Demokrasiyi gerçekten istiyor musunuz?

TEKNOLOJİNİN azizliğine uğrayınca dünkü yazımızı gazeteye ulaştıramadık. Oysa bence Fransa'nın en güzel ve nezih tatil beldelerinden Biarritz'deydim ve oradan da Galatasaray'ın maçı için geçtiğim San Sebastian'ı yazacaktım.

Biarritz bence Fransa'nın en güzel sahil kentidir.

Yüzyıl başından kalma ‘‘art nouveau’’ otelleriyle, modacılara ilham kaynağı olmuş kumsallarıyla bence Nice'ten de, Cannes'dan da çok daha keyiflidir. Çoook uzun yıllardır gitmediğim Biarritz'e bir maç vesilesiyle gitmek doğrusu güzel oldu. Dün geri dönünce masamdaki fakslara bir göz attım. Gülay bir grubu ayırmış.

Bunlar bana söven mesajlar. Nedeni çok basit. AKP'nin geri adım attığı konularla ilgili olarak ‘‘komplekssiz bir hükümet’’ diye yazmışım.

Vay nasıl böyle bir şey yazarmışım.

Haklılar. Öyle yazmayacaktım.

‘‘İşte böyle it gibi geri aldırırlar o yönetmelikleri’’ diyecektim. ‘‘YÖK Yasası'nı geçiremediğiniz için geri aldınız. Yemedi geçirmek değil mi?’’ diye yazacaktım.

O zaman ‘‘çok güzel’’ olacaktı.

Ama komplekssiz bir hükümet diye yazınca olmadı. Bana o faksları çekenler, yıkın kafanızdaki ‘‘duvarları’’ bir kerelik ve bir kerecik olsun hiç değilse kendinize doğruyu söyleyin, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu bu değil mi?

Demokrasinin ihtiyacı bu değil mi?

Gerektiğinde toplumsal fayda adına kendi doğrularından ödün vermek ve hatta bazen kendi doğrularını revize etmek değil mi?

Doğru olan keçi gibi inatlaşıp, bütün yazılan çizilenlere, halkın tepkisine rağmen yasalar çıkarıp toplumu kaosa taşımak mı?

Bunu mu istiyorsunuz?

Bence bunu istiyorsunuz.

Hele hele bazıları ‘‘Fatih, Fatih, Kuran Kursları Yönetmeliği'ni, TÜBİTAK'ta yapılanları bilmiyor musun?’’ diye yazmış.

Be hey gafil... Ben yazmasam bunları sen nereden bilecektin.

Kuran Kursları Yönetmeliği'ndeki ‘‘yamukluğu’’ da, TÜBİTAK'ın yeni yönetiminin belirlenmemesinde ve olaya siyaset sokulmasındaki ‘‘yanlışlığı’’ da Türkiye'de ilk ben yazdım. Benden duyduğunu bana satıyor ve beni ‘‘aymazlıkla’’ suçluyor.

Yapmayın hanımlar beyler.

Bu ülkede demokrasi böyle gelecek. Ortak doğru için herkes kendi doğrularını törpüleyecek.

Bu arada bazılarının doğrularının doğru olmadığı da ortaya çıkacak.

Bilmem anlatabildim mi?

Bilmem bazıları anlayabilecek mi?

Galatasaray'da istikrarlı dönem başlıyor

BU yıl Türk spor basını tarafından Avrupa takımı ilan edilen Beşiktaş ile ‘‘rezil rüsva’’ Galatasaray, Şampiyonlar Ligi defterini birlikte kapadılar. İkisinin de puanları aynı. İkisi de bundan böyle UEFA'da. Geçen gün bir spor yazarı (skor yazarı değil) çok güzel yazmıştı: ‘‘Beşiktaş Şampiyonlar Ligi'nden elenirse bu Beşiktaş'ın bu yıl yanlış yolda olduğunu göstermeyeceği gibi, Galatasaray bir üst tura çıkarsa bu da Galatasaray'ın doğru yolda olduğunu göstermez.’’

Kelime kelime değilse de hülasa buydu ve doğruydu.

Beşiktaş'ın doğru yolda olup olmadığını bilmiyorum ama Galatasaray yakın zamana kadar doğru yolda değildi.

Üç haftadır ise bence ‘‘doğru yolun başında’’.

Galatasaray geçen yıldan beri ilk kez bir kadro istikrarı yakaladı. Kimin oynayacağı ve kimin nerede oynayacağı belli. Kim çıkarsa kimin gireceği ve oyunun gidişine göre nasıl değişiklikler yapılacağı da belli olmaya başladı. Bu tavır sürerse, Galatasaray yine eski Galatasaray olur. Zaten kaliteli olan oyuncular birbirini tanır, takım yine makine düzenine geçer. Bugün Galatasaray hálá oynaması gerektiği gibi oynamıyor. Ama istirarlı bir dönemin başladığının sinyalleri geliyor. Bu nedenle umutlanmaya başladım.

UEFA'da Beşiktaş veya bir başka Türk takımıyla bir yarı final veya bir final iyi gider diye düşünüyorum.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Gazeteler hayali senaryoların káğıda basılmış hali durumuna getirilmediği zaman.
Yazarın Tüm Yazıları