Laleler ve insan halleri

Michael Pollan’ın ‘Arzunun Botaniği’, okurken “Bunu nasıl ıskalamışım” dedirten türden bir kitap. Hem lale ve bahsi geçen diğer üç bitki ve hem de insan halleri üzerine aktarılanları okumanızı isterim

Haberin Devamı

Taksi, Fındıklı’daki ışıklarda durdu. Neredeyse bütün kış bekleyen yağmur, İstanbul’u Nisan ayında esir almış, durmaksızın yağıyor.
Biraz toprak kokusu, biraz taze hava almak için araladığım camdan rengârenk laleleri görüyorum.
Belediye son yıllardaki lale operasyonunu tamamlamış belli ki. Yağmura boyun eğmemek için direniyorlar ama pek şansları yok.
Hedefime, Bebek’e ulaştığımda, çayı beklerken okumak için yanıma aldığım kitabı çıkarıyorum: Michael Pollan yazmış, Sevin Okyay belki kitabın orijinalinden daha güzel bir şekilde dilimize çevirmiş: ‘Arzunun Botaniği’...
Michael Pollan saygıdeğer bir gazeteci ve yazar. 2001 tarihli ‘Arzunun Botaniği/ The Botany of Desire’ şahane, okurken “Ben bu kitabı nasıl ıskalamışım” dedirten türden bir kitap.
“Bir elmanın sizi kullandığını düşündünüz mü hiç?” şeklinde kafa kaşıyıcı bir alt başlığı var.
Pollan, dört bitki/dört arzu üzerinden hem doğa hem insanlık halleri için bir nevi rapor sunuyor.
Elma, ‘Tatlılık’.
Lale, ‘Güzellik’.
Marihuana, ‘Sarhoşluk’.
Patates, ‘Kontrol’.

Haberin Devamı

BULAŞICI SARAY MODASI

Nisan ayında, lale mevsiminde, hava muhalefetine rağmen, bu kitaba neresinden başlanır? Elbette ‘güzellik’ bölümünden...
Pollan’ın şu sözleri, havayla paralel olarak depresyona meyleden ruhuma çeki düzen vermemi sağlıyor: “Çiçeklere kayıtsız kalmak mümkündür; ancak böyle olmuyor. Ruh doktorları bir hastanın çiçeklere kayıtsızlığına klinik depresyon semptomu gözüyle bakar. Anlaşılan, açmış bir çiçeğin kendine özgü güzelliği, birinn zihnindeki siyah peçeyi ya da saplantılı düşünceleri delip içeri giremez olduğunda, o zihnin duyumsal dünyayla bağlantısı da tehlikeli bir şekilde aşınmış oluyor...”
Lale en sevdiğim çiçek değildir ama o anda biriciğim haline geliveriyor...
Pollan; dinler, ritüeller, efsaneler ve bilimsel gerçekler üzerinden çiçeklerle insanların ilişkisini deşifre ettikten sonra lale limanında demir atıyor: “Lale, Ortaçağ halı resimlerinin çiçeklerle dolu bordürlerinde yer almaz. İlk ‘şifalı otlara dair kitaplar’da da (dünyanın bilinen bitkileri ve kullanımları hakkındaki Eski Dünya ansiklopedileri) sözü geçmez.
Lalenin on yedinci yüzyılda Hollanda’da (ve daha az ölçüde Fransa ve İngiltere’de) serbest bıraktığı tutkunu şiddeti, çiçeğin Batı’da yeni oluşu ve aniden ortaya çıkmasıyla ilgili olabilir.
O seçkin çiçeklerimizin en gencidir, gül de en yaşlısı.
Muhteşem Süleyman’ın sarayındaki Avusturya Hapsburg büyükelçisi Ogier Ghislain de Busbecq, 1554’te şehre geldikten kısa bir süre sonra İstanbul’dan batıya bir lale soğanı sevkiyatı yaparak Avrupa’ya tanıttığını iddia etmişti. (Batıdaki ‘tulip’ kelimesi, Türkçedeki ‘türban’ kelimesinin bozulmuş halidir.)
Lalenin batıya yaptığı ilk resmi gezinin bir saraydan diğerine, krallar tarafından beğenilen bir çiçek olması, hızla yükselişine katkı sağlamış olabilir; çünkü saray modaları hayli bulaşıcıdır....”

Haberin Devamı

MANTIKSIZ TUTKU

16’ncı yüzyılda İstanbul’dan çoğu kırmızı, bazıları beyaz ve sarı olmak üzere Avrupa’ya açılan laleler özellikle Hollanda’nın aklını başından alır.
İstanbul’da 1700’lerde Patrona Halil İsyanı ile sona erecek Lale Devri’ne daha çok zaman vardır.
Hollanda’daki gümbürtüyse daha erken kopar.
‘Kokusuz ve mesafeli’ bir çiçek olan lale, 1634-1637 arasında Hollanda’da ‘Tulipomania/Lale Çılgınlığı’ olarak anılan, ülke ekonomisini altüst eden ve kimilerine göre ilk spekülasyon rezaletine yol açan bir güzelliktir.
Nadide bir lale olan Semper Augustus soğanı, Amsterdam’da kanal boyunda bir ev fiyatına el değiştirecek hale gelir.
Gözler kararır, hisler ve hırslar keskinleşir, lale fiyatları inanılması güç bir şekilde yükselir.
Bugün sadece resimleri aracılığıyla hatırlanan Semper Augustus sahneden çekilene kadar bütün bir memleketi ‘mantıksız tutku’ hastalığının pençesine düşürmeyi başarmıştır.
Çılgınlık sona erdiğinde, bir başka çılgınlık başlar.
Hayatları lale soğanına ödenen manasız paralar yüzünden kayanlar, çiçeği bu kez bir nefret objesine dönüştürür.
Yol kenarındaki lale soğanlarına saldırmaya kadar varan bu nefret kalıcı olmaz neyse ki!
Pollan’ın kitabında hem lale, hem bahsi geçen diğer üç bitki ve insan halleri üzerine aktarılanları okumanızı isterim.
Bir de küçük not laleler için: Bu yıl İstanbul’da toplam 9 milyon 300 bin adet lale dikildi, bu işlem için 1 milyon 488 bin lira harcandı...
Laleyi tanıyın, sevin...

Yazarın Tüm Yazıları