Bir annenin gece hayatı olamaz mı?

Sosyal hayatı gayet yüksek tempoda seyreden, haftada en az bir-iki kez dışarı çıkıp eğlenmeyi/arkadaşlarıyla yemek yemeyi seven bir kadın düşünün. Evleniyor, bir de çocuğu oluyor.

Haberin Devamı

Kısa bir süre sonra yeniden eski sosyal hayatına dönmeye çalışıyor.
Çünkü eve tamamen kapanmak istemiyor. “Dışarı”yı da özlüyor, orada akıp giden hayatı kaçırmak istemiyor.
Yeni jenerasyon anneler bu konuda iyiler. Çocuklarının bakımını belli bir düzene oturttuktan sonra sosyalleşmeyi de unutmuyorlar.
Belki zorlanıyorlar, belki zor vakit buluyorlar.
Ama “dışarıya” da yetişiyorlar.
Anneliğin “eve kapanma” anlamına da gelen o ağır, kasvetli yanını yırtmak, denge kurmak peşindeler. Haklı olarak.
Kimine göre de haksız işte.
O gece Defne geç saatlere kadar eğlendi diye şu da söylenenler arasındaydı: 1,5 yaşında çocuğu olan kadının sokakta ne işi var?
İyi de, bir annenin eğlenme hakkı olamaz mı? Bir anne gece geç saatlere kadar eğlendi diye kırk yılda bir, sorumsuz ve kötü bir anne midir?
İyi anne kötü anne olup olmamasını bir yana bırakın, sırf insanın “anne” oldu diye evden dışarı çıkmaması (uzun bir süre) haksızlık.
Bazen ilginç çözümler üretenler de çıkıyor.
Mesela bir keresinde, Cihangir Kaktüs’te gerçekleşen bir caz konseri gecesinde bir anne görmüştüm. Anne olduğunu nereden anlamıştım? Bebeği yanındaydı çünkü! Bebek arabasının içinde uyuyordu yavrucak, caz nağmeleri eşliğinde.
Çocukla beraber sosyalleşmek abartılı tabii. Çocuğa da eziyet.
En iyisi işte denge kurmak, “anneliğin” o yüce vasıflarından kopartıp kendini, eski versiyonunu da mümkün olduğunca unutmamak.
Çünkü: Dağıtmak herkesin hakkı...

Haberin Devamı


Akla takılanlar

- Kerem Altan’ın o gece yanında olan arkadaşları isimleri yayınlanmamak şartıyla o geceyle ilgili konuşup duruyor.
Ama Kerem Altan konuşmuyor. Oysa çıkıp kendisi anlatsa her şeyi, herkes rahatlayacak. Evet, neden konuşmuyor ki?
- “Uydurukçu”da yer alan hikayelerden birinde üç kişi arasında geçen bir ilişkiyi (batılı jargonla “threesome”) anlatmıştım.
Geçenlerde bu hikayeden yola çıkarak bir TV röportajında, “böyle şeyler oluyor mu?” sorusu yöneltildi bana.
Elbette oluyor, üstelik çok çok daha karmaşığı gerçek hayatta.
Uzağa gitmeye de gerek yok. Cemil İpekçi, Bekir Coşar ve eşi Pınar, bunun en güzel örneği...
Bu güzel üçlü, meşhur sünnet düğünü karesinde bir araya geldikten sonra bu kez de Erol Evgin’i dinlemeye gitmişler. Gayet de mutlu görünüyorlardı.
- Ayşe Arman çok önceden kendisiyle röportaj yapıp geleceğini müjdelemişti. Evet, Alain de Botton’dan bahsediyorum.
Günümüzün en meşhur felsefecisinden... Haftaya salı İKSV Salon’da konuşacak Botton. Şimdiden biletler tükenmiş. “Ayakta” biletler satışa çıkmış (konser hesabı).
Botton, tabii ki “aşk, iş, seyahat” gibi favori konularında dil dökecek, tespitlerde bulunacak, bizi rahatlatacak. Merakla bekliyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları