Gruplar bahane ortam şahane!

Bu yılki Rock’n Coke’a gelen grupların açıklandığı tarihten, festivalin yapıldığı güne kadar sürdü Rock’n Coke dedikoduları.

Geçen yıl Cure, Korn ve Offspring gibi Türkiye’ye daha önce gelmemiş büyük grupları sahneye çıkarmayı başaran Rock’n Coke’tan beklentiler, bu yıl iyice yükseldi haliyle. Bir sürü isim dolaştı ortalıkta. Ancak nihayetinde festivalin lokomotifi olacak gruplar Muse ve Placebo olarak açıklandı. Onların yanı sıra Editors, Kasabian, Sisters Of Mercy gibi gruplar da sahne alacaktı. Tahmin edersiniz ki bu isimler kimseyi tatmin etmedi. Hemen herkes organizasyonu topa tutmaya başladı. Bunun birinci nedeni elbette geçtiğimiz yıl çıtanın fazla yükselmiş olmasıydı. İkinci nedeni ise gerek Muse gerekse Placebo’nun Türkiye’ye daha önce gelmiş olması...

Açıkçası bu yılki isimlerin çok etkileyici olmadığı bir gerçek. Ancak öte yandan bizim de "dünya gözüyle şu grubu da görelim, bu grubu da görelim" komplekslerimizden kurtulmamız gerekiyor. Türkiye’ye öyle ya da böyle gelememiş olan ve Rock’n Coke’a geldikleri takdirde ses getirecek üç önemli isim var; Red Hot Chili Peppers, Radiohead ve U2. Hadi onları de getirdin diyelim, bir sonraki festivalde kimi getireceksin?

Bu yıl dördüncüsü gerçekleşen Rock’n Coke’un, geçtiğimiz dört yıl içinde yaptığı en önemli iş bir festival kültürü oluşturmak oldu. Açıkçası kendileri de dört yıl içinde çok şey öğrendiler. Her yıl kendilerini geliştirip, eksiklerini kapatmak için büyük çaba harcadılar. Geçtiğimiz yılın en önemli iki problemi olarak göze çarpan kapı girişi ve tuvalet gibi konulara bu yıl büyük ölçüde çözüm getirilmişti örneğin.

Bu yıl gördük ki seyirci de dört yılı boşa geçirmemiş. Kamp yapmanın, iki gün boyunca müzik dinleyip dans etmenin, yeni dostlar edinmenin; kısacası festival havasını solumanın ne anlama geldiğini idrak etmiş. Bunu, henüz gruplar açıklanmadan satılan onca biletten ya da çabucak tükenen kamp biletlerinden de anlamak mümkün. Evet seyirci yeni ve iyi gruplar izlemek istiyor. Ama asıl amacı Rock’n Coke havasını solumak, güzel bir haftasonu geçirmek. Gruplar bahane, ortam şahane; sözün kısası, seyirci için.

MÜZEYYEN ABLA’YLA RAKI

Geçtiğimiz salı Kulüp Rakısı’ndan gelen bir davet beni pek sevindirdi. Müzeyyen Senar’la Taş Plak Geceleri adını taşıyan konseri izlemek üzere Sepetçiler Kasrı’nın yolunu tuttum. Bir yandan yıllarca etiketindeki kişilerden birini Mustafa Kemal Atatürk sandığımız Kulüp Rakısı’nı yudumlarken bir yandan da Coşkun Erdem yönetimindeki orkestrayla Türk Sanat Müziği klasiklerini okuyan Müzeyyen Senar’ı dinlemek büyük ayrıcalıktı. Önce gazetelerin verdiği "son konser" gazına açıklık getirdi Senar, "Daha çok konser vereceğim" diyerek. Daha sonra gecenin sunuculuğunu yapan Mustafa Yolaşan’ın ısrarıyla sahneye Levent Yüksel, Adnan Şenses, Mediha Şen Sancakoğlu ve

-tabii kambersiz düğün olmaz- Bülent Ersoy’u davet etti kendisine eşlik etmek için.

Her ne kadar bir kameraman ordusuyla konserin ortasında gelme nezaketsizliğini yapan Bülent Ersoy’a kızgınlığını açıkça ifade etse de sonradan barışmış göründü kendisiyle.

Gecenin en tuhaf olayı yine Mustafa Yolaşan tarafından sahneye davet edilen Senar’ın kızı ve torunuyla ilgiliydi. Her ikisi de sahneye çıkıp Senar’ın sesini fena halde bastıracak şekilde bağırarak söylediler şarkılarını. Sanki kendi sahneleriymiş de Müzeyyen Senar konukmuş gibi davrandılar, tribünlere oynadılar. Bence yakışmadı. Her şeye rağmen Müzeyyen Abla’yla karşılıklı rakı içmek güzeldi.
Yazarın Tüm Yazıları