Anti-aging cilt ürünleri: Rüya gerçekleşiyor mu

Hiç yaşlanmamak, mümkünse sonsuza kadar yaşayıp, hep genç kalmak, insanoğlunun en eski ve en büyük hayallerinden biridir.

Bu rüyayı ilk görenin (!) Sultan Süleyman’dan da eski biri, bir mitoloji kahramanı olan Gılgamış olduğu söylenir. Ne var ki genetik, biyo-teknolojik ve moleküler araştırmalar, insan bedeninin, en fazla 120 yıl kadar yaşamak üzere tasarlandığını gösteriyor. Hepimiz mutlaka yaşlanacağız ve sonlanacağız.

Yaşlanmanın bedenimizde oluşturduğu değişimlerle, şu veya bu şekilde bir gün mutlaka tanışacağız. Ama erken, ama geç... Bu, biraz genetik mirasımız, biraz yaşam koşullarımız, çevresel şartlarımız ve biraz da yaşam tarzı seçimlerimizle ilgilidir. Öyle görülüyor ki "ebedi hayat iksiri" hiçbir zaman bulunamayacak. Bedenini ve ruhunu iyi yöneten, sağlığını güçlendirip koruyabilen daha genç kalacak ve geç yaşlanacak.

Eğer, anti-aging palavrası (ki ben de bir zamanlar bu palavraya inanmıştım) gerçekse, bunun ilk gerçekleşeceği organ cildimiz olacak gibi görünüyor. Yaşlanmayı geciktirici veya yavaşlatıcı belirtilerini ortadan kaldırıcı gelişmelerin en başarılı olduğu alan, yaşlılığa bağlı cilt değişiklikleri gibi görülüyor.

C VİTAMİNİ İLK ETKİLİ OYUNCU OLDU

C vitamini suda eriyen bir moleküldür. Yağdan zengin ve yağlı cilde sürerseniz, kısa bir sürede okside olmakta, etkinliğini kaybetmektedir. Askorbik asiti dengede tutmayı başaran gelişmeler, 1990’lı yıllarda başlamıştır. Askorbik asidin, yağda eriyebilen yapılara (Askorbil Palmitat) dönüştürülebilmesi, cilt üzerindeki etkinliğin uzamasını ve artmasını sağlamıştır. Böylece, yeterli miktar ve koşullarda cilde uygulandığında, C vitamininin antioksidan gücünden, kollajen üretimini artırıcı, güneşe maruz kalma sonucu oluşan kızarıklıkları ve ödemi hafifletici özelliklerinden faydalanma imkanı ortaya çıkmaktadır.

Bilimsel çalışmalar, bütün bu özellikleri gösterebilmesi için C vitamininin yağda da etkili olabilen formlarının, uygun bir PH aralığında ve dozda kullanılması gerektiğini ortaya koymaktadır. C vitamini, özellikle güneşin etkileriyle ortaya çıkan cilt yaşlanmasıyla ilgili belirtileri azaltmada son derece etkilidir. Yeter ki kullanıldığı üründe, gerekli miktarlar ve kimyasal şartlarda bulunsun.

KOENZİM Q10 BİR ENERJİ TOPUDUR

Koenzim Q10 da anti-aging cilt ürünleri pazarının yeni ve etkili oyuncularından biri olacak gibi görünüyor. Bu maddenin iki önemli etkisi var: Birincisi, hücrenin ürettiği enerji çarkının önemli dişlilerinden birini oluşturur. İkincisi, çok güçlü bir antioksidandır ve yaşlanmaya neden olan serbest radikallerin etkilerini nötralize eder.

Üreticilere göre, 30 yaşın üzerindeki pek çok insan, ciltlerindeki Koenzim Q10 miktarı düştüğü için kollajen ve benzeri cilt ürünlerini üretme kabiliyetlerini kaybetmektedir. Ayrıca cilt yoluyla uygulandığında da bu madde antioksidan etkisi göstermektedir. Koenzim Q10 ile ilgili çalışmalar da sürmektedir.

DOMATESİN KIRMIZISI

Likopen, domatese kırmızı rengini veren mucize bir moleküldür. Bilinen en güçlü antioksidanlardan biridir. Bu güçlü Karetonoit’in, yağ dokusundan zengin ciltte yoğunlaştığı, cilde elastikiyet, dirilik, dolgunluk ve parlaklık kazandırdığı belirtilmektedir. Domates ve domates ürünlerini yiyenlerin, zeytinyağı ve salça karışımını güzelleşmek için cildine sürenlerin (Sophia Loren’in cilt güzellik formülü bu karışımdır) beklentilerinin doğru olduğunu gösteren pek çok gözlem var. Öyle görülüyor ki Likopen, özellikle ağız yoluyla kullanıldığında etkili bir cilt oyuncusu olacaktır.

Biz, en azından şimdilik, genlerimizi ve yaşlanmanın doğal süreçlerini tam olarak kontrol edemeyeceğimiz düşüncesindeyiz. Ama cildimize zarar veren ve onu erken yaşlandıran sigara dumanı, çevresel kirlilikler, kötü kozmetik ürünleri ve güneş ışınlarından korunmanın çok önemli olduğundan da kuşku duymuyoruz. Beslenmeyle daha çok C ve E vitamini, daha çok LA ve Koenzim Q10 kazandırdığınız cilt daha genç kalacaktır. Bunu, anemon çiçeğinden elde edilen kinetin, Lipoik asit ve yukarıdaki maddelerle güçlendirmek neden mümkün olmasın?

Kolesterol sorununa yol açan hastalıklar

Kolesterolünüz, trigliseritiniz, bazen genetik yatkınlık veya beslenmenizden dolayı değil, başka hastalıklar nedeni ile de yükselebilir. Sonradan edinilen bu kazanılmış lipit bozukluklarında, LDL kolesterol ve trigliseritiniz tek başına veya birlikte yükselmiş olabilir.

Tiroit bezinin hormon üretiminin kısmen veya tamamen durduğu durumlar (hipotiroidi) kolesterol artışının en sık rastlanan nedenleri arasındadır. Ayrıca böbreklerden aşırı miktarda protein kaçağı ile karakterli nefrotik sendrom, primer biliyer siroz gibi bazı karaciğer hastalıkları, kronik böbrek yetmezliği, erişkin diyabeti (Tip-2 diyabet) ve şişmanlık da kolesterol ve/veya trigliseriti artırabiliyor. Kısacası kolesterol ve trigliserit yüksekliği sorununuzun önemli sağlık sorunlarına işaret edebileceğini bilmelisiniz.

ehattat@yasasinhayat.org

Dr. Ece HATTAT

DİYET GÜNLÜĞÜ

Sorularınız için:

Tel: (0212) 236 73 00

Kahvaltı bahaneleri

Sabahları kahvaltı yaptığımda gün içinde daha çok acıkıyorum ve fazla yemek yiyorum. Kahvaltıyı hafifletmem mi gerekir?

Kahvaltı "günün en önemli öğünü"dür. Kahvaltıda tercih edeceğiniz yiyecekler ise gün boyunca besin seçimlerinize etki edecektir. Poğaça veya bir simitle başladığınız öğünün ardından kısa sürede acıkmanız normaldir. Çünkü sadece karbonhidrat tükettiğiniz için aldığınız enerji 250-300 kalori civarında da olsa hızla kana karışacak ve sürekli atıştırma ihtiyacı oluşturacaktır.

Peynirli bir tost veya az yağlı sütle hazırlanmış kahvaltılık gevrekli bir öğün ise öğle yemeği öncesinde tüketeceğiniz ara öğüne kadar açlık hissi sinyallerini azaltacaktır. Kahvaltı öğününün kilo yapacağını düşünenlerin akşam yemeğinden sonra neler atıştırdıklarını bir kez yazmalarını öneririm. Kahvaltı saatlerinde acıkmama nedenlerinden biri de masum bir meyve ile başlayıp kuruyemiş ve cipse uzanan yemek sonrası atıştırmalarıdır.

niluferinceis@yasasinhayat.org

Gün boyu tartı

Aynı miktarda yemek yediğim halde iki kilo almışım. Karnabaharı çok yerim. O su tutar mı? Günde 3 litre su içiyorum, bundan olabilir mi? Bir sorum daha var; lor peyniri gerçekten yağsız mı?

Tartı takıntınız varsa, yani günde birkaç kez tartılıyorsanız, gördüğünüz rakamlar sizi şaşırtıyor olabilir. Günlük su tüketiminiz, sıvı alımınız, tuvalet alışkanlığınız, gün içindeki aktiviteniz gibi birçok nedenle kilonuz tartıda fazla çıkıyor olabilir. Haftada bir gün, sabah aç karnına, tuvaletten sonra, aynı kıyafetle ve mümkünse kıyafetsiz tartıldığınızda gerçek kilonuza daha yakınsınız demektir.

Karnabahar, lahana ve brokolinin şişkinlik yapma özellikleri vardır. Lor ise en az yağa sahip olan peynirlerdendir biridir. Yağlı lor peyniri de bulunuyor. Alışverişte etiket okumaya özen gösterirseniz az yağlı veya yağsız lor tüketebilirsiniz. Peynirlerin uygun miktarı diğer her besin grubunda olduğu gibi kişiye göre değişir. Bunun için bir diyetisyene gidip vücut analizi ve beslenme değerlendirmesi yapmanız gerekiyor.

gunes@yasasinhayat.org
Yazarın Tüm Yazıları