Yine bir fırsat kaçıyor!

2005 yılında fiyat çok yüksek ve petrolcüler zaten yerli kaynaklarınız size yetmez diyerekten Yenilenebilir Enerji Kanunu’nun (YEK) önce çıkmasını engellemeye çalıştılar, arkasından TBMM Sanayi ve Enerji Komisyonu Başkanı Soner Aksoy’un gayretli ve AKP içerisindeki konumunu tehlikeye atarak zamanın Devlet Bakanı Ali Babacan’a karşı çıkması ile ’ölümü gösterip sıtmaya razı edercesine’ üst sınırı olan komik bir destek mekanizmasıyla yatırımcıyla ’alay’ edercesine çıkmasına müsaade ettiler.

Kimdi bunlar?

Bir grup yatırımcı ile konuşurken, bunun cevabını almadan önce duralım. Ancak rüzgár santralı kurmak için yaklaşık 700, hidrolik santral kurmak için de 500 firma olduğunu olduğunu hatırlatalım. Buna karşılık bugüne kadar ne yapılmış, iki elin parmaklarını geçmeyen yatırım... Bir de Avrupa’ya bakın... Bizde bir ürkeklik var; ’lobiler’den mi etkileniyorlar, nedir!

Biz asıl meseleye dönüyor ve bazı yatırımcıları dinliyoruz:

"Rusya, İran ve Azerbaycan’ın cari açığının artmasını istemeyen lobiler... Çünkü Türkiye her 1 kWh elektriği gazdan üretmek için yukarıdaki ülkelere sadece gaz için 7 Eurocent ödüyor. Bunun üzerine boru hattı, işletme gideri, vs. gazdan üretilen 1 kWh elektrik 8-9 cent’e mal oluyor.

Geçen yıl 100 milyar kWh elektriği gazdan ürettik. Bunun için yurtdışına 7 milyar Euro ödedik. Şimdi deniyor ki, hidrolik elektriğe 7 cent, rüzgára 8 cent fazla...

Öncelikle şunu açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Bu fiyat fazla değil, ancak yeterli.

Bunun da ispatını geçtiğimiz 2 yılki elektrik fiyatları gösteriyor.

Bu fiyatlar 8 cent civarında seyretmesine rağmen birkaç yüz mw dışında yatırım yapılamadı. Demek ki yeterli bile değil belki. Ayrıca neye göre fazla? Gaz için ödediğimiz 8-9 cent’e göre mi? Buna fazla diyenler ekonomi yönetiminden önce matematik okumalı bizce... 8 ne zamandan beri 9’dan fazla?"


GAZ İLE HİDROLİK/RÜZGÁR KIYASLAMASI

Yatırımcılar bir hesap daha yapıyorlar:

"Hidrolik ve rüzgár için ödenecek 7-8 cent’in en az yüzde 75’i yurtiçinden satın alınan ekipman ve hizmetler oluşturuyor. Bu hesaba göre 2015 yılına kadar devreye girmesi muhtemel, ne yazık ki sadece 1500-2000 mw’lik yatırım bile yurtiçinde en az 2 milyar Euro katma değer yaratacak. Bu yatırım yerine gaz ile üretim yapılsa her yıl 400 milyon Euro yurtdışına ödenecek ve yurtiçine hiçbir şey kalmayacak. Basit bir hesapla aslında yerli kaynakların desteklenmesi ile hem tasarruf yapılmakta, hem de bu tasarruf katma değer olarak yurtiçine akmakta.

Ayrıca... Serbest piyasa fiyatının ucuzlaması sağlanacak ve arz güvenliği sorunu çözüme kavuşturulacak. Ağustos 2006 ile Mayıs 2009 tarihleri arasındaki DUY fiyatı (Serbest Piyasa Fiyatı) ortalaması 8 Écent/kwh’dir. (TEİAŞ’tan teyit edilebilir.) Kanun çıkarılabilirse 2015 yılına kadar devreye alınabilecek kurulu gücün büyük kısmı hidrolik (7 cent) ve rüzgár (8 cent) enerjisinden olacaktır Türkiye... Yazık değil mi? Dolayısıyla satın alınacak elektrik enerjisi fiyatı serbest piyasa fiyatının altında kalacaktır.


YA PETROL FİYATLARI ARTARSA...

YEK Kanunu çerçevesinde elektrik satışı işlemi çok az olacak, kanunun tek faydası projelerin finansmanının kolaylaştırması olacaktır. Kamuya veya Hazine’ye ek maliyet getirmeyecektir. 2005 yılında 3.5 cent’ten elektrik alabildiğini iddia eden Ali Babacan’a nerede bu elektrik diye sorulmalı. 2015 yılında Türkiye’de elektrik fiyatının 11 cent’in altına olması ihtimali yoktur.

Krizde dahi 70 USD olan petrol kriz sonrası 200 USD’yi gördüğünde elektrik fiyatı 15 cent’i dahi görebilir. O zaman 7-8 cent’e yerli kaynaklarımızı devreye almayanlara birileri hesap soracak mı?

’Mavi Akım’ için ’Neden yaptın’ diyen Türkiye, YEK için de ’Neden yapmadın’ diyebilecek mi?"


Babacan kimden korkuyor

HAZİNE’den sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, ’yenilenebilir enerji’ (su, rüzgár, güneş) gibi yerli kaynakları desteklemenin cari açığı arttırması endişesini taşıyor. Bu nedenle komisyonlarda görüşülen, elektrik üretimini teşvik için hazırlanan tasarı bir anda sürpriz bir şekilde Meclis gündeminden gerilere düşürüldü. Yoksa söylendiği gibi "doğalgaz lobisi devreye girmiştir." Eski Enerji Bakanı Hilmi Güler geçmişte "Lobiler engellemesin diye düzenlemeyi sır gibi saklardım" derdi. Evet, bu kanun geçerse artabilecek tek cari açık Rusya’nın cari açığı olacaktır. Yerli kaynaklarımızı devreye sokmayanlara ilerde hesap sorarlar.

’Yürekli bürokrat’ sorgulanmaz mı?

DR. Mehmet Bakar, AKP iktidara gelince 2005’e kadar İl Sağlık Müdür Yardımcılığı yaptı. Esasında ’gizli’ müdürdü; müdür Erman Tuncer Kadir Topbaş’ın yanına ’danışman’ olarak gönderildi. Cumhurbaşkanı Sezer görevden ayrılınca ’asaleten’ atandı Bakar. Ve bu görevini geçen cuma gününe kadar sürdürdü. Sağlık Bakanı Prof. Recep Akdağ’la arasının iyi olmadığı söylendi hep. Bakar, havalimanında bakanı karşılamaz, çünkü bağlı oldukları tarikatta kendisinden ’rütbece’ üstündür, denirdi. Yani bilinen, bakanla yıldızlarının hiç barışmadığıdır.

Çevresine göre Bakar’ın, "Ben direkt olarak Başbakan’dan talimat alırım" dediği söylenirdi.

Bakar görevinden alınarak Haseki’deki başhekim yardımcılığına dönerken düzenlediği basın toplantısında gürledi. Bu, her bürokratın yapabileceği bir tavır değildir. Acaba halen memur olduğuna göre Vali’den izin aldı mı? Bakar açıkça kendisinin "İkili bir sistem tarafından görevinden alındığını" söyledi... Söyledikleri yenilir yutulur cinsten değildi. Kendisine Ankara’da daha üst görevler verildiğini ancak kabul etmediğini de üzerine basarak anlattı. Açıklama bu kadarla kaldı. Kimse de olayın gerisinde neler döndüğünü sorgulamadı. Tabip Odaları da suskun kaldı. Hakkında bir müfettiş raporu var mıydı Bakar’ın, hastanelere teknik cihaz alımındaki yolsuzluklar neydi? Neden, birçok alımda imzasını kullanmadı da, genç doktorlara imzalattı. Yoksa, o doktorlar ’112 Acil Servis’e sürülürüm’ diye korktular mı?

Hiçbir bürokrata ’nasip olmayacağı’ şekilde İstanbul’daki tüm sağlık grup başkanları ile 20 başhekim kendisine bu kadar ’sadakat’ gösterisinde bulundular; kimse bir anlam veremedi. Bakar bu gösterisini kime karşı yapmak istedi?

Bütün bunlar olurken, Sağlık Bakanı, AKP kongrelerinde ’irtica ile mücadele’ raporu üzerinde konuşmayı yeğliyor. Bilkent Üniversitesi’nde öğrenciler tarafından yuhalanarak konuşturulmaması, İstanbul’daki ’skandal’ ile ilgili olarak "Kim bu Bakar, kulağından tutup atarım" diyemiyor. Bolu Valisi Halil İbrahim Akpınar’ın kamuoyunda yankı bulan sözleri de hatırlandıkça bürokratların ne kadar keyfi hareket ettiklerini görüyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları