Evli kadınların yüzde 32’si dayak yiyor

PAZAR pazar pek de iç açıcı olmayan konulardan söz edeceğim ama ne yapayım, Türkiye’de kadına ve çocuğa yönelik şiddetin her türlüsü içimi acıtıyor. Acı veren sadece gördüklerim, duyduklarım değil aynı zamanda hissettiklerim. Türkiye’de kadın ve çocuk ‘erkek kültürünün’ altında çok ağır şekilde eziliyor. Hissediyorum...

Gözümüzün önünde bir kadın kocası tarafından defalarca bıçaklanıyor kıllar kıpırdamıyor. Kadınlar güpegündüz çarşıda, pazarda, yolda tokatlanıyor, yumruklanıyor, yerlerde sürükleniyor, küfürlere boğuluyor sesler çıkmıyor. Her gün bazen elle bazen dille karısını, oğlunu, kızını evire çevire dövenler karşısında gözler kör, kulaklar sağır...

Topluma model olacak ünlüleri ‘şiddeti körüklemeyin’ diye uyarıyorum. Karşılık olarak ne görüyorum. Şiddet modellerine gazetelerde köşe, televizyonlarda yıkama yağlama, aklama programları... Sorumsuzluk diz boyu...

Neden? Çünkü kadına ve çocuğa uygulanan şiddete karşı kültürel olarak şerbetlenmişiz! Şiddetin farkında değiliz. Hatta gizli tetikçisiyiz.

Hürriyet’in ‘Aile İçi Şiddete Son’ kampanyasını bu yüzden çok önemsiyorum. Kadına ve çocuğa yönelik şiddeti durdurabilmek, bu konuda bir şey yapabilmek için önce bu şiddetin farkına varmak, sonra bu şiddetten rahatsız olmak gerekiyor. Hürriyet’in kampanyası önemi işte burada. Birçok şeyin farkına varmamızı sağlıyor. Bu nedenle de Hürriyet’in kampanyası özel sektörün Türkiye’de bugüne kadar uygulanan en önemli toplumsal sorumluluk kampanyalarından biri...

ERKEK HER YERDE ERKEK

Cuma günü ve dün Hürriyet’in önderliğinde Türkiye’de bir ilk gerçekleşti. ‘Aile içi şiddeti’ tartışan uluslararası bir konferans gerçekleştirildi. CNN Türk, Çağdaş Eğitim Vakfı, İstanbul Valiliği, Birleşmiş Milletler de konferansa destek veren diğer kurumlardı.

Konferans CNN Türk’ün hazırladığı Türkiye’den şiddet manzaraları ile açıldı. Kadın onurunu ayaklar altına alan, içler acıtan dakikalarca görüntü...

Görüntüler öylesine acıklı, öylesine şiddetle yüzleştiriciydi ki BM Nüfus Fonu Enformasyon, Medya ve Kaynak Oluşturma Birimi Direktörü Safiye Çağlar, açılış konuşması yapmak için mikrofona çıktığında hálá kendinde değildi. Birkaç dil yanlışı yapınca da çok etkilendiği için konuşmasını doğru dürüst yapamadığı söyleyerek dinleyicilerden özür diledi.

Kahve molasından sonra oturumlar başladı. Avustura’dan, İngiltere’den, Kanada’dan, Macaristan’dan, Amerika’dan, Bulgaristan’dan, Hollanda’dan, Almanya’dan gelen konuklar ülkelerinde aile içi şiddetle nasıl başa çıkmaya çalıştıklarının örneklerini verdiler. Diyarbakır’dan, Doğubeyazıt’tan, İstanbul’dan katılımcılar Türkiye’deki örnekleri anlattılar.

Hürriyet’in önderliğindeki konferansta farkına vardım ki erkek dünyanın her yerinde erkek! Dünyanın her yerinde de kadın, en büyük şiddete, bir ilişkiyi, bir evliliği bitirmek istediğinde maruz kalıyor. ABD’de 6 dakikada bir, bir kadına tecavüz ediliyor, her 15 saniyede bir, bir kadın dövülüyor. Türkiye’de evli kadınların yüzde 32’si kocalarından dayak yiyor. Evlenmeden önce babalarından dayak yiyen kızların oranı yüzde 21...

Şiddeti bitirmek isteyen bir ülke önce erkeklerini eğitmek, bunun için de yine erkekleri kullanmak zorunda. Bunu yapana kadar da yasal ve polisiye önlemlerle kadını korumak şart! Örneğin Avusturya’da, bir erkeğin şiddet uygulama potansiyeli varsa polis onu 10 gün süreyle evinden uzakta tutma yetkisine sahip...

ERKEKLER NE ÖĞRENMELİ

‘Erkeklere öğretilmesi gereken ne?
’ diyorsunuz değil mi? Söyleyeyim. Erkekler ‘üstün cinsiyet’ olmadıklarını bilmeli... Vurmadan, kırmadan, sevişme kasetlerini internete koymadan önce duygularını ifade ve kontrol edebilmeli... Seviştiği, evlendiği, birlikte yaşadığı kadın üzerinde hiçbir ‘erkeklik’ hakkı olmadığını öğrenmeli... Siddetin erkeği de mutsuz ettiğinin farkına varmalı.

Farkına varmak, öğrenmek çok keyifli bir süreç. Dediğim gibi Hürriyet’in liderliğinde düzenlenen konferansta çok şeyin farkına vardım. Öğrendiğim şeyler için başta Vuslat Doğan Sabancı olmak üzere ‘Aile İçi Şiddete Son’ konferansına destek veren herkese her kuruma teşekkür ederim. Umarım aile içi şiddeti önleme konusundaki enerjileri hiç bitmez. Aile içi şiddet kampanyasına desteğim her şekilde devam edecek.

Magandaları ve magandalıkları gördükçe içim acıyor... Bir şeyler yapmam lazım. Bir şeyler yapmamız lazım.

Pikolatadaki kasiyer

PİKOLATA reklamındaki kasiyer, bir reklam oyuncusunun bir reklama, bir markaya nasıl olumlu katkı yapabileceğinin en iyi kanıtı. Müthiş bir oyuncu seçimi, müthiş bir oyunculuk ve müthiş bir oyuncu yönetimi...

Sinem Güven kasa önünde... Kasiyer ‘severek izliyoruz’ gibi bir klişeden yola çıkarak reklamı açıyor... Sonra Pikolata’nın ‘enerji küpü’ çikolatadan ayırıcı yanları vurgulanıyor. Yeni ürün açıklanıyor. Sonra yeniden bütün sevimliliği ile kasiyer ekrana geliyor: ‘Severek yiyoruz!

Pikolata daha üretilmeden pazardaki konumu belli olduğundan aslında bir pazarlama harikası. Güzel vücutlu mankenler ve beğenilirlik katsayısı yüksek reklamlar da varolan pozisyonu çok doğru bir şekilde derinleştiriyor. Pikolata çikolataya alternatif bir ürün haline eliyor. Bir marka için budan daha iyisi şamda Pikolatalı kayısı... Pardon yeni Pikolata neliydi ya? (Beş yıldız).

Evy Lady yine tutturamadı

EVY Lady’yi anımsadığım kadarıyla Cem Özer’in kan rolünü oynadığı Evy Lady reklamında bırakmıştık. Bu kampanyanın mesaj stratejisi çok ama çok hatalıydı. ‘Kan’lı mesaj hedef kitleye çok itici geldi. Nitekim Evy Layd’ye hiç mi hiç yaramadı. Şimdi ise Evy Lady, çok zor bir pazarda İlhan Mansız’la rüzgarı arkasına almaya çalışıyor. Güzel bir kızımız Mansız’a futbol dersi veriyor. Mansız da apışıp kalıyor.

Evy Lady reklamı farkına varması kolay, dikkat çekici, hoş bir reklam. Söylemek istediği de şu: Eyv Lady kullanır, rahat rahat istediğiniz yaparsanız. Orkid’in ‘bayanlar milli voleybol takımına’ sponsorluk yaparak söylemek istediğinden farklı bir şey değil anlayacağınız.

Tartışılması gereken söyleme biçimi. Kadınların en hassas oldukları günlerde onları daha ‘iyi anlayan’ markalarla iletişime geçtiklerini düşünüyorum. ‘Bağlantı’ mizahla da kurulabilir ama bu mizahın tüketici duyarlılığını dikkat alması şart! Evy lady reklamının sorunu bu... İzleyen kadınlarda ‘sorunumu basite indirgiyor’ duygusu uyandırıyor.

Tüketici artık reklamların genetik kodlarını çözdü. Abartıya hoşgörüyle bakıyor ama reklamların ‘kendini gerçekten’ anlamsını istiyor. Onu ikna etmek için sadece espri adına espri yapılmasını ‘zorlama’ olarak görüyor. Hele de konu her ay yaşadığı ‘çok rahatsız edici’ bir sorundan kaynaklanıyorsa.

Chin-Ning Chu’yu kaçırmayın

BU hafta perşembe günü Medyacat Forum 2005’e çok önemli bir konuşmacı geliyor. Bütün konuşmacılar önemli de ben Chin-Ning Chu’nun önemini vurgulamak istiyorum. Chin-Ning Chu dünya üzerinde Sun Tzu’nun ‘savaş sanatı’ eserini pazarlama iletişimi açısından en iyi yorumlayan iletişimci. Eğer işiniz pazarlama ya da iletişimse Chin-Ning Chu’yu kaçırırsanız ayağınıza gelen çok önemli fırsatı kaçırırsınız. Çinlilerden öğrenecek çok şeyimiz olduğunu hálá anlamadınızsa Çin gerçeğini bir daha bir gözden geçirin. Benden uyarması. (Medyacatforum.com)

Pınar’daki devrim

DANONE, Sütaş, Ülker derken yeni oluşmaya başlayan ‘ilaç gıdalar’ kategorisine Pınar da daldı. Reklamlarından Pınar’ın ürününü süt ya da yoğurt olarak isimlendirmek istemediği çok belli. O Pınar prebiyotik. Bağışıklık sistemini güçlendiren bir ürün... Üstelik reklam dili ile de Danone, Sütaş ve Ülker’den ayrılıyor. Zaten bu kadar geç kaldıktan sonra bir de diğerlerine benzemeye çalışsaydı Pınar ciddi olarak beyinlerde sorgulanırdı. Ama şimdi farklı bir mesaj stratejisini benimseyen Pınar’ın prebiyotik ürününe farklı bir ürün olarak bakılıyor...

Yaratıcı stratejiyi çok beğendim. Kuklalarla varolan reklam kirliliğinden sıyrılmak, iç organlar üzerine bir öykü kurup bu öyküyü Okan Bayülgen, Mehmet Ali Erbil gibi sevilen ve çabuk tanınan seslere anlattırmak yaratıcılık değil de nedir? Mesaj izleyiciye geçtiğine göre böylesine bir yaratıcılık aynı zamanda Pınar’ı yenilikçi de kılmaz mı?

Kesinlikle kılar. Pınar’ın böyle bir yenilikçiliğe gereksini mi de var. Hatta iddia ediyorum Pınar prebiyotik ürünlerdeki yaratıcı stratejisini tüm ürünlerine taşısın, genel imajını yeniler; çocuklar, gençler ve yetişkenlere yönelik ürünlerinde ciddi pazar payları kazanır.. Pınar’ın ‘durgun ve yaşlanan’ imajını kökten değiştirecek bir fırsat ayağına kadar gelmiş. Umarım topa vurmakta geç kalmaz.

Çekirgelik

Başkalarının haklarını korumak insan olmanın en asil en güzel yanıdır.

(Kahlil Gibran)
Yazarın Tüm Yazıları