GeriEtkinlikler Fırat Tanış ile Dopdolu Bir Röportaj
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi

Fırat Tanış ile Dopdolu Bir Röportaj

Fırat Tanış ile Dopdolu Bir Röportaj

Geniş Aile'nin Koyu Bilal'i döktürdü.

İstanbul, Ankara, Antalya film festivalleri başta olmak üzere birçok festivalde En İyi Erkek Oyuncu ödülü alan Fırat Tanış, şimdilerde Geniş Aile dizisindeki Koyu Bilal karakteriyle izleyiciye seyir zevki yaşatıyor. Kamera önündeki Tanış’ın özel yaşamındaki yüzünü de merak ettik ve dizi setine gittik.

Pozitif enerjisi ve dolu dolu sohbetiyle güneşin kavurucu sıcağına aldırmadan sorularımızı yanıtlayan Fırat Tanış’ın oyunculuk ve aile yaşamı üzerine esprili açıklamalarına hazırsanız başlayalım…

Oyunculuğa ne zaman başladınız?

Oyunculuğa lise tiyatrosunda başladım. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’nden mezun olduktan sonra, bir süre Şehir Tiyatrosu’nda çalıştım. Buradan ayrıldıktan sonra da çeşitli özel tiyatrolarda ve sinemada da rol aldım.

"Geniş Aile" dizisinde bir patlama yaşandı diyebiliriz sanırım. Neden böyle oluyor sizce? Acaba tiyatro kültürümüz zayıf olduğu için mi?

Kendi kariyer çizgimden baktığım zaman bu patlamalar hiç bitmiyor. Ne zaman sizin gibi gazeteci arkadaşlar gelse aynı şeyi söylüyor. Bu patlamalar ne zaman bitecek? :)

Diğerine gelince, aslında tiyatro kültürümüz var. Televizyon izlemek insanlara daha kolay geliyor çünkü kişisel bir organizasyon beklemiyor. Tiyatroya gitmek için evinizden çıkacaksınız, bilet alacaksınız, otobüse bineceksiniz… Bir de üstüne kafa yoracaksınız tabii.

Burada televizyon izleyeni de çok fazla eleştirmek doğru değil aslında. Bunu potansiyel seyirciyi kaybetme kaygısıyla söylemiyorum. Tiyatroda o kadar kafa karıştırıcı şeyler var ki… Buradaki mesele “Olduğu gibi görünmek, göründüğü gibi olmak.” Asıl sorumluluk tiyatro yapanlara düşüyor. Deneysel bir işi burnu büyük elitlikle karıştırmamak lazım, ki Türkiye’de böyle. Mesela Türkiye’de burjuva yok ama burjuva tiyatrosu yapılıyor, çok ilginç :)

[fotogaleri=59]

Birçok tiyatrocu bir hareket ya da oluşum bekliyor destek vermek için.

Tabii tabii görürsem anlatırım :) Yok öyle bir oluşum bence…

Oyunculuk ve aile yaşantınızın birlikteliği nasıl gidiyor?

Ben çok düzenli yaşayan biriyim. İşim olsun olmasın, sabah 6.30'da kalkarım. Eğer gün içinde setim yoksa (Bazen set geç vakte kadar sürebiliyor) mümkün olduğunca erken yatarım. Düzenli biriyimdir, düzenli olmayı da seviyorum.

Tek yaşıyorum. Dulum ve çocuğum yok :) Ailem de İstanbul'da ama ben 17-18 yaşımdan beri onlardan ayrı yaşıyorum. Bir ablam ve bir abim var. Ben evin en küçüğüyüm. Üç farklı nehiriz biz; Aras, Dicle ve Fırat. Baba değilim ama tatlı mı tatlı yeğenlerim var.

İleride baba olmayı istiyor musunuz?

Gerçekten çok istiyorum ve mülkiyetçi bir duygum da yok. İlla ki benim kanımdan, soyumdan, ırkımdan olmak zorunda da değil. Dünyanın bütün çocukları bizim çocuklarımız. Baba olmak ayrı, babalık yapmak ayrı... Her baba, babalık yapamayabiliyor ya da her baba biyolojik olarak baba olmak zorunda değil. Baba olmanın aynı zamanda bir oyuncuya çok şey katacağını da düşünüyorum.

Canlandırdığınız karakterler de size bir şeyler katıyor mu?

Başımdan geçen bir olayı anlatayım size. Bu benim meslek hayatımda uzun süre kulağıma küpe olan bir olaydır. Üniversite 3. sınıftayken "Venedik Taciri" oyununda Schylock rolünü çalışıyordum. Shylock, Sheakespeare'nin yazdığı kötülerden biridir. Başarıya ulaşan her yolun mübah olduğunu düşünen, günün adamı ve kurnaz bir tüccardır. Ben de elime bir sopa geçirip, karalar giyindim ve en şeytani haline bürünen sesimle, antipatik birini prova etmeye başladım.

       

Fırat Tanış ile Dopdolu Bir Röportaj
       

Provanın bir yerinde Yıldız Kenter, "Şeytan bu kadar kötü olsaydı insanlar günah işlemeye niye can atsınlar?" dedi. O an oyunculuğa ve hayata bakışımda yeni bir vizyon oluştu. Gerçekten de hayatta kötüler var ve kendilerini "Ben kötüyüm" diye lanse etmiyorlar. Tam tersine o kadar tatlı dilliler ki! Bu anlattığım olay benim için adeta bir ders niteliğindeydi.

"Koyu Bilal" karakteri beni ne kadar eğitti bilemiyorum. Her ne kadar kötü, mal mülk düşkünü gibi olumsuz yönleri olsa da yumuşak bir tarafı var. Cevahir, Bilal'in hayatta kalma sebebi :) Cevahir olmasa kiminle har gür yaşayacak?

Set ortamında aklınızda kalan, çok güldüğünüz bir sahne var mı?

Biz birbirimize çok güleriz. Gülmeye başladığımız zaman da ipin ucunu kaçırıyoruz. İnsanlar tahammül etmek zorunda değiller ama kendinizi tutamıyorsunuz. Bazen gerçekten çok komik sahneler çekiyoruz ve gülmemek zorunda olduğumuz sahneler var. Eğer gülersek, o sahnenin hiçbir esprisi kalmıyor. Bazen söylediğimiz saçma sapan bir kelime bile bizi güldürmeye yetiyor. Biraz da bu bizim söyleyiş tarzımızla alakalı. Biz Boyacıköy sokaklarında dolaşan 60-70 deli insandan oluşan bir setiz. Grubumuz çok eğlenceli :)

Setteki görüntülerinizi alırken gördük ki, pek fazla kesilip ara verilmiyor. Sahnede tirat oynuyor gibiydiniz.

Aynen öyle. Bunun da nedeni, buradaki oyuncuların hepsinin sahne kökenli olması.

Kamera arkasında unutamadığız bir anınız var mı?

Bir gün beklenmedik bir havada yağmur yağdı. Sete küçük bir ara verdik. Hemen içerideki küçük kulise toplandık. Yönetmenimiz Ömer Uğur ve ben elimize sazları aldık. Hep bir ağızdan şarkılar, türküler söyledik. Bu gerçekten her yerde yakalanacak bir keyif değil. İnsanlar hem madden hem de manen birbirlerinin tepelerindeler.

Oyunculuk yeteneğe dayalı olan bir sanat dalı gibi göründüğü için rekabet ortamı da çok fazla ve yıldırıcı olabiliyor. Özellikle böyle bir düşüncenin var olduğu bir yerde bu keyfi yaşamak gerçekten çok zor. Bunu çok samimi söylüyorum. Herkese nasip olmaz böyle güzel bir ortamda yaşamak ve böylesine keyif almak. Buradaki herkes, tiyatro kültürü olan insanlar. Bunun da çok etkisi var.

İleriye dönük projelerinizde birlikte sahne almak istediğiniz kimler var?

Hiç fark etmez, böyle bir ayrım yapmam. Ben bunu kafatasçılıktan farklı görmüyorum. Bunu yapan bir oyuncunun da ayrımcı olduğunu söyleyebilirim. Bir özneye değil, projeye ve heyecana endeksli çalışıyorum. Bu yüzden de o projenin içinde kim heyecan duyacaksa benim başımın üzerinde yeri var.

Biyografi türünde gerçek bir yaşam hikayesini oynamak gibi bir niyetim ve atılımım var. Bahsederken bile içimde kelebekler uçuşuyor, ağzımın suları akıyor. Ne zaman olacağı tam belli değil, bekleyip göreceğiz.

Röportajın başında ses kayıt cihazımızın çalışıp çalışmadığını "Taksimetreyi açtın mı?" diyerek soran Fırat Bey ile yolun sonuna geldik. Özel yaşamı ve oyunculuk ile ilgili ayakları yere basan açıklamaları ve hoş sohbeti için Fırat Tanış'a çok teşekkür ederiz.

Röportaj: Hanife Yaşar

Fotoğraf: Melin Kahraman 

False