Fethiye ve kıyılarımız

MUĞLA’ya bu yaz döneminde 3 milyon turist gelmiş; Ölüdeniz dahil olmak üzere sadece Fethiye’ye gelenlerin sayısı ise 1.2 milyona çıkmış... Fethiye, Bodrum’la başa baş gidiyor.

Krizden sonra özellikle bu yıl turizm sezonu ‘iyi’ geçmiş... Gelenlerin başını her zamanki gibi İngilizler çekiyor. Yerleşik İngiliz nüfusu da 3.500 kişi. Belediyenin kültür merkezi’nde Türkçe dersi veriliyor. Ülke sayısı çeşitlendirilmediği takdirde bir kriz Fethiye’yi çok etkiler.
Neden Fethiye? Son yıllarda büyük gelişmesi nedeniyle ödüllendirilmiş; BM Çevre Programı (UNEP) Akdeniz Eylem Planı (MAP) çerçevesinde bu yılki ‘Kıyı Günü’ kutlamalarını Fethiye’de yapıyor. 14 Akdeniz ülkesinin örnek kıyı kentlerinde ‘kıyıda yaşama bilinci ve çevresel duyarlılık’ açısından, 80 bin nüfuslu Fethiye’nin seçilmesi Türk turizmi açısından önemli bir gelişme sayılıyor.
Çevre ve Orman Bakanlığı’nın ÇED ve Planlama Genel Müdürü Fevzi İşbilir, BM Ortak Programı Yöneticisi Atilla Uras, Deniz Temiz Derneği (TURMEPA) Genel Müdürü Levent Ballar, ODTÜ’den Dr. Nida Naycı, Özel Çevre Koruma Kurumu Bölge Müdür Yardımcısı Bekir Erdoğan, Bakanlık çevre uzmanı Mustafa Aydın, Kaymakam M. Ali Karatekeli ve Belediye Başkanı Behçet Saatçi’den başta kıyı kullanımı olmak üzere Fethiye’nin turizmle kentleşmenin uyumu konusunda ilginç bilgiler öğrendik.
Konuşmalardan çıkardığımız kadarıyla biz kıyılarımızı hiç korumuyormuşuz. Hâlâ bir kıyı master planımız yokmuş.
AB çevre başlığının açılması bize bunları yaptıracak. AB görüşmeleri nedeniyle çok bilgili dinamik bir kadro oluşturulmuş Çevre ve Orman Bakanlığında... Bütün bunlar olacak da ne zaman? Artık kıyılara liman, fabrika ve otel yapılırken süregelen başıbozukluk olmayacağına ilişkin cesur adımlar atılacağı söyledi bakanlık yetkilileri...
19 yıldan beri hem bakanlıkta hem de ASKİ’de ‘atık yönetimi’ üzerine görev yapan Fevzi İşbilir, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) sürecinin yeni oluşturulan ve stratejik kararlara uygulanan stratejik çevresel değerlendirme anlayışı ile birlikte işleyeceğini belirterek “Artık kıyılarımızın yanlış kullanımının önüne kesinlikle geçeceğiz” dedi.
“ÇED süreci ile birlikte sanayicilerimiz ilk çevresel etkilerini 1990’lardan bu yana yer seçimi, kirlilik nedir öğrenmeye başladılar. Şimdi sıra kurumlarımızın master yaklaşımlar geliştirmeyi öğrenmesine geldi.
Milyon dolarlar harcayıp arıtma tesisleri yapmak kolay da bunların işletme ve bakımını çalıştırabiliyor muyuz, esas mesele bu?”
Evet, elektrik ve personel maliyetlerinden dolayı bir arıtma tesisini 24 saat çalıştırmak her belediye veya kurumun bu maliyeti karşılaması güç.
Üç denizimize sınırları olan, Artvin’den Hatay’a kadar 29 ilimizde kentsel atık su arıtma tesislerinin hayata geçirilmesi ve diğer çevre yatırımları için AB’nin önümüze koyduğu maliyet olan 50 milyar Euro’yu düşünürsek, çevre konusunda kaç fırın ekmek yememiz gerektiğini anlarız.
İşbilir’in; Özal döneminde, Fethiye ve Göcek’i talan edilmekten kurtaran Özel Çevre Koruma’yı (ÖÇKK) gündeme taşıyan gazeteci Can Pulak’a (ve de Çevre Bakanı Tunca Toskay’a) teşekkür etmesi bir vefa örneğiydi.
Bu arada, eski Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’ye, çevreye verdiği destek nedeniyle kulaklarının sık sık çınlatıldığını belirtmemiz gerekiyor.

Estetik yapılaşma anlayışından uzağız

? ‘Kıyı günü’nde gündem teşkil eden tartışmalar özetle şöyle:
? Kıyılarımız ‘kıyıda köşede kalmış’ durumda...
Ancak kıyılar çok kıymetli. Otel, balıkçılık, liman, marina ve 2. konut gibi kullanım sahalarından ulusal gelire büyük katkısı olan bu alanlar üzerinde 35 ayrı kurum yetki sahibi olmasına karşın, kıyı yönetimi tam bir karmaşa içerisinde. Daha iyi bir yönetimi hak etmiyor mu kıyılarımız?
? Kıyılardaki çirkin yapılaşmaya karşılık mimari anlayış ve estetik bakışı öne çıkarmalıyız.
? Bakir koyları ‘çiçek bahçesi’ gibi korumalıyız.
? Yer seçimlerinin yanlışlığı nedeniyle Kocaeli, Adapazarı, Bursa ile 25 km’lik Çorlu, Çerkezköy ve Lüleburgaz güzergahında gelişigüzel fabrikalar kondurulması nedeniyle kirlenen Ergene, tarım üretimi için kurtarılmalıdır.
? Demir-çelik, liman, petro kimya ve termik santralların kurulduğu Aliağa’ya ‘kılçık’ gibi limanlar kurulması yanlış bir kıyı kullanım örneğidir. Artık bundan sonra yanlış konumlandırma projelerini gönül rahatlığı ile reddedeceklerini İşbilir açıkladı.
? Çevre ile ‘hasım’ değil ‘hısım’ olunması gerektiğini söyleyen Kaymakam Karatekeli, “Fethiye Körfezi ile Ölü Deniz yeni bir yönetim planına kavuşmalıdır” dedi.
? Kıyı yönetiminde durum şu: Halk talep etmediği sürece, kamu kurumları ve yerel yönetimler acil eyleme geçemiyor. Dolayısıyla kıyılar ‘rant’ kurbanı oluyor.
Evet, kıyılarımız devletin midir, halkın mıdır?

Beste ve güfte birbirine uymuyor

CHP’nin ‘Kürt Komisyonu’nun çalışmalarında kimler var? MYK ve PM üyeleri Prof. Haluk Koç (Başkan), Umut Oran, Tekin Bingöl, Mahmut Duyan, Ensar Öğüt, Mehmet Faraç ile Bingöl İl Başkanı Sema Kaygalak... Komisyon Şırnak, Mardin, Diyarakır, Kars, Ardahan, Iğdır, Elazığ ve Tunceli’deki ‘tarama’sını tamamladı.
Genel Sekreter Yardımcısı Prof. Haluk Koç, özellikle Diyarbakır, Mardin ve Şırnak’ta STK temsilcileriyle yaptıkları toplantının 3.5 saat sürdüğünü, konuşmaları yorum yapmadan dinlediklerini ve soruları yanıtladıklarını bildiriyor. CHP bu yöntemi bölgede ilk kez yapıyormuş...
“Hanefi Avcı ile ilgili ne düşünüyorsunuz?” diye sormuşlar. Koç şöyle demiş:
“Sayın Başbakan pencereyi açmış, mahalleliye demokrasi, demokrasi diye bağırıyor. Beste tamam da, güfte ayrı... Evin içinde ne var, kimsenin haberi yok.”
STK temsilcilerinin konuşmalarını yorum yapmadan dinliyorlarmış... “Herkes akıllıca, cesaretle, sabırla konuşuyor; etnik ayrımcılığı istemiyor” diyor.
Prof. Koç önemli konunun altını özellikle çiziyor:
“Doğu ve Güneydoğu’da dile getirdiğimiz hususlar Edirne’de; Edirne’de konuştuklarımızın da Tunceli’de makul karşılanmalı. Tunceli’de söylediğimiz şeylerin, Edirne’deki insan tarafından nasıl algılanacağı, kutuplaşmaya yol açmaması düşünülmeli. Yani karşılıklı empati yapmamız lazım.”
Koç’a göre; dikkati çeken en önemli soru şuymuş:
“CHP, ülkenin kurucu partisi... Siyaset kurumu olarak çok önemli bir misyonu olması gerekiyor. Bu boyutu tartışmak, akılcı, yol gösterici olarak ilk önce CHP’ye düşüyor; demokrasiyi toplumla buluşturmak... Bu biraz da cesaret işidir.”
“Umut beklenen bir partiye sitemde bulunmak değil midir bu” diyor Prof. Koç ve devam ediyor: “Artık devreye giriyoruz. AKP’nin özürlü demokrasi anlayışı ile tek seçici olmaktan alıkoyacağız. Üzülerek söylüyorum, Sayın Başbakan’ın kumaşından bir demokrat elbise dikmek mümkün değildir.”
Yazarın Tüm Yazıları