Yokolan Tarih

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Bugün sizi bir okur mektubuyla başbaşa bırakacağım. Çünkü yazılanlara eklenecek bence tek sözcük bile yok...

Aslında eklenen değil, çıkartılan var. Mektuptan okurumun kimliğine işaret eden kısımların tümünü çıkarttım. Çünkü inanılmaz biçimde korkuyordu. Çevresinden ürkmüştü. Ben o korkuyu paylaştım. Bunu da nasıl bir ortamda yaşadığımızı göstermesi açısından önemli saydığımdan burada belirtmek isterim.

Ama bir söyleyeceğim daha var. Eğer okuyucum, mektubunda yazdıkları dolayısıyla, şu ya da bu şekilde çevresi tarafından en ufak ölçüde bile olsa rahatsız edilirse, bunu yapanların yanına bırakmayacağımı açıkca ilan ediyorum.

Şimdi artık mektuba geçelim...

* * *

Merhaba,

Bundan kısa süre önce asıl mesleğim dışında hemen hemen her şeyi denediğimi fark edip, bari bu da kusur kalmasın diyerek (mesleğimi) yapmaya karar verdim ve bir (işyeri) aldım. Semt (dükkanı) tabii, ne olacak adı? 'Çamçeşme Mahallesinde Çamçeşme (dükkanı) bundan böyle benim' dediğim tarihten bu yana yıllar geçti...

* * *

Çevre çok şeker, ve (mesleğim) hiç de okulda öğretildiği gibi bir şey değil. Ailemizde ticarete yatkınlık yok maalesef, ilk yılda kar etmedim sayılır ama ticaretten anlamayan biri olarak zarar etmediğime de şükrettim. Bu gün hala gelip, dik dik yüzüme bakarak 'sen kimsin?' diyenler oluyor.

* * *

Semtimiz adını nereden alıyor sorusuna gelince... Hayal gücü isteyen bir şey değil, semt girişindeki caminin dibinde kocaman bir Çam ağacı ve onunla sırt sırta bir de çeşme var. Çeşme dediğime bakıp, tarihi bir şey zannetmeyin. Öyle mermer taşlı, gümüş taslı, varak yazılı kitabesi olan bir şey gelmesin gözünüzün önüne. Bildiğiniz beton bir duvarın ortasına musluk takmışlar, duvarın yüzünü kahverengi kalebodur döşemişler, en tepeye de bir karışlık mermer bir levhaya 'Çamçeşme / 1966' yazmışlar hepsi bu.

* * *

Yılbaşından birkaç gün sonraydı, bir sabah dükkanıma giderken bir de baktım, çeşme yok ortalarda... Enkaz halinde yerlere serilmiş yatmakta, birileri de enkazı kürekleyip alanı temizlemekle meşgul. Camı indirip merakımı yansıttım: 'Ne oldu Çeşmeye?' yıkıldığını belirten kişi, yenisini yaptıralım o zaman dediğimde bana para anlamında, klasik iki parmağı birbirine sürtme işareti yaptı. 'Para kolay' dedim, yolu da tıkadığımdan (evet, yol tam da o noktada tek arabanın geçebileceği genişlikte) sürdüm gittim. Sabah çayımı içerken ilk işim 'Neyine lazım' diyenlere kulak asmadan muhtarı aramak oldu.

'Yerine yol genişleyecek' dedi muhtar; iyi madem... Zaten bu zamanda çeşme nedir ki? Çeşme mi kaldı, çeşme suyu içilir mi artık buralarda? Çoban çeşmesi... Çeşme başında randevulaşmalar mı kaldı? Bu şehirde hem de.. Ülkenin en büyük köyünde! Eee, peki o zaman hayrat olarak ne yaptırmalı bu devirde? Tüp su istasyonu? Daha ucuz olsun, yerden çıkan suyu kullanalım derseniz belki hayrına araba yıkamacısı...

* * *

Hadi bu olayı gidip birinci elden öğreneyim dedim, camideki kişilerle bizzat görüştüm. Gittim, sordum, çeşmemizin başına ne geldiğini öğrenmeye çalıştım. Değişik kişilerden çelişkili yorumlar aldım. Çam ağacının köklerinin çeşme duvarını zorlayıp yıktığını, belediyenin yıktırdığını, hatta caminin altındaki dükkanın genişletilmesi amacıyla yıktırıldığını öğrendim. Bu sonuncu rivayeti anlatan, istersem genişletilen dükkandan bir yer kiralayabileceğimi de söyledi. 'Yok canım' dedim kendi kendime, 'koskoca semte adını veren çeşmeyi bu sebeple yıkmazlar ya...'

* * *

Neticede giden gitmişti, kitabeyi istedim, yeni çeşme yapılana kadar. Güzel bir yere asar, yenisi yapılınca da taktırırım diye düşünüyordum. Düşüncelerim bununla sınırlı kalmadı tabii... Gitmişken, madem şu ya da bu sebeple yıkılmış bu çeşme, madem kamu malı, madem özelliği olan bir şey, bir gönüllü ekip kurup, yeniden yaptırılması için yardım teklifinde bulundum. Yapmışken mermer yaptıralım hatta, fazla da pahalıya mal olmaz diye düşünüyordum. Nedir yani, mahalle esnafı birer milyon bağışlasa epey bir miktar toplanabilir, okul aile birlikleriyle iş birliğine gidilip kermes düzenlenebilir diyordum. Hatta basın desteği de alabilir ve tekrar inşa edilen mermer çeşmenin açılışı için önemli birilerini de davet edip Çamçeşme semtinin adını duyurabilirdik.

'Olur, haber veririz' dediler. Hatta ilgilendiğim için teşekkür ettiler. Başka kişiler de çeşmenin yeniden yapılmasıyla ilgilenmişler zaten, ancak ilgilenen şahıs, 'parası neyse verir yaptırırım ama çeşmenin üstüne adım yazılacak, bilmemkimoğlu hayratıdır yazdırılacak o kadar' demiş. Uyanık bey !.

* * *

Ondan sonra bir süre milim hareket olmadı, benim de (buralı da değilim ama) ne üstüme vazifeyse canım sıkılmaya devam etti. Dükkanımda oturup bu komikliği konuşurken biri bir akıl verdi, Hizbullah hikayesi de yeni çıkmıştı, ileri gelenlere 'vazgeçtim, ben size zamanında tebliğ etmiştim, siz muhterem Efendi Hazretleri’nin vaktiyle abdest aldığı bu çeşmeyi yıktınız, yapmakta da geciktiniz, artık her şey için çok geç, eve gidip bizden haber bekleyin' dememi bile önerdiler!

* * *

Gel zaman git zaman, bir de baktık, gerçekten beton sütunlar dikildi, bir inşaattır başladı. Projesi ve ruhsatı var mı bilmem ama ciddi ciddi bir dükkan genişletmesi ilerliyor. Madem çeşme yerine konmayacak, o daracık yolu genişletmek varken, kaldırıma kadar genişlemiş bir dükkan dikmek ne de karlı bir fikir ama... Kim bilir kimler var bu işin arkasında, ben tek başıma ne yapabilirim ki?

* * *

Hayat çok garip, bilin ki hiçbir şey filmlerdeki, dizilerdeki gibi değil. Birbiriyle dost esnaf, şarkılı türkülü yaşayan, selamlaşan, günaydınlaşan mahalleliler, gülümseyen Perihan Ablalar, dürüst Çiçek Taksi şoförleri, dertlere çare bulmak için çırpınan Mahallenin Muhtarları, şöyle el birliğiyle birşeyler başaran Süper Babalar yok gerçek hayatta.

Gerçek hayatta dalavereler, kitabına uydurmalar, vicdansızlıklar var. Bir haritanız varsa bakın, Çamçeşme semti Pendik ilçesi sınırları içinde, E-5’in üst tarafında. Çeşmesi bir takım çıkarlara feda edildi, artık sadece Çam semti var burada. Belki gün olur belediyeden Dede Korkut ruhlu birileri gelir, 'burada bi çeşme vardı, şimdi plastik pencereci var, iyisi mi bu semtin adı Çammimapen olsun' der işin içinden çıkar. Benim içim sızlar ama ne diyeyim; semtinize sahip çıkın, günün birinde Bakırköy’ün bakır’ı hurdacılara satılabilir Köy olur, bir bakmışsınız Maltepe’nin tepe’si kaşla göz arasında deve yapılır, Mal kalır...

Yazarın Tüm Yazıları