Gül nasıl bir basın görmek istiyor?

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün dün TBMM Genel Kurulu’na hitabı, -büyük bir sürpriz olmazsa- tarihin arşivlerine bu görevindeki son yasama yılını açış konuşması olarak geçecektir.

Haberin Devamı

Gül, konuşmasının finalinde bu duruma dikkat çekti ve “Cumhuriyet’in yirmi yedinci yıldönümünde doğmuş ve onun en önemli erdemlerinden biri olan fırsat eşitliğinden yararlanmış bir Türk vatandaşı olarak milletimizin bana lütfettiği Cumhurbaşkanlığı görevini layıkıyla yerine getirmeye çalıştım” diyerek, Çankaya’da altı yılı aşan görev süresinin küçük çapta bir muhasebesine girişti.

* * *

Gül’ün konuşması, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni demokratikleşme paketini açıklamasının hemen ertesi gününe denk geldi. Kürsüden söyledikleri, gerek içerik gerek üslup olarak hükümetin ana politikalarından farklılıklar taşıdı. Bu durumu basın özgürlüğünden dış politikaya kadar birçok başlıkta değerlendirebilmek mümkün.
Cumhurbaşkanı’nın kürsüden verdiği mesajlar içinde en hassas başlıklardan biri, basın özgürlüğünü konu aldı. Gül’ün “Özgür, eleştiren, tarafsız ve bağımsız bir medya”nın önemini vurgulaması, ardından “Anayasa ve yasalarla teminat altına alınmış özgürlüklerini kullanma iradesine sahip bir medyanın demokrasiye güç katacağını” belirtmesi de dikkat çekiciydi.
Tam bu noktada Gül’ün geçen yıl aynı kürsüden yaptığı konuşmasına atıf yaparak, “Tüm bu konularda ortaya çıkan eksiklikler veya yanlış uygulamaların düzeltilmesi tüm ülkemizin yararınadır” diye konuşması da bir o kadar önemliydi. Demek ki, düzeltilmesi gereken eksiklik ve yanlış uygulamalar söz konusu Cumhurbaşkanı açısından.
Ayrıca, geçen yılki konuşmasına baktığımızda, ifade ve basın özgürlüğünün durumu konusunda bir hayli eleştirel görüşler kayda geçirdiğini ve hatta “Bir ülkede yazarların, düşünürlerin ve fikir adamlarının görüşlerini korkusuzca paylaşabilmeleri, o ülkeye itibar kazandırır. Aynı şekilde gazeteciler, haberciler ve bir bütün olarak medya mensuplarının halkı haberdar etme görevlerini yerine getirirken hiçbir engelle karşılaşmamaları da temel esastır” dediğini görüyoruz.
Gül’ün bir yıl önceki sözlerini hatırladığımızda, aradan geçen süre içinde bu sorunlarda Türkiye’nin yerinde saydığı mesajını verdiğini teslim etmeliyiz.
Basın özgürlüğünden sonra Cumhurbaşkanı’nın bir başka önemli mesajı Taksim Gezi Parkı direnişini konu aldı. Geçen hafta New York’ta “Gezi Parkı eyleminden başlangıçta demokrasimizin ulaştığı noktayı ortaya koyması bakımından gurur duydum” diyen Gül, dünkü konuşmasında bu sözlerini biraz daha açtı, “Gezi Parkı’nda çevre duyarlılığı ve şehir estetiği kaygılarını sergileyen gençlerin barışçı eylemlerini demokratik gelişkinliğimizin yeni bir tezahürü olarak gördüm” dedi, parktaki tabloyla “gelişmiş demokrasilerin kaygı ve talepleri” arasında benzerlik kurdu.
Burada önem taşıyan, Gül’ün “şiddet kullanan bazı aşırı gruplar”la Gezi Parkı’nın içindeki barışçıl çizgideki göstericiler arasına bir duvar çekmiş olmasıdır. Gül, parkın içinde sergilenen eylemi meşru gördüğünü kaydederek, bu gençleri sahipleniyor, onlara anlamlı bir destek vermiş oluyor. Cumhurbaşkanı’ndan TBMM’nin açılışında gelen böyle bir açıklama, kuşkusuz, Gezi Parkı’nda şiddete karışmadan barışçıl yöntemlerle protestoda bulunan ve polisin yoğun biber gazına maruz kalan gençler açısından çok değerli ve sıcak bir mesajdır.
Bu noktada, Gül’ün şiddete başvuran grupları kuvvetle eleştirirken “zaman zaman şahit olduğumuz başta aşırı güç kullanımı olmak üzere tüm hukuk ihlalleri”nden de söz etmesi, polise kusursuzluk atfeden bakıştan çok farklıdır. Evet, Cumhurbaşkanı da polisin aşırı güç kullanımından şikâyetçidir ve bunu Meclis kürsüsünden dile getirmektedir. Muhtemelen biber gazı kullanımındaki ölçüsüzlük de bu şikâyetin içindedir.

* * *

Haberin Devamı

Bu arada, Gül’ün kutuplaşma konusunda yaptığı uyarılar ve demokrasi kültürünün yerleşmesi ihtiyacı konusundaki vurguları da Cumhurbaşkanlığı döneminde bu başlıklarda ortaya koyduğu en kuvvetli çıkışlar olarak beliriyor. Bu vurgulardan, Cumhurbaşkanı’nın Türk siyasetinin üzerini kaplamakta olan gerilimden ve demokrasi kültürüyle bağdaşmayan tutumlardan ciddi bir şekilde rahatsız olduğunu anlıyoruz.
Gül, dünkü konuşmasında partiler üstü duruşuyla temayüz etti. Konuşmasını tamamlayıp kürsüden inerken, TBMM Genel Kurulu bundan tam 365 gün sonra bir sonraki yasama dönemi için açıldığında, kendisinin siyasi yolculuğunun nerede, hangi mekânda seyrediyor olacağı galiba salondaki pek çok milletvekilinin aklındaki başlıca soruydu.

Yazarın Tüm Yazıları