Erdoğan Batı karşısında ne yapmak istiyor?

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Mısır’daki darbe sonrasında başta Batı dünyası olmak üzere uluslararası camianın sessizliği ya da yetersiz tepkileri karşısında kendisini ilkesel ve ahlaki duruş anlamında küresel bir üstünlük noktasında görüyor.

Haberin Devamı

Önceki gün yaptığı açıklamada Türkiye’nin “ilkelerle hareket ettiği için” dünyada Mısır’daki darbeye karşı “en sert çıkışı yaptığını, en sert tepkiyi gösterdiğini” vurgulaması, Başbakan Erdoğan’ın hadiseye kendisini konumlandırdığı mutlak bir haklılık zaviyesinden baktığını gösteriyor.

***

Gerek ABD, gerek AB’nin Kahire’de gerçekleşen darbenin adını koymaktan çekinmesi ve daha sonra meydana gelen kat-liamlar karşısında çok kuvvetli bir tepkinin sergilenmemesinin moral ve demokratik ilkeler açısından yarattığı problemli durum, kuşkusuz önümüzdeki dönemde Batı dünyasının kendi içinde ciddi bir şekilde sorgulanacaktır.
Buna karşılık Başbakan Erdoğan’ın, Batı’nın burada içine düştüğü çelişkili durumu, yeni dönemde iç ve dış politikasının en önemli unsurlardan biri olarak işleyeceği şimdiden belli olmuştur.
Başbakan’ın bu çerçevede bir hayli sert bir üslupla Batı’nın demokrasi konusundaki samimiyetini, inandırıcılığını sorgulamaya, eleştirmeye yöneldiğini görüyoruz. Bu sorgulama öyle bir noktaya varmıştır ki, Erdoğan artık “Batı’nın demokrasi testinden geçmesi gerektiği”nden söz etmekte, “Batı demokraside bir defa tanımı yakalaması lazım, öğrenmesi lazım...” diye konuşmaktadır.
Bu noktada Erdoğan’ın zihinsel dünyasında eskiden beri açık kalmış Batı ile bir hesaplaşma dürtüsünün eleştirel söyleminin gerisindeki faktörlerden biri olarak denkleme girdiği söylenebilir.

Haberin Devamı

***

Meselelerden biri, Başbakan’ın Batı karşısında başvurduğu üslubun, verdiği mesajların Batı ile ilişkileri nasıl etkileyeceği sorusunda karşımıza çıkıyor. Başbakan Batı’ya karşı “onursuzluk”, “utanmama”, “omurgasızlık” gibi kavramlar üzerinden seslendikten sonra, Türkiye’nin Batı dünyası ile son derece yakın ve aynı ölçüde karmaşık olan, ilişkileri nasıl bir zeminde yürütülecektir? Herkes hiçbir şey olmamış, hiçbir şey söylenmemiş gibi mi davranacaktır birbirine?
Bu bağlamda bazı sıkıntılarla karşılaşılması şaşırtıcı olmamalıdır. Beyaz Saray’ın önceki akşamki açıklaması bu açıdan düşündürücü bir örnektir. Çok değil tam üç ay önce Başbakan Erdoğan’ı istisnai bir yüksek protokol uygulayarak karşılayan Beyaz Saray’ın önceki gün kendisini “kuvvetle kınama” noktasına gelmiş olması galiba yeni dönemin ilk işaretlerinden biridir.
Önümüzdeki dönemde buna benzer çatışmalarla Avrupa cephesinde de karşılaşabiliriz.

Haberin Devamı

***

Erdoğan’ın Batı karşısındaki bu yeni çizgisinin gerisinde bir dizi “tartılmış, hesaplanmış” saikin bulunduğunu düşünebiliriz. Bunların bir kısmı öncelikle Gezi Parkı direnişi ile ilgilidir. Erdoğan, bu direniş nedeniyle ifade ve gösteri özgürlükleri konusunda Batı dünyasının şiddetli eleştirilerine hedef olmuş, Türkiye’nin algısında ciddi bir zemin kaybı ortaya çıkmıştır.
Başbakan, çok muhtemeldir ki, Batı’nın Mısır’daki suskunluğunu sürekli bir şekilde projektör altında tutarak Gezi konusunda Batı’dan gelen demokrasi eleştirilerini bu şekilde püskürtmeye çalışacaktır. Örneğin, Avrupa Birliği’nin İlerleme Raporu önümüzdeki sonbaharda açıklandığında, burada insan hakları ve demokrasi, hukuk başlıklarında getirilecek eleştirilere nasıl sert bir kampanyayla karşılık verileceğini tahmin edebilmek için kâhin olmaya gerek yoktur.
Başbakan dış politikada ilkesel duruşa ilişkin çıtayı en yükseğe çekince, bunun yaratabileceği riskleri, açmazları da hesaba katması gerekiyor. Peki Erdoğan bu duruşu insani boyut taşıyan her krizde sergileyebilecek midir? Örneğin, El Kaide çizgisindeki El Nusra’nın Suriye’nin kuzeyinde Kürt köylerinde katliamlara giriştiği yolundaki ciddi haberlerin teyidi alınırsa, Kahire meydanlarındaki katliamlar karşısında sergilenen “en sert” duruşun aynısını görüp göremeyeceğimiz, test edilmesi gereken bir soru olarak ufukta
bizi bekliyor.
Erdoğan cephesindeki önemli bir yönelişe daha dikkat çekmeliyiz. Önceki günkü partisinin il başkanlarına hitabında da fark edilebileceği gibi, Başbakan’ın Mısır’a ilişkin çıkışları ile yedi ay sonra yapılacak yerel seçime ilişkin açıklamaları artan ölçüde iç içe geçiyor. Bundan Mısır’ın Erdoğan’ın 2014 seçim platformunun önemli bir stratejik paydasına dönüşmekte olduğunu anlıyoruz. AK Parti cephesinde General Sisi ve İsrail’i de hedef alan, Batı aleyhtarı temaların fonda sıkça serpiştirileceği bir seçim kampanyasının karşımıza çıkması şaşırtıcı olmamalıdır.
Bu durumda ortalığı kaplayacak olan Batı karşıtı söylemin Türkiye’yi “içe kapanmacı” rüzgârların etki alanına sokması kaçınılmaz olacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları