz bu ego yüzünden, kibir yüzünden iyi insanlığı kaçırıyoruz. Çevremiz de bu etiketi biz yapıştırıyor. Hala Dicle karakterinden bahsediliyor. Majör bir karakterken, fenomen oldu. Toplumda siz beğenseniz de, beğenmeseniz de, ki bunlar bizim dışımızda gelişen olaylar, Kadir İnanır Türkiye’de bir fenomendir, bir idoldür. Ben bütün ezberlerimi bozdum. Hayat felsefem tam anlamı ile değişti.
İnsan ilişkilerinde neye dikkat edersiniz?
Ben menfi ilişkileri sevmiyorum. Kişiyi yaptığı işle değil, kendi olduğu için severim. Ruhsal yapısı, karakteri, ahlakı erdemi çok önemlidir. Bu kişi bakan da olabilir, gazeteci de, yanımda çalışan da. Benim için eşittir. Ben eşitlikten yanayım. Sınıf ayrımı yapmam. Karamsar bir tablo ortaya koymayalım ama hayat göründüğü kadar uzun değil. Ölümü bilerek yaşamak gerek. Bu bir realitedir. Önemli olan neler ile gideceğimiz. Cennet ya da cehennemde, İpek Tuzcuoğlu gelmiş diye kimse alkışlarla beklemiyor. Burada da, öbür dünyada da iyi insan olarak anılmak gerek. Şöhreti hazmetmemek zordur. Ama siz bunu başarmışsınız...Ben oyunculuğu seviyorum. Ömrümün sonuna kadar da oyunculuk yapmak istiyorum. Ben şöhret olmak için oyunculuk yapmadım. Ben sevdiğim işi yaptım, o bana şöhret getirdi. Gençken ünün getirdiği problemleri ben de yaşadım. Bir takım şeylerin erken farkına vardım. Kişisel gelişim kursu, bireysel gelişim kursu, yaşam koçluğu eğitimi aldım. Toplumun önündeyim, insanlara iyi bir örnek teşkil etmek, yanlış yönlendirmemek ve ruhumu islah etmek, daha iyi insan olabilmek, ego ve kibiri yenmek için eğitimler aldım. Eskiden olsa kişileri yargılar eleştirirdim. Şimdi ise bundan vazgeçtim. Benim için hayatta şeytani ve meleki insanlar var. Hayatımda artık negatif kelime yok.