Ataol Behramoğlu: Şiirde 50 yıl

Yazımın amacı sizi toplu bir Ataol Behramoğlu okumasına çağırmaktır.

Bir şairi, yalnız şiirleriyle değil, şiir üzerine yazdıklarıyla, ülke izlenimleriyle tanımak, bütüncül bir girişim için gereklidir. Sanırım, iyi şiirleri okuyacaksınız, şiir ve şair üzerine, şiirin/şairin işlevi üzerine düşüneceksiniz.

İyi şair, denemeci, çevirmen, öğretim üyesi Ataol Behramoğlu, şiir seçkisini Beyaz, Bir İpek Gibi Yağdı Kar başlığı altında yayımladı.

İlk şiiri 1959’da yayımlanmış. O tarihten bugüne elli yıllık bir şiir birikimi yansıyor sayfalara. İlk şiir 1959, kitaptaki son şiir de 2008 tarihini taşıyor.

Şiir seçkileri birkaç açıdan risktir. Birincisi okur çoğunluğu seçkiyi okur, tek tek kitaplara ulaşma gereği duymaz. Bu kadarı bana yeter, o şairi bilirim sanısına kapılır.

Diğer bir risk de, şairin en beğendiği şiirler olarak seçkinin algılanmasıdır.

Oysa ben seçkinin bu iki sakıncasını da geçersiz buluyorum.

Çünkü seçki, şairin şiir serüvenini örnekler. Belki değişimleri, gelişimleri, aşamaları simgeler ama şairin bütününü okura iletmez. Sadece birkaç işareti verir, ama iyi şiir okuru detaya inmesini bilmelidir.

Ataol Behramoğlu’nun seçkisi, bir şairin bireysel şiir dünyasını toplumcu bir anlayışla yazmasının başarılı örnekleri. Paradoks gibi gelen bu yargının, onun şiiri için söylenmesi gereken bir yargı olduğunu belirtiyorum.

Şairin yaşamı ile şiiri arasında bire bir değil ama yine de bireysel gelgitlerin nasıl yazılacağını onun şiiri gösteriyor.

Ataol Behramoğlu da benim düşünceme katılıyor. Seçkinin niçinleri o kadar çeşitli ki, şair bile bunu nesnel biçimde açıklayamıyor.

Ne var ki, şiir seçkileri gene de, bir şairin bütün köşe taşlarını ayrıntılı olmasa da veriyor. Ben şiir severlerin bu seçkiden hoşlanacakları, bilenlerin tekrar edeceği, bilmeyenlerin de iyi bir şairi tanıyacakları kanısındayım.

İKİ AĞIT

Yeni şiirleri İki Ağıt, iki bölümden oluşuyor; Şili’ye Şiirler, Sava’da Boğulan Türkler.

’İki Ağıt’a Önsöz
’de şiirlerin arka planı anlatılıyor:

"Bu şiirler toplamına ’İki Ağıt’ adını koyarken çok düşündüm.

’Sava’da Boğulan Türkler’ hiç kuşkusuz bir ağıttır. Fakat ’Şili’ye Şiirler için de aynı şey söylenebilir mi? Çünkü o aynı zamanda bir kahramanlık, bir zafer türküsüdür de..."

Sava’da Boğulan Türkler
bölümünde Ataol Behramoğlu, bir gazete haberinden yola çıkarak, araştırarak ve şiirsel imgelerle bulgularını bir araya getirerek bir şiir örmüş. Aslına bakacak olursak günümüz toplumcu şiiri biraz da böyle olmalıdır.

Şili’ye Şiirler ise, Ataol Behramoğlu’nun bireysel tarihindeki Şili özelini ele alıyor. 1973’te Şili’de yapılan cunta müdahalesi, Allende’yi bizzat Moskova’da dinlemiş olması, Neruda’yla birebir tanışmış olması gibi etkilerin ortaya çıkardığı şiirler. Ataol Behramoğlu, aslında Şili’ye dair şiirlerini daha önceki tarihlerde yazmış ve yayımlamıştı. Bu sefer hem olayların, hem de daha önce yazdığı şiirlerin etkisiyle yeni şiirler kaleme almış. Şiir yazdıran şiirler diye adlandırıyor kendisi de bu durumu.

ŞİİR ÜZERİNE DENEMELER

Gerek Şiirin Dili Anadil, gerek Yaşayan Bir Şiir; şairin hem kendi şiiri üzerine okura geniş yaklaşımlar, hem de şiir üzerine düşünenler için gerçekten önemli yazılar sunuyor.

Türk ve dünya şairleri/şiiri üzerine, bir şiir okurunu donatacak yargılar, saptamalar var bu yazılarda.

Şiirin Dili-Anadil’de, Günümüz Şiirinden bölümü yeni, bugün Türk şiirinde ismini anmadan geçemeyeceğimiz şairleri ve genç Türk şairlerini değerlendiren tanıtan yazılardan oluşuyor.

Yaşayan Bir Şiir, denemeler toplamında Toplumcu Şiir Üstüne Birkaç Söz bölümü, şairin şiirine göndermeler sayılacağı gibi, toplumcu şiir üzerine de, zaman içinde düşünmemizi, görüşlerimizi yenilememizin gerektiğini gösteriyor.

YURDU GEZEREK ÖĞRENMEK

Ataol Behramoğlu, Yurdu Teninde Duymak’ın Giriş’inde, bir şairin yurt özlemini nasıl giderme hayalini yaşadığını anlatıyor: "1980’li yılların ikinci yarısında, 12 Eylül zindanlarındaki mahpusluk deneyimi sonrasında, Fransa merkezli fakat dünyanın dört bir bucağını kapsayan sürgünlüğümde, en çok hayal ettiğim şeydi bu; tüm ülkeyi şiirlerimi okuyarak dolaşmak...

Bugün bu hayalimin çok büyük ölçüde gerçekleşmiş olduğunu söyleyebilirim."

Şair, geçekten de Türkiye’nin bütün kentlerini dolaştı, oralarda şiirlerini okudu. Bu söz konusu gezilerde Halûk Çetin, onun şiirlerinden yaptığı besteleri seslendirdi. Yalnız sürgün yıllarında kendi kendine verdiği sözü gerçekleştiren şair bu topraklara olan borcunu, onları yeniden kaleme alarak ödüyor. Hem şair duyarlığıyla, hem de toplumcu anlayışa sahip iyi bir yazarın eleştirel gözlemleriyle özel olarak değerlendirilmesi gereken gezi yazıları toplamı.

RUS EDEBİYATI

NE ÖĞRETİR?

Behramoğlu, İstanbul Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı’nda öğretim üyesi.

Rus Edebiyatının Öğrettiği kitabında, Rus edebiyatının iyi edebiyatçıları üzerine inceleme/araştırmaları yer alıyor. Türk edebiyatı ile Rus edebiyatını mukayeseli olarak ele aldığı yazılarında, Puşkin, Radisçev, Dostoyevski, Tolstoy, Rus Modernizmi gibi önemli isim ve başlıkları değerlendiriyor.

Kitabın birinci yazısında Rus edebiyatı çevirmenlerini yazmış. İçinde benim de Altın Kitaplar Yayınevi’ni yönetirken çok yakından tanıdığım Hasan Áli Ediz’le ilgili yazdıklarını, bu büyük çevirmeni, cumhuriyet aydının anarak yazıma alıyorum:

"Rus edebiyatının Türkçe çevirmenleri arasında Hasan Áli Ediz’in adını ayrı bir önemle ve saygıyla anmak gerekir. Ben Hasan Áli Ediz’in Rus yazınını Türkçe’ye aktarmadaki başarısı ve aynı ölçüde de büyük verimliliğiyle, sadece Türkiye bakımından değil, bütün dünya ülkelerindeki Rus edebiyatı çevirmenleri arasında özel bir yere sahip olduğunu düşünüyorum."

KİTAPTAN

MELANKOLİ

Ey sokaklarında yıllarca avare dolaştığım

İçinde ilk aşkımı yaşadığım küçük şehir

Umutsuz akşamlarımda sesini duyduğum lir

Sihrinde ilk acıyı tattığım

Ey sarhoş akşamlarımın biricik tesellisi

İlk şiirlerimdeki biricik dert ortağım fener

Soğuk kış geceleri ısındığım kalorifer

Gitgide uzaklaşan tren sesi

Ey en masum arzularımı gizleyen oda

Yıldızlarla dost eden küçük pencere

Her akşam gönlümün dilediği yere

Götüren sihirli araba

Ey en içli en yanık türkülerimi duymayan

Rüzgárı saçlarımı dağıtan sokak

Ve ey saçı ak gönlü ak

Anneciğim pencerede ağlayan

Ah biliyorum güç gelecek sizlere

Ama artık gitmek geliyor içimden

Bir sabah masmavi bir bulutun peşinden

Dönüşü olmayan yerlere

1959

İNSAN KENDİSİNİN RÜYASIDIR

İnsan kendisinin rüyasıdır

Geçerken bir uçtan bir uca ömrünü

Yaşanılanlar anıya dönüştü mü

Geriye bir rüyadan izler kalır

Kimdi o çocuk ben dediğim

O delikanlı ben miydim gerçekten

Şimdi bir tren penceresinden

Başka yaşamlara bakar gibiyim

Zamanı eksilten saniyelerden

Sevinçlerden, üzüntülerden

Hangisi düş, hangisi gerçek

Sonunda sanki her şey eşitlendi

Geriye şiirler kalacak belki

Rüyanın gerçekliğine tanıklık edecek

Ocak 2008

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Oğuz Cebeci Komik Edebi Türler İthaki

Charles Nicholl Leonardo Da Vinci Everest

Serdar Rifat Kitapların Şenlik Ateşi YKY

Jacques Ranciere Görüntülerin Yazgısı Versus Kitap

Nur Yazgan Lal Kitap Doğan Kitap
Yazarın Tüm Yazıları