Ağaç da ağaçmış ha

O güzel köyde, denizin yanı başına serpiştirilmiş gibi duran evlerden birinde, bahçenin köşesinde bekliyor.

Haberin Devamı

Yapraklarının müziği, sessizlikte gölgesine sığınan şehirli gergin insanın üstüne süzülerek inen ve “dayanabileceğinin üstünde huzur veren” bir ses örtüsüdür.

*

İlk tanışmamız, atmosferik bir hadiseye verilebilecek en güzel ada sahip olan “kırkikindi yağmurları”ndan birine denk geliyor.
Sık yaprakları yağmuru tutabildiği kadar tutarken hayattan yediğimiz çalımları, kayarak yaptığı müdahaleleri filan konuşmuştuk bilge ve bezgin bir dostla.
“Perişan” adını verdiğimiz, terk edilmiş ve öksüz yelkeni rüzgârlara pırtıl pırtıl yenik düşmüş tekne ve bir paspası düşman bellemiş “sarsak popolu köpek arkadaşım Punto” dışında kıpırdayan yoktu.
“Hayatın dertleri zehir, Müzeyyen Senar panzehir” diyerek altına bir masa kurma kararını o kırkikindi yağmuru aldırmıştı bize.

*

Haberin Devamı

Haddimiz değildir demeden o masaya da isim koyduk: “Edip Abi”. Açılışını bilge ve bezgin dost Edip Cansever’in “Masa da Masaymış Ha...” şiiriyle yaptı:
“Adam masaya/ Aklında olup bitenleri koydu/ Ne yapmak istiyordu hayatta/ İşte onu koydu”.
Biz ne yazık ki şiirdeki adam gibi hayatta ne yapmak istediğini bilenlerden olmadığımız için koya koya iki kadeh koyduk.
Şiirin zevzekçe sansürlenen “Bir bira içmek istiyordu kaç gündür/ Masaya biranın dökülüşünü koydu” kısmına sadık kaldık.
“Aslan ağaç abi” dedik, “Koru bizi, kolla bizi” diyerek selamladık dalını, yaprağını.

*

Bayram değil seyran değil, şu içtiğimiz ayran değil; peki niye geldik “o ağacın altına” şimdi?
Bünye temmuza kadar ite kaka taşır, tatili yaz ortasına ötelerim diye düşünüyordum fakat motordan homurtular yükselmeye başladı.
Hâşâ! Bülent Arınç’ın “Açılışı 10’uncu Yıl Marşı yerine mehteranla yapaydık iyiydi be yav!” hayıflanmasından hallice değil aslında dertlerim.
Edip Abi’yle oturur hallederiz bir şekilde.

*

Palamarı çözüyorum şehirden.
Karayı kuytuda kıstırmış denizin kenarına kurulmuş köye, bilge ve bezgin dostuma, o ağaca ve altında bekleyen masaya, Edip Abi’ye gidiyorum.
Sizi böyle salı nutuklarıyla, ahlak kumkumalıklarıyla vesaire bırakıp gitmek içime siniyor mu?
Sinmiyor dersem kulaklarım uzar, yalan söylemeyeceğim!
Neyse; gölgesi denize düşen ağaç bekler, Perişan bekler, masa bekler, masanın üstündekiler ve altındakiler bekler...
Haftaya görüşmek üzere; bir yol
açın da çıkayım ben...

Yazarın Tüm Yazıları