YARDIM İSTEMEK UTANÇ VERİCİ DEĞİL
Selena Gomez ve annesi Mandy Teefey’in kurucusu olduğu zihinsel zindeliği destekleyen oluşum Wondermind’ın desteğiyle organize edilen yemekte
Selena kendi ruh sağlığı yolculuğundan bahsetti:
“Gerçekten hassas olmanın bir gücü olduğuna inanıyorum. İnsanlara yardıma ihtiyacın olduğunu söylemek ve yardım istemek utanç verici değil. Bu yüzden çocuk taşıyamayacağımı paylaştım ve evet, bu yüzden bipolar olduğumu paylaştım, kime ne.
Kadınların savunucusu olmak istiyorum ve bu yüzden bu konuları paylaşıyorum, dürüst olmayı seviyorum. Herkes bir şeyler yaşıyor, her zaman mükemmel değilim. Sadece kendimim ve olabildiğim tek şey kendim olmak.”
Sonra kız kardeşine döndü ve “Kimsenin sana iyi bir insan olmadığını söylemesine izin verme” dedi.
Ve tüm masaya dönerek “Kurban olduğunuzu söyleyen herkesi boş verin, benim kitabımda kurban diye bir şey yok sadece hayatta kalmak var” diye konuştu.
Ortam o kadar samimiydi ki 3 saatlik yemeği daha da özel kılan şey Selena’yla sohbet etme fırsatıydı.
◊ Transformers serisinin en sevdiğim teması, hayat ve umut veren kıvılcım etrafında dönmesi. Kıvılcım metaforu sizin için kişisel olarak nasıl yankılanıyor?
- Chris Hemsworth: Kendi yolunu çizme. Her şeyin önceden belirlenmiş olduğuna inanmadan önce, kendimizin bir miktar etkiye sahip olduğu fikrini seviyorum. Elbette, evrenin belirli şekillerde sizin için ortam oluşturması, fırsatların kendilerini göstermesi gerekiyor. Ancak sahiplenmek, inandığın şeyi seçmek, kalbini, içsel çağrını, erdemini dinlemek ve bunları takip etmek film boyunca çok güçlü bir şekilde yankılanıyor. Hayatımı her zaman buna göre yaşadım. Birçok insanla, birçok durumda bir araya gelip aslında bir şekilde bulmacanın parçalarının bir araya geldiği gibi durumlarla etkileşime girmediğimizi söylemiyorum. Ama yine de direksiyonu kendiniz tutmalı ve demelisiniz ki, ‘bu benim gitmek istediğim yön ve benim inandığım yön bu ve ben deneyeceğim.’
- Josh Cooley: Bu filmin adının “Transformers One” olarak adlandırılmasının sebebi sadece ilk film olmasından kaynaklanmıyor. Aynı zamanda hepimizin bir olması. Bunun hem bu filmde hem de Transformers’da yer alan bir tema olması. Hepimizin aynı şeyin parçasıyız. Hepimizin aynı şekilde geldiği, hepimizin aynı yerden geldiği, neye benzediğimizin veya neye inandığımızın bir önemi olmadığı, hepimizin aynı olduğumuz, hepimizin insan olduğumuz fikri.
◊ Seslendirdiğinizin dışında en sevdiğiniz Transformer hangisi? - Chris Hemsworth: Çocuklarımı filmin galasına götürdüm. ‘Filmi beğendiniz mi’ dedim. Bayıldılar. Oldukça havalı karakterler, film harika filan konuşuyoruz. ‘Optimus Prime en cool’u değil mi’ diye sordum. ‘Hayır, Bumblebee’ diye yanıt verdiler. Israrla ‘Hayır, Optimus Prime harikaydı’ dedim ama ‘Hayır, Bumblebee bizim favorimiz’ dediler. Yaklaşık 10 çocuk böyle söyledi. Sanırım Bumblebee.
TEKLİF GELİNCE FİLMİ ÖNCE ÇOCUKLARIMA SORDUM
◊ Bu filme dahil olma fırsatı karşınıza çıktığında, hayranlara orijinal Transformers’ta zaten onları hayran eden noktalardan daha fazlasını verip aynı zamanda yeni bir şeyler katacağınızı düşünmenizi sağlayan şey neydi?
Richard Gadd: Yaşadığım hiçbir şeyi değiştirmek istemezdim
◊ Takıntılı bir insan tarafından sürekli takip edilmekten kaynaklanan zihinsel stresle nasıl başa çıktınız?
- Dürüst olmak gerekirse baş edemediğim zamanlar oldu. Çeşitli aşamalarda dayanılmaz seviyeye ulaştı. Benim yaşadıklarım çok stresliydi. Ama mutlaka kendine zaman ayırmak lazım. Kendinize bakmak, dinlenmek, keyif aldığınız bir şeyi yapmak oldukça iyileştirici hissettiriyor.
◊ Hikâyenizi yayınladığınız için pişmanlık duyduğunuz oluyor mu?
- Kesinlikle hayır. Dünya üzerinde çok olumlu etkisi oldu. İstatistikleri saymak istemiyorum ama benim de sözcüsü olduğum We Are Survivors Vakfı’na yardım istemek için ulaşan kişi yüzde 200 arttı ve birçoğu yardım aramalarının nedeni olarak “Baby Reindeer”ı gösterdi. İngiltere’deki mağdurlara yardım eden kuruluşların yüzde 40’ı iyileştirildi. Hissettiğim yıldırıcı, bunaltıcı duyguları ve bu unsurlarından kaynaklanan stresi daha büyük iyilik için bir kenara bırakabilirim.
BAZEN MİLYONLARCA KİŞİNİN BENİ YARGILADIĞINI DÜŞÜNÜYORUM
◊ Peki hayatınız hakkında yazmaya başladığınızda iyi hissetmek için neler yaptınız?
Filmin prömiyerinde ve ertesi gün Jennifer Lopez ile konuşma fırsatı buldum.
Ben Affleck’e boşanma davası açtıktan sonra ilk kez basın önüne çıkan Lopez kırmızı halıya iki tarafı baştan ayağa yırtmaçlı cesur gümüş Tamara Ralph elbiseyle katıldı.
Bence Jennifer, 2023 Sevgililer Günü’nde tüm dünyaya gösterdiği Ben Affleck ile dövmesini sildirdiğini net bir şekilde göstermek için yanları tamamen açıkta bir elbise giydi.
Prömiyerde ışıl ışıl parladığını söylediğimde intikam elbisesine atıfta bulunarak “Ne giyeceğim konusunda bir merak vardı ben de ‘neden böyle bir elbise olmasın’ dedim ve giydim. İyi ki de giydim, beni iyi hissettirdi” dedi.
Filme gelirsek gerçek bir öyküyü anlatan “Unstoppable” ödül sezonunda yarışma hakkı kazanabilmek için aralık ayında gösterime girdikten sonra dijitalde yayınlanacak.
Kadrosunda Jharrel Jerome, Jennifer Lopez, Don Cheadle, Bobby Cannavale ve Michael Peña’nın yer aldığı yapım sağ bacağı olmadan doğan ancak bu eksikliğin profesyonel güreşçi olma hayallerine engel olmayan Anthony Robles’ın hikâyesini anlatıyor. Lopez, güreşçi Robles’ın annesi Judy’yi canlandırıyor.
Jennifer Lopez ve yönetmeni, William Goldenberg ile “Unstoppable”ı konuştuk.
◊ Kit, “Industry” dizisinin hayranı mıydınız?
- Evet, dizinin hayranıydım. İlk iki sezonu izlemiştim ve bayılmıştım. İnsanların dizileri karşılaştırmasından hoşlanmıyorum. Ama bu dizinin benzersiz olduğunu düşünmüştüm. Bu işin içinde olma şansını kaçırmak istemedim.
◊ Peki zaten var olan bir yapıma sonradan katılmanın en büyük zorluğu ne sizce?
- Sevdiğim bir işi mahvetmekten korkuyordum. Mahvetmemeye çalışmak duygusu zihnimde yaşadığım en büyük zorluktu. Oturmuş bir yapıma girdikten sonra ‘işe yaramıyor bu adam, bu hikâyede olmadı’ düşüncesi beni zorladı. Çünkü oynayan herkesi 2 sezon boyunca izledim, tüm performansları gördüm ve hepsine ayrı ayrı hayran kaldım.
Diziyi yaparken mükemmel bir toplulukla çalışacağımı biliyordum. Önemli olan onlara doğru şekilde uyum sağlayıp sağlayamayacağımdı.
◊ Karşılaştırmalardan hoşlanmıyorsunuz ama “Game of Thrones” başladığında dizideki birçok oyuncu kariyerinin başındaydı ve diziyle birlikte büyüyüp tanındı. Sezonlar boyu süren Thrones ailesi hafızalara kazındı. Bu dizide de aynı şey var. Birçok oyuncunun ilk işi. Bu yönden karşılaştırırsak ne dersiniz?
- Tema ve hikâye açısından hiçbir şekilde “Game of Thrones” ile kıyaslanabilir olduğunu düşünmüyorum. “Game of Thrones”a hiçbir şekilde benzemiyor. Ancak bir aktör olarak bu dizideki deneyimime gelince, aslında çok benzer. Haklısın, bu dizide oynayan çok sayıda aktörün ilk işi. Benim “Game of Thrones”taki deneyimim de aynıydı. Diziye girmemin sete bir heyecan getirdiğini düşünüyorum.
◊ Fütüristik senaryolar, aktörleri ve bizi yaşamadığımız ortamlara götürüyor. Çekimlerde içinde bulunduğunuz bir durumun hayal gücünüze meydan okuduğu bir an oldu mu ya da adrenalin patlaması yaşandınız mı?
Ella Purnell: Çekimlerin neredeyse tamamı yaşamadığımız şeylerdi. Çekimlerde çok fazla yeşil ekran da kullanmadık. Birçok şey gerçekti. Lucy’nin mahzenden ilk kez çıktığı ve terk edilmiş çorak arazide yürüdüğü gemi enkazıyla ilgili bir sahneyi çekmek için Namibya’ya kadar uçtuk. Jet-lag oldum. O sahnede iyi olmak için elimden gelenin en iyisini yapıyordum. Üzerine çalıştığın iş için tüm araştırmaları ve çalışmaları yapsan da sete çıktığın zaman gerçek zamanlı olarak da hareket etmeniz gerekiyor.
Aaron Moten: Fallout dünyasında tuhaf bir şeyler var; sanırım bazen bir oyuncu olarak bazı şeyleri anlama yeteneğinizi ve duyarlılıkları bir kenara bırakmak zorunda kalıyorsunuz. Bir dönem hikâyesi veya fütüristik bir şey üzerinde çalışıyorsanız, size verilen dünyaya dahil olursunuz. Mesela bir sahnede Maximus daha önce hiç görmediği şekilde koltuklar görüyor. O gün çekerken çok eğlendik ama yaptığımız her şey tuhaftı. Sanırım bir ara kanepede sürünüyordum. Çünkü yarattığımız dünyada karakterlerimiz koltukların üzerinde nasıl rahatlayacağını nereden bilebilirdi ki?
OYUN KONUSUNDA ÇOK İYİ DEĞİLİM
◊ Fallout video oyunlarıyla ilk temasınız nasıl oldu? Bu projeden önce oynar mıydınız?
Ella Purnell: Üç erkek kardeşim var ve bu yüzden oyunları biliyordum. Ama oynamamıştım. Beni bu işe yönlendiren aslında senaryoydu. Hemen atladım. Rolü aldıktan sonra oyunları aldım ve oynadım. Oynadıkça daha da hoş bir sürpriz yaşadım. Gerçi pek iyi değilim ve oynarken sinirleniyorum. Çok rekabetçiyim oyun konusunda çok iyi olmadığım için çoğu zaman kızgınım. Oyun oynamaya hazırlanmak ve iyice öğrenmek için çok fazla zamanım yoktu, bu yüzden insanların oynamasını izleyerek zaman harcadım.
◊ Oyunlara aşinaydınız ancak fanlarının Fallout’a olan sevgisini ne zaman hissettiğini merak ediyorum.
◊ Oyuncu olarak özgün olmayı nasıl öğrendiniz?
- Oyunculuk okurken çoğunlukla sahne işi yapacağımı düşünüyordum. Okulda teknik ve genel eğitim hakkında çok şey öğreniyorduk.Okuldayken öğrenmediğiniz tek şey davranışlardır. Bu davranışlar, sanatçının doğasında olan bir şeydir.
Bazı genç aktörleri izliyorum ve sanki o davranış yeteneğine hep sahipmiş gibi hissediyorum. Çok genç yaşta başlayan ve beyazperdede de çok gerçek gibi oynayan Jennifer Lawrence gibi mesela… Sanırım bu benim için öğrenilmesi en zor şeylerden biriydi. Kamera karşısında başınıza bir şey gelmesine nasıl izin verirsiniz?
İşte, sinema oyunculuğu deneyiminin de kamera karşısında yaşamakla ilgili olduğunu düşünüyorum.
◊ Bir karakteri yaratma süreciniz nasıldır?
- Senaryo her zaman sizin en önemli belgenizdir. Başlayacağın yer de senaryodur. İnsanlar “Ah, bu karakteri siz yarattınız” dediğinde, “Yaratmıyoruz” diye karşılık veriyorum. Gerçekten biz yapmıyoruz. Her şey bize verilen sayfalarda var aslında. Okuduklarımla duygusal olarak çok güçlü bir bağ kurduğumda oyuncu olarak başarılı olduğumu hissediyorum.
TİYATRO OYUNU BİLE İZLEMEMİŞTİM
Altın Küre’nin ‘Uluslarası İkon Ödülü’nü Bodrum’da başlatma kararını aldırabilmek için ödül töreninin komitesine, şehrin doğal güzellilerinin yanı sıra lüks bir destinasyon olarak ününü de anlattım.
Lansman için Tokyo, Osaka, Londra, Doha, Dubai, Paris ve Roma gibi pek çok şehir ele alınırken ben de Bodrum fikrini sundum. Bodrum için “Türkiye’nin St. Tropez’i” dedim.
Ayrıca Türk dizilerinin başarısını anlattım. Galayı Türkiye gibi iki kıtada yer alan önemli bir lokasyonda yapmanın anlamlı olacağını belirttim.
Cannes Film Festivali’ni örnek olarak gösterdim. Bodrum’un Cannes potansiyeli olduğunu anlattım.
İlk aşamayı atlattık ve Altın Küre komitesi Türkiye kararını aldı.
Fakat davetli olacak Sharon Stone’un oğlu Türkiye’ye gelmek istemediğini söyledi. Los Angeles’taki arkadaşları Türkiye’ye geleceği için dalga geçmiş. “Ne işin var orada? Gitme sakın. Neden ödülü Türkiye’de veriyorlar” gibi yorumlar da yapmışlar.
Annesiyle tartışmış ve gelmeyeceğini söylemiş.
Onu da ikna ettik.