Ziynet mi Monica mı?

Ziynet Sali’nin yeni şarkısı “Rüya” hemen dile takılan hoş bir şarkı.

Ziynet de gayet güzel söylemiş.

“Ama” diyorum dinlediğim günden beri, bu şarkı bir yerlerden tanıdık sanki.

Tam vazgeçmiştim ki bu düşünceden, YouTube’da Monica Molina şarkılarına göz atarken “Rüya”nın nereden tanıdık olduğunu buldum.

Molina’nın “Ay Amor” şarkısının ilk bölümü “Rüya”nın aynısı!

Önce şaşırdım, sonra defalarca dinledim.

En sonunda “Rüya”nın söz yazarı ve bestecisi Sinan Akçıl’a sordum, “Böyle bir durum var, ne diyorsun?” diye.

Sinan beklemediğim bir açıksözlülükle, “Evet o şarkıdan esinlendim” dedi.

Geçtiğimiz aylarda ıstanbul’da konser veren Monica Molina’yı dinlemeye gitmiş.

“Ay Amor”un melodisi o konserde kulağına takılmış.

Hemen ardından da “Rüya”yı yapmış.

Ama şarkı bittikten sonra içine sinmemiş.

Bestelerini temsil eden Taksim Edisyon aracılığıyla Molina’nın plak şirketine “Rüya”yı yollayıp sormuş, “Sizin için bu esinlenmenin sakıncası var mı?” diye.

Karşı taraftan herhangi bir yanıt gelmeyince de “Rüya”nın müziğine sadece kendi ismini yazmış Sinan.

TEKNİK KURULLARIN İŞİ

Şarkılarda belli ölçülere kadar esinlenme hakkı vardır diye yazılıp çizilir.

Aslında bu, her ülkenin meslek birliğinin verdiği kararlara bağlı.

O yüzden bu iki şarkıdaki durum tam olarak nedir, o teknik kurulların işi.

Ama bana sorarsanız, Sinan’ın müziğe sadece kendi ismini yazmış olması çok doğru değil.

Kararı size bırakıyorum.

Önce Molina’nın “Ay Amor”unu sonra da Ziynet’in “Rüya”sını dinleyin.

Bakalım ne düşüneceksiniz?

Pirelli takvimindeki hayvan

Pirelli Takvimi mi daha ünlü yoksa Pirelli lastikleri mi?

Nereden baktığınıza/ neyle ilgilendiğinize bağlı tabii. /images/100/0x0/55eb08e7f018fbb8f8a6c253

Otomobillerle had safhada haşır neşir biri için ise Pirelli lastiği daha ünlü olabilir.

Ama benim için Pirelli takvimi lastiğinden daha ünlü.

Çünkü yıllardır (1964’ten bu yana) Pirelli Takvimi’ni hangi fotoğrafçının çekeceği, nasıl bir konsept düşünüldüğü,
hangi modellerin yer alacağı konuşulmazsa olmaz.

Eh, bu da önemli bir başarıdır bence.

Bu başarıda takvimin “ulaşılmaz” kılınması, adedinin az olması da etken tabii, yadsınamaz.

Pirelli’nin 2010 takvimi çıkınca da ister istemez merak ettim fotoğrafları.

Bu kez fotoğrafçı olarak çalışılan isim Terry Richardson.

Kendi vücudunu teşhir etmeyi seven fotoğrafçılardan biridir Richardson.

Öyle ki, penisi ortada, zıp zıp bir kadın modelle beraber sahilde koşarken dahi görürüz kendisini kimi karelerinde.

Ayrıca cinselliği en doğal, en kışkırtıcı, en tuhaf ve olduğu gibi haliyle kullanmayı sever. Romans ve poz poz değildir yani kareleri.

Ama Pirelli Takvimi’nde Richardson bayağı yumuşak takılmış.

Hiç öyle kışkırtıcı bir kare yok.

Tamam, doğallık yine had safhada, ama Richardson deyince insan kışkırtıcı bir şeyler bekliyor ister istemez.

Bir tek, horozu çıplak vücuduna alıp poz vermiş modelin pozu ilginç!

Bir de ilk görüşte, “bu maymunla koala karışımı sürekli gülümseyen şey de nedir?” tepkisini verdiğim kıl yumağı bir hayvanı yine çıplak kucağına alan modelin pozu...

O kıllı hayvanın ne olduğunu bilen de bir tek bizim yazı işleri koordinatörü Nigar Akan Aktay oldu. “Tembel Hayvan o” dedi.

“Ne hayvan, ne hayvan?” diyebildim sadece. Doğa cahilliğime yanayım.

Adını hak eden bir hayvanmış bu lakin.

Çünkü bazen yediklerini sindirmeye üşenip dolu mideyle ölebiliyormuş!

Neyse, bu kadar National Geographic bilgisi yeter, gelelim Pirelli Takvimleri’nin geçirdiği aşamalara. O da sonraki kutucukta...
Yazarın Tüm Yazıları