TBMM’nin kıymetini bilmek

1924 Anayasası’nın yani Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun TBMM’ye sunulan taslağında cumhurbaşkanına fesih yetkisi veren bir madde de bulunmaktaydı. 25. madde.

Haberin Devamı

Kurtuluş Savaşı kahramanı Mustafa Kemal Atatürk... Cumhurbaşkanı...

10 yılda 15 milyon genç yaratmanın, ülkeyi demir ağlarla örmenin, genç Türkiye Cumhuriyeti’ni Batı dünyasının saygın bir üyesi yapmanın kararlılığı içinde.

Sahip olduğu güce rağmen, kendisine Meclis’i feshetme yetkisi veren düzenlemeye TBMM’nin büyük çoğunluğu muhalif.

Örneğin Saruhan Mebusu Reşat Bey “Gazi Paşa Hazretleri katiyen emin olsunlar ki millet yine kendi tabir ve tavsiyeleri veçhile hâkimiyetlerinden bir zerresini ismi ve makamı ne olursa olsun ve kim olursa olsun hiçbir makama, ferde tevdi ve teslim etmeyecektir” diyor.

Örneğin Mahmut Esad (Bozkurt) Bey:

“Dünyanın hangi köşesinde, hangi devlet teşkilatında hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğu anlayışının tecellisi meclis feshedilebilmektedir. “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” diyoruz sonra bu kadar büyük bir kuvveti cumhurbaşkanı feshedebilmektedir.

Haberin Devamı

Devam ediyor Mahmut Esad Bey:

“Efendiler, Türk milletinin mukadderatını; can, kan, mal pahasına, yangın pahasına hâkimiyetini kurtaran bir milletin mukadderatını inkılabın başlangıcından dört-beş sene geçmeden mutlak idarede bile olmayan bir sisteme terk edemeyiz.”

Genç bir hukukçu, İzmir Milletvekili Saraçoğlu Şükrü Bey de “Bize tarih, hukuk, ihtilal açıkça gösteriyor ki bugün Millet Meclisi’nin kişiliğinde toplanmış haklarından hiçbir şey geriye doğru dönemez” sözleriyle Mustafa Kemal Atatürk’e ‘veto’ adı altında verilen fesih yetkisine karşı çıkıyordu.

Sonuç 25. madde yani cumhurbaşkanına fesih yetkisi veren madde 127 oyla reddediliyor.

Atatürk için “Diktatör” diyenlerin yüzlerinin kızararak okuyacakları tutanaklar yanı başımızda duruyor. TBMM’nin tutanaklarıdır bunlar.

Demokrasiye duyduğu büyük inançla karara saygı duyuyor Atatürk.

CHP’liler diyor ki:

TBMM, Atatürk’e verilmemiş yetkileri cumhurbaşkanına verir mi?

TBMM demek “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” anlayışının evidir.

Kurtuluş Savaşı’nı vermiş, gazilik unvanı kazanmış bir meclisten, kendi sonunu hazırlaması beklenemez.”

Parlamento’daki 550 milletvekili bu zabıtları okuduktan sonra ‘vicdanının sesini’ sandığa yansıtmalıdır.

 

Haberin Devamı

İMAR VE RANT OLAYI YOK AMA TAM BİR BECERİKSİZLİK VAR

 

SÜRMENE ile Of arasında, denize kadar inen sarıçam ormanı sadece ülkemizin değil dünyamızın da çok önemli bir değeri... Bundan dolayı da Orman ve Su İşleri Başkanlığı’nca özel statüyle koruma altında. Peki, cumartesi akşamı bu yangın niye çıktı? Geçmişte bu bölgede orman şefliği yapan, eski İstanbul Orman Bölge Müdürü olarak beş yıl görev yapan, emekli olduktan sonra da Küresel Isınma ile Mücadele Derneği genel başkanlığını üstlenen Orman Y. Mühendisi Faruk Çebi bu sorunun yanıtını şöyle veriyor:

Sarıçam ağacının doğal olarak denize indiği iki bölgeden birisidir. Çamburnu Ormanı... Cumartesi akşamı, henüz belirlemeyen bir nedenle çıktığı söylenen yangın ormana büyük zarar vermiştir.

 

Haberin Devamı

YANGINI LODOS BÜYÜTTÜ

Doğu Karadeniz Bölgesi’nde tıpkı Çamburnu Ormanı gibi özellikle sahile yakın ibreli ağaçların oluşturduğu çok az sayıdaki ormanlık alanlardaki yangın riski ekstrem iklim hallerinin yaşandığı kış aylarında çok yüksektir. İklim özelliklerinden oluşan yoğun diri örtü ile ağaçlarda yaşayan ökseotları da yangın riskini daha da artırmıştır.

Ufak bir kıvılcımın büyük bir yangına dönüşme potansiyeli çok yüksek olan Çamburnu gibi ibreli ormanların özellikle ekstrem iklim şartlarında olağanüstü düzeyde korunması kaçınılmazdır. Geçtiğimiz yıllarda Doğu Karadeniz Bölgesi’nde benzer orman yangınlarına sıklıkla rastlanmış olmasına rağmen, Çamburnu Ormanı’nda ilk kez yaşanmıştır.

Haberin Devamı

Ağaçlarla birlikte envai çeşit canlının yanarak yok olması ve bizzat yaşayarak edindiğimiz hatıraların silinmesi bizleri derinden üzmüştür. Ne yapılırsa yapılsın kaybolan değerlerin asla yerine gelemeyeceğini çok iyi biliyoruz. Her faciadan sonra alışkanlık haline getirdiğimiz klişeleşmiş cümlelerle yaşadığımız başarısızlığın örtülmemesini istiyoruz.

Yangın nedeninin rantla veya imarla ilgisi olmadığına inanmakla birlikte sorumlu kurum ve kuruluşların büyük ölçüde ihmallerinin varlığından derin şüphe duymaktayız. Son yıllarda giderek yaygınlaşan ormancılık politikalarının orman dışına çıkarma gayretleri şüphemizi daha da güçlendirmiştir.

Yaşadığımız menfur olayın objektif soruşturularak gerçek sorumluların adalet önünde hesap vermesini talep ediyoruz.”

 

Haberin Devamı

KEYİFSİZ BİR GÜN

 

10 OCAK ‘Çalışan Gazeteciler Günü’nde 147 gazeteci tutuklu, 348 gazeteci 2016’da işten çıkarıldı. TGC ve TGS 10 Ocak’ta ‘Çalışamayan Gazetecilerin Sorunları’nı bugün; Turgay Olcayto, Gökhan Durmuş, Uğur Güç ve Gökhan Küçük’ün konuşacakları basın toplantısında ele alacaklar. İstanbul Yerel Gazeteciler Derneği Başkanı Mehmet Mert de meslektaşlarını moral yemeğinde buluşturuyor. 

 

‘KIŞ KIŞLIĞINI...’

 

ŞAİR Metin Demirtaş diyor ki: “Sahi nerede/Mustafa Kemal zamanında yağan/Tertemiz karlar şimdi.” Çok, gerçekten çok özledik o tertemiz günleri. Trakya’da ne çok güzel kar yağardı, evimizin damına kadar çıkardı kar yığınları. Kimse de şikâyetçi değildi; kara lastik ayakkabın varsa sorun olmazdı, çamuru da yenerdin.

Yiyecek mi? Tarhana çorbası, ekşimek ve lahana turşusu...

Bunlar neden mi aklımıza geldi? Milletvekili Dursun Çiçek de şu şiiri gönderdi:

“Kışı sevmem ben... Damı akan evler/Ayakkabısı delik çocuklar,/Ocağı yanmayan analar,/Utanan babalar gelir aklıma./Sevmem ben kışı...”

Kimse kar düşmanlığı yapmasın, yarım metre yağsın, erisin, şırıl şırıl su olsun, bereket olsun, toprak suya dolsun dedik, kızanlar olmuş. Trakya’ya, Istranca Dağları’na kar yağmazsa, bu nüfus yoğunluğu karşısında yakın yıllarda İstanbul’un susuzluktan ‘kavrulacağını’ düşünmek gerekiyor. Geçen yıl daha kasım ayında barajlardaki su seviyesi % 70’leri geçmişti. Bugün son yağışlarla birlikte henüz % 60’ı bulmadı; % 59 seviyesindeydi dün... Kar yağınca kızmayalım, okullar tatil edilince de çocuklar gibi sevinmeyelim.

 

 

YÖK, ATATÜRK’ÜN KURDUĞU GAZİ ÜNİVERSİTESİ’Nİ BÖLÜYOR

GAZİ’DEN, HACI BAYRAM VELİ ÇIKARMAK

 

GEREK ülke içindeki gerekse sınırlarımızın ötesindeki gelişmelerle Cumhuriyet tarihimizin en sıkıntılı döneminden geçerken YÖK, Gazi Üniversitesini ikiye bölme planını uygulamaya koyarak tasarısını Milli Eğitim Bakanlığı’na göndermiştir. Plana göre Rektörlük kampüsündeki fakültelerin Gazi Üniversitesi yapısında kalması, bunun dışında kalan başta tıp, diş hekimliği, eczacılık, hukuk gibi fakültelerin Hacı Bayram Veli Üniversitesi adı altında toplanması planlanmıştır. Tıp Fakültesi, Akademik Kurulu’na katılan Rektör Yardımcısı da bu bilgiyi doğrulamıştır.

Gazi Üniversitesi büyüklüğünde ve yapısında başka üniversiteler dururken neden ısrarla Gazi Üniversitesi bölünmeye çalışılıyor sorusunun mutlaka sorulması gereklidir? Ancak verilecek cevapların hiçbiri bölünmeyi ve kimi fakültelerin yeni bir üniversite yapısında toplanmasını akademik, idari, hukuki, etik ve tarihsel değerler anlamında haklı kılamaz.

Gazi Üniversitesi’ni bölmeyi planlayan YÖK’ün bölünmenin getireceği en temel sıkıntıları bile düşünmediğini  hayretle saptamak mümkündür. Nelerdir bunlar?

Hacı Bayram Veli Üniversitesi yapısında toplanacak tüm fakültelerin, buradaki akademisyenlerin ve öğrencilerin akademik geçmişleri yok olacaktır. Gazi Üniversitesi çatısı altında bu fakültelerden çıkan tüm akademik ürünler, yayınlar, atıflar, projeler sahipsiz kalacaktır. Gazi Üniversitesi’nin varolan bilimsel performansı onarılamaz şekilde yaralanacaktır.

Söz konusu fakültelerin kurumsal, çalışan  akademisyenlerin bireysel yurtdışı ve yurtiçi sözleşmeleri hükümsüz kalacaktır.

Gazi Üniversitesini kazanıp eğitime başlamış öğrenciler hangi üniversiteden mezun olacaklardır?

Gazi Üniversitesi’ni bölmenin meydandan Atatürk Heykelini kaldırmaya benzemediği, yanlıştan bir an önce ve tekrar gündeme getirilmemek üzere dönülmesi gereğini hatırlatmak ve; toplumsal tepkinin akademisyenlere destek olacağı düşüncesi ile yukarıdaki bilgiler kamuoyu ile paylaşılmıştır.

Prof. Dr. Münci YAĞCI

Yazarın Tüm Yazıları