Yolsuzluk her yerde

TÜRKİYE ’de her kurum bir yerde, bir şekilde yolsuzluğa bulaşıyor.

En azından ‘şaibeli’ işler, işlemler yapıyor.

Türkiye’de milyarlarca dolarlık bir pazarı denetleyip yönlendirmesi için kurulan Enerji Piyasası Denetleme Kurulu’yla ilgili bana ulaşan bir ihbar, dev kurumlarda bile yolsuzluğun nasıl ‘üç kuruşluk’ hesaplara indirgendiğinin göstergesi. Bana ulaşan iddialar, kurumun gücü ve yolsuzluğun boyutu göz önüne alındığında ‘utanç verici’.

Kaynağını gizleyerek aktarıyorum:

‘EPDK Ekim 2004’te başlayan bir süreç ile çok önemli bir ihale süreci başlattı. Bu da akaryakıt ürünlerinde milyarlarca dolara varan kaçakçılığı önlemeyi amaçlıyordu. İhalenin adı: Ulusal Marker Temin İhalesi.

EPDK önce Ekim 2004’te bir yeterlilik ilanına çıktı ve dedi ki; ben 1 0cak 2005’te bu ihaleyi bitireceğim ve marker kullanımına başlayacağım.

Ancak bu ilandan sonra çeşitli nedenlerle (daha sonra anlaşıldı ki bir firmaya endeksleme amacı) 3 defa değiştirildi. Her defasında yeni teknik ve idari şartlar getirildi. Ayrıca 7 Ocak ve 29 11 04 tarihlerinde 2 kere de ihaleyi yeterli rekabet ve şeffaflık sağlanamadığı için iptal ettiler.

Mesela; 3 ön yeterlilik ihalesinde de kazanan firmanın 200 adet dedektörü temin edebilme şartı var. Ancak en son nihai ihale tarihinden (29 Nisan) sadece 2 hafta önce 200 adet dedektörü 2 ayda temin etme zorunluluğu getirildi (bu da ihaleye giren tek firmaya daha önceden bilgi verilme kuşkusu doğuruyor).

Bu marker dedektörünün tanesi ortalama 20 bin dolar civarında. 200 tane sipariş eder 4 milyon dolar. Bunları önceden temin edip stokta tutma şartını ancak ihaleyi alma garantisi alan bir firma yerine getirebilir.

Ayrıca özel imalat olduğu için 2 ayda bunun bitirilmesi çok zor. Bu şartın getirilmesine ‘belirli’ bir firma tek başına ihaleye girsin diye yapılan son manevra diyenler var.

Bütün bu engellerden başarı ile geçip ihaleye teklif verme imkanına sahip tek bir firma kaldı, o da ‘John Hogg’ adlı İngiliz firması. Yani hiçbir rekabet ortamının olmadığı EPDK’nın 24.02 2005 tarih 442 sayılı kurul kararında yer alan ihale kapalı zarf ve açık eksiltme usulüne göre yapılır şartı yerine getirilmediği bir ortamda adamlar 60 milyon Euro teklif vererek işi aldılar. 100 trilyonluk ihale tek firma ile yapılmış oldu.’

İhale henüz onaylanmadı. Ama onaylandığı anda bu para bu milletin sırtından çıkacak.

Bülent Arınç’ı susturamayan mı jakoben

BÜLENT Arınç’
ın ‘gel git’ dönemleri var.

Aslında son derece sakin, dengeli, doğru düzgün konuşan bir adam.

Ancak ‘bazen’ kendini tutamıyor. Bahar gelip; havalar güzelleşince Arınç’ın da ‘konuşma’ mevsimi başladı. Yine gereksiz bir söylem içinde.

‘Hiçbir mantığı olmayan’ Anayasa Mahkemesi tartışması, dün yine bir tören sırasında geçmişe yönelik gereksiz çıkışlarla sürdü.

Arınç’ın çıkışları, oturduğu makamın ağırlığı ve önemiyle bağdaşmıyor.

Başbakan Erdoğan’ın sık sık şikayet ettiği ‘suni gündem’ konularının pek çoğu Bülent Arıç ‘üretimi’.

Gereksiz sözlerle, gereksiz çıkışlarla hem partisinin imajinı ve inandırıcılığını zedeliyor, hem de ülkede gereksiz ve sonuçsuz gerilimler yaratıyor.

Ve ne ilginçtir ki, son derece güçlü, son derece karizmatik bir lider olan ve Demirel tarafından ‘jakoben’ olmakla itham edilen Tayyip Erdoğan, Meclis Başkanı yaptığı Arınç’ı susturamıyor.

Bu nasıl jakobenlik, bu nasıl liderlik anlamakta güçlük çekiyorum.

Kimse bana ‘parti içi demokrasi’ demesin.

Demokrasi ve özgürlük ağzına geleni söyleyip, ülkede kargaşa ortamı yaratmak değildir.

Özer Çiller kaç yıl yaşar

HÜRRİYET ’in Kelebek eki önceki gün ‘mizah dergisi’ gibiydi.

En azından manşeti.

Eski Başbakanlardan Tansu Çiller’in Türk milleti tarafından ‘gayet yakından’ tanınan kocası Özer Uçuran Çiller 130 yıl yaşamanın sırlarını veriyordu.

Ve haberin spotunda şöyle yazıyordu:

‘Bedenin ve ruhun dürüstlüğü beraberinde telekineziyi getiriyor.’

Güldüm. Hem de kahkahalarla.

Çünkü ya Özer Çiller 130 yıl yaşamayacaktı, ya da bizimle dalga geçiyordu.

Bu maç gündüz oynanamaz

BAŞKASI
benzer hatalar yapınca Hıncal Uluç’tan ‘cahil’ damgasını yer.

Ama kendisi yapar.

Uluç birkaç gündür Galatasaray-Fenerbahçe Türkiye Kupası finalinin gündüz oynanmasını istiyor.

Ahmet Çakar da ona destek veriyor.

Ama bu mümkün değil.

Çünkü bu maçın Olimpiyat Stadı’nda oynanmasının nedeni, Şampiyonlar Ligi Finali’nin provası olması.

Burada güvenlik ve organizasyon test edilecek.

Bu yüzden de bu maçın aynen Şampiyonlar Ligi maçı gibi gece oynanması şart.

Ama bunlardan haberi olmayan Uluç ve Çakar, ‘Gündüz oynansın’ diye yaygara yapıyorlar.

Liverpool, bu yazı yazılırken belli olmayan rakibiyle de gündüz mü oynayacak!

Bu dava açılmalı

TRABZONSPOR
yönetimi Fenerbahçe maçındaki yönetimi ve ‘net’ hataları yüzünden maçın hakemi Cem Papila’yı mahkemeye verme kararı almış.

İlginç bir karar. Dava açılırsa ‘emsal’ olabilir.

‘Sahada olan sahada kalır. Dava açılamaz’ demeyin.

Geçmişte de hakem Erol Ersoy sahada meydana gelen olaylardan dolayı Galatasaray’da o dönem futbolcu olan Hagi’yi mahkemeye vermiş ve dava açılmıştı.

Hálá süren bu dava sahada olanın her zaman sahada kalmadığının da kanıtı.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Bu ülkede hiç değilse entelektüellerin hafızası balıktan daha iyi olduğu zaman.
Yazarın Tüm Yazıları