Yıl ıslak başlıyor

Bu haftaki yazımı yılbaşı ve yeni yıl üzerine yazmayı düşündüm ama her yerde yeni yıl ile ilgili yazılar okuyorsunuzdur diye vazgeçtim, 1 yaş daha yaşlanan dünyamıza yaptıklarımızın farklı bir boyutunu yazdım sizlere bu hafta. Ama önce hafta sonunda hava nasıl ona bakalım.

Doğuda dondurucu gece soğukları var, -25, -30 dereceler ölçülüyor. Eğer şart değilse geceleri dışarı çıkmayın diyoruz. Dondurucu soğukların üzerine bir de kar geliyor. Batı bölgeler de yağışlara ve soğuklara hazırlanıyor. Yılın son günü ile beraber sıcaklıklar hissedilir değerlerde düşmeye başlıyor. Bu düşüş lodos yönünden sert esen rüzgarlar ile gelen yağışların devamına neden olacak. Batı bölgelerde sağanak şeklinde beklenen yağışlar yeni yılın ilk günü ile yurdun tamamına yayılıyor. "Yıl nasıl başlarsa, öyle gider" derler ya, isterseniz biz bu yağışları bereket olarak yorumlayalım, ne dersiniz? :)

*

"Küresel ısınma!" Aslında bu tanımlama şekli biraz yetersiz kalıyor, yani sorunun bir kısmını gösteriyor. "Küresel İklim Değişimi" tanımlamasının daha doğru olduğunu, sıkıntıların büyük kısmını kapsadığını düşünüyorum. İnsan aslında küçük bir dünya, küresel ısınma gibi insan vücudundaki ateşlenme de yaşanan bir enfeksiyonu belirtiyor. Ateşlendiğimizde düzensiz refleksler veririz, 40 derece ateşliyken bazen üşürüz, hatta titreriz, bazen başımız ağrır. Aslında ateş de bu hissettiklerimiz gibi vücudumuzun verdiği bir reflekstir. Dünya da aynı şekilde, olması gerekenden daha fazla miktarlarda bazı maddeler atmosfere yayılınca ilk refleks olarak ateş çıkıyor. Ardından buzul erimeleri, aşırı sıcak yazlar, aşırı sert kışlar, denizlerin sıcaklık ve tuzluluk oranlarının değişmesi, bu değişime bağlı deniz akıntılarının yön ve güçlerinin farklılaşması, güneşlenmenin değişmesi, okyanusların asidikleşmesi, hayvan, böcek ve bakterilerin göçleri, bilinmeyen hastalıkların ortaya çıkışı ve sıralamakla bitmeyecek diğer problemler. Bu nedenle ısınma yalnızca bir uyarı. Örneğin son 3-4 yıldır yaşadığımız sert kışlar. Ateşlendiğimizde üşümemiz gibi, küresel ısınmada da haftalarca yerden kalkmayan karlar, hayatı durduran sert kışlar yaşanabiliyor.

Dünyanın dengesinin değişmesi konusunda okyanuslar önemli bir örnek. Okyanuslardaki yüksek miktarda bulunan karbondioksidin bir şekilde azaltılması sağlanırsa, okyanusların havadan emeceği karbondioksit oranı da artar, bu şekilde havadaki karbondioksidi düşürerek küresel ısınmanın belki önüne geçilebilir. Amerikalı Oşinograf Dr. Martin’in bir deneyi vardı. Dr. Martin okyanuslara atılacak demir, plankton oluşumunu sağlayacak ve karbondioksit ile beslenen planktonlar da okyanuslardaki karbondioksit oranını düşürecek diye düşünüyordu. Bu durumda okyanuslar, havadan daha fazla karbondioksik emecek ve böylelikle süresel ısınmanın önüne geçilebilecekti, ama bu deney destek görmedi. Yapılan son araştırmalar okyanuslardaki karbondioksit artışının yani asidikleşmenin geri dönüşü hayli güç, hatta imkansız noktalara geldiğini gösteriyor. Okyanuslar ve denizler asidikleşirse ne olur? Balık severler gözünüzü bana verin (neticede gazete ya, o bakımdan), asit en büyük zararı balıkların üreme ve yaşam alanları olan mercanlara eritiyor, parçalıyor. Bu da balıkların türlerini ve miktarlarının azalmasına sebebiyet veriyor. Azalma ve yok olma tabii bir günde olmayacak, 100 yılı geçecek belki. Ama küresel ısınma da aynı sürede (sanayi devriminden sonra) bu denli zarar verir hale geldi; gelin görün ki yaşanan ve beklenenlerin önünü alamıyoru.
Yazarın Tüm Yazıları