Bir teklifin perde arkası

DÜNÜ müthiş bir hengame içinde geçirdik. Ne çok sevenim ve tabii sevmeyenim varmış. Dün öğle saatlerinde bir internet sitesi, benim Kanal D Haber Genel Yayın Yönetmenliği’nden alındığımı ve yerime Mehmet Ali Birand’ın getirildiğini yazınca ortalık karıştı.

Memleketin dört yanından, Ankara’dan, oradan buradan telefon ve mail yağdı.

‘Ne oluyor?’ diye.

Size işin aslını ben anlatayım da, ‘dedikoduculara’ gerek kalmasın.

Geçen yıl, Kanal D İcra Kurulu Başkanı Arzuhan Yalçındağ, Kanal D Haber’in günlük rating kaygısının dışına çıkmasının ve ağırlıkla haber yapmasının hem Türkiye, hem habercilik, hem de Kanal D açasından daha doğru olacağını söyleyince Kanal D Haber’de sizin de dikkatinizi çeken köklü bir değişikliğe gittik.

Magazin haberlerini kaldırdık, 3. sayfa haberlerini minimuma indirdik. İç ve dış siyaset ağırlıklı, dünya haberlerine geniş veren bir bülten hazırlamaya başladık.

Bunun sonucunda o güne kadar tartışmasız 1. olan Kanal D Ana Haber Bülteni, 2. sıraya geriledi.

Ama halimizden memnunduk. Çünkü iyi iş yapıyorduk.

Ardından Yönetim Kurulu Başkanımız Aydın Doğan, haberlerin iyi bir seviyeye ulaştığını ancak ABD ve Avrupa’daki benzerleri gibi bu haberin bir haberci tarafından sunulması gerektiğini söyledi ve ‘Haberi sen sunsana’ dedi.

Aydın Bey’e bunun doğru olmayacağını, benim taraflı bir köşe yazarı olduğumu ve bu yönümün çok ağır bastığını, haberi sunmam halinde, haberin tarafsız bile olsa taraflı görüneceğini ya da aksi takdirde Hürriyet’teki yazılarıma zarar vereceğini söyledim.

Fikrimi haklı buldu. Ve ‘O zaman bu haberi sunacak bir anchorman bulalım’ dedi.

Kanal D yönetimi olarak uzun uzun düşündük, eledik, tarttık. Sonunda Mehmet Ali Birand üzerinde mutabık kalındı.

Birand’la önce ben görüştüm ve teklifimizi ilettim. İlk tepkisi CNN Türk’te rating kaygısı olmadan istediği gibi çalışmaktan mutlu olduğunu söylemek oldu ve bana ‘Başıma bu belayı açma’ dedi.

Ardından mart ayının ortalarında Doğan Grubu’nun üst düzey yöneticileriyle beraber teklifimizi yineledik.

Birand ‘Özel yaşamının kalmayacağını, artık bu tempoda çalışmak istemediğini, rating kaygısına girmekten yana olmadığını’ söyledi.

Ancak Mehmet Ali Yalçındağ, Ertuğrul Özkök ve ben bir hayli ısrar edince, ‘Yeni yayın dönemine kadar düşüneyim’ dedi.

Biz de kendisine ‘Yeni yayın dönemine kadar olmaz. Haziran başına kadar düşün. Kabul edersen gel, sadece sunma, haberin mutfağının da başına geç’ dedik.

Yaklaşık 2 ay önce yapılmış bu teklif dün internet sitelerine yansıdı.

Olay bundan ibarettir.

Doğan Grubu’nda sadece Kanal D Genel Yayın Yönetmenliği’nden ibaret olmayan görevlerimi daha iyi yapmamı sağlamak için planladığım değişikliğin, bana karşı yapılmış bir hareket gibi gösterilmesine de doğrusu anlam veremedim.

Benim bu gruptan uzaklaşmamı zil takıp bekleyenler var ise onlara kötü bir haberim var.

Benim buradan gitmeye niyetim yok.

İnşallah Sevgili Mehmet Ali Birand bu teklifimi kabul edecek ve eylül ayında Kanal D Haberi, yepyeni kimliğiyle izleyeceksiniz.

Genelgeye bak çay demle

TÜRKİYE ‘imtiyazlı sınıflar’
ülkesiydi. Bense bu imtiyazlı sınıf olayına başından beri karşı durdum.

‘Basın kartı’ sahiplerine tanınan imtiyazları protesto etmek için yıllardır ‘basın kartı’ almadım. (Gerçi bazı avanta düşkünleri bunu bile aleyhime kullandılar ama benim gazeteciliğim bir kartla değil, okurlarımla pekişiyor.)

Türkiye, Avrupa Birliği’ne uyum sağlamaya çalışırken ‘Bu imtiyazlı sınıflar da bu arada ortadan kalkar’ diye seviniyordum.

Ama anlaşılan olmayacak, olamayacak.

Çünkü İçişleri Bakanlığı bir genelgeyle yeni yeni imtiyazlı sınıflar yaratma kararlılığının sürdüğünü gösterdi.

Buna göre asker veya sivil tüm yargı mensupları ve diplomatik görevlilere ‘trafik cezası verilemeyecek’.

Genelge değil komedi.

Geçen ay New York’ta başkonsolos, sevgili dostum Ömer Önhon’la yolda gidiyoruz. Yolda bir radar gördük. ‘Korkma sen diplomatsın’ dedim.

‘Diplomat miplomat takmazlar, cezayı yapıştırırlar’ dedi.

Orada durum bu, Türkiye’de ise tam tersi.

Bırakın diplomatları, biraz etkili ve yetkili bir yerdeyseniz ‘kural tanımanıza gerek yok’.

Ne güzel değil mi!

Sanki yüksek yargı mensuplarının ve diplomatların kullandığı araçlar kaza yapmazlar ve kaza yapsalar bile yüksek yargı mensupları ve diplomatlar kazalarda ölmezler ya da çarptıklarını öldürmezler.

Bu genelgeyi kim düşündüyse Allah ondan razı olsun.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Avrupalılaşmayı yasalarda değil kafalarda başardığımız zaman
Yazarın Tüm Yazıları