Eruğrul Özkök: Hayret hep aynı çevreler

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Biraz geriye, 80'li yıllara dönün. Rahmetli Özal'ın ilk yıllarına, 80'li yılların ortasından sonraki yıllara.

Bugün ‘‘Tahkim’’le ilgili tartışmaları bir sütuna yazın.

İKİ SÜTUN

Öteki sütuna da, o yıllardaki ‘‘KDV’’, ‘‘Türk Parasını Koruma Kanunu'nun değiştirilmesi’’, ünlü çikita muz tartışması, yani lüks ithalatın serbest bırakılması gibi konuları koyun.

O günlerde bu konularda kim ne yazmış bir bakın.

Yanına bugün tahkim konusunda kim neler demiş, neler yazmış koyun.

Göreceksiniz ki, ikisi arasında büyük bir benzerlik var.

O gün, Türk Parasını Koruma Kanunu'nun değiştirilmesine karşı çıkanlar, ‘‘Köprüyü sattırmam’’ ideolojisini savunanlar, bugün de tahkime karşı kampanya sürdürüyorlar.

Biraz daha geriye giderseniz, onları ‘‘Boğaz köprüsüne karşı’’ yürüyüşler içinde, renkli televizyonun gelişine karşı yürütülen kampanyalarda da görürsünüz.

Karşı çıkanlar hep aynıdır.

Söylenen sözler de benzerdir.

Bazen ‘‘Milli sanayimiz çökecek’’, bazen ‘‘Bütün dövizimiz kaçacak’’, bazen de ‘‘Kapitülasyonlar yeniden getiriliyor’’.

Aradan yıllar geçti.

Şimdi Boğaz Köprüsü hayatımızın ayrılmaz bir parçası.

Siyah beyaz televizyonun nasıl bir şey olduğunu dahi unuttuk.

Dijital televizyonları, DVD'leri konuşuyoruz. Çanak antenler, kablolu yayınlar hayatımıza girdi.

KDV ekonominin çağdaş bir unsuru haline geldi.

Döviz karaborsacıları kayboldu. Cebimizde iki dolar bulundu diye hapis cezası yeme tehdidi yok.

Bankaya gidip Türk parası yatırıp, istediğiniz kadar dolar alabiliyorsunuz.

10-15 YILSONRA

Dolar yatırıp Türk parasına çeviriyorsunuz.

İthal malları her yerde serbestçe satılıyor ve Türkiye'nin ticari yüzü çağdaşlaştı.

Migros'lardan, Carrefour'lardan, Metro'lardan alışveriş ediyoruz.

Aradan sadece 10-15 yıl geçti.

O gün o yazıları yazanların, o sözleri söyleyenlerin çoğu hálá hayatta.

Şu hayatımıza bakın ve kimin haklı çıktığına karar verin.

Yıllar ortada, hayat ortada, sonuçlar ortada.

BİZ İSTİYORUZ

Şimdi bir ‘‘anti tahkim lobisi’’ yine faaliyette.

Tahkim, paranın uluslararası dolaşımında artık neredeyse bir kural.

Dün, Rusya'ya, Asya'daki yeni cumhuriyetlere yatırım yapan 10'a yakın Türk şirketinin yetkilileri ile konuştum.

Hepsi bu ülkelerde yatırıma giderken, ‘‘uluslararası tahkim’’ şartını istiyor.

‘‘Biz isteyelim, ama başkaları istemesin’’ mantığına dayalı bir ‘‘milli egoizm’’ artık geçerli değil.

Para uluslararası hale geldikçe, yatırım milli sınırların ötesine geçtikçe, hukuki dayanakların da aynı güzergáhı izlemesi niye yadırganıyor?

O zaman Türkiye, vatandaşlarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuru hakkını niye tanıdı?

Tahkime karşı çıkanları okudukça şunu düşünüyorum.

Acaba, Türkiye, yatırım yapan kuruluşlarla yapacağı anlaşmalara sadık kalmayacak mı?

Öyle ya, sadık kalacaksa uluslararası tahkimden niye korkacağız ki?

Yoksa Türkiye'ye yatırım yapılmasını istemiyorlar mı?

Türkiye'nin yapısal sorunlarını çözmek çok güç. Çünkü çok güçlü bir menfi aydın tipolojisi var.

Yapısal değişiklik söz konusu olunca bütün konformizmi ile sistemin üzerine çöküyor.

Dün renkli televizyon, Türk Parasını Koruma Kanunu idi.

BİRAZ CESARET

Bugün tahkim.

Türkiye işte bu zihniyet yüzünden 1980'lerde elde ettiği liberal öncelik rantını, 90'lı yıllarda ne yazık ki kaybetti.

Özelleştirmesini bir türlü tamamlayamadı.

Bunu aşmak için cesur siyasetçilere ihtiyacı var.

Bu hükümet bunu başarabilirse, 1980'lerden beri en önemli işi yapmış olacak.

O nedenle hükümete ve onu destekleyen partilere, ‘‘Biraz cesaret’’ diyorum.



Yazarın Tüm Yazıları